ABD Müzakere Için Devrede: Düğüm Rojava’da mı?

Türkiye’nin Suriye’den beklentileri istediği gibi ilerlemiyor. Her halukarda sürecin Kürdlerin lehine ilerlemesini durdurmak isteyen Türkiye, Esad ve İran rejimi ile ortaklaşabilir mi?
Haziran 2015 seçimleri öncesinde yaşanan ve 2 yıl süren yumuşamanın yerini gerilimli sürece bırakması yaklaşık 1 yıl önce tam da bu zamanlara denk geliyor. Türkiye’de yerini yoğun çatışmalara bırakan Çözüm Süreci’nin tepetaklak olacağı ve şehirlerin yerle bir edileceği, yüzlerce sivilin, binlerce savaşçının öldürüleceği, on binlerce insanın yerinden göçertileceği o günlerde kimsenin aklına gelmiyordu.

Bugün ise yine Suriye’de yaşanan gelişmelerle birlikte müzakere kapısının aralanma ihtimali gündemde. Uluslararası güçler ile bölge devletlerinin Suriye savaşının sonuçlarından beklentileri az da olsa kendini belli etmeye başladı. Türkiye’nin ise Suriye’den beklentileri istediği gibi ilerlemiyor. Her halukarda sürecin Kürdlerin lehine ilerlemesini durdurmak isteyen Türkiye, Esad ve İran rejimi ile ortaklaşabilir mi?

Suriye’de yaşanan gelişmelerin yanı sıra kentlerde süren operasyonların sonlandırılması ve PKK’nin şehirlerden çekilmesi ile ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında; PKK’nin şehir savaşlarından yenilgiyle çıkması ardından seçmenin HDP ile ilişkisindeki belirsizlik de sürüyor. Ancak PKK’nin neden olduğu hendek savaşlarının yarattığı tahribat sonucunda, Kürdlerin orantsız şiddet ve imha yöntemini tercih eden AKP ile ilişkisinde de küskünlük ve öfkenin hakim olduğu görülüyor.

Bu tablo ‘müzakereden başka bir yol ihtimali yoktur biçiminde’ yorumlanırken Başbakan Binali Yıldırım’ın bir iftar programında yaptığı, “Terör örgütünün bugünlerde ‘görüşebiliriz, silahları bırakabiliriz, konuşalım’ gibi doğrudan, dolaylı haberleri geliyor. Onların uzantılardan bize böyle haberler geliyor. Konuşacak hiçbir şey yok” açıklamasının ardından perde arkasında görüşmeler mi yapılıyor sorusunu gündeme taşıdı.

“Ya silahları teslim edecekler ya da bu ülkeyi terk edecekler”

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise tavrını Büyükelçilere verdiği iftar yemeğinde “Teröre karşı hep birlikte mücadele edeceğiz. Ya olacak ya olacak. Bu ülkenin huzurunu kimsenin bozmaya hakkı yok. Ya silahları gömecek, koordinatları verecekler ya da bu ülkeyi terk edecekler” şeklinde dile getirdi.

ABD’den ‘silah bırakın’ çağrısı

Gelişmelerin en belirgin boyutlarının birinde yer alan ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass’ın birkaç kez, “PKK’yi şiddet kampanyasına son vermeye, silahlarını bırakmaya, meşru müzakereyi kabul etmeye davet ediyoruz” çağrılarından sonra Kandil’in harekete geçtiği iddia edilmekte. ABD telkinlerinin etkisi olarak yorumlanan bu gelişmenin ardından kamuoyunda Çözüm Süreci’nin yeniden gündeme gelebileceği beklentisi oluştu.

“Öcalan’la görüşme müzakere demek değil”

Son dönemlerde perde gerisinde çeşitli temasların yaşandığına dair verilen işaretlerden biri de AKP’ye yakın medyada Öcalan ile görüşmelerin seyrelmiş olsa da devam ettiği yolundaki haberler oldu. Buna göre, devlet yetkilileri Öcalan ile görüşmeye devam ediyor ancak PKK Liderinin ortaya çıkacağı zamana halen karar verilmiş değil.

HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, İmralı’ya yapılan devlet ziyaretlerinin devam ettiği yönündeki iddialara yanıt verirken, “Öcalan’ın devletle görüşüyor olmasının da dış dünya açısından hiçbir kıymeti harbiyesi yok“ diyerek, görüşmeler olsa bile bunun Kürd sorununun yeniden bir diyalog ve müzakere süreci anlamına gelmeyeceğini ifade ederek İmralı’da yürüyen ilişkinin kendileri üzerinden yapılmasının anlamlı olacağı mesajı verdi. Ancak Demirtaş devlet ve Kandil arasında direkt ilişki kurmadıklarını Başbakan’ın işaret ettiği PKK’den gelen mesajlarla bir ilişkilerinin olmadığını, geçmişte dolaylı olarak arabuluculuk yaptıklarını sözlerine ekledi.

TAK’ın kentlerdeki bombalı eylemlerini de değerlendiren Demirtaş’ın, TAK’ı sert bir şekilde eleştirdiklerini, bu tür eylemlere son verilmesi çağrısı yaptıklarını da ifade ederek bu örgütün dağıtılması gerektiğine işaret etmesi de şiddetsizlik sürecinin arafesinde olduğumuz şeklinde yorumlanıyor.

Öcalan ailesi ile görüşecek mi?

Bu arada Ramazan Bayramı nedeniyle ağabeyi ile görüşebilmek için başvuru yapacağını söyleyen Mehmet Öcalan’a temmuz ayının ikinci haftası için görüşme izni verileceğ, bu şekilde Öcalan üzerindeki görüşülememezlik imajının kaldırılacağı iddia ediliyor. Öcalan’ın kardeşi aracılığı ile çatışmasızlık mesajı iletmesi de beklentiler arasında.

Fırat’ın batısında ne değişti?

ABD ile Türkiye arasında Nisan ayında başlayan görüşmelerde ‘Fırat’ın batısı kırmızı çizgimizdir’ diyen Türkiye’nin, Minbic Operasyonu’na sessiz kalması, bölgeye yönelik obüs saldırılarına son vermesi de dikkati çeken gelişmelerin başında geliyor. Ankara’nın yeni kırmızı çizgisi ile YPG’nin sınıra 15 km’den fazla sokulmaması! Sınırdaki bu gelişmeler, Türkiye’nin Afrin-Kobanê’nin birleştirilmesi çabalarına karşı sergilediği sessizliği PYD–Türkiye ilişkilerinde yumuşa ihtimali olarak yorumlanmakta.

Tam burada ABD Merkez Kuvvetler Komutanı (CENTCOM) General Joseph Votel’in Kobanê’ye yaptığı ziyaret gündeme geliyor. Türkiye ile PKK arasında çözüm görüşmelerinin devam ettiği bilgisi ise bu ziyareti yakından izleyen Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kaynaklarından geldi.

General Votel, 20 Mayıs’ta Rojava’ya giderek Kobanê’de PYD, YPG ve SDG yetkilileri ile görüşmüştü. Votel’in ziyareti ABD ile PYD/PKK arasındaki en üst ve resmi görüşme olmuştu. Votel’in, görüşmelerinde özellikle IŞİD’in merkezi Rakka’ya düzenlenecek operasyonun ana gündem olacağı belirtilmesine rağmen, aksine SDG güçleri bu ziyaretten sonra Rakka önlerinden yüzlerini Minbic’e çevirmişti.

Votel’in Rojava’da PKK’li yetkililer ile gerçekleştirdiği gizli görüşmede Türkiye’nin, “YPG’nin, Fırat’ın batısına geçmesi kırmızı çizgimizdir” şeklindeki hassasiyetini aşmak için bir teklif sunduğu ileri sürülmüştü. PKK’nin bu teklife sıcak bakması ardından, Türk yetkililerin de görüşmelere katıldığı ve PKK’lilerle bizzatihi müzakere ettikleri iddia edilmişti.

Kobanê’ye yanında gazetecilerle giden General Votel, basın mensuplarını Suriye’ye getirme gerekçesini açıklarken, “Saklayacak hiçbir şeyimiz yok. İnsanların burada ne yaptığımıza ilişkin tahminlerde bulunmasını istemiyorum. Amerikan halkının burada neler yaptığımızı bilmeye hakkı var” demişti.

Mayıs ayının son haftasında varıldığı iddia edilen anlaşmaya göre PKK’nin Türkiye’deki silahlı güçlerini sınır dışına çıkarması, buna karşılık İmralı Cezaevinde tutuklu bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın cezaevi şartlarının değiştirilmesi ve Türkiye’nin SDG’nin Mare-Cerablus hattındaki operasyona sessiz kalması öngörülüyor.

General Votel, Kobanê’nin ardından Ankara’ya gelmiş, Genelkurmay Karargahı’nda Genelkurmay 2. Başkanı orgeneral Yaşar Güler ile görüşmüştü.

Pencwini: Büyük güçler devrede

Geçtiğimiz hafta bir diğer çarpıcı açıklama da Ankara ve Kandil arasında 2010-2012 yılları arasında aracılık yapan Mehmet Emin Pencwini’den geldi. Çözüm Süreci’nin devam etmesi için büyük devletlerin farklı kanallardan devrede olduğunu ifade eden Pencwini’nin açıklaması, Amerika’yı işaret ettiği için dikkat çekti.

Devlet ile PKK arasında geliştiği iddia edilen müzakerelerin niteliğine, yeni bir diyalogun gelişme koşullarına dair BasHaber’e değerlendirmelerde bulunan siyasetçi, akademisyen ve yazarlar, kısa dönemde süreçten umutlu olmamalarına rağmen, bu çatışmalı dönemin ardından yeni bir barış girişiminin olmasını kaçınılmaz buluyor.

Ayhan Bilgen: Çözüm için otoriterleşmeden vazgeçilmeli

“Devlet ile PKK’nin görüştüğü iddiaları konusunda hiçbir fikrim yok. Kürd meselesinin çözümü ancak demokratikleşme ile olur. Burada başka arayışlar var. Türkiye’yi demokratikleştirmeden Kürd meselesinin barışçıl, siyasal çözümünü düşünmek mümkün değil. Dolayısıyla gerçekten de Çözüm Süreci gibi bir arayış varsa olması gereken ilk şey: Bu otoriterleşme eğiliminden vazgeçmek lazım. Suriye’de ki gelişmeler ile Kürd meselesi birbirini etkileyecektir elbette. Bir taraftan da tersi bir durum söz konusudur. Suriye yönetimi ile Esad ile temas kurup, Kürdlerin kazanımlarını engellemeye dönük bir yaklaşım içerisine girileceği yönünde iddialarda var. Burada tutarlı bir siyaset izlenmesi gerekiyor. Eğer gerçekten de Suriye’deki gelişmelere bir demokratik akılla yaklaşılacaksa bunun iç politikada da egemen olması gerekiyor. Burada Suriye’deki görüşmeleri engelleyememenin çaresizliğini demokratik duyarlılık gibi okumak çok mümkün değil.“

Vahap Çoşkun: Devlet ABD’yi doğrudan arabulucu kabul etmez

“Bir siyasi çözümü öngören sürece eninde sonunda dönüleceğini tahmin ediyorum. Şu anda ki çatışma dönemini taraftarların birbirlerini belirli bir siyasete zorlamak için kullandıkları bir dönem olarak görüyorum. O itibarla sürece dönülmesi bence kaçınılmaz bir durum. Bu sorun siyaseten çözülecek ve eninde sonunda bir siyasi masa kurulacak. Bugün çözüme dönülmesini sağlayacak asıl faktör Suriye’deki gelişmeler, yani Suriye’de devlet ve PKK belirli bir uzlaşma noktasına gelirlerse muhtemelen Türkiye’deki çatışma süreci de sonlandırılabilir.

Buna mukabil bir diğer temel parametre daha var: Türkiye tekrar bir siyasi çözüme dönmek için PKK’nin silahlı mücadeleyi bıraktığını ilan etmesi ve silahlı unsurlarını ülke dışına çıkarmayı bir ön şart olarak koyuyor. Eğer Suriye üzerinde bir anlaşma bir mutabakat zemin üzerinde oluşabilirse bunun gerçekleşme ihtimali var. Görüşme iddialarına gelince, devlet muhtemelen Öcalan ile görüşmelerini devam ettiriyor ve bu görüşmeler eskisi kadar sık olmasa da bir şekilde devam ettiriliyor. Yeni bir süreç inşa edilirse ve yeni bir siyasi süreç başlarsa geçmişteki bu hatalardan ders alınır gerek siyasetin dili konusunda tarafların birbirlerine karşı kullandıkları dil gerekse bu güven inşa edeceği hususlar konusunda daha somut bir takvimlendirmenin, daha somut bir eylem planının oturtulması lazım.

PKK’den ve HDP’den zaman zaman arabulucu çağrıları yapılıyor. Bazen Avrupa Birliği’ne işaret ediyorlar, bazen Amerika’yı işaret ediyorlar ama son dönemlerde Amerika yoğunluklu bir işaret söz konusu. Bazen de uluslararası bir kuruluşların bu süreç içerisinde yer almasını istiyorlar. Bu tür süreçlerde bir arabulucunun iş görmesi, arabulucudan istifade edilmesi, iki tarafın arabulucu üzerinde anlaşmalarıyla mümkündür. Bildiğim kadarıyla devlet herhangi bir yabancı gücün bu süreç içerisinde yer almasına sıcak bakmıyor. Devletin ABD gibi meşru bir ismi doğrudan bir arabulucu olarak kabul edeceğini zannetmiyorum. Ancak sadece burada kolaylaştırıcı olabilir. Özellikle Suriye konusunda Türkiye’nin ve PKK’nin oradaki taleplerini uzlaştırma noktasında bir kolaylaştırıcı olabilir ama resmi bir arabulucu olarak Türkiye’nin kabul edebileceğini zannetmiyorum, en azından şu ana kadar ki siyasi pozisyonları bu.“

Etyen Mahçupyan: Türkiye, Afrin ile Kobanê hattına izin vermez

“Şimdi bu tür aktörler arasında daima aracılar, arabulucular hep var olur ve onlar sürekli görüşmenin muhtemel olasılığını kollarlar. Dolayısıyla buna da şaşırmamak lazım. Bu olayda kim kazanıyor diye baktığımız zaman eğer mesele toplumu yanına çekmek ise, ikisi de kazanamıyor. Yani toplum şu anda devletin bölgedeki tutumunu bir yere kadar onaylıyor fakat bunu yeterli bulmuyor. Öte yandan PKK’ninkini zaten onaylamıyor. Şimdi böyle bir durumda eğer anlamlı bir görüşme alternatifi ortada var ise iki tarafında lehine olabilir. Ama şunu da unutmamak lazım iki taraf da oraya avantaj olarak geçmek isteyecektir. Ve de o avantajlar bence şu anda gözükmüyor yani şu anda böyle bir retorik var, ama ben bunun gerçekçi bir alternatif olduğunu düşünmüyorum. Suriye’de önümüzü görene kadar da gerçekçi bir alternatif olmayacağını düşünüyorum. Suriye belirgin hale gelir ise Suriye’de öngörülebilir bir gelecek ortaya çıktığı andan itibaren o zaman kazançlar ve kayıpların daha uzun vadeli olacağı hesabı yapılacaktır. O zaman da bu kayıpları minimize etmek bir an önce durdurmak isteği iki tarafta da olabilir, çünkü iki tarafta dediğim gibi şu anda toplumun onlardan beklediği performansı sergilemiyor. PKK’nin güçlerini sınır dışına çekmesi karşılığında Türkiye’nin de Afrin ile Kobanê hattına izin vereceği ile ilgili iddiaları bu iki aktör arasında kaldığı sürece gerçekçi değil. Çünkü bir gün sonra ikisi de bozabilir, yani güçlerini çekip biraz sonra tekrar geri getirebilir. Buna karşılık ama o sınır tekrar açılmayabilir ya da o birleşme olduysa Afrin’e doğru oradan geri adım olmayabilir.“

Bekir Berat Özipek: Türkiye sessiz kalmayacak

“PKK Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleden vazgeçtiğinde ve kendisini yeni bir konsept ile tanımladığında, Çözüm Süreci benzeri bir durum yeniden gündeme gelebilir. Ancak bu süreç eskisinin aynısı olmaz. Gerek muhataplık ve gerekse Çözüm Süreci’nde Türkiye toplumunun Öcalan ve PKK’ye bakışı konusundaki pozitif değişim bir daha kolay kolay yakalanamaz. Sürece dönülmesi sadece Türkiye içi koşullara bağlı değil. Özellikle de PKK’nin Suriye’de yönetilebilir bir alan adına Türkiye’deki Çözüm Süreci’ni sona erdirdiğini göz önüne alacak olursak, eğer Türkiye’ye ilişkin ABD ve Rusya’nın politikaları farklı gelişecek olursa, örneğin Türkiye’de siyasi şartlar değişecek olursa, ABD Türkiye’yi Suriye üzerinden sıkıştırmaktan vazgeçecektir; en azından bir süre için. Bu durumda PKK için Çözüm Süreci yeniden cazip hale gelebilir. Türkiye’nin Rojava’daki Kürd kazanımlarına itiraz etmesini beklemiyorum. Öteden beri Salih Müslim ile görüşmek dahil, bu yönde eski retçi politikayı sürdürmediğinin çok işareti var. Türkiye’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile iyi ilişkileri de bunun bir kanıtı. Ama PKK ülke dışına çıkması durumunda Türkiye’nin Afrin-Kobanê hattının birleşmesine sessiz kalmasını beklememek gerek. Çünkü birincisi, Türkiye, kendisini Arap coğrafyasından koparacak böyle bir teklifi ulusal güvenlik tehdidi olarak algılayacaktır. Bu bakımdan kazanımları kabul edeceğini ama bu hattın tek taraflı olarak birleşmesine rıza göstermeyeceğini tahmin ediyorum.“

İlhami Işık: Devlet ile PKK görüştü iddiası gerçek dışı

“Devlet ile PKK’nin görüştüğü yönündeki iddialar bence tamamen gerçek dışıdır. Görüşme olasılığını provoke eden, art niyetli iddialardır bunlar. Sürece dönülmesi için PKK’nin Türkiye’ye yönelik silahlı mücadeleden vazgeçmesi ve Suriye politikasını değiştirmesi gerekir. Çünkü ondan evvel her şey konuşuldu, pratiğe de döküldü. Bu iki koşulun gerçekleşmesi lazım, diğer türlü bunun zemini yok. Türkiye daha evvel de söylemişti PYD bizimle birlikte hareket ettiği zaman, dünyada biz onları savunuruz. Ama PYD, PKK gibi düşmanlık beslerse olmaz. Türkiye nasıl ki Güney Kürdistan’a açıksa Rojava’ya karşı da öyle olurdu. Ama PYD’nin kendisine karşı silaha başvurmasından ötürü bu duruşu sergiliyor. 2014 Ağustos ayında bu devlet anlayışını değiştirdi. Eskiden nerede Kürdler varsa hepsi silahtan vazgeçsin diyorlardı. Bana düşmanlık yapılmasın, bende Kürde düşman değilim diyor.“

Galip Ensarioğlu: PKK çekilmezse masa olmayacak

“Kobanê’deki görüşmeler hakkında bir fikrim yok ama PKK ile bir görüşme yapılmasının tek şartı silahlı güçlerinin ülkeyi terk etmeleri. Eğer ülkeden giderlerse, Kandili boşaltırsa ve Suriye’de Türkiye’ye karşı bir tehdit oluşturacak bir yapılanma kurmazlarsa Türkiye de Rojava’daki yönetime ses çıkarmaz. PKK çekildikten sonra, dokunulmazlıklar konusu da yeniden konuşulur. Rojava konusunda ama çekilmezse herhangi bir görüşme ya da masaya geri dönme ihtimali yok. Türkiye bu konjonktür de bu olayı kaldıramaz. PKK, Nusaybin veya diğer yerlerden çekilmedi tam tersi sonuna kadar güçlerini kullandı ama başaramayacağını anlayınca bölgeyi terk etti. Bu biraz sen kovmadın ben istifa ediyorum gibi bir şey. Nusaybin en özel örnektir. Orada çatışmalar başlamadan önce defalarca uyardık STK’lar aracılığı ile haber yolladık çekilin dedik, gerçekten samimi olsalardı çekilirlerdi ve onlarca genç boşuna ölmezdi. Hatta o zaman çekilselerdi Çözüm Süreci için çok olumlu bir zemin olurdu. Ama onlar hayır dedi iyi niyetimizi istismar etti ve Nusaybin yıkılana kadar çatıştılar, sonrada çekildik dediler, bunun hiçbir kıymeti yok.“

Orhan Miroğlu: PKK’nin gerçek bir muhasebeye ihtiyacı var

“Bu iddia asılsız ve somut karşılığı olmayan bir iddiadır. Ben o kanaatte değilim. Bu konuda örgütten gelen bir takım haberler duyuyoruz zaten geçen başbakanda dolaylı dolaysız haberler geldiğini ama bu konuya çok uzak baktığını ifade etti. Aslında önemli olan Kandil’deki iç muhasebe ile ilgili haberler çok önemli. Hendek meselesi ile ilgili iç sorunlar var. Zaten o yanlış stratejinin hesabını vermeden bu tarz şeyler konuşmak Türk ve Kürd kamuoyunu rahatlatmaz. Örgütün hendek ısrarı yüzünden 7-8 bin insan hayatını kaybetti, böylesi büyük bir acı varken ve bunu tartışmadan masaya dönelim demek doğru değildir. Çözüm konusunda bir takım diplomatik temaslar var gibi ama bana çok samimi gelmiyor, sanki PKK’yi saplanıp kaldığı bu çıkmazdan kurtarmaya çalışıyor birileri. Tabi bu çabalarla bu işlerden kurtulamazlar, PKK’nin gerçek bir muhasebeye ihtiyacı var.