Erdal Eren’in Yaşını Büyüterek İdam Ettiren Doktor Yıllar Sonra Ortaya Çıktı!

12 Eylül askeri darbesine ilişkin görülen davada, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi, dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Ali Tahsin Şahinkaya’yı müebbet hapis cezasına çarptırmıştı.

12 Eylül’ün en çok konuşulan isimlerinden biri de şüphesiz yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’di.

Kenan Evren, 17 yaşında olan, ancak yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren için “asmayalım da besleyelim mi” demişti.

O DOKTORA NE OLDU

Gazeteci Huriye Gül Kolaylı, 12 Eylül’de asılarak öldürülen Erdal Eren’i ve onu ölüme gönderen raporu hazırlayıp imzalayan, ancak avukatları tarafından varlığı bile saptanamayan doktorun hikayesini yazdı.

İlahi adalet o doktoru da affetmemişti.

Bursa’da gazetecilik yapan Huriye Gül’ün 7 Ağustos 2013’te hazırladığı haber, Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nin açtığı yarışmada da başarı ödülü aldı.

Biz sözü uzatmadan sizi o hikaye ile baş başa bırakalım:

“Ergenekon davası sonuçlandı, yağmur gibi ceza yağdı…

Devletin Genel Kurmay Başkanlığı’nı yapmış ve dolayısıyla tüm askeri silahlı gücün en tepesindeki kişi, terörist olarak ağırlaştırılmış müebbede mahkum oldu…

Başbakan Erdoğan, Başbuğ’un ilk tutuklandığı zamanlarda “Olmaz böyle şey, bu tutuklamayı yapanlar tarihe hesap verecektir” demişti…

Başbuğ yargı kararından sonra “Unutulmasın ki, ilahi adalet” var demişti…

Bir ilahi adalet hikayesini sizlerle paylaşmak istiyorum…

12 Eylül’de sırf Evren istedi diye, düzmece delil, düzmece rapor üretilerek henüz 17 yaşındayken asılarak öldürülen Erdal Eren’i bazılarınız hatırlar…( Bazılarının ise umuru bile değildir… )

Eren’i ölüme götüren düzmece otopsi raporunu Hacettepe Üniversitesi Beyin Cerrahisi’nde ihtisas yapan bir hekim vermişti; adı da O. Ç. idi… (Eşi ve çocukları hayatta olduğundan açık adını yazmamayı tercih ediyorum)

DÜZMECE RAPORLA İDAM EDİLDİ

Eren’in Avukatı Nihat Toktay davanın düzmece olduğunu şöyle anlatıyordu:

“Dava sürecinde olay yerinde keşif yapılmadı. Erdal’ın yaşının belirlenmesi için kemik incelemesi istedik, ama yapmadılar.

Olay yerinde birlikte tutuklanan 24 sanık da tanık olarak dinlenmedi. Ölen askerin üzerinden çıkan elbiseler Adli Tıp’a gönderilmedi…

Kurşunun mesafesine ilişkin bir inceleme yapılmadı ve yakın mesafe atışlarında meydana gelen etteki yanığa açıklama getirilmedi.

 Olay yerinde kullanıldığı iddia edilen silahlar ile askerlerin silahlarının balistik incelemesi yapılmadı.

Tanık olarak dinlenen askerlerin ifadeleri arasındaki çelişkiler giderilmedi. Erdal’ın üzerinde bulunduğu 3,5 metrelik yükseklik ile Önge’yi öldüren kurşunun giriş açısı ve yönü çelişiyordu. Ancak otopsiyi O.  Ç.  isimli bir stajyere yaptırdılar. Ancak bu isimde birinin varlığını tespit edemedik…”sssss

Aslında vardı, derin devlet adamını saklamıştı sadece…

Eren’in ailesi bu hekimi bulmak için gayret göstermiş bulamamıştı… Ama Eren’in öyküsünü oyunlaştıran senaryo yazarına özellikle rica etmişlerdi, o doktorun adının geçmesini…

 ‘LASTİK AYAKKABI!’

Aradan 7- 8 yıl geçti… Bursa’da bir hastaneye aynı isimde bir beyin cerrahı atandı…

Çok fazla kişiyle konuşmayan, her gün Cumhuriyet gazetesi okuyan biriydi…

Hemşiresi arkadaşımdı, annemi götürmüş ve tanışmıştık… Birkaç yıl aklıma hiç gelmedi…

Hani insan konduramaz ya, işte öyle bir şey…

Sonra bir dergide Erdal Eren ile ilgili bir dosyayı okurken, birden dank etti…

Sakın aynı kişi olmasındı… Mezuniyeti Hacettepe’ydi ve yıl olarak da tutuyordu…

Yine de bir şekilde Ankara’da SSK Personel arşivine bakıldı, evet tam da 12 Eylül’de Hacettepe’deydi..

Sanırım 1993 yılıydı, iyi tanıdığım bu doktora gittim ve gözlerinin içine bakarak sadece “Neden yaptınız?” diye sordum… Öylece baktı, soruyu tekrarladım… Anladı…

“Çok yoksulduk, liseye lastik ayakkabıyla gittim” dedi, sonra kendi kendine konuşurcasına ekledi: Çok korkmuştum” …

“Hiç mi vicdanınız sızlamadı” diye soracakken, lafı ağzımdan aldı; dedi ki: “Çok gençtim, önceleri değil, ama sonraları çok koydu.”erdal-eren-1-AA

“Oğlunuz dünyaya geldikten sonra mı?” diye sordum, “Evet” dedi…

“Şimdi korkmuyor musunuz?” diye sorduğumda ise hep korktuğunu söyledi…

DEŞİFRE OLMAKTAN KORKUYORDU

Erdal Eren bir simgeydi, onu ölüme gönderen kişinin kim olduğu bilinse başına bir iş gelme ihtimali oldukça yüksekti…

Oktay Ç., de bunu biliyordu ve o yüzden hep korkmuştu.. Niye Cumhuriyet Gazetesi’ni her gün alıp satır satır okuduğunu o gün anladım, adını arıyordu,  deşifre olmaktan korkuyordu…

“Yaşadığınız sürece kimseye söylemeyeceğim…” dedim… Öyle de yaptım… Zira, Erdal Eren, bir simgeydi, birileri adama zarar verebilirdi,  canının yükünü alamazdım…

Ama şu ilahi adalet var ya…

Yanılmıyorsam 2002 ya da 2003 yılıydı…

Tam da Erdal Eren’in ölüm yıldönümünde 13 Aralık’ta çalıştığım gazeteye ajanstan bir haber düştü…

“O.Ç adlı bir beyin cerrahının Tıp Fakültesi 5. Sınıfta okuyan oğlu, uyuşturucu bulundurma ve satma suçundan gözaltına alınmış, çıkarıldığı mahkemede de tutuklanmıştı…”

Bursa’da O.Ç. isimli cerrah sayısı belliydi, acaba o doktor muydu?

Kısa bir araştırmadan sonra öğrendim ki, doğruymuş… Oğlu, uzun süredir eroin bağımlısıymış, çok tedavi ettirmişler ama kar etmemiş…

“İlahi adalet” dedim kendi kendime…

Bu kadar da değil… O.Ç. yine bir Aralık ayında felç geçirdi ve yatağa düştü…  Artık yürüyemiyor ve doğru dürüst konuşamıyordu…

Uzun süre yatalak yattı, bilenler çok çektiğini, yatak yaralarının açıldığını söylediler..

O.Ç. çok çekti, çeke çeke öldü… Epeyce sonra öğrendim, Aralık ayında öldüğünü söylediler…

İlahi adalet geç de olsa tecelli etti…

ERDAL EREN’İN SON SÖZLERİ

Evrenin dünya kamuoyundaki tepkilere karşı “Asmayalım da besleyelim mi?” dediği kişi Erdal Eren’di…

Erdal Eren asılmadan önce iç çamaşırlarının içinde annesi, babası ve kardeşlerine yolladığı mektupta diyordu ki:

“Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenle sizinde bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler.”