Bir Sonraki Devrim Bedenlerimizi Değiştirecek
‘Sapiens’ Dünyada milyonlarca satan bu kitap, tüm insanlığın bir ağızdan “İşte bu bizim hikâyemiz” diyeceği bir meseleyi anlatıyor: İnsanın tarihini… Kitabın bir anda süperstar seviyesine yükselen yazarı Yuval Noah Harari’ye hikâyemizin nasıl devam edeceğini sorduk.
Yıllardır yazılan bir konuyu, insanlık tarihini yazıp milyonlarca sattınız. Son zamanların yayıncılıktaki en büyük sürprizlerinden biri sizsiniz. Sizin için de sürpriz oldu mu bu?
– Hem de büyük sürpriz oldu. Yazdığımda sadece üniversite öğrencileri okur sanmıştım. Ev kadınlarından emeklilere herkesin bu kadar ilgilendiğini görmek heyecan verdi.
Neden ilgilendiler dersiniz?
– Birçok insan bana ‘Sapiens’ten önce tarihten nefret ettiklerini söyledi. Ölmüş kralların, çoktan unutulmuş savaşların sıkıcı bir kataloğu olarak görüyorlarmış tarihi. Kitapla birlikte tarih ve kendi hayatları arasındaki bağı keşfettiler.
40 yaşındaki Yuval Noah Harari ‘Sapiens’ kitabıyla beklenmedik şekilde şöhreti yakaladı. Yeni kitabı ‘Yarının Tarihi’nin de aynı ilgiyi yaratması bekleniyor.
Nasıl bir bağ bu?
Gündelik ilişkiler mesela. İnsan topluluklarında aslında fiziki kuvvet ve sosyal güç arasında bir bağ yoktur. Örneğin altmışlarındaki insanlar yirmilerindekilere göre daha iyi yerdedir. Katolik Kilisesi’ni düşünün. Nasıl Papa seçilirsiniz? Bütün diğer rahipleri döverek değil elbette; bunun yerine sizi destekleyenlerden bir koalisyon kurarsınız. Şempanzelerde bile dominant erkek, dişiler ve diğer erkekler arasında bir koalisyon kurar, kaba kuvvete başvurmaz. Yani hem şempanzelerde hem insanlarda güç, sosyal yeteneklere bağlıdır, fiziki kapasiteye değil.
Issız bir adaya düşse, şempanzenin hayatta kalma şansı Homo Sapiens’ten daha fazla diyorsunuz. Halen öyle mi? On binlerce yıl geçti; halen şempanze ayakta kalma konusunda bizi yener mi?
– Değişir. Bizi şempanzelerden üstün kılan sadece beynimiz değil, birçok beyni bir araya getirebilme becerimiz. Biz sayısız yabancıyla işbirliği yapabilen tek memeliyiz. Tek bir Sapiens’i bir şempanzenin karşısına çıkarsak ya da on şempanzeyi on insanla eşlesek şempanzeler kazanır. Ama bine binde zafer Sapiens’in olur.
Neden?
Çünkü bin şempanze asla etkin işbirliği yapamaz. 100 bin şempanzeyi Wall Street’e ya da Tiananmen Meydanı’na koyun, kaos yaşanır. Ama aynı yerlere 100 bin Sapiens koyun; iş ağları kurulur, siyasi gösteriler düzenlenir, spor müsabakaları yapılır. İşte bu yüzden Sapiens dünyayı ele geçirdi; şempanzeler de hayvanat bahçeleri ve araştırma laboratuvarlarına tıkıldı.
Bu kadar etkin işbirliği yapmayı nasıl öğrendik biz?
– Hayal gücüyle. İşbirliği yapabiliyoruz çünkü sadece hayal gücümüzde var olan şeyler hakkında hikâye uydurma yeteneğine sahibiz. Buna ister ilahlar deyin, ister para, uluslar, insan hakları… Uyduruyoruz ve uydurduklarımızı milyonlarca başka insana yayıyoruz. Milyonlarca insan aynı hikâyeye inanınca, aynı kanunlara da uyar. Şempanzeler yapamıyor bunu.
UZAY GEMİSİ DEĞİL, ONU KİMİN UÇURDUĞU ÖNEMLİ
Yaklaşık 50 bin yıl önce, dünyada altı ayrı tür insan yaşadığını şu an biliyoruz. Ama çok büyük ihtimalle, bu rakamın iki katı insan türü mevcuttu. Bu bazılarımıza ilginç gelebilir; çünkü biz tek insanın ‘biz’ olduğuna inanıyoruz. Nasıl birçok ayı türü varsa, birçok insan türü de vardı; Neandertaller ya da omo Denisova gibi.
Bu sene yeni kitabınız yabancı dillere çevriliyor; o ne hakkında?
– İnsanlığın geleceği hakkında ama kâhinlik yaptığımı düşünmeyin. Böyle bir şey mümkün değil.
Ne anlatıyorsunuz peki?
– Birtakım ihtimallerin, imkânların ve tehditlerin izini sürüyorum. Genetik mühendisliği ve yapay zekâ gibi konulara giriyorum.
Ne tür ihtimaller görüyorsunuz?
– Tarihten bugüne çok devrim oldu ama tek bir şey sabit kaldı: İnsanın kendisi. Osmanlı İmparatorluğu ya da Antik Mısır’da yaşayan insanlarla halen aynı beden ve zihne sahibiz. Ama gelecek yıllarda, tarihte ilk defa, insanın kendisi radikal bir değişime girecek. Sadece toplum ve ekonomi değil; bedenlerimiz ve zihinlerimiz de değişecek.
Nasıl yaşanacak bu değişim?
– Genetik mühendisliği, nanoteknoloji ve beyin-bilgisayar arayüzleri vasıtasıyla. 21’inci yüzyılın ana ürünleri zihinler ve bedenler olacak. Gelecekten bahsederken, bizden sonraki insanları bizimle aynılarmış, sadece teknolojileri daha iyiymiş gibi düşünüyoruz. Lazer silahları, zeki robotlar ya da ışık hızıyla seyahat gibi… Ama gelecekteki teknolojiler Homo Sapiens’in kendisini değiştirecek. Geleceğin en heyecan verici şeyi uzay gemisi falan değil, onu kimin uçurduğu…
Peki gelecekte bugünden daha iyi, daha rahat yaşayabilecek miyiz?
Bu, “Biz’ derken kimi kastettiğinize bağlı. 21’inci yüzyılda, insanoğlu muhtemelen teknolojik devrimlerden ne kadar yararlandığına göre kastlara ayrılacak. Kimisi epey çıkar sağlayacak, kimisi eziyet görecek çünkü. Geçen yüzyılın tüm hikâyesine ırklar, cinsiyetler, sınıflar ve etnik gruplar arasında eşitsizliğe son verme mücadelesi olarak bakabilirsiniz. Özellikle Soğuk Savaş’tan sonra, herkes bu konuda daha da iyimser olmuştu; küreselleşmenin tüm dünyaya kademe kademe ekonomik refah ve demokrasi getireceğini düşündüler. Tüm insanlar eşit hak ve imkânlara sahip olacaktı.
Ama böyle olmadı…
Bu vaat bir yalandı belli ki. Küreselleşme büyük toplulukların işine yaradı ama eşitsizlik de çok arttı. Dünyanın en zengin 60 insanı, insanlığının yarısından, yani 3.5 milyar kişinin toplamından daha zengin. Yapay zekâ bu problemi artıracak; birkaç on yıl içinde birçok insan ‘işe yaramaz’ hale gelecek.
İNSAN DEĞİL ALGORİTMA GÜÇLENİYOR
Ne demek işe yaramamak?
– Geliştirdiğimiz yazılımlarla beraber yapay zeka çok fazla işi bizden daha iyi yapmaya başladı. Daha iyi araba kullanıyorlar; hastalıkları daha iyi teşhis ediyorlar. 20-30 yıl içinde tüm işlerin yüzde ellisi bilgisayar tarafından yapılacak.
Hiç yeni iş çıkmayacak mı?
– Yeni işler de çıkacaktır ama bu sorunu çözmez ki. İnsanlarda temel olarak iki yetenek vardır: Fiziki yetenek ve bilişsel yetenek. Robotların zaten iki alanda da bizi geçtiğini düşünürseniz; yeni işlerde de bizi geçeceklerini anlarsınız.
Ekonomik açıdan işe yaramaz milyarlarca insan ne yapacak peki?
– Şu an bu soruna göz atan hiçbir ekonomik model yok. 21’nci yüzyılın en büyük ekonomik ve siyasi sorusu budur. Yapay zekâ insanları işlerden attıkça, zenginlik ve güç, her şeye hükmeden bilgisayar programlarını kontrol eden çok dar bir elit çevrenin eline geçecek.
Yani eşitsizlik daha da artacak…
– Bir örnek vereyim; bugün taksi, otobüs ve kamyon kullanan milyonlarca şoför var. Kendi kendini idare eden arabalar sonrası onlara ihtiyaç kalmayacak; bugün milyonlarca insanın para kazandığı ulaştırma sektörü sadece birkaç şirketin eline kalacak.
Kaos çıkmaz mı bu yüzden?
Yapay zekânın yükselmesiyle kitleler büyük ihtimalle ekonomik güçlerini kaybedecek; bu yüzden siyasi güçlerini de kaybedecekler. Yeni teknolojilerle beraber hükümetler de artık zayıflıyor. Mevcut siyasi modellerimiz, Endüstri Devrimi, 19 ve 20’nci yüzyıllara uygun şekillendi; 21’inci yüzyılın siyasi gerçeklerine uymuyorlar.
Ne olacak yeni yüzyılda?
Şirketler daha çok güç kazanacak ama en nihayetinde güç, insanlardan algoritmalara kayacak. Akıllı telefonumuz bizi bizden daha iyi bildiğinde, bizim açımızdan hayati kararları bilgisayar algoritmaları alacak.
Bildiğimiz dünyanın sonuna geldik o halde…
İnsan yaşadıkça kurgu önemini koruyacak çünkü insan işbirliğiyle ayakta kalıyor ve bunun yolu da ilahlar ve milletler gibi kurgulardan geçiyor. Geleneksel dinler ve ideolojiler yok olabilir ama yerlerine yenileri çıkacaktır. Geleceğin dinleri Ortadoğu’dan değil Silikon Vadisi’nden doğacak.
Ne tür inanışlardan bahsediyorsunuz?
Tekno-dinler olacak; teknolojiden beslenen, onunla şekillenen dinler. Mutluluk, barış, refah ve sonsuz yaşam gibi tüm vaatler onlarda da olacak. Ama öte dünyada ya da ölümden sonra değil, bu dünya için vaat edecekler bunu. İlahi güçlerin değil teknolojinin yardımından bahsedecekler.
EN BÜYÜK KEŞİF, CEHALETİN KEŞFİ
** Gelecek konusunda iyimser de kötümser de olmak için neden yok. Realist olmak gerekiyor. Bilimkurguya değil bilime ihtiyaç var. Şöyle diyeyim, IŞİD, Ukrayna’daki durum ya da küresel ekonomik kriz gibi en önemli mevcut sorunlar, insanın gelişiminden doğan sorular karşısında devede kulak kalacak.
** Bilimsel devrim hakkındaki bölüm benim için de ilham vericiydi. Bilimin, aslında ne kadar cahil olduğumuzu kabul etmesi hoşuma gidiyor. Tarihteki en büyük keşif cehaletin keşfi.
** Çiftlik hayvanlarına yaklaşımımız tarihimizin en kötü yönü. Onlara acı ve stres hissedebilen canlılar olarak değil bir makine gibi yaklaşıyoruz. Halbuki bilim tersini çok önce ortaya koydu. Örneğin bütün bir süt endüstrisi anne ve yavrusunun arasındaki ilişkiyi kesme üzerine kurulu. Bir inek, buzağısını beslemek için süt üretir. Ama insanlar yavruyu alıp kesiyor, sütü de kendileri için sağıyor. Modern çiftlik besiciliği bence insanlık tarihinin en büyük suçlarından biri.
TEK İNSAN ‘BİZ’ DEĞİLİZ
En son Altay Dağları’nda Denisova isimli farklı bir insan türü bulunmuştu. Bir başka insan türünün daha ortaya çıkmasını beklemeli miyiz?
– Evet, daha da fazlası çıkacaktır. Yaklaşık 50 bin yıl önce, dünyada altı ayrı tür insan yaşadığını biliyoruz. Çok büyük ihtimalle, bu rakamın iki katı mevcuttu. Bu bazı insanlara ilginç gelebilir; çünkü biz tek insanın ‘biz’ olduğuna inanıyoruz.
Değil miyiz?
– Nasıl birçok ayı türü varsa, birçok insan türü de vardı; Neandertaller ya da Homo Denisova gibi. Türümüz Homo Sapiens Afrika’dan dünyaya yayıldığında, tüm diğer insan türlerinin de sona ermesine neden oldu. İnsanlık tarihinin en eski ve kapsamlı soykırımı budur.
Neandertaller aramızda olsa nasıl bir dünyada yaşardık?
Bir düşünün, nasıl dinler çıkardı? İncil neye benzerdi? Yaradılış Kitabı’na göre Neandertal de Âdem ile Havva’dan mı türemiş olurdu? İyi Neandertaller ölünce cennete mi giderdi? Dünyadaki dertlere bir de böyle bir çatışma hattı eklendiğini düşünün. Hıristiyanlar ve Müslümanlar, Amerikalılar ve Ruslar, zengin ve fakir derken, bir de Sapiens ve Neandertaller…
‘SAPİENS’ TESADÜFEN YAZILDI
** Yuval Noah Harari, Kudüs İbrani Üniversitesi’nde çalışan bir tarihçi. Uzmanlık alanı Ortaçağ askeri tarihi. Dünyayı sallayan, Türkiye’de de Kolektif Yayınevi’nden 13 baskı yapan ‘Sapiens’i biraz tesadüf eseri yazdı.
** Daha kıdemli akademisyenlerin vermekten kaçtığı ‘dünya tarihine giriş’ dersi Harari’nin üzerine kalmıştı. Genç tarihçi, dersi verirken bu alanda akıcı bir dille anlatılan bir kitap olmadığını fark etti; ders notlarına dayanarak ‘Sapiens’i kaleme aldı.
** Kitap, İsrail’de hemen her yayınevinden ret cevabı aldı; nihayet yayımlandığındaysa patladı. Derken 20 dile çevrildi. Batı dünyasında hızla bir bestseller haline geldi.
** Esas sükse, Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’in ‘Sapiens’i kitap kulübüne seçerek 38 milyon takipçisine tavsiye etmesiyle geldi.