Halkin Kurtulusu 1977 Yılı Sayıları
THKO örgütünü yeniden toparlamak için başlayan çalışmalar THKO davasından yargılanan Mustafa Yalçıner, Ercan Öztürk, Metin Güngörmüş ve Semih Orcan’ın 1974 tarihli af kanunundan yararlanarak cezaevinden çıkmasıyla başlayacaktı.THKO üyeleri daha cezaevindeyken örgütleri THKO’nun eleştirilerini yapmışlar yeni bir siyasi yapıyı dışarıdaki kadrolarla oluşturmak için zemin aramışlardı.THKO örgütünü yeniden toparlamak için başlayan çalışmalar cezaevinden tahliye olan bu davanın sanıklarıyla birlikte 1975 yılı Mayıs’ında yapılan bir toplantıyla hız kazanacaktı. Yapılan toplantıda alınan kararlarla önce THKO geçici merkez komite oluşturuldu.MK kararı ile 1975 yılının Haziran ayında illegal “Yoldaş” isimli merkezi yayın organı çıkarıldı.
İkinci sayısında Sovyetler Birliği’nin “sosyal emperyalist bir ülke” olduğu açıklanınca Teslim Töre’nini önderlik ettiği “Mücadele’de Birlik” grubu THKO’dan ayrıldı. Ayrılmalara rağmen THKO MK çalışmalarını sürdürdü. İlk olarak legal alanda örgütsel yayınları olacak haftalık gazete Halkın Kurtuluşu’nu 2 Şubat 1976’da çıkardı, bu gazete 12 Şubat 1980 tarihine kadar aralıksız olarak 193 sayı çıkarak yayınını sürdürmüştü. Halkın Kurtuluşu olarak adlandırılan çevre bu dergi ismi etrafında anılacak ve toplanacak, taban bulacaktı.
Halkın Kurtuluşu taraftarları önce Maocu olarak adlandırılacak daha sonra illegal örgütleri THKO MK’nin 1977 yılının ortalarında Maoculuğu reddetmesiyle Enver Hoca’nın liderliğindeki AEP’yi Marksist Leninist çizgi olarak değerlendirmesiyle Hocacılar olarak adlandırılacaklardı.
Önce Maocu sonra hocacı olan gruplar içerisinde en güçlü ve en kitlesel tabana sahip olan çevre Halkın Kurtuluşu’ydu. HK çevresi 1978 yılının Ekim ayında Çorum’da düzenlenen illegal THKO/GMK üyelerinin katıldığı bir konferansta THKO’nun feshedilmesi ilerde partiye dönüşecek olan “Türkiye Devrimci Komünist Partisi İnşa Örgütü’nün kurulmasını kararlaştırmıştır.
TDKP/İÖ bu şekilde kurulduktan sonra Ercan Çınar Öztürk, Metin Güngörmüş, Yavuz Yıldırımtürk ve Mustafa Yalçıner’den oluşan Merkez Komitesi sekreteryasıyla TDKP’nin kuruluş hazırlıklarına başlamış parti tüzük ve programını hazırlanmıştır. TDKP birinci kuruluş kongresini 1 Şubat 1980 günü İzmir ili Hatay semti Üç Yol Mevkiinde bir evde 19 delegenin iştirakiyle toplamıştır. Toplantıya katılan üyeler şunlardı. Ercan Çınar Öztürk, Mustafa Yalçıner, Metin Güngörmüş, Yavuz Yıldırımtürk, Gökalp Eren, Veli Yılmaz, Ertan Günçiner, İhsan Çaralan, Mehmet Asal, Emir Gunt, Atilla Keskin, Ali İhsan Gezer, Hacı Tonak, Teslim Demir, Gönül Öztürk, Mehmet Çalalan, Muammer Nadir Kaya ve Haydar.
19 kişinin katıldığı ilk MK toplantısında MK üyeleri aralarında MYK üyelerini seçmiştir. Siyasi Büro Merkez Sekreterya şu isimlerden oluşmuştur, Ercan Çınar Öztürk, Metin Güngörmüş, Yavuz Yıldırımtürk, Mustafa Yalçıner. THKO’nun devamı olan Halkın Kurtuluşu sol içi çatışmalarda en yoğun kavgayı, bir zamanlar kendisinin de dahil olduğu Maocu harekete mensup Aydınlık hareketi ve Sosyal Emperyalist olarak nitelendirdiği TKP ve onun gençlik örgütü İGD ile yapmıştır.
Perinçek’in liderliğindeki Aydınlık hareketi ile örgütsel olarak fikir ayrılıkları 1976’nın başlarından itibaren derinleşecrekti. Her iki hareketin önde gelen kadrolarının 1974 affıyla serbest kalmasıyla dışarıda yoğun bir faaliyet başlayacaktı. Yayıncılık ve örgüt alanında Aydınlık hareketi geçmişten gelen tecrübe ve birikimleriyle daha hızlı çıkmıştır. Bu çevre yayınladığı Halkın Sesi ve Aydınlık gibi yayın organları ve Yurtsever Gençlik Derneği (YGD) daha sonra Devrimci Gençlik Birliği (DGB) gibi dernekler de kurarak gençlik hareketi içerisinde de belli bir güç ve kitle yakalamıştı. Bu gücünü kaybetmek istemiyordu. THKO kökenli Halkın Kurtuluşu gerek yayıncılıkta gerekse dernekleşme çalışmalarında belli bir süre Aydınlıkçıların arkasında kalmıştı.Zaman zaman her iki grup arasında fikir ayrılıkları olsa da bu henüz aralarında sol içi çatışmaya dönüşmemişti. Halkın Sesi başta Halkın Kurtuluşu olmak üzere Halkın Yolu, Halkın Birliği gibi 1977 yılının ortalarına kadar Maocu kanatta gözüken çevrelerle kimi zaman birlik görüşmelerinde de bulunmuştu. 1976 yılının Temmuz ayında üç dünya teorisini kabul eden Maocu çevreler Aydınlıkçıların yayın organı Halkın Sesi gazetesinin çağrısıyla “Proleter Devrimcilerin Birliği” adı altında bir araya gelmişler görüşmeler yapmışlardır. Ama bu görüşmelerden bir netice çıkmayacaktı.
Halkın Sesi dışındaki gruplar Perinçek’in liderliğindeki Aydınlık hareketinin kendi tabanlarının altını oyacağından şüphelenerek bu grupla yollarını bir daha bir araya gelmemek üzere ayırmışlardı. Aralarındaki temel anlaşmazlıklardan biri Aydınlık hareketinin savunduğu ve kendilerinin de kabul ettiği üç dünya teorisiydi. 1973’de yapılan ÇKP 10. Kongresi’nde 1974’de toplanan ÇHC 4. Milli Halk Kongresi’nde Üç Dünya Teorisi kabul edilmişti. Bu teoriyi Halkın Sesi gibi diğer gruplar da “Başkan Mao’nun üç dünya teorisi Marksizm–Leninizme büyük bir katkıdır” diyerek kabul etmişlerdi. Daha sonra Halkın Kurtuluşu’nun 1977 yılının ortalarında üç dünya teorisini karşı devrimci bir teori olarak görmesinden sonra Aydınlıkçılar ve Partizancılar hariç diğer Maocu gruplar, Maoculuk’tan Hocacılığa sapacaktı. ÇKP ve Mao’nun peşinde giden HK çevresi 1977’den sonra rotayı Enver Hoca ve onun liderliğindeki AEP’ye çevirecekti.
Maocu hareketler, bu dönemde “uluslararası durum ve SSCB” tartışmasında iki kanada ayrıldılar: Bir kanat, üç dünya teorisini savunur; SSCB taraftarı gibi Çin merkezli bir “dayanışma” siyaseti izler.Üç dünya teorisi, dünyayı ikiye değil üçe ayırır. Buna göre, SSCB taraftarlarının “kapitalist dünya” dediği dünya “emperyalist kapitalist dünya”, “sosyalist dünya” dediği dünya ise “sosyal emperyalist dünya”dır. İlkinin efendisi Amerika iken, ikincisinin efendisi Rusya’dır. Ama bu iki kamplaşma dışında bir üçüncü öbekleşme vardır ki bunlar mazlum milletlerdir, “ezilen dünya”dır; ve iki emperyalist bloğa karşı direnmektedir.Bu “Fars bile olamayacak kadar teori dışı” açıklamayı benimseyen Maocular, bu strateji gereği bazı üçüncü dünya diktatörlüklerini desteklerler. Üç dünya teorisini terk eden yada terk etmese bile devrimci bir yoruma tabi tutan Maocular ise, bu dünya analizini benimsemekle ve SSCB’yi sosyal emperyalist olarak nitelemekle birlikte, sorunu bu kadar basite indirgeyen ve varoldukları toplumsal formasyonun iç dinamiklerini göz ardı eden bir yaklaşım geliştirmezler.
Maocu hareketin bu kanadı, genel olarak üç dünya teorisini terk eder ve Çin yönetimini “revizyonistlikle”, “Maocu ilkelerden sapmakla” suçlar. Bu yönüyle bağımsız hareketlere yaklaşan bu kanat, daha çok stratejik halk savaşı planını ve demokratik devrimi savunması esasında Maocu eğilimini muhafaza eder.Bu kanadın bir kesimi daha sonra Arnavutçu olup; SSCB’nin “modern revizyonist” olduğunu savunmayı sürdürürler. Ancak bu gruplar, siyasal strateji olarak “halk savaşı” düşüncesinden uzaklaşırlar.
Eylül 2012’de çıkarken, “THKO’nun birbiri için adanmış devrimci ruh halini kuşanarak ve onun sadece adını sahiplenmek değil, bu devrimci ruh halinin gereklerini de yerine getirmek suretiyle sınıflar mücadelesi tarihindeki yerimizi alıyoruz” demiştik. Bu gerekleri yerine getirmenin; 12 Mart yenilgisinden sonra THKO yeniden örgütlendirilirken 71 devrimci kalkışmasını “küçük burjuva hareket”, THKO’nu da “programı yazılı olarak belirlenmiş bir örgüt değil, daha çok aynı duyguları paylaşan aynı amacı güden, birbirine alabildiğine güvenen, birbirlerini seven, sayan arkadaşların oluşturduğu bir yapı” olarak tanımlayan reformizme yelken açmış kadroların, örgütü getirdikleri noktaya ideolojik bir savaş açmak olduğunu biliyorduk.
THKO’nun yeniden inşası sürecini “siyasal pratikte reformculuğa karşı devrimciliğin savunuluşu” diye açıklayan bu kadrolar, “THKO, geçmişinden başlıca pratik bir kopuştur, özellikle eylem biçimleri alanında kopuştur” diyerek sinsi bir biçimde, Hüseyin İnan halk savaşını açarken, “ezilen sınıf ve tabakaların iktidara yö¬nelen politik mücadelelerinin tümüdür” dememiş gibi, onu Mao’cu anlayış olarak tanımlayıp halk savaşı tezinin reddi üzerinde yürüyerek tırmanan faşizm teorisi ile reformizme kucak açtılar.
Hüseyin İnan’ın “legaliteyi ku-ral haline getirmekte ve barışçı şartlar içinde bir politik mücadele önermektedir” diye eleştirdiği o günkü kaçkınların yolunu tutarak, zora dayalı devrim ve silahlı mücadele yöntemlerine sırtlarını döndüler. Bu sinsi süreç 12 Eylül yenilgisinden sonra, yenilginin ortaya çıkardığı sonuçlardan da faydalanarak, devrimci komünist kadroların cılız direnişlerine rağmen, özellikle 1990 konferansından sonra parlamento koridorlarını düşleyen bir yola kesin ve engelsiz bir biçimde girdiler.
Tarihe muhteşem devrimci mücadele örnekleri düşen, sınırsız bir direniş ve isyan ruhunu besleyen siyasal tarihimize karşın, önümüzde duran görev 1975’ten başlayan ve esasen 1990 konferansında hedefine kesin olarak ulaşan, inkârcı-reformist çizgi ve bu çizginin vardığı legalist bataklığa karşı mücadele etmekti.
Arkamızda bıraktığımız yıl, parlamento koridorlarında “demokrasi mücadelesi ” adıyla PKK kuyrukçuluğu yapan ve geçmişimizden gelen inkarcı-reformist çizgiye karşı ciddi bir mücadele yılı oldu.Değişik zamanlarda gazetemizin okurlarına yönelen çeteci saldırılar da, bu mücadelemizin görkeminden korkunun sonucuydu. Devrimci komünist partisini “sınıfın hareketinin kitleselleşmesine bağlı olarak kitle partisi olma yolunda adımlar atan bir örgüt ” olarak açıklayan inkarcı-reformist kadroların bütün çığlıklarına rağmen, TDKP ’ni yeniden inşa etmek ertelenemez bir görev olarak önümüzde duruyordu. Arkamızda bı¬raktığımız bu bir yıl, işte bu görevin de ciddi bir biçimde başarıyla sürdürüldüğü bir süreç oldu. Henüz aşmamız gereken sorunlarımız olmakla birlikte TDKP-İÖ ’nün geldiği yer, kat ettiğimiz yol, devrimci komünist kadroların yeniden diklenişi, dostlarımızın yüzünde tebessüm yaratırken; düşman karnına saplanan ağrılardan nasıl kurtulacağının hesabını yapmakta.
Ve biz her geçen gün mücadelenin günlüğünden yeni şeyler öğrenerek, TDKP ’nin yeniden inşasını gerçekleştiriyoruz. Elbette partinin yeniden inşasında yeni tecrübeler de ediniyoruz. Ve gezi eylemlerinde olduğu gibi, bu yeni tecrübelerimizi de partinin inşası sürecinde kullanıyoruz. Gezi eylemleri, bugünlerde ülkenin her köşesindeki sokağın direnişi; parti örgütünü yeniden inşa ederken bize, sınıf partisinin mücadele yöntemleri ve örgütlenme anlayışına dair geniş tecrübeler kazandırıyor. Artık işçi sınıfının “en” lerinden oluştuğunu söyleyen kadroların, genelkurmay olarak örgütlenmesinin ve ideolojik silahlarla donanmış olmasının, yeterli olmadığını görüyoruz. Gezi eylemleri ve bu günlerdeki sokağın direnişi; sokakta kendiliğindenci ağırlıklı bir süreç işliyor olmakla birlikte, devletle halk arasındaki sorunun sokakta çözümüne yönelik bir hareket olması bakımından öğreticidir.
İnkârcı-reformist eylem ve çizgilerin aksine, sokağın zora dayalı başkaldırısından örnekler vermesi ve devrimin ancak zora dayalı olarak olanaklı olabileceğini hafızalara kazıması bakımından da önemli ve öğreticidir. Devletle sorununu zora dayalı yöntemle çözmek için sokağa çıkmış kitlelerin, aynı zamanda devrimci komünist partisinin ve onun örgütlendirdiği mücadele örgütlerinin de bu kitlelerin önünde olması gerektiğini ve bu anlamıyla yaşamın dayattığı mücadele örgütlerinin önümüze koyması bakımından da öğreticidir.Evet, bugün artık onlarca yıldır süren örgütsüz yaşam koşullarında, yasalcı, reformist, oportünist düşünce ve mücadele anlayışlarından üze¬rimize bulaşmış olabilecek bir kısım hastalıklardan arınarak, THKO ’nun politik hattı ve mücadele anlayışından başlayarak ve Marksizme-Leninizme sadık kalarak ilerlediğimiz bu süreçte zora dayalı devrim anlayışıyla; her türden reformist, revizyonist, oportünist, reformist politikalara k arşı ciddi bir savaş vererek y ol alıyoruz.
YAŞASIN DEVRİM VE SOSYALİZM MÜCADELEMİZ!