20 Haziran Dünya Mülteciler Günü
“BM Mülteciler Yüksek komiserliğinin son raporuna göre dünyada 45 milyon mülteci var. ve bu sayı her 4 saniyede bir artıyor…”
Pera Peras Poros’ içindeki yazısından, Jacques DerridaBugün mülteciler günü -imiş-20 Haziran- Avrupa’nın (ya da dünya’nın) Mülteciler İçin Ölümcül Sınırları.İnsanlığın utancı (“utanç” hala karşılığı olan bir duyguysa) ve dünyanın sonu olarak kabul edilebilecek bir gün. Geçen yıl Kanarya Adaları kıyılarında boğularak ölen/öldürülen 6 bin insan ve dünyanın her yerinde sayıları bilinemez durumda olan binlerce kayıp. “Sistem” (dışında olmadığımız ve dışımızda olmayan sistem) bir sorunu gündeme getirerek, o sorunun kaynağı olduğunu gizlemenin de ötesinde, çözümün kendisinde olduğu yanılsamasını meşrulaştırıyor. Mülteciler günü bu nedenle, özel bir gün olarak, diğer anma/kutlama günleri gibi anlamsız ve iki yüzlülüğün yansısı.
Uluslararası Göçmenlik Örgütü, bu yıl 350 bini aşkın sığınmacının Akdeniz’i geçerek Avrupa’ya ulaşmaya çalıştığını açıkladı.
Hükümetler arası çalışan kurum, 234 bin kişinin Yunanistan’a, 114 binin İtalya’ya, kalan az sayıda kişinin de İspanya ya da Malta kıyılarına ulaştığını bildirdi. Rakamlara göre yaklaşık 2 bin 600 kişi bu tehlikeli yolculukta… hayatını kaybetti. Mültecilerin çoğu insan kaçakçıları tarafından derme çatma teknelere doldurulurken yolda teknelerinin batması sonucu boğuldu.
Avrupa İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez bu denli büyük bir mülteci kriziyle başa çıkmaya çalışıyor.
Birleşmiş Milletler Mülteci Dairesi sözcüsü Babar Baloch, mülteci kriziyle mücadele konusunda tüm ülkelerin sorumluluk sahibi olduğunu söyledi. Ancak bazı ülkeler krizi kabullenmek yerine mültecileri sınırlarından dışlama ya da kısıtlama yolunu seçmiş durumda.
Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de ana tren garı geçici olarak kapatıldı. Gar dışında bekletilen çoğu Ortadoğu’daki çatışma bölgelerinden kaçan mülteciler, Avusturya ya da Almanya’ya giden trenlere binebilmek için yetkililere yalvardı.
Bu yıl içinde 156 bini aşkın mülteci giriş yaptığı Macaristan, Sırbistan sınırına 4 metre yüksekliğinde bir duvar kuruyor. Savunma Bakanı Csaba Hende, bölgeye 3 bin 500 asker sevk etmeye hazır olduklarını açıkladı.
Budapeşte’nin Doğu Garı’ndaki tüm yolcular hoparlörlerden yapılan anonslarla tahliye edildi, ardından yüzlerce polis çok sayıda mülteciyi dışarıya çıkardı ve binaya girmelerine engel oldu. Bir gün önce de Viyana trenine binmeye çalışan mülteciler engellenmişti.
Çok sayıda mülteci, gar binasının dışında kamp kurmuş durumda. Bazıları, “Özgürlük, Almanya” diye bağırarak slogan attı.
Avusturyalı yetkililer de Pazartesi Viyana’ya 3 bin 650 mültecinin giriş yaptığını bildirdi.
cartoons: (DQ-illegal immigrations/exhibition)
Yaklaşık 5 yıldır, Suriye’deki iç savaşın ve Suriyeli Mülteci Çocukların tüyler ürperten görüntüleri medya aracılığı ile zihnimize kazındı, kazınıyor.. Peki ama gazeteler, haber siteleri ya da haber kanalları neden bu görüntüleri yayınlamakta bir sakınca görmüyor? Aslında bunun nedeni çok açık.
…
Peki insanlar neden bu görüntülere kayıtsız kalamıyor?
Ve hatta kayıtsız kalamadıkları gibi neden kimi zaman ‘dehşet görüntülerine’, deforme olmuş cansız bedenlere bakmaktan haz duyuyorlar?
Diğer yandan hemen yanıbaşımızda gün geçtikçe şiddetlenen bir savaşda her gün çocuklar ve gençler ölüyor.
Her gün Çocuklarımızın bedenlerini toprağa gömüyor ve bunu törensel hale getiriyoruz. Bu törensel hal gün geçtikçe toplumun acıyı derinlere gömüp, ölümü, şiddeti sıradanlaştırmasına neden oluyor.
Susan Sontag ‘Başkalarının Acısına Bakmak’ adlı kitabında bu ve benzeri soruların peşinden gidiyor.
“…acı çeken bedenleri gösteren resimlere karşı duyulan iştahlı merak, neredeyse çıplak bedenlere gösterilen arzulu merak kadar şiddetlidir.”