Savaşların Mimarı Rothschild Ailesi
İkinci Dünya Savaşı Amerika’ya 400 milyar dolara mal oldu. Bu maliyeti karşılayamayan ABD bütçesi 200 milyar dolar açık verince, başta Rothschild olmak üzere onunla birlikte hareket eden bankerler, “yeni Amerika”yı yani “Yeni Dünya Düzeni”ni finanse etmeye başladı… Bu cümleler herşeyi özetliyor…
” Her bankerin yazılmış bir tarihi vardır; fakat bir tanesi tarih yazmıştır .” J.A Robson
Rothschild hanedanlığının savaş ticareti, Napolyon’un, İngiltere ile yaptığı Waterloo Savaşı’yla başladı. Waterloo Savaşı’nda İngiltere’ye mal kaçıran ve birlikleri finanse eden aile bir yandan da her iki tarafa yüksek faizlerle borç veriyordu. 1820’lerden sonra finans çevrelerinde şu yargı genel bir inanç haline gelmişti: Avrupa’da tek güç vardır, bu da Rothschild’lerdir.
Etkileri o kadar güçlüydü ki, hiçbir savaş Rothschild’lerin yardımı olmadan gerçekleşemezdi. Politika ve ticarette öyle güçlü bir pozisyona yükseldiler ki bir anlamda Avrupa’nın diktatörleri oldular.
İngiliz kraliyet ailesini Çin’le savaşa ikna etmeyi başaran Lord Rothschild, finans için de söz verdi. “Afyon Savaşı”nın ardından, aile Hong Kong’un kontrolünü ödül olarak aldı. Burada kurdukları HSBC, sadece Rothschild’lerin para baronluğunu dünya üzerinde tescillenmesini sağlamadı, ay zamanda afyon ticaretinin de kontrolünü beraberinde getirdi.
Osmanlı topraklarının çözülmesi ile birlikte Rothschild hanedanlığı iki koldan Orta Doğu’ya sızmaya başladı. Bir kolunu Irak’ın oluşturduğu sızmanın en önemli nedeni, Mezopotamya’daki zengin petrol yataklarıydı. Rothschild’ler, bölgenin güneyinde ise Siyonizm’i siyasal ağırlık merkezi haline getirdi.
Filistin topraklarının Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmasının ardından harekete geçen Lord Rothschild, İngiliz hükümetine baskı uygulayarak, İsrail’in kurulmasına start veren Balfour Bildirisi’nin (1917) yayınlanmasında etkili oldu
Eğer Rothschild Ailesi, buna karşı koyarsa, herhangi bir Avrupa ülkesinin ciddi bir savaşa girebileceğine inanan var mı gerçekten?”
Başta J.P. Morgan olmak üzere Rothschild’lerin Amerika’daki uzantıları olan finans kurumları, önce “Dawes Planı” sonra da “Young Planı” ile 1924 yılından sonra Almanya’yı adeta paraya boğdu ve böylece kısa bir süre içinde, yerle bir olan bu ülke, Hitler’in inanılmaz yükselişine zemin hazırladı.
Rothschild Ailesi’nin finanse ettiği I.G Farben şirketi, Yahudi toplama kamplarında kullanılan ölümcül gazları Naziler için üretti. Bir çok Alman şirketin yanı sıra Hitler’e destek veren Amerikan sermayesi arasında General Motors, DuPont ve Ford gibi devler de bulunuyor.
Rus Çar’a karşı Bolşevik İhtilali’ni finanse eden Rothschild’ler, Rockefeller ile birlikte Hazar petrollerini çıkartmak için imtiyaz aldı.
Tüm dünya ABD’nin, Saddam Hüseyin’in silahsızlandırılması veya Irak’ın demokratikleştirilmesinden ziyade, bu ülkedeki zengin petrol yataklarının peşinde olduğunu biliyor. Irak 115 milyar varil ile kesinleşmiş petrol rezervleri bakımından Suudi Arabistan’ın arkasından dünyada ikinci sırada yeralıyor. Ancak kesinleşmemiş rezervle birlikte Irak’ın toplam petrol kapasitesinin 250 milyar varili bulduğu tahmin ediliyor. ABD ve İngiltere’nin iştahını kabartan bu büyük pastanın tutarı yaklaşık 7 trilyon doları buluyor. Bu muazzam servet, sadece ABD ve İngiltere’nin iştahını kabartmıyor; birçok devletinkinden daha büyük bütçelere sahip dev şirketleri ve zengin aileleri de yakından ilgilendiriyor. Tıpkı, yaklaşık iki yüz yıldır yaşanan savaşların ve kanlı iç çatışmaların birçoğunun finansörü ve ganimetçisi Rothschild Ailesi gibi..
Sermayesinin savaşlar ve kan olduğu bilinen, servetinin bugün 3 trilyon dolar olduğu tahmin edilen Rothschild hanedanlığı, dünya bankacılık ve finans sisteminin kurucusu olarak biliniyor. Sahip oldukları yüzlerce şirket ile iki yüz yıldır dünyanın finans ve siyasal dengelerini elinde tutan aile, birçok katliamın da finansörü olarak tanınıyor.Savaş tüccarlığından paranın efendiliğine Almanya’dan İngiltere’ye göçen Yahudi Mayer Ainschel Rothschild (1743-1812) ve Paris, Londra, Frankfurt, Napoli ve Viyana’ya gönderdiği 5 oğlunun (Amschel Mayer, Salomon, Nathan, Kalmann, Jakob Mayer) bankerlik kariyeri ile temelleri atılan hanedanlığın savaş ticareti, Napolyon’un İngiltere ile yaptığı Waterloo Savaşı’yla başladı. Waterloo Savaşı’nda İngiltere’ye mal kaçıran ve birlikleri finanse eden Nathan Mayer (1777-1836), bu dönemde bir yandan savaşı finanse ederken diğer yandan da hükümetlere yüksek faizlerle borç para veriyordu. Waterloo Savaşı’nın sona ermesi ve Napolyon’un kaybettiği haberi yine Nathan Rothschild’in güvercinleri sayesinde ilk olarak İngiltere’de duyuldu.
Nathan Mayer, Waterloo’daki İngiliz zaferini, kurduğu erken istihbarat ağı sayesinde çok önceden öğrendi ve Londra borsasına koşarak aldığı hisseleri ertesi gün çok büyük miktarla satarak bir gecede inanılmaz bir servet elde etti. Kardeşlerinin yardımı ile Nathan Mayer, ayrıca İspanya’daki İngiliz ordusunu finanse etmek amacıyla Fransa’dan altın da taşıdı. Bu çabaları, Nathan’a İngiliz Hazinesi’nin temsilcisi unvanını kazandırdı. Savaşın sonunda, Rothschild Ailesi Fransa ve Avusturya’ya borç vermeye başladı. Bu dönemde Paris’teki tüm bankerlerin servetlerinin toplamı 300 milyon Frank iken, Rothschild’lerin sadece bu şehirdeki sermayesi, 600 milyon Frankı buluyordu. Lionel Nathan İngiliz Meclisi’ne seçilen ilk Yahudi’ydi ve oğlu Nathan Mayer (1840-1915) ilk Baron Rothschild oldu.
Avrupa’nın diktatörleri
Rothschild’lerin kurdukları bu hanedan ağı, onlara büyük bir ekonomik güç getirdi. Alman tarihçi Werner Sombart, Jews and Modern Capitalism (Yahudiler ve Modern Kapitalizm) adlı kitabında şöyle der: “1820 sonrasındaki dönem ‘Rothschild’lerin çağı’ olarak bilinir. Öyle ki yüzyılın ortasında finans çevrelerinde şu yargı genel bir inanç haline gelmişti: Avrupa’da tek güç vardır, bu da Rothschild’lerdir.” John Reeves ise, The Rothschilds; The Financial Rulers of Nations (Rothschild’ler: Ülkelerin Finans Patronu) adlı kitabında şöyle diyor: Nathan Rothschild’in İngiliz Hükümetine ilk yardımı 1819’daydı ve 60 milyon dolarlık borç verdi; 1818-1832 arasında 105.400.000 dolar miktarında sekiz adet borç daha verdi; aşağı yukarı 700 milyon dolarlık 18 adet hükümet borcu oluşturdu. Etkileri o kadar güçlüydü ki hiçbir savaş Rothschild’lerin yardımı olmadan gerçekleşemezdi. Politika ve ticaret dünyasında öyle güçlü bir pozisyona yükseldiler ki bir anlamda Avrupa’nın diktatörleri oldular.”
Afyon Savaşı ve dünya liderliği
Avrupa kıtasında birçok hükümeti borçla haraca bağlayan ve servetlerine servet katan Rothschild hanedanlığı “Afyon Savaşı” ile Çin ve Uzakdoğu’yla tanıştı. Bu dönemde Çin’de afyon ticareti yapan İngiliz tüccarların Çin İmparatorluğu ile ters düşmesinin ardından, İngiliz tüccarlar İngiliz Kraliyeti’nin desteğini almak üzere Rothschild ailesine başvurmuştu. İngiliz kraliyet ailesini ikna etmeyi başaran Lord Rothschild, Çin’e karşı yapılan “Afyon Savaşı”nı (1840) finanse etmeyi taahhüt etti. Çin’in mağlubiyeti ile biten savaşın ardından savaşın finansörü olan Rothschild Ailesi, İngiliz hakimiyetine geçen Hong Kong’un kontrolünü yardımlarının karşılığı olarak aldı. Yeni Hong Kong’da ilk önemli şirket olarak kurulan Hong Kong Shangai Bank Corporation (HSBC) sadece Rothschild’lerin para baronluğunu dünya üzerinde tescillemesini sağlamamış, aynı zamanda Çin’deki afyon pazarını da tekeline almasını sağlamıştır.
Balfour Bildirisi ve İsrail’in kuruluşu
Rothschild Ailesi için 19. yüzyılın ilk yılları en yoğun geçen yıllar olmuş; bir yandan Almanya’da sanayi devrimi sonrası Siemens, Bosch, AEG, Krupps gibi birçok şirketin kuruluşunu finanse etmiş, diğer yandan Amerika kıtasına geçerek altın uğruna yerli katliamlarında önemli roller üstlenmişti. Amerika kıtasının yeraltı zenginliklerini keşfeden Rothschild’ler, ilgisini altın ve diğer madenlere kanalize etti. Rothschild hanedanlığının bugün dünya altın ve elmas gibi yeraltı kaynaklarının yüzde 40’ına tek başına sahip olmasının temelleri o yıllarda atıldı. 19. yüzyılın ilk yılları Rothschild’ler için Ortadoğu’ya açılmaları açısından da önemli olmuştur. Osmanlı topraklarının çözülmesi ile birlikte Rothschild hanedanlığı iki koldan Orta Doğu’ya sızmaya başladı. Bir kolunu Irak’ın oluşturduğu sızmanın en önemli nedenini, Mezopotamya’daki zengin petrol yatakları oluşturdu. Rothschild’ler BP-Amoco firması ve Royal Duth Shell ile Irak pazarına girdi. Sermaye hareketini Orta Doğu’nun kuzeyine kaydıran Lord Rothschild, bölgenin güneyinde ise Siyonizm’i siyasal ağırlık merkezi haline getirdi. Filistin topraklarının Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmasının ardından harekete geçen Lord Rothschild, İngiliz hükümetine baskı uygulayarak İsrail’in kurulmasına start veren Balfour Bildirisi’nin (1917) yayınlanmasını sağladı. İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Balfour’un adını taşıyan bu belgeyle, Birinci Dünya Savaşı ile Osmanlı’nın elinden alınan Filistin’de bir “Yahudi vatanı” kurma hedefinin desteklendiği açıklanıyordu. Lord Rothschild, Yahudi Devleti’nin siyasi oluşumuna zemin ararken diğer yandan da kurduğu 2 milyon sterlinlik fon ile Filistin topraklarının satın alınmasını organize etti. Çok kısa bir zaman içinde Filistin topraklarının en verimli bölgeleri, bu fon sayesinde Yahudilerin eline geçti.
Birinci Dünya Savaşı
Birçok ünlü tarihçinin bu dönemdeki ortak kanısı, 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa kıtası dahil dünyanın herhangi bir yerinde savaşların Rothschild’lerin onayı ile başlatıldığı ve onay gelmese asla bir savaşın çıkmasının mümkün olamayacağı yönündeydi. Amerikalı ünlü tarihçi Hannah Arendt, “The Origins of Totalitarianism” (Totalitarizmin Kökenleri) adlı kitabında Rothschild’lerin gücüne değinirken 19. yüzyılda pekçok devlet adamının günlüklerine yeni bir savaş çıkmayacağını, çünkü Rothschild’lerin şimdilik böyle birşey istemediklerini yazdıklarına dikkat çekiyor. Arendt, özellikle Tarihçi J. A. Robson’ın Imperialism (Emperyalizm) adlı kitabında yazdığı şu satırların altını çiziyor: “Eğer Rothschild Ailesi, buna karşı koyarsa, herhangi bir Avrupa ülkesinin ciddi bir savaşa girebileceğine inanan var mı gerçekten?” Bu, Rothschild’lerin tek başlarına bir devlet kadar güç elde ettikleri anlamına geliyordu. İşin bir başka ilginç yanı da Rothschild’lerin bu kazançlarının çoğu kez başkalarının yıkımını getirmesiydi…
Yerel savaşların hakimi durumundaki Rothschildler, aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı’nın perde arkasındaki en önemli güç konumunda bulunuyordu. Amerikalı yazar Eustace Mullins, “The World Order: Our Secret Rulers” (Yeni Dünyanın Düzenleyicileri) adlı kitabında, Birinci Dünya Savaşı ile Rothschild’ler arasıdaki bağlantıyı kurarken savaş sonunda oluşan durumun dikkatle incelenmesi gerektiğini vurguluyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması ve buna bağlı olarak yeni çizilen Ortadoğu haritası ile Çarlık Rusyası’nın dağılma sürecine girmesinin dünyayı yeniden şekillendiren gelişmeler olduğunu kaydeden Mullins, Rothschild’lerin savaşan her iki tarafı da yönlendirdiğini, kitabında bahsettiği finansörler arasındaki hiyerarşik ilişkiye dayanarak söylüyor. Mullins’e göre, ilişkinin hiyerarşik olması ise Yahudi finansörler arasında asırlardır süren bir gelenek. Birinci Dünya Savaşı’nın geçtiği yıllarda ise hiyerarşinin tepesinde Yahudi finans dünyasının bir numarası olan Rothschild’ler oturuyordu.
Rothschild’in parası Hitler’in sermayesi oldu
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından ekonomik anlamda yerle bir olan Almanya’nın yeniden inşası da Amerikalı finans çevrelerine ihale edildi. Başta J.P. Morgan olmak üzere Rothschild’lerin Amerika’daki uzantıları olan finans kurumları, önce “Dawes Planı” sonra da “Young Planı” ile 1924 yılından sonra Almanya’yı adeta paraya boğdu ve böylece kısa bir süre içinde yerle bir olan bu ülke, Hitler’in inanılmaz yükselişine zemin hazırladı. Hitler’in savaştan önceki yıllarda inanılmaz savunma harcamaları ve büyüyen askeri gücü Rothschild hanedanlığının onayı ve yardımlarıyla oluşturuldu. Amerikalı tarihçi Anthony C. Sutton’un “Wall Street and the Rise of Hitler” (Wall Street ve Hitler’in Yükselişi) kitabında bu dönemi özetlerken Amerikalı finans kuruluşlarının sadece Almanya’nın yeniden yapılanması için değil, bilinçli bir biçimde Hitler ve onunla birlikte yeni bir canavarın doğuşunu da sağladıklarını kaydediyor.
Nazi gazlarına Yahudi sermayesi
İkinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya’nın parlayan yıldızı kimya ve ilaç sektörüydü. Özellikle bu alanda Almanya’da ortaya çıkan şirketler sadece Avrupa’nın değil, tüm dünyanın kimya ve ilaç alanlarında bir kartel oluşturdu. Bunlar arasında en büyüğü Rothschild’lerin finanse ettiği ve diğerlerinden farklı bir konuma sahip olan I.G. Farben Firması’ydı. I.G Farben, kömürden benzin üretmenin yöntemini geliştirerek, bu buluşunu Amerikalı Standart Oil şirketi ile imzaladığı anlaşmayla daha da geliştirdi. David Rockefeller’in, Standart Oil Şirketi (514 bin hisse) ile ortak olduğu ve Rothschild Ailesi’nin finanse ettiği I.G Farben firması, daha sonra geliştirdiği ürünlerle önce Alman sanayisini beslerken daha sonra toplama kamplarında kullanılan ölümcül gazları Naziler için üretti.
Birçok Alman şirketin yanısıra Hitler’e destek veren Amerikan sermayesi arasında General Motors, DuPont ve Ford gibi devler de bulunuyor. Almanya’da her iki dünya savaşında yaşananların bir benzeri Rusya’da, bu kez daha büyük bir çapta karşımıza çıkıyor. Rusya topraklarındaki zengin yeraltı zenginliklerini ele geçirmeye hevesli şirketler, Rus Çarı’na karşı oluşacak bir ayaklanmayı finanse etmekten çekinmediler. Bolşevik İhtilali’nin (1918) başarı ile sona ermesi ve Rus Çarı’nın idam edilmesinin ardından isyancılarla ilk anlaşma imzalayan ve Hazar Petrolleri’nin çıkarılması için imtiyaz elde eden şirket Standart Oil (Rockefeller) oldu. İsyanın finanse edilmesinden Hazar petrollerinin çıkartılmasına kadar, Rockefeller ile birlikte bu işten en karlı çıkan aile ise savaşlarla para kazanmak konusunda oldukça tecrübelenen Rothschild hanedanı oldu.
Kara kıtada 1 milyon ölü insan
Afrika’da 90’lı yıllarda Ruanda ve Burundi’deki iç çatışmalarda 1 milyondan fazla kişinin öldüğü katliamlar yaşandı. Buradan parlayan olaylar, Zaire’ye sıçramış ve Mobutu Sese Seko’nun devrilmesiyle sonuçlanmıştı. İlk bakışta Hutu ile Tutsi kabileleri arasındaki etnik farklılıkla açıklanan savaşın temelinde aslında çok başka bir neden vardı: Elmas. 1 milyondan fazla kişinin ölümüne, yüz binlerce insanın göç etmesine neden olan bu iç savaşın perde arkasındaki mimarı, dünyanın en büyük altın ve elmas üreticisi olan Rothschild hanedanlığına ait Debeers Firması’ydı. On binlerce insanın ölümüne neden olan savaşın sahnelendiği ülke ise, dünyanın en önemli elmas yataklarına sahip 5 ülkeden birisiydi… Bugün serveti 3 trilyon doları aşan Rothschild hanedanlığı dünyanın en büyük ilk 10 bankasının 3 tanesine sahip. Dünya yeraltı zenginliklerinin yüzde 40’ına da bu aile hükmediyor. Aile bireyleri kendilerini vakfa veya bilime adamış gözükmesine rağmen, başta Yahudi George Soros gibi birçok para baronu Rothschild’lerin emri altında. Dillere destan bu servet ve itibarın gerisinde ise okyanusları dolduran kan, vahşet ve dünya savaşları var…
Osmanlı Rothschild’lere borçlandı
Osmanlı ekonomisi, Rothschild hanedanlığı ile ilk kez Ruslar’a karşı yapılan Kırım Savaşı’nda (1853-1856) tanıştı. Osmanlı İmparatorluğu, savaşı finanse etmek için Londralı bankerlerden yüksek faizle borç aldı. (24 Ağustos 1854) İngiliz bankerlerden yüzde 6 faizle 3.000.000 sterlin alan Osmanlı tarihindeki bu ilk borcuna karşılık Mısır’dan alınan vergiyi teminat göstermişti. Yine 27 Haziran 1855’te ikinci bir anlaşma ile Osmanlı yönetimi, Kırım Harbi masraflarını karşılayamadığı için Rothschild aracılığı ile İngiltere’den borç aldı. Mısır vergisi, Suriye ve İzmir gümrük gelirlerinin teminat olarak gösterildiği anlaşmayla Osmanlı yönetimi, 5.500.000 lira borç aldı. Bu borçlanmalarının ardından da Osmanlı’nın ekonomik çöküşü hızlandı.
“Novus Ordo Seclorum” – (Yeni Dünya Düzeni)
İkinci Dünya savaşının sona ermesi yeni sınırların çizilmesine neden oldu. Yeni ülkeler doğdu ki bunların en başında İsrail geliyor. İsrail açısından sadece sınırlarının çizilmesi değil, bir başka anlamı daha vardı İkinci Dünya Savaşı’nın. Rothschild hanedanlığının baskısı sonunda yayınlanan Balfour bildirisi, Filistin topraklarının Osmanlı hakimiyetinden alınmasını ve bir devletin kurulmasını belki sağlamıştı ama gerekli Yahudi nüfus yoğunluğu istenilen seviyeye getirilememişti. İkinci Dünya Savaşı, satın alınan topraklardaki hızlı nüfus artışının da istenilen seviyeye gelmesini sağladı. Savaş sonunda en az bilinen fakat en önemli konulardan birisi de savaşın Amerika üzerindeki ağır maliyetiydi. İkinci Dünya Savaşı Amerika’ya 400 milyar dolara mal oldu. Bu maliyeti karşılayamayan ABD bütçesi 200 milyar dolar açık verince, başta Rothschild olmak üzere onunla birlikte hareket eden bankerler, “yeni Amerika”yı yani “Yeni Dünya Düzeni”ni finanse etmeye başladı.
Çoğu kişi, Rotschild ailesinin adını bile bilmez. Bu ailenin adı, ne Forbes dergisinin düzenlediği “Yılın Zenginleri” bölümünde yer alır, ne de dünya jet-sosyetesinin partilerinde geçer. Ancak birçok ülkenin diplomatı, bu ailenin adını duydukları zaman beş dakika durmak zorundadır. Çünkü bu aile, dünya tarihi sahnesinde 1590 yılından beri vardır ve dünya, bu Yahudi ailesinin çok gizli faaliyetleri neticesinde bugünkü seklini almıştır. Çoğu kişi, dünyada hiçbir ailenin böylesine bir gücü elinde tutabileceğine inanamaz. Çünkü bir ailenin böylesine siyasi ve ekonomik bir gücü nasıl elde ettiğini bilmiyordur. Öncelikle sunu belirtmeliyim ki aile derken üç-beş kişilik çekirdek bir aileden bahsetmiyorum. Rotschild ailesinin bugün 1000-1500 civarında ferdi olduğu bilinmektedir. Bu aile fertlerinin her biri, dünyanın gelişmiş, ya da gelişecek olan ülkelerinde, çok derin faaliyetler sürdürmek üzere dağılmışlardır. Dünyada olan her siyasi ve ekonomik gelişmeyi, İsrail devletinin çıkarlarına uygun düşecek şekilde düzenlemek en kutsal görevleridir.
Ailenin geçmişi, 16.yüzyıla dayanıyor. Aile, İngiliz Kraliyet Saraylarında kralın yaverliğini yapan bir aile olarak ortaya çıkıyor önceleri. Kralın izlemesi gereken siyaseti ve dış politika stratejilerini bu aile belirliyor. Sadece bununla da yetinmeyip kraliyet saraylarındaki tüm ihaleleri kazanarak bu ihaleleri başarıyla sonuçlandırıp, hatırı sayılır bir servetin de sahibi oluyorlar.
İngiliz saraylarındaki kariyerleri sayesinde kolayca kazandıkları astronomik paralarla tarihin ilk bankacılık faaliyetini gerçekleştirip, İngiliz çiftçilerine de astronomik faizlerle tarım kredisi vermeye başlıyorlar ve 50 sene geçmeden neredeyse İngiltere devletinden daha zengin bir hale geliyorlar. Faaliyet alanını iyice geliştirip derinleştiren Rotschild ailesi, Avrupa’daki tüm imparatorlukların saraylarında söz sahibi oldu. Sadece İngiltere’de değil, Avrupa’nın dört bir yanında tarımla uğraşan insanlara yüksek faizle kredi vererek, altın ve gümüş komisyonculuğu yaparak servetlerini iyice büyütüyorlar.
Ekonomik gücü, aklın ve mantığın sınırlarını zorlamaya başlayan Rotschild ailesi, daha da karanlık ve karlı bir ise girişiyor. İşin adı; “Savaşa giren devletlere faizle borç vermek”. Bunun ilk icraatını İngiltere-Fransa savaşında gerçekleştiriyorlar. İngiltere’ye savaşa girmesi için faizli borç olarak 35 ton altın veriyorlar. İngiltere, Fransa karşısında yeniliyor ve Rotschild ailesine olan borcunu ödeyemiyor. Borcun oluşturduğu mükellefiyetten dolayı, İngiliz Merkez Bankası; yani Bank of England, Rotschild ailesine devrediliyor.
Rotschild ailesi, İngiliz devletinin bu devretme işlemini bir şartla kabul ediyor: İngiliz sterlinini kendilerinin basması şartı. İngiliz hükümeti, bu şartı o dönemde kabul etmek zorunda kalıyor ve İngiliz sterlinini basma yetkisi, bu Yahudi ailesine veriliyor. Görünüşte ekonomi hakkında pek bilgisi olmayan arkadaşlar için bu durum pek bir şey ifade etmeyebilir. Para basma yetkisini başka bir kuruluşa ya da şirkete vermek demek, aynı zamanda ülkenin bağımsızlığını da bu kuruluşa satmak demektir. Çünkü bir ülkenin bankası, o ülkenin parasını basarken bastığı para karşılığında o ülkenin hazinesine değerli maden koymak zorundadır. Örneğin Türkiye Merkez Bankası, devlet matbaasında 20 YTL basıyorsa eğer, devlet hazinesine de 20 YTL değerindeki altını, elması ya da petrolü koymak zorundadır. Aksi halde basılan para, kağıt parçasından başka bir şey olmaz. İşte Rotschild ailesinin de yaptığı şey budur.
İngiliz sterlinini basarak İngiliz hükümetine faizle borç olarak vermiş ve karşılığında altın ve elmas almıştır. Bu şekilde bir yılda 12 ton altın kar ettiği ekonomi tarihçileri tarafından söylenir. Rotschild ailesinin en büyük girişimi, ise İngiltere ile Amerika’daki kolonilerin savaşı olmuştur. Savaş sırasında Rotschild ailesi, çok gizli bir biçimde Amerikan kolonilerini desteklemiştir. Amerika’nın İngiltere’ye karşı direnişini yöneten kişilere yüklü miktarda silah yardımı yapılmış, İngiltere’nin bu savaşta yenilmesinin sağlanacağı garanti edilmiş ve karşılığında, kurulacak olan Amerika devletinin resmi para birimini basma yetkisi istenmiştir. İngiltere ile savaş konusunda çok umutsuz olan başkan Washington ve ekibi, bu teklifi hiç düşünmeden kabul etmiştir. Aile, böylece günümüzde tüm dünyada çok popüler olan Amerikan dolarını basma yetkisini elde etmiştir.
Savaşı Amerikan kolonileri kazanmış ve İngiltere, Amerika’dan elini ayağını çekmek zorunda kalmıştır. Savaştan yenik çıkan İngiltere, bu sefer Amerika’ya yardim ettiği için Fransa’ya saldırmıştır. İngiltere, Rotschild ailesinin kendilerine finansal destekte bulunacağına güvenerek bu savaşa girdiyse de Rotschild ailesinden umdukları desteği bulamamışlardır. Rotschild ailesi, el altından Fransa’yı destekleyerek Amerikan kolonilerinin bağımsızlığını garantilemek istemiştir. Bir taraftan da İngiliz borsası üzerinde spekülasyona girişmiştir. İngiltere-Fransa savaşı sırasında borsada müthiş bir hareketlenme olmuş ve borsada oynayan halk, savaşı kazanacaklarını düşünerek girişimlerini arttırmışlardır. Bunu fırsat bilen Rotschild ailesi, “İngilizlerin savaşı kazandığı” iddiasını ortaya atarak İngiliz halkının her şeyini borsaya koymasını sağlamıştır. Ancak, generaller ve ordudan geriye kalanlar yurda döndüğünde, İngiltere’nin savaşta kaybettiği ortaya çıkmıştır. Borsa, anormal derecede yükselmiş ve böylece kağıtları elinde tutan Rotschild ailesi, bu ticaretten en karlı çıkan isim olmuştur. İngiliz tarihçilerin “Kara eylül” diye nitelendirdiği bu olay ile Rotschild ailesi, adeta İngiltere devletinin mülkiyetini ele geçirmiştir. İyice gelişen Rotschild ailesi, Kenan diyarında Tanrı’nın kendilerine vaat ettiği kutsal İsrail devletini kurmak için hazırlığa başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin parçalanması için gerekli olan her şeyi yapmışlardır.
Osmanlı devletine komşu olan ülkeleri finanse ederek Osmanlı’ya karşı savaşmaları için kışkırtmışlardır. Böylelikle sudan bahanelerle Osmanlıya saldıran Rusya, Avusturya ve diğer komşu devletler, Osmanlıyı askeri ve ekonomik güç olarak iyice yıpratarak azınlık unsurların ayaklanmasını sağlamışlardır. Osmanlı devleti, nereye koşacağını şaşırmış ve neticede isyan eden azınlıkların ayrı devletler kurmasına engel olamamıştır.
Osmanlının en çok dış borcu, Rotschild ailesinin sahibi olduğu “Bank of England” bankasınadır. Osmanlı Devleti, Rotschild ailesine olan borcunu ödeyecek durumda olmadığından Rotschild ailesi bunu fırsat bilmiş, Osmanlıya iğrenç bir teklifte bulunmuştur. Sultan 2. Abdülhamid ile görüşen Lord Baron Rotschild,“Kudüs şehrinin, Filistin’in, Suriye’nin ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin, yeni kurulacak olan Yahudi devletine verilmesi karşılığında, Osmanlı devletinin tüm dış borcunu silme ve Balkanlar’da, Afrika’da kaybettikleri toprakları geri verme” teklifinde bulunmuş, ancak Abdülhamid, teklifi şiddetle reddetmiştir. Abdülhamid, dînen böyle bir tutum sergileyerek büyük bir sevaba girmişse de Osmanlı devletinin yıkılma sürecini hızlandırmıştır. Daha sonraları Enver Paşa, Abdülhamid’in bu tutumunu tarihi bir hata olarak değerlendirmiştir. Enver Paşa’ya göre Kudüs şehri ve Kenan diyarı, Yahudilere geçici olarak verilmeli ve Osmanlı, tekrar eski gücüne kavuştuktan sonra bu topraklar geri alınmalıydı. Atatürk’e göre ise Osmanlı devleti, böyle bir şey yapsaydı bile yıkılmaktan kurtulamazdı; çünkü Osmanlı üzerine korkunç oyunlar oynanıyordu. Özetleyerek anlattığım bu süreçten sonra Rotschild ailesi bütün gücüyle 1. Dünya savaşının çıkmasını tezgahlamıştır.
Rotschild ailesinin hesaplarına göre 1. Dünya savaşı ve Arabistanlı Lawrence’nin faaliyetleri, Arapların birçok parçaya bölünmesi ve İsrail devletinin kurulması için yeterliydi.
Savaş gerçekleşmiş, Almanların önderliğindeki İttifak devletleri grubu savaşı kaybetmişlerdi. Rotschild ailesinin hesapları tutmuş ve İsrail devletinin resmi kurulusunun ilan edilmesine ramak kalmıştı. Ancak tarihi rüyaya çeyrek kala Rotschild ailesi, ayrıntılarda küçük bir hata yaptığını fark etti. İsrail devleti kurulmaya hazırdı; ama, dağ ve ovalardan ibaret olan İsrail topraklarında kim yaşayacaktı? Avrupa’nın gelişmiş kentlerindeki rahatlığa alışmış olan Yahudiler, İsrail’de yasamaya nasıl ikna edilecekti ? Esas sorun buydu. Bu sorunun giderilmesi için Rotschild ailesi radikal kararlar aldı ve yeni bir savaş için gerekli olan ortam hazırlanmaya başlandı.
KUKLA DİKTATÖR HİTLER’İN ORTAYA ÇIKIŞI ve 2. DÜNYA SAVAŞI
Almanya, Birinci Dünya savaşından adeta bir enkaz halinde ve oldukça demoralize bir biçimde çıkmıştı. Devlet, tüm ekonomik ve askeri gücünü kaybetmişti ve çok ağır yaptırımlar içeren savaş tazminatı anlaşmalarına imza atmışlardı. Ancak Almanya’nın borçlu olduğu ülkelerin merkez bankalarının %85’i Rotschild ailesine ait olduğundan Almanya, nerdeyse sadece Yahudi Rotschild ailesine borçluydu. Rotschild ailesi, Almanya’nın, bu yüklü borcun onda birini dahi ödeyemeyeceğini biliyordu. Rotschild ailesi, Alman Merkez Bankasının kendilerine devredilmesi karşılığında dış borçlarının silinmesini teklif etti ve Almanlar, teklifi kabul etmek zorunda kaldı. Aslında bu durum, sonun başlangıcıydı. Bırakın savaşacak parayı ve silahı, savaşta askere alacak erkek vatandaşı bile kalmayan Almanya, tekrar tüm dünyaya kafa tutacak gücü nereden ve nasıl bulabilirdi? Bunun için ancak Tanrının yardımı gerekirdi. Ancak daha onlar intikam planını yapmadan önce, Rotschild ailesi, onlar için çok gizli bir plan yapmıştı bile. Bu plana göre sahte; ama çok inandırıcı bir faşizm rüzgarı, Avrupa’da esecek ve Yahudilere en ince ayrıntısına kadar planlanmış bir şekilde şiddet ve baskı uygulanarak İsrail’e göç etmeye mecbur bırakılacaklardı.
Bu planın ilk bölümü, Almanya’nın ekonomisinin ayağa kaldırılması ve hızla silahlanmasının sağlanmasıydı. Muazzam bir ekonomik ve askeri güce kavuşan Almanya’nın başına 1. Dünya savaşında er olarak savaşan fanatik milliyetçi Hitler getirildi. İtalya ise Alman Faşizmi’nin etkisi altında kalmış ve iktidara Mussolini gelmiştir. Mussolini’nin iktidara gelmesi, Rotschild ailesinin bir planı değil; kendiliğinden gelişmiş bir olaydı; ama bu durum, Rotschild ailesinin ekmeğine yağ sürmüştü.
Hitler, hitabet yeteneği ve ürkütücü karizması ile Alman halkını yediden yetmişe peşinden koşturmuştur. Hitler’in konuşmalarında ve toplantılarında ise şaşırtıcı bir bicimde ana hedef, Yahudilerdir. Hitler’in iktidara gelmesinden önce kardeş gibi bir arada yaşayan Alman ve Yahudi halkları, birbirlerine hiçbir zararlarının dokunmamasına rağmen oluşturulan yapay kaos ortamı yüzünden birbirleri ile kanlı bıçaklı hale gelmişlerdir.
Savaştan önce Yahudi işadamlarına Nazi gençlerinin düzenlediği saldırılar, ev kundaklamalar ve cinayetler ortamı iyice germiştir. Zengin olan Yahudiler, bir yolunu bulup Almanya’yı terk etseler de, fakir olan zararsız Yahudiler, bir yere gidecek paraları olmadığından oldukları yerde kala kalmışlardı . O dönemler savaş dönemleri olduğundan Almanya’nın dışına çıkmak için büyük paralar ve bazı önemli bağlantılar şarttı.
Hitler, savaşı başlatmış ve Almanya’nın sahte intikam harekatı başlamıştı. Almanya, savaşın ilk yıllarında başarı göstermiş ve Fransa, Yugoslavya, Çekoslovakya, Avusturya ve Belçika gibi ülkelerin tamamını çok kısa sürede ele geçirmişti. Özellikle Paris’e 2 saatte giren Nazi orduları İngiltere ve İspanya’nın iyice ürkmesine neden olmuştur.
İngiltere’yi hava saldırıları ile darmadağın eden Nazi orduları bir taraftan da sözde Yahudi soykırımı yapmaya başlamıştır. Yahudiler, bir bir katledilmiş ve imha fırınlarında yakılmıştır. Ortada öyle korkunç bir ortam vardır ki, savaştan sonra bölgeyi teftişe gelen Amerikalı generaller bile uçaklarından iner inmez havadaki pis kokudan dolayı hava alanında kusmuşlardır. Havadaki pis kokunun nedeni ise sürekli olarak yakılan insan cesetleri ve çürümüş cesetlerdir. Savaştan sonra tam bir korku ülkesine dönen Almanya’da ortaya atılan iddialara göre neredeyse hiç Yahudi bırakılmamıştır. Ancak Sovyet araştırmacılar, durumun hiç de öyle olmadığını, savaşta katledilenlerin sadece %15’inin Yahudi olduğunu net ve çarpıcı belgelerle kanıtlamışlardır. Bu belgelere göre savaşta öldürülenlerin çoğu, Ermeni, Çingene ve Polonyalılardı . Geriye kalan zengin Yahudiler, Rotschild ailesinin kurduğu paravan şirketler aracılığı ile ve Amerikan askerlerinin denetiminde, gizlice (Amerika’ya değil) İsrail’e kaçırılmışlardır.
İsrail’e getirildikleri dönemden İsrail devleti kuruluncaya kadar olan süreçte tabiri caizse Allah’ın dağında prefabrik usulü yapılmış evlerde kalmışlar ve büyük zorluk çekmişlerdi. Kaçmak için girişimlerde bulunanlar ise Tevrat’ın emrettiği bir biçimde idam edilmişlerdir. Neticede yaratılan sahte milliyetçi bir hava ile sözde Yahudi soykırımı yapılmış, tüm dünyada Yahudilere yönelik şiddet eylemlerine girişilmiş ve Yahudiler, İsrail’e göç etmek zorunda bırakılmışlardır. Yani Rotschild ailesi, 1. Dünya savaşında yarim bıraktığı işi 2. Dünya savaşında tamamlayabilmiştir. Aşırı dindar bir aile olan Rotschild ailesi, kendilerine göre, Tanrı’ya olan sözü yerine getirmiştir.
KENNEDY’NİN ORTADAN KALDIRILMASI
2. Dünya savaşından sonra kurulan İsrail devletinde her şey, 1960 yılında John Fitzgerald Kennedy’nin Amerikan başkanı olmasından sonra değişmiştir. Kennedy, Amerikan tarihinin en genç Başkan’ıdır ve aynı zamanda ilk Katolik Başkandır. Kennedy’den önce Amerika’da Katolik bir başkan hiçbir zaman olmamıştır. John F Kennedy’nin babası olan Joseph Kennedy de politikacı olup aynı zamanda İngiltere büyükelçiliği yapmıştı. Ne babası, ne de başkan Kennedy ,Yahudilerle iyi geçinemiyorlardı.
Babası büyükelçilik yaptığı dönemde Londra’da Yahudilerin boy hedefi haline gelmiş ve çeşitli saldırılara maruz kalmıştı. Sigmund Rotschild, Kennedy’ye “başkan seçildiğinde Ortadoğu’da İsrail tarafını tutan bir politika izlemesi karşılığında, milyonlarca doları bulan secim kampanyası masraflarını karşılamayı” teklif etmiştir. Ancak Kennedy, böyle bir teklifin bir daha yapılmamasını rica etmiş ve kendisini hakarete uğramış hissettiğini belirttirmiştir.
Kennedy, İsrail lobisinin Amerikan devleti üzerindeki faaliyetlerinden son derece rahatsızdı. Kennedy’ye göre lobilerin faaliyetleri, Amerikan bağımsızlığına vurulmuş bir darbeydi.
KENNEDY İLE İSRAİL BAŞKANI BEN GURION’UN NÜKLEER KAVGASI
İsrail, kurulduğu günden beri Ortadoğu’da süper güç olma hayali ile hareket etmiştir. Bu yüzden İsrail Devleti, hızlı bir “nükleer silahlanma programı” izlemeye başlamıştır. İsrail’in Dimona çölü’nde kurduğu nükleer santralinde peynir-ekmek gibi atom bombası ve nükleer başlıklı füzeler üretmesi başkan Kennedy’yi çok rahatsız etmiştir. İsrail’in nükleer füzelerinin Ankara, İstanbul, sam, Tahran, Bağdat ve Riyad gibi şehirleri vuracak kapasitede ve menzilde olması, Kennedy yönetimini önlem almaya mecbur bırakmıştır. Kennedy, Ben Gurion’a yazdığı sert bir uyarı mektubunda “İsrail’in nükleer programını durdurmaması durumunda Amerikan yönetiminin yaptırım uygulamaktan kaçınmayacağını” belirtmiştir.
Ben Gurion da cevap olarak gönderdiği mektupta Kennedy’ye “genç Adam” diye hitap etmiş ve bazı ağır ithamlarda bulunmuştur. Bu mektuplaşmalar, iyice çığırından cıkmış ve hakaretleşmeye dönüşmüştür. Bu durum üzerine tepki olarak Ben Gurion, istifa etmiştir. Ünlü Yahudi politikacı Henry Kissinger, “İsrail’in nükleer programına son vermesi, İsrail’e büyük zarar verir.” diyerek Kennedy’yi ikna etmeye çalışmış; ancak başarılı olamamıştır.
Kennedy, bununla da yetinmemiş ve 4 Haziran 1963’te Amerikan Temsilciler Meclisi’ne danışarak çıkarttığı 11110 sayılı kanunla Amerikan Dolar’ını basma yetkisini Rotschild ailesine ait olan Federal Rezerve Bank’ın elinden alarak Amerikan Merkez Bankası’na vermiş ve “bir ülkenin parasının denetimin şahısların elinde olmasının büyük bir sorun olduğunu” belirterek kendi sonunu hazırlamıştır. Federal Rezerve Bank, İsrail’in en büyük gelir kaynağıdır, tabiri caizse şahdamarıdır. Kennedy, dolar basma yetkisini Federal Rezerve Bank’ın elinden alarak adeta İsrail’in şahdamarını kesmiştir.
Neticede İsrail için Kennedy’nin etkisiz hale getirilmesi, farz olmuştur. Kennedy’nin seçimleri kaybetmesini beklemek bos bir umuttu; çünkü Kennedy, halktan büyük destek görüyordu. Kennedy’ye seçimler kaybettirilse bile sonradan kazanması yüksek ihtimaldi. Üstelik Kennedy’nin kardeşi de gelecek vaat eden bir politikacıydı. Tek bir çare gözüküyordu. O da suikastti. Kennedy, bir şekilde öldürülürse Amerikan yasaları gereği yerine yardımcısı getirilecekti. Kennedy’nin yardımcısı, Lyndon Johnson’du. Johnson, tam bir İsrail taraftarıydı. Üstelik Kennedy ile hiç iyi geçinemiyordu. Söylentilere göre Kennedy, kendisini kovmaya çalışıyordu. İsrail, suikast kararı alır ve bunu, Amerikan derin devleti içindeki bağlantılarını kullanarak gizlice uygulamaya koyar. Kennedy’yi öldürmek için en uygun ortam, seçim kampanyaları için geleceği Dallas’tır.
Dallas’ta her zamanki gibi üstü açık araba ile halkı selamlayacak olan Kennedy’yi korumakla görevli CIA ajanları, özel olarak ayarlanacak ve başkanın güvenliği sabote edilecekti. Böylece suikast çetesi, Kennedy’yi rahatlıkla öldürebilecekti. Suikast çetesi için değişik rivayetler vardır. Kimileri, Kennedy’yi Fransız suikast çetesinin öldürdüğünü, kimileri ise Kübalı sürgünlerin öldürdüğünü iddia eder; ancak kesin olan bir şey var ki, Kennedy’yi öldürenler, çok profesyonel ve acımasız keskin nişancılardan (sniper) oluşan bir suikast timidir.
Kennedy’nin ziyaretinden önce, yani 21 Kasım 1963 akşamı Dallas’ta bardaktan boşalırcasına yağmur yağmıştır. Ancak şehir halkı, buna rağmen başkanı en iyi şekilde karşılamak için elinden geleni yapmıştır. 22 Kasım 1963 sabahı Washington D.C.’den Air Force One uçağı ile gelen başkan Kennedy ve eşi, sabah 09’da şehir merkezinde Dallas valisi Connaly ile birlikte kahvaltı ettikten sonra üstü acık bir limuzine binerek halkı selamlamaya başlamışlardır. Tam 6 aracın olduğu kortejde en son arabada başkan Kennedy ve Vali Connaly vardır. Önde motosikletli SS korumalar ve yanda CIA ajanlarının bulunduğu arabalarla Kennedy’nin arabası Kortejle birlikte Elm caddesinden Houston’a doğru beklenmedik bir dönüş yapar. O sırada silah sesleri yükselmeye başlar. Polisler, telsizle anons etmeye baslar: “Korteje ateş ediyorlar yere yatın” diye.
Tam 6 el silah sesi duyulur. Birinci mermi arabayı ıskalar ve alt geçitte bekleyen Edmund Harris adındaki taksi şoförünün kulağını parçalar. İkinci mermi Kennedy’yi tam omzundan vurur. Üçüncü mermi Kennedy’yi ıskalayıp ön koltuktaki vali Connaly’i omzundan vurur. Dördüncü mermi Kennedy’yi boynundan vurur, ayni mermi başkanın vücudundan çıkıp Vali Connaly’i sırtından vurur. Besinci mermi arabayı ıskalayıp dikiz aynasını kırıp dışarı çıkar. Ve Altıncı mermi… Altıncı mermi başkan Kennedy’yi tam kafasından vurur. başkanın kafasını parçalayan mermi bulunamaz.
Suikasttan sonra yapılan araştırmalarda Kennedy’yi sözde komünistlerden vatan haini Lee Harvey Oswald’in vurduğu iddia edilir. Ortada altı mermi olmasına rağmen Oswald’in tek katil olduğu görüşüne varılır. İddialara göre Oswald, Texas Okul kitapları bürosunun altıncı katındaki pencere dibinden İtalyan yapımı “Mannlicher Caracano” marka sniper tüfeği ile altı kez ateş ederek başkanı öldürmeyi başarmıştır. Lee Harvey Oswald, apar topar hapsi boylamıştır. Deliller, birden çok sayıda keskin nişancının olduğunu göstermesine rağmen, İsrail denetimindeki Amerikan derin devleti, suçu Lee Harvey Oswald’in üzerine atarak diğer delilleri bir bir yok etmiştir. Suikasti gören 57 kişi ölü bulunmuş, ölümler kaza veya intihar ile açıklanmıştır. Lee Harvey Oswald ise suikasttan iki gün sonra, mahkeme çıkışında yüzlerce FBI ajanı ve polisin arasında Yahudi bir bar isletmecisi olan Jack Ruby tarafından öldürülmüştür. Bu Amerikan milliyetçisi Yahudi, Lee Harvey Oswald’i öldürmesinin nedenini ise “komünistlerden Amerika’nın aldığı intikam” olarak yorumlamıştır.
Birden çok sayıda keskin nişancı tarafından vurulan Kennedy’nin otopsisini Amerikan ordusundaki üst düzey amiral ve generaller yürütmüş ve otopsideki suikast delillerini bir bir sabote etmişlerdi. Ailesi, Kennedy’nin kafasının kesilerek incelenmesini ve böylelikle gerçek suikastçilerin bulunmasını istediğinde ise, Amerikan birimleri konuyu şiddetle reddetmişlerdir. Kennedy apar topar gömülerek konu örtbas edilmiştir. başkan Kennedy’nin suikast sonucu öldürülmesinden sonra başkan adayı olan kardeşi senatör Robert Kennedy de bir basın toplantısı sırasında İsrail işbirlikçisi Filistinli bir genç tarafından kurşunlanarak öldürülmüştür.
KENNEDY SUİKASTİNİN SONUÇLARI
İsrail, Kennedy’nin kapattığı Dimona çölündeki nükleer santralini tekrar açmış ve nükleer silah üretimine eskisi gibi devam etmiştir. Başkan Kennedy’nin çıkarttığı, Federal Rezerve Bank’ın elinden Amerikan dolarını basma yetkisini alan 11110 sayılı kanun iptal edilmiş ve Amerikan dolarını basma yetkisi, tekrar Rotschild ailesine ait olan Federal Rezerve Bank’a verilmiştir.
II. Dünya savaşından sonra ılımlı ve sakin bir politika izleyen Amerika devleti, özellikle Kennedy suikastinden sonra soğuk savaş sürecini de başlatmıştır. Amerika ile Sovyet Rusya arasındaki soğuk savaştan tüm dünya devletleri çok olumsuz yönde etkilenmiştir. Amerika ile Sovyet Rusya arasındaki silahlanma rekabeti, adeta bir sidik yarısına dönmüştür. Amerika, tüm dünya genelinde emperyalist faaliyetlerine hız vermiş ve Vietnam’a saldırmıştır. Vietnam’da binlerce kişinin ölmesine ve birçok ülkenin bu savaştan dolaylı olarak zarar görmesine neden olmuştur.
Amerika’da İsrail lobisi ise iyice pervasızlaşmış ve yönetimde söz sahibi olmuştur. Amerika, İsrail Devletinin yaptığı katliamlara sesini çıkaramaz hale gelmiş ve İsrail ile suç ortaklığı yapmaya başlamıştır. En basitinden örnek vermek gerekirse İsrail devletinin çok gizlice yürüttüğü “Samuel Vanunu’yu kaçırma operasyonu”na istemeden şahit olan bir Amerikan Firkateynindeki 23 deniz piyadesi, İsrail hücum botları tarafından açılan ateşle öldürülmüştür. Denize düşüp kaçmaya çalışan askerler bile İsrailliler tarafından öldürülmüştür. Olayın başına sızmasına izin verilmemiş ve Yahudilerin kontrolündeki Amerikan basını, konuyu haber bile yapmamıştır.
CIA, tüm dünyada “komünizmle mücadele” doğrultusunda adına GLADIO denilen ve Beyrut’taki gerilla kamplarında eğitilen katillerden ve paralı askerlerden oluşan gizli bir ordu hazırlamış ve bu paralı katilleri maaşa bağlayarak dünyanın her yerinde komünistleri ve sol düşüncelileri öldürmekle görevlendirmiştir. Bu bağlamda Türkiye’deki sağ-sol çatışmaları, siyasi amaçlar için işlenen cinayetler, katliamlar, terörist eylemler, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesi ve 12 Eylül darbesi, hep Gladio’nun eserleridir. Gladio ordularının kurulması, ne tesadüfse Kennedy suikastinden hemen sonraya denk gelir. Amerika’nın“Büyük Ortadoğu Projesi” başlamıştır.
“Büyük Ortadoğu Projesi”nin diğer adı ise “Büyük İsrail Devleti Projesi”dir.
Kennedy suikastinden sonra Büyük İsrail Devleti Projesine hız verilmiştir. Büyük İsrail Devleti, Tevrat’ta Tanrı Yehova’nın Yahudilere vaat ettiği topraklardan oluşmaktadır. 11 Eylül saldırıları, Münih’teki eylemler ve daha birçok terörist eylem aslında Büyük İsrail Devleti projesinin bir parçasından başka bir şey değildir. Bazı arkadaşlar, Büyük Ortadoğu Projesini sanki yeni bir şeymiş gibi algılıyorlar. Bu arkadaşlar, kitap falan pek okumadıkları için ne duysalar ona inanıyorlar. Büyük Ortadoğu projesi, yeni bir şey değil ki. Yüzyıllardır var olan bir proje… Osmanlıların yıkılması, Arapların parçalanarak bir sürü ülkeye bölünmesi, Türkiye’deki terör eylemleri ve istikrarsızlık ve Irak, Iran gibi ülkelerin periyodik olarak neredeyse her on yılda bir sorun çıkarması rastlantı olmasa gerek!
Rothschild ailesi (Rothschild Hanedanlığı, ya da kısaca Rothschildler olarak da bilinir)18. yüzyılin sonlarından başlayarak Avrupa‘nın çeşitli merkezlerinde bankalar kuran Almankökenli Yahudi bir ailedir. Ailenin Avusturya ayağının beş nesli 1816 yılında HabsburgImparatoru II. Francis tarafından miras sistemiyle geçen baronluk verilmesiyle Avusturya soylusu ilan edilmiştir. Ailenin Ingiliz ayağı ise Kraliçe Viktorya‘nın isteği üzerine Ingiliz soylusu olmuştur. 19. yüzyıl boyunca ailenin, en büyük özel ve modern tarihin en büyük servetini oluşturduğu öne sürülmektedirAilenin Avrupa’da tanınmaya başlaması 1744’te döviz değişimiyle uğraşan, Hesse Prensi ile ticaret yapan (1710 doğumlu) Amschel Moses Rothschild ‘in oğlu olan Mayer Amschel Rothschild‘in Frankfurt, Almanya‘da doğumuyla başladı. Frankfurt’un Judengasse denilen Yahudi gettosunda doğan Mayer, bir finans kurumu kurdu ve iş yapmaları için 5 oğlunu farklı Avrupa şehirlerine yollayarak nüfuzunu genişletti.Rothschild’lerin yarattığı bu yeni tarz uluslararası işyeri yerel saldırıya karşı dayanıklı idi. 1819’da antisemitik şiddet Almanya’nın birçok yerinde patlak verdi. Hep-Hep isyanlarısırasında Frankfurt’taki Rothschild bankasına da saldırı oldu, fakat farklı merkezlere dağıtılmış haldeki Rothschild servetine zarar gelmedi. Mayer Rotschild’in bankalarının gelecekteki başarısı için bir diğer önemli stratejisi işin kontrolünü aile ellerinde tutması, bu sayede de başarılı işleri ve servetlerinin boyutunu gizli tutabilmesiydi. 1906 civarında, Yahudi Ansiklopedisi şöyle yazıyordu: “Rothschild’lerin başlattığı farklı finans merkezlerine aynı ailenin şube açtığı bu teknik kısa zamanda Bischoffsheim, Pereire, Seligman, Lazard gibi aileler ve diğer Yahudi finansörler tarafından takip edildi ve bu finansörler finansa yatkınlıkları ve sağlamlıklarıyla sadece Yahudi çevresinde değil bütün bankacılık sektöründe adlarını duyurdular. Bu sayede Yahudi finansörler 19.yy’ın orta ve son çeyreğinde uluslararası finans’ta gittikçe büyük pay sahibi olmaya başladılar. Bütün bu grubun arkasından gittiği isim ise Rothschildler idi…” Ayrıca şöyle devam ediyor: “Daha yakın zamanlarda, Yahudi olmayan finansörler de aynı kozmopolit methodu benimsedi ve Yahudi kontrolü eskiye göre kısmen daha azaldı.”Rothschildlerin arması sıkılmış bir yumruk ve Mayer Rothschild’in beş oğlunu simgeleyen beş oktan oluşuyor. Bu aynı zamanda İncil‘in Psalm:127 bölümüne de bir göndermedir: “Bir savaşcının elindeki oklar gibi”. Ailenin sloganı ise armanın altında Latince yer alıyor: Concordia, Integritas, Industria (Uyum, Dürüstlük, Girişimcilik) Almanca olan soyad “Kırmızı Kalkan” anlamına geliyor. Bu soyad Almanya’da epey yaygın olsa da sahiplerinin çoğu bu aileyle bağlantılı değil.
Kraliyet ve aristokrasi arasında yaygın olan, daha sonra da Du Pont ailesi gibi iş çevrelerince de kopyalanan bir teknik olan ilk ve ikinci dereceden kuzenler arasında evlilikleri dikkatle ayarlayarak Mayer Rothschild, servetin ailede kalmasını sağladı. Fakat daha sonraları 19.yy’ın sonuna doğru neredeyse bütün Rothschild’ler aile dışından, genellikle de aristokrasi ve diğer finansal hanedenlar içinden evlilik yaptılar. Mayer Amschel Rothschild’in oğulları ve gittikleri şehirler şöyleydi:
Napolyon Savaşları Rothschild’ler Napolyon Savaşları (1803-1815) başlamadan önce de önemli bir miktarda servete sahipti, ve bu sıralarda da değerli külçe ****l ticaretinde üstünlük elde ettiler.Nathan Mayer Rothschild Londra‘dan, 1813-1815 arasında Ingiliz savaş masraflarını neredeyse tek başına üstlenerek önemli rol oynadı. Bir yandan Wellington Dükü‘nün Avrupa’nın çeşitli yerlerindeki ordularına değerli külçelerin ulaşmasını sağlarken bir yandan da kıtadaki İngiliz müttefiklerine finansal yardımlar ayarlıyordu. Yalnızca 1815 yılında, Rothschild’ler müttefiklere £9.8 milyon (2008 değeriyle £634 milyon) destek kredisi sağladılar. Kardeşler kıtadaki Rotschild aktivitelerini koordine ettiler, ve aile savaş yorgunu Avrupa’da altın taşımacılığı için temsilciler, sevkiyatçılar ve kuryelerden oluşan bir iletişim ağı geliştirdi. Bu iletişim ağı daha sonraları Nathan Rothschild’e zaman zaman politik ve finansal bilgiler sağlamak için de kullanılacaktı. Böylece Nathan piyasalardaki rakiplerinden çok daha avantajlı olacak; bu vesileyle de Rothschild bankacılığı İngiliz devleti için vazgeçilmez hale gelecekti. Örneğin bir seferinde, ailenin bu ağı Londra’daki Nathan’ın, Wellington’ın Waterloo Savaşı‘ndaki zaferini devletin resmi elçisinden tam bir gün önce haberi olmasını sağladı. Rothschild’lerin en kârlı hareketlerinden birinin temeli, İngiliz zaferi halka duyurulduktan sonra atıldı. Nathan Rothschild, barışı takiben azalacak devlet borçlanmasının, savaş ertesi yurtiçi ekonomisinin yeniden yapılanmasını sona erdirecek iki yıllık dengelenme sürecinin ardından, İngiliz devlet bonolarında bir fırlama yaratacağını hesapladı. Finansal tarihin en cüretkar hareketlerinden biri olarak kabul edilen bir adımla, Nathan derhal devlet bono piyasasını o zaman için oldukça yüksek görünen bir fiyata satın alıp, iki yıl bekledikten sonra 1817’de piyasalardaki kısa bir fırlamanın tepesinde %40 kâr marjı ile sattı. Rothschild ailesinin elinde bulunan “kaldıraç” amaçlı kullanılacak (leverage) para düşünüldüğünde, bu kârın getirisinin ne kadar büyük olduğu anlaşılabilir. 19.yy’ın sonlarına doğru anti-semitist eğilimli bir dergide yayınlanan aile hakkındaki bir makaleden yayılan iddiaların aksine, Rothschild’in birinci önceliği bu bilginin ona piyasalarda sağlayacağı finansal avantaj değildi; o ve kuryesi zafer haberini derhal hükümete iletmiştir. Bunun 1846’da bir Fransız bildirisinden çıkan bir mit olduğu ve John Reeves’in 1887’de Rothschildler: Milletlerin Finansal Yöneticileri kitabında abartarak yaydığı sanılmaktadır. Bu daha sonra popüler anlatımlarda tekrarlanmıştır, örneğin Morton‘ unkinde. Nathan Mayer Rothschild işini ilk olarak Manchester, İngiltere’de 1806’da kurdu; daha sonra aşama aşama Londra’ya taşındı. Burada 1809’da 2 New Court, St. Swithin’s Lane, City of London adresindeki yeri aldı. Burada N. M. Rothschild and Sons adlı firmayı 1811’de kurdu, ve bu firma halen aynı adreste hizmet vermektedir. 1818’de Prusya devletine £5 milyon borç ayarladı, ve devlet kredileri için bono çıkarımları bankasının ana konsantrasyonunu oluşturdu. City of London‘da öylesine güçlü bir pozisyona erişti ki 1825-6 yıllarına gelindiğinde, İngiltere Bankasına piyasadaki olası bir likidite krizinden etkilenmemesini sağlayacak kadar para sağlayabiliyordu. Kültürel referanslar İngiliz Gazetesi Daily Telegraph söyle diyor: “Bu uluslararası bankacı ailesinin ismi servet, güç ve gizlilikle eş anlamlı… Rothschild ismi para ve güçle başka hiçbir soyismin yanına yaklaşamadığı kadar bütünleşmiştir.” Rothschild ailesinin hikayesi birkaç film, kitap ve müzikale konu oldu:
“Evet sevgili arkadaşım, sonuç şuraya çıkıyor: bir şey yapmak için önce bir şey olmalısın.Dante‘nin mükemmelliğini düşündüğümüzde, arkasında yüzlerce yıllık medeniyetin birikimi olduğunu biliriz. Aynı şekilde, Rothschild Bankası da zengindir, ve bu serveti bir araya getirmek birden fazla nesille mümkün olmuştur. Aslında her şey ilk akla gelenden daha derin anlamlara sahiptir.” Johann Wolfgang von Goethe, Ekim 1828 Antisemitist karikatür, C.Leandre, Fransa, 1898 200 seneyi aşkın bir zamandır, Rothschild ailesi sıklıkla komplo teorilerinin hedefinde olmuştur. Bu teoriler farklı formlar almaktadır; örneğin ailenin Illuminati üyesi olduğunu öne sürmek, bütün dünyanın servetini ve finansal kurumlarını kontrol ettiği iddiasında olmak ya da devletler arası savaşı teşvik ettiğini savunmak gibi. Bu ve benzer görüşleri tartışan tarihçi Niall Ferguson şöyle yazmıştır: “Görmüş olduğumuz gibi, savaşlar borçlu bir devleti, yenilgisi ve toprak kaybı sonucu faiz ödemelerini karşılayamaz duruma getirme riski taşıdığından var olan bono fiyatlarını da kötü etkilemektedir. 19. yüzyılın ortalarına doğru, Rothschild’ler ticaretle uğraşmaktan fon yönetimine doğru kaymış, dikkatlice geniş devlet bonosu portfolyolarıyla ilgilenmekteydiler. Artık paralarını kazanmış olduklarından, olası bir savaştan kazanacakları kaybedeceklerinden daha az hale geldi. Rothschild’ler finansal ağırlıklarını Birleşik Krallığın arkasına koyarak Napolyon Savaşlarının kaderini belirlemişlerdi. Şimdi ise kenarda oturmayı tercih ediyorlar. Mayer Amschel Rothschild’in Soyu Baron Rothschild’ler
Mayer Amschel R.’in soyundan gelenlerin bir kısmı Baron David René de Rothschild; De Beers‘in eski, N.M. Rothschild & Sons‘in şuanki Fransız yöneticisi. Lord Ferdinand von Rothschild (18391898) Lionel De Rothschild (18081879) Rothschild Soy Ağacı
|