Şehir Gerillası Konsepti

042_06Biz komünistiz; terör ve baskının sadece korku ve geri çekilmeye neden olup olmaması, ya da bunların direnişi, sınıfsal nefreti ve dayanışma ruhunu geliştirmesi ya da emperyalizm açısından her şeyin süt liman olup olmamasının Komünistlerin örgütlenmeleri ve mücadele etmelerine bağlıdır bu daha fazla mazeret yaratıyor.
 
Düşmanla aramıza net bir çizgi çizmeliyiz. [Mao]

Düşmanın bize cephe almaması gibi bir durumun bizim için –tek bir kişi, siyasi bir parti, ordu ya da bir okul için- kötü olduğu kanaatindeyim çünkü böylesine bir durum düşmanla aynı gemide olduğumuz anlamına gelir. Düşmanın bize saldırması iyidir, çünkü bu, düşmanla aramıza net bir çizgi çektiğimiz anlamına gelir. Düşman azimle karşımıza çıkar ve bizi zifiri karanlık bir şer olarak resmederse bu daha da iyidir;  bizim sadece düşmanla aramıza net bir çizgi çizdiğimizi değil çalışmalarımızda büyük başarı kazandığımızı da gösterir.

Mao Zedon-Mayıs 26, 1939[1]

1. SOMUT SORULARA SOMUT CEVAPLAR

Araştırma yapmayanın söz hakkının olamayacağı konusunda hâlâ ısrarcıyım. Mao[2]

Bazı yoldaşlar bizimle ilgili kararlarını zaten verdiler. Onlara göre, bu “anarşist grupları” sosyalist hareketle ilişkilendiren şey, “burjuva basınının demagojisi”dir. Anarşizm terimini yanlış ve aşağılayıcı bir şekilde kullanmalarıyla, Springer basınından[3] hiçbir farkları kalmıyor. Bu denli bayağı bir seviyede kimseyle münakaşa etmek istemiyoruz.

Birçok yoldaş bunu yaparken aklımızdan nelerin geçtiğini bilmek istiyor. Mayıs 1970’te 883’e yazılan mektup fazlasıyla genel kalmıştı, Michèle Ray’in[4] elinde bulunan ve Spiegel’de alıntılarına yer verilen kaset ise zaten gerçekçi değildi ve zaten özel bir görüşmeden alınmıştı. Ray kaseti, bir makale için anımsatıcı not olarak kullanmak istedi. Ya bizi kandırdı ya da onu gözümüzde büyüttük. Eğer eylemimiz iddia ettiği gibi aceleye gelmiş olsaydı şimdiye çoktan yakalanmış olurduk. Spiegel[5] röportaj için Ray’i 1,000.00 $ ile mükafatlandırdı.

Gazetelerin bizimle ilgili yazdığı neredeyse her şeyin -ve yazma şekillerinin- yalan olduğu ortadadır. Willy Brandt’ı[6] kaçırma planları bizi siyasi budalalar olarak göstermeyi amaçlıyordu ve çocukları kaçırmaya niyetlendiğimiz iddiaları bizi vicdansız suçlular gibi göstermeye hizmet edecekti. Bu yalanlar, konu açısından bir önem taşımayan ayrıntıları karman çorman bir biçimde bir araya getiren Konkret[7] dergisinin 5. sayısındaki “sağlama alınmış ayrıntılar”a kadar gider. Subaylarımız ve askerlerimizin olduğu, bazılarımızın diğerlerinin kölesi olduğu, bizden ayrılan yoldaşların intikam almamızdan korktuğu, evlere girdiğimiz ve pasaport almak için şiddet kullandığımız, “grup terörü” yaptığımız söylendi- hepsi birer saçmalık.

Yasadışı silahlı bir örgütün Freikorps ya da Feme[8] gibi olduğunu düşünen insanlar bir pogrom isteyen insanlardır. Bu gibi çıkarımları üreten psikolojik mekanizmalar ve faşizmle ilişkileri Horkheimer and Adorno’nun Otoriter Kişilik ve Reich’ın Faşizmin Kitle Psikolojisi’nde incelenmiştir. Zorlayıcı bir devrimci kişilik contradictio in adjecto’dır, yani terimin kendisi bir çelişki barındırır.  Mevcut koşullar altında -belki her koşul altında-  devrimci siyasi bir eylem, bireyin kişiliğinin ve siyasi görüşlerinin yani siyasi kimliğinin kalıcı olarak bütünleşmesidir. Marksist eleştiri ve özeleştirinin “bireyin kendisini özgürleştirmesiyle” hiçbir ilgisi yoktur, ama devrimci disiplinle oldukça ilgili bir meseledir. Burada “manşetlere çıkmak” isteyenler kesinlikle -anonim bir biçimde- bir şeyler yazan kimi “sol örgütler” değil, tam da bakıp bakıp otuz bir çekmeye hizmet eden bir paçavranın belli bir pazar boşluğunda kendisini ispatlayabilmesi için ve böylesine durumlar yaşanmasa bile Eduard Zimmerman’ın[9] sol eli olarak imaja özen gösteren yayımcılara[10] sahip Konkret dergisinin ta kendisidir.

Birçok yoldaş bizimle ilgili yanlış bilgiler yayıyor. Onlarla yaşadığımızla, Ürdün ziyaretimizi organize ettikleriyle, ilişkilerimizi bildikleriyle, bizim için bir şey yapıyor olduklarıyla ve aslında hiçbir şey yapmadıklarıyla övünüyorlar. Bazıları sadece “haberdarmış” gibi görünmek istiyor.

Günther Voigt[11]Dürrenmatt[12]’le bir görüşmesinde Baader’i kurtaran kişi olarak kendini aşırı övmesinin bedelini ödemek zorunda kaldı. Polisler geldiğinde yaptığından pişmandı. Gerçek olsalar bile sadece itiraz ederek bir şeyleri açıklığa kavuşturmak kolay değildi. Bazı insanlar bizim aptal, güvenilmez, umursamaz ya da çılgın olduğumuzu ispatlamak için bu yalanları kullandı. Böyle yaparak, insanları bize karşı cesaretlendirdiler. Gerçekte bizimle ilgileri yoktu, sadece tüketicilerdi. Anti-emperyalist mücadeleyi kabul günü olarak gören dedikoducularla hiç işimiz olmaz. Birçoğu da dedikodu yapmadan, direniş ruhunu anlayarak, bize şans dileyecek kadar öfkelenerek destek veriyor çünkü hayatı bu pisliğin içinde ve uyum sağlayarak geçirmenin hiçbir anlamı olmadığını biliyorlar.

Knesebek Caddesi 89 numaralı (Mahler’in tutuklandığı)[13] evde olanlar bizim dikkatsizliğimiz değil ihanet yüzündendi. Hain içimizden biriydi. Bizim yaptığımız işi yapan insanlar için böyle şeylerin garantisi yoktur. Aşırı polis baskısı altında yoldaşların yılmayacağının ya da sistemin bize karşı, bize saldırmak için kullandığı teröre karşı direneceklerinin garantisi yok. Bu araçlar olmasaydı domuzların gücü olamazdı.

Bizim varlığımız bazı insanları kendilerini haklı göstermeye zorluyor. Bizimle siyasi tartışmalara girmekten kaçınmak için, kendi eylemlerini [praksislerini –çev.] bizimkilerle karşılaştırarak sorgulamaktan kaçınmak için, en basit olguları bile çarpıtıyorlar. Mesela, Baader’in üç ya da dokuz ya da on iki ay hapis cezası olduğu dedikodusu hâlâ dolaşıyor, oysa gerçek süre kolayca hesaplanabilir:  kundakçılıktan üç yıl, altı ay da denetimli serbestlik ve yaklaşık altı ay sahte belgeden. Baader bu 48 ayın 14 ayını 10 farklı Hessen hapishanesinde geçirdi. İsyan çıkarmak ve direniş gibi sebeplerle dokuz kere sevk edildi. Kalan 34 ayı üç, dokuz ya da on iki aya indirmeleri,  14 Mayıs firarı için ahlaki gerekçeyi azaltmak amaçlıydı. Bu şekilde bazı yoldaşlar bizimle siyasi bir tartışmanın içine girmenin kişisel sonuçlarından korkularına bahane bulmaya çalıştılar.

Sıkça dile getirildiği üzere Linke’nin[14] vurulacağını bilseydik firar fikrini sürdürür müydük sorusuna cevabımız ancak “hayır” olabilir. Eğer … olsaydı ne yapardık sorusu, belirsiz-pasifist, ahlakçı, platonik ve gerçeklerden kopuktur. Firarı ciddi anlamda düşünen bir kişi bu soruyu ortaya atmazdı, oturup firarı tasarlardı. İnsanlar bu soruyu sorarak sadece Springer basınının iddia ettiği gibi zalim olup olmadığımızı anlamak istiyorlar. Bu din eğitimi dersinde yapılan bir sorgulamaya benziyor. Devrimci şiddete ve burjuva şiddetine aynı şeylermiş gibi bakmak -ki bu hiçbir yere götürmez- devrimci şiddet sorununu önemsizleştirmeye dönük bir çabadır. Tüm muhtemel gelişmeler öngörüldüğünde bir sivilin müdahale edeceğini düşünmek için bir neden yoktu. Silah olmadan firar gerçekleştirebileceğini düşünmek intiharla eşdeğerdir.

y_df8c6d68

14 Mayıs’ta ilk ateşi polisler açtı. Öylece bekleyip teslim olmayacağımız için, iki yoldaşımızın koşarak kaçtığı Frankfurt’ta da durum böyleydi. Polisler öldürmek için ateş açtı. Biz bazen hiç ateş etmedik, ettiğimizde de öldürmeyi amaçlayarak hareket etmedik. Berlin’de, Nürnberg’da, Frankfurt’ta[15]. Bu kanıtlanabilir çünkü gerçek bu. “Ateşli silahları insafsızca kullan”mıyoruz. “Sıradan bir insan”la kapitalizmin maşası olmak, düşük gelirli bir çalışanla tekelci kapitalizmin ajanı olma çelişkisini yaşayan polisin emirlere uymak zorunluluğu yoktur. Biri bize ateş ederse biz de karşılık veririz. Gitmemize izin veren polisin gitmesine biz de izin veririz.

Bize uygulanan kitlesel avın aslında Federal Cumhuriyet ve Batı Berlin’de tüm sosyalist sola karşı yöneldiği aşikârdır. Bu sirk, çaldığımız iddia edilen bir miktar para ya da birkaç araba ve belge ya da üzerimize atmaya çalıştıkları cinayet teşebbüsü ile gerekçelendirilemez. Yöneten sınıfın ödü kopuyor. Bu devleti ve orada yaşayan herkesi, sınıfları ve çelişkileri en son ayrıntısına kadar denetim altında tuttuklarını sanıyorlardı: entelektüeller dergilere hapsolmuş, sol kendi içinde yalıtılmış, Marksizm-Leninizm silahsızlandırılmış ve enternasyonalizm demoralize olmuş. Ne kadar kırılgan görünürse görünsün, iktidar yapısı bu kadar kolay bir şekilde yıkılmaz. Kimse bu nidalara kanmamalı ve ağlayarak bu gürültüye hizmet etmemelidir.

Silahlı direniş grupların örgütlenmesinin yasal proleter örgütlerin yerini alabileceğini, yalıtık eylemlerin sınıf mücadelesinin ya da silahlı mücadelenin fabrikalarda yahut mahallelerde yapılacak siyasi çalışmaların yerini alabileceğini iddia etmiyoruz. Bu saydıklarımızdan ikincilerin [yasal proleter örgütler, sınıf mücadelesi, siyasi çalışmalar-çn] başarılı olması ve ilerlemesi için silahlı mücadelenin bir zorunlu önkoşul olduğunu, “Marksizm-Leninizmin en yüksek formu” (Mao) olduğunu ve hemen şimdi başlaması gerektiğini iddia ediyoruz, çünkü silahlı mücadele olmadan metropolde anti-emperyalist mücadele verilemez.  Blanqui’nin müthiş bir devrimci olduğunu ve birçok anarşistin kişisel kahramanlığının kesinlikle tartışılamayacağına inansak da ne Blanquist ne de anarşistiz.

Faaliyetimiz [praksisimiz –çev.] başlayalı bir sene bile olmadı. Bu, sonuçlar çıkarmak için oldukça kısa bir zamandır. Genscher, Zimmermann[16]ve hempalarının bize sağladıkları büyük kamuoyu, bize bir propaganda fırsatı veriyor, biz de bunu kullanarak birkaç fikrimizi şimdiden düşündürtmek istiyoruz.

“Ama komünistlerin ne düşündüğünü bilmek istiyorsanız, ağızlarına değil ellerine bakın,” der Lenin.

  1. 2.      METROPOL: FEDERAL CUMHURİYET

Kriz, gelişim mekanizmaların durağanlığından ziyade bizzat gelişim sayesinde ortaya çıkar. Amaç sadece karı artırmak olduğu için, gelişim, tüm sosyal sektörlere zarar vererek, karşılayamayacağı ihtiyaçları arttırarak ve sosyal hayatın dağılmasını hızlandırarak asalaklığa ve israfa teşvik eder. Çoğunlukla yine bizzat krizin tahrikiyle ortaya çıkan isyanı ve gerilimi, ancak kanaatleri manipüle eden ve alenen baskı uygulayan devasa bir aygıt gereklidir. Öğrenci ayaklanmaları ve siyahi hareketi, Amerikan toplumunun siyasi birliğinin saplandığı kriz, Avrupa’da öğrenci hareketinin yayılması, işçi ve kitle mücadelelerinin coşkulu bir şekilde yeniden başlaması ve yeni içerikler kazanmasından Fransa’da “Mayıs’ın” patlak vermesine kadar, İtalya’daki fırtınalı sosyal kriz ve Almanya’da memnuniyetsizliğin yeniden doğuşu, tüm bu olaylar, duruma damgasını vurmakta.

İl Manifesto[17]: Komünizmin Zarureti, 33. tezden alınmıştır

Constantin Film "Baader Meinhof Komplex"

Il Manifesto’daki yoldaşlar, buradaki durumu belirsiz bir şekilde memnuniyetsizlik olarak tanımlayıp, haklı olarak Almanya Federal Cumhuriyetini analizlerinde son sıraya koyarlar. Barzel’in[18] altı yıl önce ekonomide dev, politikada cüce olarak tanımladığı Batı Almanya, iç ve dış politik gücü artarken o zamandan bu yana ekonomik gücünden hiçbir şey kaybetmedi. 1966’da Büyük Koalisyon’un oluşumuyla yaklaşan [ekonomik] duraklama ile ortaya çıkan siyasi tehlike önlendi. Sıkıyönetim kanunları ile gelecekte oluşabilecek krizlere karşı birleşik bir yönetici sınıf hareketini ortaya çıkarmak için araçlar geliştirildi– siyasal gericiler ve tüm o yasallığa saplanmışların birliği oluşturuldu. Sosyal-Liberal Koalisyon,  parlamento dışı hareket ve öğrenci ayaklanmalarıyla açığa çıkan “memnuniyetsizliği” soğurmayı büyük oranda başardı; bunu, Almanya Sosyal Demokrat Parti’si (SPD) yanlılarının bilincinde reformizm miadını henüz doldurmadıkça, reform vaatleriyle entelektüel kesimin büyük bir kısmı açısından komünist bir alternatifi öteledikçe; anti-kapitalist protestoların keskinliğini giderebildiği ölçüde başardı. Batı Almanya’nın Doğu-Politikası[19], kapitalizme yeni pazarlar açıyor; ABD emperyalizmiyle Sovyetler Birliği arasındaki denge ve ittifaka dönük Almanya’dan katkı sunuyor ki, ABD’nin Üçüncü Dünya ülkelerinde saldırgan savaşlarını yürütürken elinin rahatlatması için buna ihtiyacı var. Bu hükümet Yeni Solu, kendi tarihinden yani işçi sınıfı hareketinin tarihinden, kopararak eski antifaşistlerden ayırmayı başarmış görünüyor. Yeni yasal statüsü için ABD emperyalizmi ve Sovyet Rusya revizyonizmi arasındaki yeni danışıklı dövüşe borçlu olan DKP (Alman Komünist Partisi)[20] bu hükümetin Doğu-Politikası lehine gösteriler düzenliyor. Niemöller –ki, o antifaşizmin bir simgesidir-[21] gelecek seçimlere dönük SPD’nin reklamını yapıyor.

Devletin güdümcü hali, “kamu yararı” kisvesi altında ücret yönergeleri ve Tasarlanmış Hamleleyle[22] sendika bürokratlarına gem vurdu. ‘69 Eylül grevleri[23] çubuğun fazlasıyla karın lehine büküldüğünü, salt ekonomik grevler olarak seyrederken dizginlerin ne denli sıkı tutulduğunu gösterdi. Kitlesel siyasi radikalleşme ile hiç uğraşmadan, 2 milyon yabancı işçi ve %10’lara varan işsizlik oranıyla Federal Cumhuriyet’in terörü ve işsizliğin proletaryaya getirdiği disiplin cezalarını geliştirmek için yaklaşan durağanlıktan yararlanabilmesi sistemin gücünü gösteriyor.

ABD’nin saldırı savaşları karşılığında kalkınma yardımı ve askeri destek alan Federal Cumhuriyet, bu savaşların sorumluluğunu üstlenmek ve iç muhaliflere karşı mücadele etmek zorunda kalmadan üçüncü dünya ülkelerinin sömürüsünden kar sağlar. Amerikan emperyalizminden daha az saldırgan olmasa da Federal Cumhuriyet saldırıya daha az açıktır.

Burada, Emperyalizm açısından siyasi seçenekler,  ne reformcu ne de faşist formlarıyla tükenmedi ve emperyalizm hem içerme hem de bizzat üretmiş olduğu çelişkileri bastırma becerisini kaybetmedi.

RAF’ın şehir gerillası konsepti, Federal Cumhuriyet ve Batı Berlin’deki durumunun iyimser bir yorumlamasını temel almaz.

257

3. ÖĞRENCİ AYAKLANMALARI

Kapitalist egemenlik sisteminin bütünlüklü karakterinin idrak edilmesi, “kalelerdeki” devrimin “geri kalmış bölgelerdekinden” ayırmanın imkansız olduğu sonucuna götürür.

Emperyalizmin, kendine has şiddet mantığıyla felaket bir savaşta kendisine bir çıkış aramaya sürüklenmesi veya dünyanın süper güçlerinin ezici bir boyunduruk dayatmaları, Batıda devrim dirilmeden, kesin bir biçimde engellenem-İl Manifesto: 52. tezden alınmıştır

Öğrenci ayaklanmasına küçük burjuvazi isyanı deyip geçmek şu anlama gelir: Onu, ona eşlik eden kendini abartma haline indirgemek, burjuva ideolojisiyle burjuva toplumu arasındaki çelişkide yatan kökenini inkâr etmek, zaruri olarak var olan kısıtlılıklarının idrak ederek anti-kapitalist protestolarının hâlihazırda ulaşmış olduğu teorik düzeyi inkâr etmek anlamına gelir.

Bilgi fabrikalarındaki zihinsel sefilleşmelerinin farkına varan öğrenci hareketinin bunu Latin Amerika, Afrika ve Asya’nın sömürülen halkların sefilleşmesiyle özdeşleştirildikleri coşkulu anlatım tarzı elbette abartılıydı. Bild gazetesinin buradaki yüksek tirajıyla orada Vietnam’ın ağır silahlarla bombalanması arasındaki ilişki kaba bir biçimde basitleştirilmişti, buradaki sistemin ideolojik eleştirisi ile oradaki silahlı mücadelenin ilişkilendirilmesinin bir önemi yoktu; Marcuse’ya[24] dayandırıldığı oranda yaygınlık kazanmış olan ve bizzat devrimci öznenin kendisi olunduğuna dair inanç burjuva toplumunun gerçek sureti ve onu temellendiren üretim ilişkileri/koşulları karşısında küstahçaydı.

Federal Cumhuriyet ve Batı Berlin’deki öğrenci ayaklanmaları -sokak kavgalarıyla, kundaklamalarıyla, karşı-şiddet kullanmalarıyla, coşkulu anlatımıyla, yani abartı ve vurdumduymazlıklarıyla… kısaca praksisiyle – en azından entelijensiyanın bilincinde siyasal, ekonomik ve ideolojik olguların ve bunların belirme biçimlerinin kavramsallaştırması, içsel ve dışsal bağlamlarının tarif edilmesi açısından olmazsa olmaz olan Marksizm ve Leninizm’i yeniden kurma özelliğine sahipti

Öğrenci ayaklanması, akademik bağımsızlık teorisi ve tekelci kapitalizmin üniversiteler üzerindeki kontrolü arasındaki çelişkiyi temel alıyordu. Sadece ideolojiyi değil özellikle bu çelişkiyi temel aldıkları için, üniversitelerdeki kriz ve kapitalizmin krizi arasında ilişki kurmadan önce, sadece teoride de olsa, etkisini yitirmedi. Öğrenci hareketi ve kamuoyu, “özgürlük, eşitlik ve kardeşliğin” insan hakları ya da BM Sözleşmesi’ne başvurularak ulaşılamayacağını, burada olanların emperyalist sömürgeler olan Latin Amerika, Afrika ve Asya’da aslında her zaman var olduğunu -disiplin, itaat ve ezilenlere ve protestolarla mücadele edenlere, direnenlere ve anti-emperyalist mücadeleyi başlatanlara uygulanan barbarlık- açık bir şekilde anlamadan önce gerçekleşmedi [bu etkisini yitirme durumu].

Öğrenci ayaklanması, ideolojik eleştirisinde devlet baskısının neredeyse tüm yönlerini emperyalist sömürünün dışavurumları olarak gözler önüne serdi: Springer kampanyasında, Vietnam’daki Amerikan saldırısına karşı gösterilerde, sınıf temelli adalete karşı mücadelede, Bundeswehr[25]mücadelesinde, Sıkıyönetim kanunlarına karşı mücadelede ve liseli öğrenci hareketinde. Springer’i Kamulaştırın! NATO’yu Ezin! Tüketim Terörüne Direnin! Eğitim Terörüne Direnin! Kira Terörüne Direnin! Tüm bunlar haklı siyasi sloganlardı. Bir tarafta üretici güçlerin gelişimiyle karşılanabilen yeni ihtiyaçlar ile diğer tarafta sınıf toplumuna mantıksız itaat baskısı arasındaki çelişkiyi ortaya koymayı amaçladılar. Burada, kimlikleri, sınıf mücadelesine değil, uluslararası bir hareketin parçası olmaları, Viet Kong olarak aynı sınıf düşmanıyla, aynı kağıttan kaplanlarla, aynı domuzlarla uğraşmakta oldukları gerçeğine dayanıyordu.

Öğrenci ayaklanmasının diğer bir hasleti, eski solun dar görüşlülüğünden kurtulmasıydı: eski solun Paskalya Yürüyüşleri tarzındaki halk cephesi stratejisi, Alman Barış Birliği, Deutsche Volkszeitung, yok bu seçimde yok şu seçimde o akıldışı “kitlesel seçim zaferi” umudu, parlamenter olarak burada Strauß’a orada Heinemann’a takmak, Demokratik Almanya Cumhuriyeti ile ilgili komünizm yanlılarının ve karşıtlarının kararsızlıkları, soyutlanmaları, geri çekilmeleri ve her türlü fedakârlığa hazır olup eylemde yetersiz olmaları durumundan kaynaklanan ahlaki çelişkileri… Öğrenci hareketinin sosyalist yanı, teorik yanlışlara rağmen, bilincini “Batıdaki devrimci girişimin küresel iktidar dengesini ve eski ülkelerdeki yeni güçlerin gelişimini temel alabileceği” (Il Manifesto, Thesis 55) tespitiyle geliştirdi. Ajitasyon ve propagandalarını Almanya’daki gerçekliğin en önemli yanı olduğu düşünülen şey üzerine kurdular. Ulusal mücadeleleri uluslararasılaştırarak, mücadelenin ulusal ve uluslararası yönleri arasında, mücadelenin geleneksel formları ve uluslararası devrimci girişimler arasında bağlantı kurarak emperyalizmin küresel stratejisine karşı çıktılar.  Güçsüzlüklerini güce çevirmeyi başardılar çünkü devam eden geri çekilme, dar görüşlülük, reformizm ve halk cephesi stratejilerinin Federal Cumhuriyet’te ve Batı Berlin’de var olan faşizm koşullarının öncesi ve sonrasında sosyalist politikada sadece bir çıkmaza yol açacağını anladılar.

ogfl8o

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Solcular o zamanlarda, fabrikalardaki sosyalist propagandayı yaymakla ve Bild gazetesinin dağıtımının fiilen engellenmeyi ilişkilendirilmenin doğru olacağını biliyordu. Vietnam’a gönderilen askerlere karşı yapılan propaganda ve askeri düzlemde Vietnam’ı hedef alan gerçek saldırıların ilişkilendirilmesi ve Bundswehr[26]  kampanyası ile NATO havaalanlarına saldırıların ilişkilendirilmesinin doğru olacağını biliyordu. Sınıf temelli yargı eleştirisinin hapishane duvarlarının havaya uçurulması ile, Springer şirketinin eleştirisi ile o şirketi koruyan güvenliğin silahsızlandırılmasıyla ilişkilendirmenin doğru olacağını biliyordu. Radyo istasyonları kurmak, polisi demoralize etmek,  Bundeswehr kaçaklarına güvenli yerler sağlamak, bunları yabancı işçiler arasındaki ajitasyonu amaçlı sahte belge üretimiyle birleştirmek, fabrikaları sabote ederek napalm üretimini engellemenin doğru olacağını biliyordu.

Kendi propagandalarını arz ve talebe dayandırmanın; henüz işçiler tarafından finanse edilmediği için gazete çıkarmamanın, “hareket”in satın alacak gücü olmadığından dolayı araba sahibi olmamanın, lisansları olmadığı için yayın yapmamanın, kapitalizmi hemen yıkmadığı için sabotaj yapmamanın yanlış olacağını biliyordu.

Öğrenci hareketi, tipik öğrenci ve küçük burjuvazi örgütlenmesi olan “otoriter rejim karşıtlığı”nın hedefine ulaşamadığı ortaya çıkınca dağıldı. Fabrikalardaki kendiliğindenliği etkisizdi, ne işlevsel bir şehir gerillası hareketi yaratabildi ne de sosyalist kitlesel bir örgüt. İtalya ve Fransa’nın aksine, burada öğrenci hareketinin kıvılcımı, sınıf mücadelesinin bozkırını tutuşturamadı ve tam o noktaya gelince tükendi. Anti-kapitalist mücadelenin hedeflerini ve içeriğini listeleyebilirdi, ancak devrimin öznesi olamazdı ve gerekli örgütsel yapıyı kuramazdı.

Kızıl Ordu Fraksiyonu, Yeni Sol’un proleter örgütlerinin aksine, Marksizm-Leninizm’i sınıf mücadelesinde bir silah olarak yeniden kuran ve metropollerdeki devrimci mücadelenin uluslararası bağlamını oluşturan öğrenci hareketi tarihindeki köklerini inkar etmez.

4. PRAKSİSİN ÖNCELİĞİ

Belli bir şeyi ya şeylerden oluşan belli bir kompleksle tanışık olmak isteyenler, gerçekliğin, o şeyin veya o şeyler kompleksinin  değişmesi uğruna verilen mücadeleye bizatihi katılmak zorunda, zira ancak söz konusu şeylerin görüngüleriyle ancak bu şekilde temas eder ve ancak gerçekliğin değiştirilmesi uğruna verilen mücadeleye bizzat katılarak o şeyin veyahut şeyler kompleksinin mahiyetini açığa çıkarabilecek ve anlayabilecek duruma gelir. Marksizm, tamamen ve yalnızca, eyleme kılavuzluk edebileceği için teoriye öncelikli bir anlam verir. Elimizdeki doğru bir teori hakkında bir kenara koymak üzere gevezelik edip hiçbir şekilde praksise koymazsak, bu teori, ne kadar iyi olursa olsun, anlamsızlaşır.

Mao Zedong: Pratik Üzerine[27]

Aynı zamanda öğrenci hareketinin otorite figürleri olan solcuların ve sosyalistlerin, bilimsel sosyalizmi inceleme yönelmesi ve ekonomi politik eleştirisini öğrenci hareketinin kendini eleştirisine dönüştürmekte karar kılmaları aynı zamanda sınıflara dönme kararıydı. Ürettikleri kağıt yığınları, örgüt modelleri ve gösterişli açıklamaları düşünüldüğünde, insan, bu devrimcilerin şiddetli bir sınıf mücadelesi yönettiklerini düşünebilir; adeta 1967/68, Almanya’da sosyalizmin 1905’idir. 1903’te Lenin Ne Yapmalı’da Rus işçilerin belirli bir teoriye ihtiyaçlarının olduğunu belirtti ve anarşistlere ve Sosyal Devrimcilere karşı, sınıf analizinin, örgütünün ve tüm toplumu kapsayan propagandanın gerekliliğini dile getirdi. Çünkü geniş tabanlı bir sınıf mücadelesi gelişmeye başlıyordu:

Gerçek şudur ki, Rus yaşamındaki toplumsal kötülükler, çalışan yığınları heyecan doruğuna ulaştırmaktadır, ama biz, Rus yaşam koşullarının düşündüğümüzden çok daha geniş boyutlara ulaştırdığı ve gürül gürül akan tek bir sel haline getirilmesi gereken halkın bütün bu öfke damlacıklarını ve dereciklerini, deyim yerindeyse, bir araya getirip yoğunlaştıramıyoruz.

Lenin: Ne Yapmalı?[28]

Federal Cumhuriyet’te ve Batı Berlin’de mevcut koşullar altında, çalışan sınıfı birleştirmek için veya ihtiyaç duyulan bütünleşme sürecinin hem tetikleyicisi hem de ifadesi olan bir örgütü kurmaya dönük bir strateji yaratmanın mümkün olduğundan şüpheliyiz.  Sosyalist aydınların ve proletaryanın birliğinin siyasi programlar ya da proleter kuruluşlardan gelen bildirilerle “şekillenebileceğinden” şüpheliyiz. Springer şirketi, uzun süredir damla damla, ırmak ırmak korku biriktiriyordu ve şimdi buna yeni dehşetler ekliyorlar.

Devrimci bir inisyatif olmadan, sosyalist işçilerin ve entelektüellerin, öncünün, pratik devrimci müdahalesi olmadan, somut anti-emperyalist mücadele olmadan bütünleştirici bir süreçten bahsedilemeyeceğini, birliğin ancak işçi sınıfının ve aydınların bilinçli kesimlerinin yönetmenliğe soyunmayıp önde yürüdükleri ortak bir mücadeleyle ile gerçekleşebileceğini veya aksi takdirde hiç gerçekleşemeyeceğini iddia ediyoruz.

Bu örgütlerin kâğıt yığınları, onları pratiğinin esasen, muhtemelen işçi sınıfı olmayan hayali bir jürinin önünde –çünkü kullanılan dil onların katılımını engelliyor-, entelektüeller arası en iyi Marks dergisi olma yarışı olduğunu gösteriyor. Pratiklerinde yalan söylediklerinin anlaşılmasındansa Marks’tan yanlış alıntılamaların yakalanması onları daha çok mahcup ediyor. Onların pratiği konuşmaktır. Örgütlerine verdikleri üye sayıları nadiren, dipnotlarındaki sayfa numaraları daima doğrudur. Burjuva kariyerleri içinde yozlaşmaktan daha çok, devrimci sabırsızlık suçlamasından korkarlar. Lukacs[29] üzerine çalışıp bir diploma almak için yıllarını harcamak Blanqui’den kendiliğinden bir biçimde ilham almalarından daha önemlidir. Enternasyonalizmi bir Filistin gerilla örgütünü diğerine yeğleyerek sansür mekanizmasıyla ifade ederler. Marksizm’in hakiki koruyucuları olduklarını iddia eden beyaz ustalar kendilerini himaye yoluyla ifade ederler. “Halkların savaşında zafer” inancıyla değil vicdanlarını rahatlatmak için, zengin arkadaşlarına Kara Panter Partisi adına sadaka için yalvarırlar.  Bu devrimci bir müdahale biçimi değildir.

Mao, Çin Toplumunda Sınıfların Tahlili’nde (1926) devrim ve karşı devrimi şu şekilde karşılaştırıyordu:

Her iki tarafın da büyük birer bayrağı vardır. Bunlardan biri, Üçüncü Enternasyonal’in dalgalandırdığı ve dünyanın bütün ezilen sınıflarının çevresinde toplandığı devrimin kızıl bayrağı; diğeriyse, Milletler Cemiyetinin dalgalandırdığı ve dünyanın bütün karşı-devrimcilerinin çevresinde toplandığı karşı-devrimin beyaz bayrağıdır.[30]

Mao, Çin toplumunda sınıfları, kızıl veya beyaz bayrak arasında seçtikleri tarafa göre ayırıyordu. Onun için Çin toplumunda farklı sınıfların ekonomik durumunu araştırmak yeterli değildi. Sınıf analizinin bir kısmı farklı sınıfların devrimle ilişkisini içeriyordu.

Öncü, proleter enternasyonalizmin kızıl bayrağını taşımazsa, proletarya diktatörlüğünün nasıl kurulacağı, proletarya gücünü nasıl geliştireceği, burjuvazinin iktidarını nasıl yıkacağı sorularını cevaplayamıyorsa ve bu soruların cevapları için yapacak hiçbir şeyi yoksa, gelecekteki sınıf mücadelelerinde Marksist-Leninistler’in önderlik rolü olmayacaktır. Bizim amaçladığımız sınıf analizi, devrim pratiği ya da devrimci inisyatif olmadan geliştirilemez.

Ülke çapında proleter örgütler tarafından ileri sürülmüş “geçici devrimci talepler”­ -daha kısa bir çalışma haftası için sömürünün artışına karşı mücadele gibi, erkekler, kadınlar ve yabancıların gelir eşitliği için sosyal zenginliğin israf edilmesine karşı mücadele gibi, üretim kotalarına karşı vb.- bu talepler kitlesel sınıf mücadelesinde her ileri sürüldüğünde karşısına dikilen politik, askeri ve propaganda gücünün önünün nasıl kesileceği sorunu üzerine eğilmedikleri sürece, sadece sendikal ekonomizm olarak kalırlar. Bu talepler aynen kalırsa, onların ancak ekonomik bir saçmalık olduğu söylenebilir, çünkü bu talepler uğruna savaşmak için harcanan devrimci güce değmez ve “bir devrimci için en değerli şeyin hayat olmadığı ilkesini kabul etmek, zafer anlamına gelir” (Debray[31]) ise onlar bizi zafere götürmeyecek. Sendikalar bu gibi taleplere müdahale ederler –fakat “işçi sınıfının sendika politikaları, burjuva işçi sınıfı politikalarıdır” (Lenin). Bu devrimci bir müdahale biçimi değildir.

8232843

Proleter örgütlerin, sıkıyönetim kanunları, ordu, Federal Alman Sınır Polis Gücü, polis ya da Springer basınına bir cevap olarak silahlı mücadele sorununu ortaya atmayı başaramadılar. Bu, proleter örgütlerin oportünizm bakımından DKP’den (Alman Komünist Partisi) ayrıldıklarını gösterir; söz düzeyinde daha radikal ve teorik olarak daha gelişmiş olsalar da onların proleter örgütleri kitleler içinde daha az kök salmıştır. Pratikte, insan hakları düzeyinde çalışırlar ve her koşul altında popülerlik kazanma çabası içindedirler. Toplumsal sorunların parlamenter araçlarla çözülebileceğinin hala mümkün olduğu fikrine inanarak burjuvazinin yalanlarını desteklerler. Devletin şiddet kapasitesi ve barbarca yöntemleri göz önüne alındığında hiçbir başarı şansı olmayan mücadelelere karışmaları için proletaryayı teşvik ederler.  Debray, Latin Amerika’daki komünistlerle ilgili  “Partilerdeki bu Marksist-Leninist gruplar,  politik çevrede burjuvazi tarafından kontrol ediliyor gibi hareket ediyorlar, siyasal statüko ile mücadele etmekten ziyade, onu kuvvetlendiriyorlar…”diye yazar.

Bu örgütler, öğrenci hareketleri vasıtasıyla politize edilmiş olmaları sebebiyle çalıştıkları yerde sömürüye son vermeye kararlı olan binlerce çırak ve gence hiçbir alternatif sunmaz. Sadece kapitalist sömürüye uyum sağlamalarını tavsiye ederler. Konu çocuk suçlarına geldiğinde, gardiyan konumunu işgal ederler. Hapishanelerdeki yoldaşlara gelince, hâkimlerin görüşlerine katılırlar ve örgüt söz konusu olduğunda sosyal hizmet uzmanlarının görüşlerine katılırlar.

Siyasi pratik olmadan, Kapital’i okumak burjuvaca bir çalışmadan öteye geçmez.  Siyasi pratik olmadan, siyasi programlar saçmalıktır. Siyasi pratik olmadan, proleter enternasyonalizm ancak bir palavradır. Teoride proleter konum almak, onu pratiğe geçirmek demektir.

Kızıl Ordu Fraksiyonu pratiğin önceliğine işaret eder. Silahlı direnişi şimdi örgütlemenin doğru olup olmaması, gerçekleşmesi olasılığına bağlıdır ve gerçekleşme olasılığı ancak pratiğe geçildiğinde anlaşılabilir.

5.  ŞEHİR GERİLLASI

Emperyalizm ve tüm gericilerin uzun dönemde, stratejik bir bakış açısıyla temellerine bakıldığında ne iseler öyle görünüyorlar—kağıttan kaplanlar. Stratejik düşünme sistemimizi buna dayanarak kurmamız gerekir. Bir yandan da onlar yaşayan, demir kaplanlardır ve insan eti yerler. Bunun için de taktiksel düşünme sistemimizi kurmamız gerekir.

Mao Zedong, 12 Ocak  1958[32]

Amerikan emperyalizminin kâğıttan kaplan olduğu doğruysa bu onun son tahlilde yenilebileceği anlamına gelir. Çin komünistlerinin tezleri doğruysa, Amerikan emperyalizmine karşı zafer kazanmak mümkündür çünkü Amerikan emperyalizmine karşı mücadeleler tüm dünyaya sıçradı ve sonuç olarak da emperyalizmin gücü bölündü. Onun yenilgisini mümkün kılan işte bu bölünmedir. Bu doğruysa sırf devrimin kuvvetleri zayıf, gericilerin kuvvetleri güçlü diye anti-emperyalist mücadeleden bir ülkeyi ya da bir bölgeyi çıkarmanın ya da hariç tutmanın hiçbir anlamı yoktur.

Devrimci kuvvetleri azımsayarak onları demoralize etmek nasıl yanlışsa, onları sadece yenilgiye götürecek çarpışmalara itmek de bir o kadar yanlıştır. Proleter örgütlerdeki dürüst yoldaşlar—yüksekten atanları saymayalım– ve RAF arasındaki anlaşmazlıklarda, onları devrimci kuvvetleri demoralize ettikleri için suçluyoruz, onlarsa bizim devrimci güçleri çıkmaza soktuğumuzu düşünüyorlar. Fabrikalardaki ve sokaklardaki yoldaşlarımız ve RAF arasındaki bu bölünmeyi ortadan kaldırmak için bir girişim söz konusu ve başarılı olursak gerçeğe ulaşacağız.  Devrimci mücadelenin zayıfladığı dönemlerde dogmatizm ve serüvencilik, her ülkede ortaya çıkan tipik sapmalar arasındadır. Anarşistler daima oportünizmin en güçlü eleştirmenleri oldukları için, oportünizmi eleştiren herkese anarşist derler —bu moda bir saçmalıktan başka bir şey değildir.

Şehir gerillası konseptinin kökeni Latin Amerika’ya dayanır. Orada da, burada olduğu gibi,  genellikle zayıf devrimci güçler tarafından devrimci müdahalenin biçimidir.

Şehir gerillasının mücadele anlayışında, insanları devrimci mücadeleye yönlendirmek için birçok sözde devrimcinin beklediği Prusya tarzı yürüyüş emirleri yoktur. Koşullar silahlı mücadele için uygun olduğunda, hazırlanmak için çok geç olacağı yönündeki analizi temel alır. Bir ülkede Federal Cumhuriyet kadar şiddet potansiyeli olan devrimci girişimler yoksa, devrimci mücadele için şartlar daha elverişli olduğunda da devrimci bir yönelimden bahsedilemeyecektir çünkü geç kapitalizmin siyasi ve ekonomik gelişmeleri kısa zamanda gündeme gelecektir.

Şehir gerillası, nihayetine varmış bir süreç olarak parlamenter demokrasinin bizzat seçilmiş temsilciler tarafından yadsınmasının bir sonucu, sıkıyönetim ve El Bombası Kanunu’na[33] verilen kaçınılmaz bir cevaptır. Sistemin düşmanlarını etkisiz hale getirmek için kendisine mal ettiği araçlarla mücadele azmidir. Şehir gerillası, gerçeklere karşı bahaneler üretmeyi değil onlarla yüzleşmeyi temel alır. Öğrenci hareketi hali hazırda şehir gerillasının neleri başarabileceğinin kısmen ayırdına varmıştı. Solun kendisini halihazırda indirgediği ajitasyon ve propaganda faaliyetine somut bir şekil verebilir: O dönemlerdeki Springer kampanyası, Heidelberg öğrencilerinin Carbora Bassa[34], Frankfurt’taki ev işgalleri, Federal Cumhuriyet’in Afrika’da komprador rejimlere sağladığı askeri yardım ve güvenlik önlemlerine, ceza muhakemesine ve sınıf temelli yargıya, iş yerindeki güvenlik önlemlerine ve fabrikalarda kurum içi yargıya dair kampanyalar böylesine bir şey olarak düşünülebilir. Şehir gerillası, silah ve para sağlayarak sözde kalan enternasyonalizmi somutlaştırabilir. Sistemin silahlarını ve komünistlere getirilen yasakları, polisten sakınabilen bir yeraltı örgütü organize ederek köreltebilir. Şehir gerillası, sınıf mücadelesinin bir silahıdır.

Polisler insafsızca silahlarını kullandıklarında, sınıf temelli yargı Kurras’ı[35] suçlu bulmadığında ve yoldaşları diri diri gömdüğünde, şehir gerillası, silahlı bir mücadeledir. Şehir gerillası mücadelesi, sistemin şiddetiyle demoralize olmamak demektir.

Şehir gerillası devlet yapısının belli özelliklerini yok etmeyi, devletin her şeye kadir ve sarsılmaz olduğu mitini yıkmayı hedeflemektedir.

07-02-01_RAF

Şehir gerillası, güvenli evler, silahlar, arabalar ve dokümanları içeren illegal bir yapı oluşumunu gerektirir. Bu oluşumla ilgili bilinmek istenenleri Marighella, Şehir Gerillasının El Kitabı’nda ifade eder. Bunların ötesinde bilinmesi gerekenleri şehir gerillasına katılmak isteyen herkese her zaman anlatmaya hazırız. Çok şey bilmiyoruz, ama bir şeyler biliyoruz.

Silahlı mücadelede yer alma kararı almadan önce, öncelikle yasal mücadeleyi tecrübe etmek önemlidir. Bir kişinin devrimci solla ilişkisi son modayı takip etme isteğinden ibaretse daha sonra elde edemeyeceği bir şeye başlamaması en iyisidir.

Kızıl Ordu Fraksiyonu ve şehir gerillası bizimle düşmanın arasına net bir çizgi çizen tek grubu ve eylemi temsil eder ve bu nedenle de en şiddetli saldırıya maruz kalır. Bu, siyasi bir kimlik sahibi olmayı gerekli kılar ve bir öğrenme sürecinin çoktan gerçekleştiğini varsayar.

Bizim orijinal örgütsel görüşümüz, şehir gerillası ve tabandaki faaliyet arasında bir bağlantı öngörüyordu. Herkesin mahallelerde, fabrikalarda çalışmasını, var olan sosyalist grupların süregiden tartışmalara dikkat gösterip, deneyim sahibi olmalarını ve öğrenmelerini istedik. Ancak bunların gerçekleşemeyeceği anlaşıldı. Siyasi polislerin bu grupları, toplantılarını, buluşmalarını, müzakerelerinin konularını takip edebilme yetisi o kadar güçlüdür ki bu gözetimden kaçmak isteyenler, hepsinden uzak durmak zorundadır.

Şehir gerillası mücadelesi, kişinin kendisini harekete geçiren nedenlerden emin olmasını, Bild gazetesinin saldırıları, devrimcilere yapıştırılan antisemitik-suçlu-insanlık dışı-katil-kundakçı etiketleri karşısında pes etmemesini gerektirir. Tükürdükleri tüm bu zırvalıklar ve söylemek istedikleri şeyler ve hâlâ birçok yoldaşın bizim hakkımızdaki düşüncelerini etkileyen tüm bunlar, üzerimizde hiçbir etkisi olmamalı.

Doğal olarak,  sistem hiç bir mevziiyi bırakmıyor ve çekindikleri hiçbir şey, bize karşı kullanmayacakları tek bir iftira yok.

Sermayenin amaçlarına hizmet eden yayınların hedeflerinden farklılık gösteren hiçbir yayın yok. Hâlâ kendisini, kendi çevresini, dergi dağıttığı kimseleri ve abonelerini aşabilen, öncelikli olarak tesadüfi, özel, kişisel burjuva bağlamında yer almayan hiçbir sosyalist yayın yok. Medyanın tüm yapıları, reklam satışları, kalemleriyle düzende yer almak isteyen yazarların hırsları, radyo istasyonlarının yönetim kurumları ve basın şirketlerinin piyasa kontrolü vasıtasıyla sermayenin denetimi altındadır. Önde gelen yayınlar hâkim sınıfın yayınlarıdır. Belirli çevreler için ideolojiler geliştirerek piyasa fırsatlarını kendi aralarında bölüşürler ve yayınları, piyasadaki egemenliklerini sağlamlaştırmaya hizmet eder. Gazetecilik sadece tek şeyle ilgilenir: satış. Haberler bir metadır; bilgi bir tüketim ürünü. Tüketime uygun olmayan her şey geri kusulur. Reklam ağırlıklı yayınlar için okur sayısını koruma ihtiyacı ve televizyon için reyting sistemi taban tabana karşıt çelişkilerin medya ve toplum arasında gelişmesini önler; karşıtlık yoksa hiçbir sonuç yoktur. Piyasada yer almak isteyen herkesin bu son derece güçlü kanaat şekillendiricileriyle bağlantı kurması gerekir. Yani Springer şirketine bağımlılık, yerel gazeteler satın almaya da başlayan Springer şirketinin gelişimine ayak uydurur.  Şehir gerillası acımasız bir düşmanlık dışında, bu çevreden hiçbir şey bekleyemez. O, kendisini Marksist eleştiri ve öz eleştiriyle yönlendirmelidir, başka hiçbir şeyle değil. Mao’nun dediği gibi “Yakalanıp cezalandırılmaktan korkmayanlar, kralı atından düşürmeye cesaret edebilir.”

Tartışmaları aşıp eyleme geçmek istiyorsak, şehir gerillası için uzun ve titiz bir çalışma elzemdir. Burjuva bir mesleğe geri çekilme seçeneği açık bırakılmamışsa, bir sayfiye evi için devrimi terk etmek seçeneği elde tutulmuyorsa, bunlardan hiçbiri cazip gelmezse, o zaman, Blanqui’nin dokunaklı ifadesiyle “ Devrimcinin görevi her zaman mücadeledir, her şeye rağmen mücadele, ölene kadar mücadele.” Bunun doğru olduğunun ortaya çıkmadığı hiçbir devrimci mücadele yoktur ve olmamıştır: Rusya, Çin, Küba, Cezayir, Filistin, Vietnam, hep böyledir.

Bazıları, örgütün siyasi olanaklarının, ajitasyon ve propagandanın tükenmediğini ve ancak tükendiklerinde silahlı mücadelenin düşünülebileceğini söylüyor. Diyoruz ki, silahlı mücadele siyasi bir hedef olarak tanınana kadar; taktiksel planda suçlu, katil ve sömürgeci oldukları halde, stratejik planda, tüm gericilerin kağıttan kaplan oldukları kavranılmadığı sürece, siyasi olanaklardan tam anlamıyla faydalanılamayacaktır.

“Silahlı propaganda”dan bahsetmeyeceğiz, silahlı propaganda yapacağız. Hapishaneden kaçış propaganda amacıyla değil Andreas’ı dışarı çıkarmak için düzenlendi. Bize yüklemeye çalıştıkları banka soygunlarını sadece para almak için yaptık. Mao’nun “düşman bizi tek bir olumlu yanı olmayan bir kötülük olarak gösterirse” kazanmış olmamızı söylediği “büyük başarılar” sadece bizim başarımız değil. Bizimle ilgili koparılan bu yaygara daha çok, düşmanla aralarına çoktan net bir çizgi çekmiş olan Latin Amerikalı yoldaşlarımızdan dolayıdır. Onların bu tavırları burada,  yöneten sınıfın bazı banka soygunlarından dolayı bizden şüphelenerek, “çaba harcayarak bize karşı koyma”larına neden oluyor ve bu nedenle de biz burada Kızıl Ordu Fraksiyonu biçimi altında şehir gerillasını yapılandırmaya başladık.

6. LEGALİTE VE İLLEGALİTE

Batıda devrim; kapitalist iktidara kendi kalesinde meydan okumak, günümüzün gereğidir ve kati derecede önemlidir. Mevcut dünya koşulları barışçıl gelişimin ve demokratik istikrarın sağlandığı bir yer ya da bir iktidar sunmuyor. Kriz şiddetleniyor. Dar kafalılık ya da mücadeleyi erteleme mutlak bir çöküşün uçurumuna sürüklenmek anlamına gelir.-Il Manifesto Tez55’tenAlıntı

Andreas-Baader-and-Ulrike-Meinhof

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Anarşistlerin “Seni yok edeni yok et” sloganı, tabanı, hapishanelerde ve ıslah evlerindeki, liselerde ve eğitim merkezlerindeki gençleri seferber etmeyi amaçlar. Slogan, en berbat koşullarda olanların hepsine ulaşır. Anında anlaşılmayı amaçlar ve doğrudan direniş için bir çağrıdır. Stokely Carmichael’in[36] Kara Güç sloganı “Kendi Tecrübene Güven!” tam da bu anlama gelir. Ve bu slogan, kökeni kapitalist üretim tarzına dayanmayıp kapitalizmde kesinlikle ezmeyen, işkence etmeyen, sınırlamayan ve sıkıntı vermeyen hiçbir şey olmadığı ve hangi biçimde ortaya çıkarsa çıksın her ezenin kapitalin sınıf çıkarlarının bir temsilcisi olduğu ve bunun onu sınıf düşmanı yaptığı görüşünü temel alır.

Buraya kadar anarşist slogan doğru, proleter ve sınıf mücadelesi ile aynı çizgidedir. Yanlış bilinçlendirmeye yol açtığı ölçüde de sloganın doğru olduğu söylenemez. Hücuma geçenin amacı gafil avlamaktır, bu durumda örgüt ikinci plana geçer, disiplin burjuvaca, sınıf tahlili lüzumsuz olur. Örgüt açısından legalite ve illegalitenin diyalektiğini geliştirmezseniz, eylemlerinizi takip eden aşırı baskı karşısında savunmasız kalırsınız ve yasal bir biçimde tutuklanırsınız.

Bazı örgütlenmelerin “Komünistler kendilerini yasaklattıracak kadar aptal değildir,” ifadesi onları sınıf temelli yargının, yani kimseye adalet vermeyen bir yargının sözcüsü yapar. Bu ifade komünist ajitasyon, propaganda, siyasi ve ekonomik mücadelede örgütlenme için yasal olanakların tam olarak değerlendirilmesi ve kayıtsızca riske atılmaması anlamına geldiği ölçüde doğrudur—ancak onlar bunu kastetmiyor. Sınıf devleti ve onun yargı sistemini sosyalist projeye karşı koyduğu sınırların ötesine geçmenin imkânsız olduğunu, bu sınırlarda durulması gerektiğini, devletin yasadışı ihlallerinden kaçılması gerektiğini çünkü bu ihlallerin yasal olduğunu kastediyorlar: ne pahasına olursa olsun yasallık. Yasadışı tutuklamalar, teröristçe cezalar, polis tacizi ve savcıların şantaj ve baskıları —ya bok ye ya öl— Komünistler o kadar aptal değil…

Bu cümle oportünistcedir. Dayanışma yoksunluğu taşıyor. Yoldaşları hapishanelerde yüz üstü bırakıyor. Sosyal altyapıları ve koşullarının sonucu olarak suçla yaşamaktan başka şansı olmayanların -tabanın, alt sınıfların, sayısız proleter gencin ve yabancı işçilerin-  sosyalist bağlamda örgütlenmelerine ve politize olmalarına engel oluyor. Bu örgütlerin üyesi olmayan herkesi teorik olarak suçlu saymayı kolaylaştırıyor ve sınıf temelli yargının suç ortaklığını ifade ediyor. Bu çok aptalca.

Yasallık bir iktidar sorunudur. Legalite ve illegalite arasındaki ilişki reformizm ve Bonn’daki temsilcileri bir tarafta Sosyal-Liberal koalisyon diğer tarafta Barzel and Strauß olan faşist hegemonya arasındaki çelişki incelenerek belirlenmelidir. Sosyal-Liberal koalisyonun medya temsilcileri: Süddeutsche Zeitung [Güney Alman Gazetesi],  Stern, SFB’nin ve WDR’in[37]Üçüncü Programı, ve Frankfurter Rundschau. Barzel ve Strauß’nın temsilcileri: Springer şirketşi, Sender Freies Berlin [Bağımsız Alman Radyosu], Zweites Deutsches Fernsehen [İkinci Alman Televizyonu], ve Bayernkurier [CSU/Hristiyan Demokrat Birliğinin yayın organı]. Münih polis kordonu burada, Berlin modeli orada. Federal İdare Mahkemesinin adaleti burada, Federal Temyiz Mahkemesinin orada.

Reformist çizgi, kurumsal araçları (ortak yönetim), gelişim vaatlerini kullanarak (hapishane koşullarında mesela), geçerliliği olmayan çatışma kaynakları göstererek (Örneğin Başbakan’ın Polonya’da diz çökmesi), provokasyondan kaçınarak (Örneğin Münih polisinin ılımlı hali ve Berlin’deki Federal İdari Mahkeme), ve şikâyetleri dile getirerek (Örneğin Hessen ve Berlin’de halk eğitimi) çatışmalardan uzak durmaya çalışır. Reformist tarafın çatışmadan uzak durmalasının bir parçası olarak, yasallığın biraz daha fazla içinde kalıp, dışına daha az çıkmaları, meşru görünmeye çalışmalarından dolayıdır. Ellerinde Anayasa, çatışmaları etkisiz hale getirmeyi, sol kanat eleştirisini işe yaramaz ve içerikten yoksun bırakmayı, bu şekilde Jusos’u[38] SPD içinde tutmayı amaçlarlar.

Reformist çizginin uzun vadede kapitalist hâkimiyetin istikrarı için daha etkili bir yol olduğuna hiç şüphe yok, ancak bazı koşulların karşılanması gerekir. Reformist çizgi, müreffeh bir ekonomi gerektirir, çünkü örnek verilecek olursa, Münih polisinin ılımlı hali Berlin’in hışımlı halinden çok daha masraflıdır. Münih polis şefi “Makineli tüfeklerle iki polis memuru bin kişiyi kontrol altında tutabilir. Bu tür silahlar olmadan, 300-400 polis memuru gerekir. ” demiştir. Reformist çizgi, Münih örneğinden anlaşılabileceği üzere, örgütlü bir antikapitalist muhalefetin var olmadığı bir ortamı gerektirir.

image27

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Schiller’in ekonomi politikasıyla elde ettiği ve Strauß’un[39] finansal reformlarıyla gerçekleştirdiği, üretim sektöründe işin yoğunlaşması ve artan iş bölümü, idari sektörde ve hizmet endüstrisindeki uzun vadeli rasyonalizasyonun sağladığı sömürüdeki keskinleşme ile siyasi reformizm kisvesi altında  devletin merkezileşmesi ve ekonomik gücü artmaktadır.

Şiddet birikiminin direniş göstermeyen birkaç kişinin elinde toplanması, hissettirilmeden, denetlenemeyen dayanışma süreçlerini harekete geçirebilecek gereksiz provokasyondan kaçınılarak gerçekleştirebilir –öğrenci hareketinin ve Paris’teki Mayıs bunu öğretti. Bu nedenle, Kızıl Hücreler[40]henüz yasaklanmadı.Bu nedenle Komünist Parti üzerindeki yasak kaldırılmadan DKP olarak kalabiliyor. Bu nedenle hala bazı liberal televizyon programları var. Ve bu nedenle bazı örgütlerin gerçekten oldukları kadar aptal olmadıklarını düşünmeleri yanlarına kar kalabiliyor.

Reformizmin sunduğu legalite alanı, sermayenin, Parlamento Dışı Muhalefet’in (APO) ve öğrenci hareketinin saldırılarına verdiği bir yanıttır –reformist yanıtın altından kalkılabildiği sürece bu daha verimli bir yanıt türüdür. Bu legalliğe güvenmek, ona bel bağlamak, metafiziksel olarak sürdürmek, istatistiksel öngörüler temellendirmek, onu savunmaya yeltenmek Latin Amerika öz savunma bölgesinde yapılan stratejik hataları tekrarlamak, bir şey öğrenmemiş olmak, karşı-devrime/gericiliğe solu yasaklamak için değil onu ezmek için kendisini şekillendirme, yeniden örgütlemesi için zaman tanımak anlamına gelir.

Willy Weyer[41] müsamaha göstermiyor. Liberal basın onun, otoban alkol kontrollerinin tüm sürücülere potansiyel suçlu durumuna sokmasından şikâyet edince  küstahça cevap veriyor, “Devam edeceğiz!”—ve böyle yaparak liberal basının ne kadar anlamsız olduğunu gösteriyor. Eduard Zimmerman tüm bir ulusu polis memurlarına dönüştürdü, Springer şirketi de Berlin polisini yönetme rolünü üstlendi, Berliner Zeitung’un köşe yazarı Reer tutuklama emrini gözaltı yargıçlarına salık veriyor. Faşizm, baskılar, ölüm cezası adına ve daha iyi silahlanmış daha fazla polis için kitlesel seferberlik, tüm şiddetiyle devam ediyor—yeni bir tarz benimseyen Brandt-Heinemann-Scheel idaresinin Bonn’daki politikası buna bir kılıf sunuyor.

Legalite ve illegalite sorunuyla sadece yüzeysel olarak ilgilenen yoldaşlar öğrenci hareketinin dişini çeken af[42] konusunu herhalde yanlış anladılar. Yüzlerce öğrencinin suçu silindi, radikalleşmeleri engellenerek ve burjuva bir öğrenci olmakla gelen ayrıcalıkların önemi hatırlandı ve gözleri korkutularak sıyrıldılar ki, bilgi fabrikalarının doğasına rağmen, üniversiteler sosyeteye girmeye çalışanlara, statü düşkünlerine yardımcı oldu. Böylece, bu öğrenciler ve proletarya arasında, onların ayrıcalıklı günlük hayatları ile tekdüze işler yapanlar arasındaki sınır yeniden kondu ki, tekdüze çalışanlara aynı sınıf düşmanı tarafından aynı af verilmedi. Yani yine teori ve pratik arasındaki bölünme devam eder. Denklem şudur: Af eşittir pasifize etme.

Bazı saygın yazarları da içeren—sadece sikindirik Grass’ı değil[43]–  sosyal demokrat seçmen girişimi ılımlı, demokratik bir girişimdir ve faşizme karşı direnişin bir biçimidir. Bu nedenle de kolay bir şekilde göz ardı edilmemelidir. Bunun, tekel mantığına henüz teslim olmamış ve kapsayıcı siyasi gerçekliği ile üst yapının içine çekilmemiş bazı editörler ve radyo ve televizyonların yazı işleri tarafından ortaya atılan gerçeklik üzerinde bazı etkileri olmaktadır. Artan baskı alanları–hapishaneler, sınıf temelli yargı, artan iş yükü, işten kaynaklanan kazalar, taksitle ödeme planları, okullar, Bild ve Berliner Zeitung, varoşlarda baraka tarzı barınma[44] ve yabancılar için kenar mahalleler — normalde yazarların ilgilendikleri konular değildir. Tüm bunlar yazarları siyasi açıdan değil estetik açıdan ilgilendirir.

Legalite, parlamenter rejimin, sosyal diyaloğun ve çoğulcu bir toplumun ideolojisidir. Legallikte diretenler telefonların yasal olarak dinlendiği, postaların yasal olarak izlendiği, komşuların yasal olarak sorguya çekildikleri ve ihbarcıların yasal olarak para karşılığında çalıştıkları gerçeğini görmezden geldiklerinde yasallık bir saplantıya dönüşür. Siyasi bir faaliyetin örgütlenişi, siyasi polis tarafından sabit gözetim altında tutulmayacaksa, hem legal hem de illegal olarak eşzamanlı yönetilmelidir.

Çabuk gelişen antifaşist bir hareketi provoke eden terör ve faşizme bel bağlamıyoruz ve legalliğin her zaman bir yozlaşma olduğunu da düşünmüyoruz. Bizim işimizin mazeretler sunmasını anlıyoruz, alkolün Willy Weyer için, suç artışının Strauß için, Doğu-Politikasının Barzel için, bir Yugoslav’ın kırmızı ışıkta geçmesinin Frankfurtlu bir taksi şoförü için, ceplerindeki bir aletin Berlin’deki araba hırsızlarının katilleri için mazeretler sunması gibi.

Biz komünistiz; terör ve baskının sadece korku ve geri çekilmeye neden olup olmaması, ya da bunların direnişi, sınıfsal nefreti ve dayanışma ruhunu geliştirmesi ya da emperyalizm açısından her şeyin süt liman olup olmamasının Komünistlerin örgütlenmeleri ve mücadele etmelerine bağlıdır bu daha fazla mazeret yaratıyor. Çünkü komünistlerin kendilerine yapılan her şeyi hoş görecek kadar aptal olup olmadıklarına ya da illegaliteyi örgütlemek için, diğer yöntemlerle birlikte, birini diğeri üzerinden saplantı haline getirmektense, legaliteyi de kullanıp kullanmayacaklarına bağlıdır.

untitled

Kara Panter Partisi ve Gauche Prolétarienne[45]’nin kaderi, anayasa ile anayasal gerçeklik arasındaki çelişki ve örgütlü direnişle karşılaşıldığında bu çelişkinin artmasının yanlış anlaşılmasının bir sonucuydu. Ve bu yanlış anlama, insanların aktif direnişle yasallık koşullarının değiştiğini ve bu nedenle siyasi mücadele ve illegalitenin örgütlenmesi için legalliğin aynı zamanda illegaliğin örgütlemesi için istismar edilmesi gerektiğini ve yasaklanmayı beklemenin bir hata olduğunu görmelerine engel oldu, yasaklanmanın hemen parçalanmayla eşleştiği ve yapılan hesapların tuttuğu bir durum olarak sistem tarafından yasaklanmayı kaderin bir cilvesi misali beklemenin yanlış olduğunu görmediler.

Kızıl Ordu Fraksiyonu, illegaliteyi devrimci müdahale için bir saldırı mevzisi olarak örgütler. Şehir gerillasını inşa etmek anti-emperyalist mücadeleyi saldırıyla yönetmek demektir. Kızıl Ordu Fraksiyonu legal ve illegal mücadele arasındaki, ulusal ve uluslararası mücadele arasındaki, siyasi mücadele ve silahlı mücadele arasındaki ve uluslararası komünist hareketin stratejik ve taktik özellikleri arasındaki bağlantıları kurar. Şehir gerillası, Federal Cumhuriyet ve Batı Berlin’deki devrimci güçlerin zayıflığına rağmen burada devrimci yola baş koymaktır.

Cleaver “Ya problemin ya da çözümün bir parçasısın. Ortası yok.  Bu saçmalık onlarca yıl ve nesiller boyu her açıdan incelendi ve analiz edildi. Benim fikrimce bu ülkede olanların çoğunun artık incelenmesine gerek yok.” der.[46]

SİLAHLI MÜCADELEYİ DESTEKLE!

ZAFER HALK SAVAŞINDADIR!

Kızıl Ordu Fraksiyonu

Nisan,1971


[1] Bu versiyon Quotations from Chairman Mao Tse Tung (Peking: Foreign Languages Press, 1966), 15’teki versiyona yakındır. Ancak Almanca çeviriye sadık kalarak buradaki son cümlede, sadece “çalışmalarımızdan çok şey kazandık” yazan standart İngilizce çevirisinden biraz ayrıldığını lütfen dikkate alınız. –çev.

[2] Age., s. 230

[3] Springer basını olarak adlandırılan şirketler grubu bir medya devidir. Almanya’da yaygın bir biçimde okunan, Türkiye’deki POSTA gaztesini anımsatan bir bulvar gazetesi olan BİLD’in ait olduğu medya grubudur.

[4] Haziran 1970’de RAF üyeleriyle bir röportaj yapan Fransız kadın gazeteci. –red.

[5] Almanya’nın en önemli haber-yorum dergilerinden biri. –red.

[6] Willy Brandt: Sosyaldemokrat bir anti-faşisttir ve Almanya’nın eski başbakanıdır. 1931’den itibaren Sosyalist İşçi Partisi (SAP) üyesiydi ve 1933’den itibaren İskandinav ülkelerinde sürgünde yaşadı. Buralarda yaşarken Almanya karşıtı yeraltı faaliyetlerini destekledi, 1957 ila 1966 yılları arasında Batı Berlin’in (Sosyal-demokrat partiden –SPD- seçilmiş) belediye başkanıydı ve 1964 ila 1987 yılları arasında partisinin genel başkanlığını üstlendi. 1969’dan sonra başbakan sıfatıyla Almanya ve Doğu’ya yönelik yeni bir siyaset geliştirdi ve başbakanlık makamında bulunan Günter Giullaume’un Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin ajanı olduğu ortaya çıktı, bunun ardından Brandt sonra istifa etmek zorunda kaldı. Brandt daha sonra Sosyalist Enternasyonal’in başkanı oldu.

[7] Konkret: Ulrike Meinhof’un illegaliteye geçmeden önce çalıştığı dergidir. Yazdığı köşe yazıları solun büyük bir kesimine damgasını vurdu ve solun ötesinde tartışma konusu oldu. Dergi, zaman zaman 200 000 ila 250 000 baskı yapıyordu. Ulrike Meinhfof Atomar ölüm karşıtı hareketin üyesi ve illegal Almanlya Komünist Partisi’ne (KPD) mensuptu. 1969’da Berlin’e geçip RAF’ı inşa etmeye koyuldu. Haziran 1972’de tutuklandı ve dört yıllık tecrit koşullarından sonra 9 Mayıs 1976’da asılı bir halde hücresinde bulundu.

[8] Freikorps I.Dünya savaşını takip eden dönemde ortaya çıkan sağ-kanat paramiliter gruplardı; birçoğu daha sonra Nazilerin iktidara yükşelişlerine katıldılar. Feme ölüm cezası veren gizli bir Ortaçağ mahkemesiydi, kurbanlarının vücutları sokaklarda asılı halde bırakılırdı.

[9] Eduard Zimmermann, suçlar ve çözülemeyen dosyalarla ilgili bir televizyon programının sunucusudur. Bu program RAF üyelerinin aranmasında kullanılmıştır.

[10] Klaus Rainer Röhl uzun yıllar boyunca Konkret’in editörüydü ve Ulrike Meinhof’un eski eşiydi. Daha sonraları yeni-sağ ideolojiyi benimsedi ve temsil etti, barış hareketini “doğulu ajanlar tarafından yönlendirilmekle” itham etti ve 1993 yılında doktora hocası olan Ernst Nolte altında “Komünistlerin ve Nasyonal Sosyalistlerin İşbirliği” isimli tezini hazırlamaya başladı.

[11] Günther Voigt Batı Berlin’de silah taciriydi. Onunla ilişkilendirilecek bir tabanca Baader’in kurtuluşu sırasında  düşürülmüştü. Voigt tutuklanmasına neden olan röportajını verdiği yer olan İsviçre’ye kaçmış ve Baader’in kurtuluşuna karıştığını iddia etmiştir. Andreas Baader’in kurtularılmasının ardından polis tarafından aranmaya başlandı, çünkü Baader’in kaçırıldığı enstitüde bir silah kalmıştı ve tahminlere göre silah Voigt’ten temin edilmişti. İşviçre’ye kaçtı ve orada para topladı. Bir yazar olan Dürenmatt’ı arar ve ona Baader’in kurtarılma olayına “katkıda bulunduğunu” söyle. Ardından tutklanır.

[12] Friedrich Dürrenmatt İsviçreli oyun ve deneme yazarı.

[13] Horst Mahler, Monika Berberich, Brigitte Asdonk ve Irene Georgens 8 Ekim 1970’de bu dairede tutuklandı.

[14] Georg Linke: Dahlem’deki “Toplumsal Sorunlar Enstitüsü”nün çalışanı; Adreas Baader’in kurtarılması esnasında yaralandı.

[15] Berlin yukarıda bahsi geçen Knesebeck caddesi tutuklamasına gönderme yapıyor. 21 Aralık 1971’de  RAF üyesi Ali Jansen, Nürnberg’de polis  barikatına silahlı çatışmayı takiben yakalandı. Ali Jansen Parlamento Dışı Muhalefet (APO) hareketinde yer almıştı ve RAF’ın ilk grubundandı. 1981’de serbest bırakıldı ve 1988’de Action Directe’in açlık grevi esnasında tekrar tutuklandı. Renault’u kundaklamak ve “komünizm için” terör örgütü kurmaktan dolayı yine altı yıl ceza aldı. 1994’te serbest bırakıldı. 10 Şubat 1971’de polis,  Astrid Proll ve yara almadan kurtulan Manfred Grashof’e ateş açtı.

[16] Hans-Dietrich Genscher 1969 ila 1974 yılları arasında sağ-liberal bir parti olan Hür Demokrat Parti’den (FDP) geliyordu ve federal içişleri bakanıydı daha sonra dışişleri bakanı oldu. Friedrich Zimmermann (CDU) sosyal demokrat partinin yanı sıra Almanya’nın diğer büyük siyasi partisi olan Hristiyan Demokrat Birliği’nin (CDU/CSU) parlamenter grubunun genel başkanıydı.

[17] 1969’da İtalyan Komünist Partisinden atılmış İl Manifesto,  1972’de 6000 üyeye sahip İtalyan özerklik hareketinde etkili bir gruptu. Konsey komünizmini desteklediklerinden kararlar öncü bir grup ya da devlet tarafından değil işçi konseyi tarafından verilirdi. İl Manifesto bütün Avrupa Yeni Solunu ciddi derecede etkisi altına almıştı. Alıntılar, bu grup tarafından 1971’de oluşturulan 200 tezlik bir manifestodan alınmıştır.

[18] 1962’den itibaren Adenauer’in kabinesinde Tüm Almanya’ya İlişkin Sorunlar Bakanı, 1964’ten itibaren CDU/CSU’nun parlamento grubunun başkanıydı. Bu metin yazıldığı sırada Hristiyan Demokrat Birliği’nin (CDU) genel başkanıdır (1971’den itibaren).

[19] Ostpolitik: Bu kavram, Adenauer hükümetinin saldırgan anti-komünizmini takip eden zamanlarda Federal Almanya Cumhuriyeti’nin Varşova Paktı ülkelerine, özellikle de Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ne, dönük izlediği yeni siyaseti ifade eder.

[20] Federal Anayasa Mahkemesi 17 Ağustos 1956 tarihinde Almanya Komünist Partisi’ne (KPD) karşı yürüyen davayı karara bağladı. KPD’nin anayasaya aykırı olduğu karara bağlandı ve parti dağıtıldı. Varlıklarına el konuldu ve onu ikame eden örgütlerin kurulması yasaklandı. 1968’de kurulan Alman Komünist Partisi (DKP) yasal bir parti olarak varlığını sürdürse de yetmişli yıllarda bu partiye üye olanların kamuda çalışması yasaklandı, mesela birçok öğretmen siyasi sebeplerle işten çıkarıldı.

[21] Martin Niemöller, Kabul Kilisesi [Bekennende Kirche] üyesiydi ve Nasyonal Sosyalizmin kilise siyasetini eleştiriyordu. 1938 ila 1945 yılları arasında farklı toplama kamplarına kapatıldı. Faal bir pasifist olarak Federal Almanya Cumhuriyeti’nin yeniden silahlanmasına karşı harekete geçmesiyle ün kazandı.

[22] Ücret yönergeleri, (toplu) iş sözleşmesine dönük mutabakatlar için hükümet tarafından belirlenen bir çerçevedir. Tasarlanmış Hamle, hükümet, kapitalistlerin birlikleri ve sendika yönetimlerinin grevleri önlemek için düzenli olarak gerçekleştirdikleri bir buluşmaydı.

[23] Eylül grevleri sendika yönetimlerinin iradesi dışında gerçekleştirilen, özellikle çelik ve maden sektörlerinden 150 000 ücretli çalışanın katıldığı ve % 10’a varan maaş artışlarının kabul ettirildiği  –“yaban”- grevlerdi.

[24] Herbert Marcuse: Eleştirel Kuram’ın temsilcilerindendi ve Parlamento-Dışı Muhalefet (APO) üzerine büyük bir etkisi vardı.

[25] Batı Almanya ordusu olan Bundeswehr’den kaçmaları için askerleri destekleyen bir SDS hareketiydi.

[26] Alman ordusu.

[27] Mao Tse-tung’un Seçme Eserleri (Peking: Foreign Languages Press, 1967).Bu iki paragrafın ilki kitabın 299-300. sayfalarından, ikincisi 304.sayfasından alınmıştır.

[28] Marksist İnternet Arşivi  “Lenin’s What is to be Done? Trade-Unionist

Politics and Social Democratic Politics/Lenin’in Ne Yapmalı Sorusu. Sendikacı Politikaları ve Sosyal Demokrat Politika, ” http://www.marxists.org/archive/lenin/ works/1901/witbd/iii.htm.

[29] George Lukacs etkili bir Macar Marksist filozof ve sanat eleştirmenidir. Çalışmaları 60’lar ve 70’lerin Yeni Sol’unu büyük ölçüde etkilemiştir.

[30] Mao Tse-Tung “Çin Toplumunda Sınıfların Tahlili’” Marksist İnternet Arşivi, http://www.marxists.org/reference/archive/mao/selected-works/volume-1

[31] Regis Debray Fransız Marksist bir aydındır ve küçük bir grup gerillanın, devrimci hareket için esin kaynağı olabileceği Foco teorisinin savunucusudur. Che Guevarea’ya talihsiz Bolivya yolculuğunda eşlik etmiştir.

[32] Genel Başkan Mao Tse Tung’dan Alıntılar (Peking: Foreign Languages Press, 1966), 74.

[33] 1970 yılının Haziran ayında Batı Berlin’de El Bombası yasası kabul edildi. Batı Berlin polisi el bombaları, otomatik tabanca ve tüfeklerle donatıldı.

[34] Mozambik’te kitlesel bir oluşumu durdurmak amaçlı bir hareket, daha sonra bir Portekiz kolonisini. Sağ görüşlü Portekiz hükümetin bir milyonun üzerinde Avrupa kolonisini Afrika ülkelerine yerleştirme planları vardı. 1969’a kadar beş Alman grup projeye dahil oldu. Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanı Robert McNamara ülkeyi ziyarete geldiğinde projeye karşı Federal Almanya’da, özellikle Heidelberg’de,  protestolar yaşandı.

[35] İran şahı Pehlevi 1967’de Batı Berlin’e geldiğinde ona karşı yapılan protesto gösterilerinde Benno Ohrensorg adlı öğrenciyi öldüren polis. Bu olay 2 Haziran tarihiyle anılacaktı hatta bu isimle bir silahlı hareket ortaya çıkacaktı. Yargı onu serbest bıraktı, daha sonra terfi ettirildi.

[36] Stokely Carmichael Amerika Birleşik Devletlerinde Black Liberation Movement/ Siyahi Kurtuluş Hareketinde önde gelen bir militandır. Student Non-Violent Coordinating Committee (SNCC )/Şiddetsiz Öğrenci Koordinasyon Komitesi ve daha sonra Kara Panter Partisinde lider rolü üstlenmiştir.

[37] Westdeutscher Rundfunk, Batı Almanya Radyosu.

[38] Sosyal demokrat partinin gençlik kolu.

[39] Karl Schiller (SPD) F.J. Strauss’tan sonra ekonomi bakanı oldu.

[40] Kızıl Hücreler üniversite tabanlı bağımsız bir Marksist örgüttür.

[41] Willy Weyer bu sırada Kuzey Ren Westfalya eyaletinin İçişleri Bakanıydı ve polis kuvvetlerinin askerileşmesinde kilit bir rol oynadı.

[42]Sekiz ayı geçmeyen Gösterilerle ilgili suçlara ilişkin af 4.5.1970 tarihinde Gustav Hermann tarafından ilan edildi. Daktilo devrimcilerinin 1968’den sonra topluma geri dönmesine imkan tanıdı ve protesto ile direniş karşısında sosyal demokrat içerme politikasının klasik bir örneğidir.

[43] O dönemlerde Grup 47’nin bir üyesi olan Günter Grass, II. Dünya savaşı sonrası en önemli Alman yazarlarından biri ve seçkin bir liberaldir.

[44] Kuzey Amerika’nın aksine, Kuzey Avrupa varoşlarında  alt-proletarya ve düşük ücretle çalışan göçmen işçiler oturmaktadır.

[45] Gauche Prolétarienne, 1968’de fabrika tabanlı bir gerilla grubu oluşturma  girişimlerinde bulunan Fransız Maoist bir örgüttür.1970’de yasaklanmışlardır.

[46] Eldridge Cleaver Kara Panter Partisinin sözcüsüdür. Parti çatışan gruplara ayrılınca, gönüllü olarak Cezayir’e sürgüne gitmiştir. Bu alıntının alındığı Soul on Ice /Buz üzerindeki Ruh kitabı dahil birçok kitabın yazarıdır.