Eğitimde Suudi modeli geliyor:AKP eğitimi şeriata göre denetleyecek!
Eğitimi gericileştirmenin ve alanın tamamen Birlik, Ensar ve TÜRGEV gibi vakıflara bırakılmasının son adımı olan Maarif Vakfı Kanunu’nun görüşmeleri Meclis’te tamamlandı. Tasarı 30 ret oyuna karşı 243 kabul oyuyla onaylandı..AKP’nin 4+4+4 ile yetinmeyerek eğitimi tümden Ensar, TÜRGEV ve Birlik gibi vakıflara bırakma projesi olan Maarif Vakfı Kanunu, Meclis’teki oylamada kabul edildi. 243 kabul oyuna karşı 30 ret oyu alan kanuna CHP ve MHP muhalefet şerhi koymuştu. Maarif Vakfı Kanunu, eğitimi tamamen gerici vakıfların eline bırakıyor. Bakanlığın neredeyse tüm yetkilerini gerici vakıflara devreden yasa ile birlikte bu vakıflara MEB bütçesinden de para aktarılacak, böylece yandaş vakıflar ihya edilecek.
AKP hükümetinin eğitimdeki gericileştirme politikalarının sonu gelmiyor.
Din Öğretimi Genel Müdürlüğü bünyesinde ilahiyatçılardan oluşturulan denetim komisyonu, ilk ve ortaöğretim programlarının şeri hükümlere/şeriata uygunluk yönünden denetlemeye başladı.
BirGün’ün ele geçirdiği denetim raporlarına göre komisyon, öğretilecek her bilginin ayet ve hadislerle açıklanmasını istiyor. Olası tepkiler nedeniyle komisyon ve raporları şimdilik gizli tutuluyor.
Her satıra müdahale
Komisyonun en çok müdahale ettiği ders biyoloji. Biyoloji dersi programının her satırına müdahale edilerek din ile çelişen kavram ve ifadeler çıkartıldı. Çıkartılan bilgiler ve kazanımlar yerine dini açıklamalar eklendi. Örneğin, yirmi birinci yüzyılın temel becerisi sayılan üretkenlik anlamındaki “yaratıcılık” öğrenciye kazandırılması gereken beceriler arasından çıkartılıyor.
Müdürlüklerin görevi dini kurulda
Şimdilik Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Din İşleri Genel Müdürlüğü’ne verilen bu yetki, başta Talim Terbiye Kurulu olmak üzere temel eğitim, ortaöğretim mesleki ve teknik eğitim gibi okul türlerinin bağlı olduğu ve eğitim içeriklerini belirlemekle görevli genel müdürlüklerin tüm görevlerinin fiilen dini kurula devredilmesi anlamına geliyor.
Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne bağlı olarak görev yapan komisyon başta biyoloji, fizik, kimya gibi bilim dersleri olmak üzere tüm ders konularının dine uygunluk açısından denetliyor. Bu durum, çeşitli vakıf ve bakanlık görevlilerinin katıldığı, TÜRGEV kurucusu ve cumhurbaşkanının oğlu Bilal Erdoğan’ın başkanlığındaki toplantıda verdiği talimatların gerçekleşmesi anlamına geliyor.
Çalışmalar gizlice yürütülüyor
Komisyon, ilk aşamada ortaöğretim programlarını tarayarak dine aykırı konu, kavram ve ifadeleri belirledi. Çalışmasını müsteşar yardımcısı Dinçer Ateş koordinesinde büyük bir gizlilik içinde yürüten komisyon, ortaöğretim dersleriyle ilgili raporunu 18-22 Ocak’ta Darıca ve 16-22 Mart’ta Akcakoca’da yaptığı çalıştaylarda hazırladı.
Dine Uygunluk Komisyonu
Ortaöğretim programlarının denetimini tamamlayan Dine Uygunluk Komisyonu, şu sıra temel eğitim programları üzerinde çalışıyor. Önümüzdeki öğretim yılından itibaren din dersleri dışındaki tüm derslerin öğretim programları dine uygunluk denetiminden geçmiş olacak.
Yürütülen denetim çalışmasında en ayrıntılı raporun biyoloji dersine ait olduğu görüldü. Başkanı ilahiyatçı Prof. Dr. Recep Kaymakçı olan komisyonunun 18 üyesinden sadece biri biyoloji eğitimi almış bir araştırma görevlisi Dr. Mustafa Derman. Bu komisyonunun yaptığı ekleme ve çıkarmaların biyoloji bilimine aykırı olduğunu öne süren alt komisyonun kimi akademisyen üyeleri, söz konusu rapora göre düzenlenen ders programını imzalamadı. Müsteşar yardımcısı ise “siz alamazsanız imzalayan biri bulunur” diyerek tepki gösterdiği akademisyenler yerine yeni isimler buldu.
Okullardaki ders konularının dine uygunluk yönünden denetlenmesi sadece şeriatla yönetilen Müslüman ülkelerde görülen bir uygulama. AKP’nin bu uygulamayı, Suudi Arabistan ve İran örneğinden hareketle başlattığı anlaşılıyor. Türkiye’ye model olan denetim, Suudi Arabistan’da Eğitim Politikaları Yüksek Kurulu, İran’da ise HAVZA adındaki bir vakıf eliyle yapıyor.
Bu raporun ortaya çıkmasıyla, Erdoğan’ın “Yeni dönemde müfredatlara odaklanacağız” açıklamasından, öğretim programlarının dine uygunluk denetiminden geçirilmesini kastettiği anlaşılıyor.
ORTAYA NASIL BİR TABLO ÇIKACAK? NASIL UYGULANACAK?
Kendisi için özel olarak tasarlanmış olan dünyanın, yaratıcının bir emaneti olduğu ve emanet bilinciyle bir sonraki nesillere israf etmeden bırakmanın önemi vurgulanır.
Gayrimeşru ilişkilerin cinsel yolla bulaşan hastalıklara etkileri araştırılır.Aile yapısının ve neslin korunması için taşıyıcı anne, sperm bankası ve benzeri yöntemlerin yanlış uygulamaların toplum üzerindeki olumsuzluklarına vurgu yapılır. Davranışların ortaya çıkışında genlerin rolü sorgulanır.
Doğal seçilime girilmez.
Canlıların mükemmel tasarımı dikkat çekmek amacı ve bireylerde yaratıcının eserlerine hayranlık duygusu ile bakabilmek algısının oluşturulması hedeflenmektedir.
Doğadaki üstün düzen ve planlamanın kaçınılmaz bir şekilde bir yaratıcının varlığına delil olduğu düşüncesi ayetlerle değerlendirilir.
Evrime delil olarak görülen fosil örnekleri tartışılır.
Çok hücreli canlılar, Kambriyen Patlaması adı verilen bu döneminde yani 545 milyon yıl önce yaşamış olan zaman diliminde aniden tam halleri ile eksiksiz noksansız bir şekilde var olmuşlardır. İşte bu ani var oluş, net bir şekilde yaratılış gerçeğini ispatlamaktadır.
MTA Müzesi’nde yapilanlar bu konuda ciddi bir ipucu veriyor..
Ülkemizdeki bilim ve eğitim alanında önde gelen kamu kurumlarının yasal görevleri bilimin desteklenmesi, yayılması ve ileri götürülmesidir. Ancak bu kurumlar, son yıllarda giderek sıklaşan biçimde bilimi engelleyici, baskılayıcı ve sansürleyici eylemlere girişmekteler. Her gün giderek artan bu eylemleri endişe ile takip etmekteyiz.
Bilime karşı yapılan saldırıların geldiği son nokta, bilim yerine bilimdışının anlatılması, bilimin yasaklanması, ve bilim insanlarına doğrudan saldırılardır. Bu durumdan büyük rahatsızlık duyuyoruz. Bu saldırıların bu boyuta ulaşmasının temelinde, ülkemizdeki bilimsel düşünce ve bilimsel üretimi son 35 yıldır şiddetle yıpratmaya çalışan gericiliğin yattığını biliyoruz.
Bilim insanlarının yıllardır mücadele ettiği bu gericiliğin en son ve başka bir acı örneği, geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin en önemli ve en kapsamlı doğa tarihi müzesi olan MTA Tabiat Tarihi Müzesi bünyesindeki insanın evriminin anlatıldığı vitrinin kaldırılması olmuştur.
~
Bu çeşit uygulamalar küçük görünmelerine rağmen toplu sonuçları ağırdır. Bunlar bilim kurumunun kendisine yapılan bir hakarettir ve toplumun sekülerliğinde derin bir yara açmaktadır. Unutulmamalıdır ki, tarih boyunca, bilimi ve bilimsel bilgiyi gelişimlerinin merkezine koymayan toplumlar, diğerlerinin yanında hızlı bir şekilde yok olmaya mahkum olmuşlardır. Bu bağlamda yetkililerin, bu ve bunun gibi sansürlerin Türkiye’nin geleceğine zarar verecek kararlar olacağının farkına varmalarını ve bir an önce bu hatadan dönmelerini talep ediyoruz.
~
2009 yılında ayaktaydık. 2009’un hem Darwin’in 200. yaş günü, hem de Türlerin Kökeni’nin basılmasının 150. yılı olması ve o senenin UNESCO tarafından Darwin Yılı ilan edilmesi nedeniyle hazırlanan Bilim ve Teknik Dergisi’nin Darwin kapaklı mart sayısı TÜBİTAK tarafından sansürlendiğinde ayağa kalkmıştık. Bugün geçtiğimiz süreç, o dönemden çok daha vahimdir. Ancak yılmayacağız.
Biz ülkenin bilimi rehber edinmiş bireyleri olarak gericiliğe ve bilim düşmanlığına geçit vermeyeceğimizi; engellere, sansürlere ve baskılara karşı mücadele edeceğimizi buradan duyuruyoruz.
~
MTA Müzesi yetkilileri insan evrimi vitrininin tadilat nedeniyle kaldırıldığını iddia etmiştir. Ancak daha iki yıl önce Milli Gazete gibi gerici yayınların bu vitrin sebebiyle Müze’yi kınadığını, vitrinin varlığının gerici çevrelerde rahatsızlık yarattığını biliyoruz.
Vitrinin kaldırılması kararından acilen geri dönülmesi için çağrıda bulunuyoruz. Eğer gerçekten bir tadilat varsa, bu tadilatın içeriğinin ve süresinin açıklanması gerektiğini, konu ile ilgili olarak, ülkemiz bilim insanlarından oluşturulmuş bir akademik danışma kurulu kurulması gerektiğini MTA yönetimine hatırlatıyoruz.
Fakat, ortada gerçek bir tadilat yoksa, bu müdahelenin insanların bilimsel bilgiye ulaşma ve bilim yapma hakkının engellenmesi olduğunu, dolayısıyla da Uluslararası İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 27. ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 15. maddesine aykırı olduğunu da hatırlatmayı bir borç biliyoruz. MTA Müzesi bir kamuya aittir ve müze malzemesi müdürlerin ideolojisine göre şekillendirilemez.