EMEP’in Kuyrukçuluğu

Evrensel gazetesi yazarı Vedat İlbeyoğlu olmayan “çözüm sürecinin” tıkanması karşısında, süreci savunma telaşına düşmüş. İsim vermeden devrimcileri eleştiriyor.
Evrensel gazetesinde 8 Eylül 2013 tarihindeki köşe yazısında, “Dogmatik solcu dediğin ne ki?!” başlığıyla yayınlanan yazısında devrimcileri eleştiriyor.

Bu eleştirileri yaparken Solu eleştirme adına genellemeler yapmış, somut şeyler söylemiş.
Birincisi ; eleştiri-özeleştiri devrimcilerin ideolojik mücadeledeki en güçlü silahlarıdır.

Fakat reformizi özeleştiri yapma gibi alışkanlığı olmadığı gibi açıkça eleştiri yapma yürekliliği de yoktur. Çünkü, eleştiri de, özeleştiri de ideolojik bir sağlamlılık, tutarlılık ister. Reformizmin devrimci saflarda kabul edilebilecek bir ideolojisi yoktur. Reformizm özünde burjuvaziden beslenir. Onun için ikiyüzlüdür. Devrimci saflarda kabul görülmek ister ama burjuvazinin dümenine su taşır.

İkincisi; Eleştirinin hedefi ne olmalıdır. Kime ne söylüyorsan açıkça söylemelisin. Genelleme yaparak, ima ederek, üstü kapalı eleştiri olmaz. Onun adı da eleştiri değildir zaten, başka bir şeydir…

Evrensel gazetesi yazarlarından Vedat İlbeyoğlu’da böyle bir yazı yazmış. Bugün devrimci saflarda terk etmediği tek bir değeri kalmayan EMEP’liler “Dogmatik solcu” diyerek devrimcileri eleştiriyor.

Kürt hareketinin uzlaşma politikalarına yedeklenmeyen devrimci, sol, sosyalist yapıları eleştiriyor.

Devrimcilerin “müzakere sürecine” bakışlarının yanlış olduğunu iddia ediyor…

Vedat İlbeyoğlu “müzakere süreci”ne kendisini o kadar çok kaptırmış ki, Başbakanın “söz” verdiğine inanıyor. Öncelikle soralım. Siz hiç müzakere gördünüz mü ortada ? Ne zaman, kimlerle görüşmeler yapıldı, neler konuşuldu, ne sözler verildi bilginizi haberiniz var mı ? PKK’liler bile diyor ki; “Hükümet bizimle görüşmüyor, bir şeyden haberimiz yok, muhatap yok, süreç yürümüyor”

Ama EMEP’liler Başbakan söz verdi, sözünü tutsun diyor.

Süreç tıkanmaya başlayınca da, hemen ilk eleştirlerinizi devrimcilere yöneltiyorsunuz; “Dogmatizmin zırhları içinde kasılıp kalmışların başından beri müzakere sürecine yaklaşımları şimdi gelinen noktada yeni bir evreye giriyor artık: “Biz dememiş miydik AKP’yle pazarlıktan bir şey çıkmaz diye!” (18 Eylül Evrensel Gazetesi Vedat İlbeyoğlu köşe yazısından)

Hayır biz “AKP’yle pazarlıktan bir şey çıkmaz” demedik çünkü ortada bir pazarlık falan yok. Oligarşiyle, emperyalizmle uzlaşmak isteyen, düzen içinde yerleşmek isteyen bir hareket var. Bir de uzlaşmaya yanaşmayan, Kürt milliyetçi hareketi tasfiye etmek isteyen AKP var.

Başbakan bütün konuşmalarında PKK silah buraksın diyor… Tek dil, tek bayrak, tek millet demeye devam ediyor. Halka karşı savaşı tüm pervasızlığıyla sürdürüyor. Son iki ayda yaşadıklarımız bile bize bunu göstermeye yetiyor. Halk ayaklanması var ve halka karşı savaş ilan eden bir AKP var. Yani ortada barış yok, Kürt halkını ikna etme süreci var.

Vedat İlbeyoğlu’nun yazısında devam edelim…
Şöyle diyor: “Şimdi biz dememiş miydik, diye doğrulandıklarının zanneden dogmatik solculara sormak lazım: “Emperyalizmin işbirlikçisi AKP’yle çözüm mü konuşulur” diye akıl vermek; ya da savaşı durduran Kürt hareketini adeta “işbirlikçilik”le itham etmek, (siyasi ahlaksızlık dışında) siyaseten ciddiye alınabilecek “bir şey demek” oluyor mu?”

İlbeyoğlu, “kraldan çok kralcı” kesilerek Kürt hareketinin sözcülüğünü yapıyor.” Olabilecek eleştirilerin önünü kesmeye çalışıyor.

Yazdıklarımız çok açık. 10 Mart 2013 tarihli Yürüyüş Dergisi’nde yazdıklarımızı hatırlatıyoruz:
“1-İmralı’da Kürt halkının özgürlüğü değil, silahlı direnişin tasfiyesi tartışılıyor!
2-Öcalan ile AKP arasında silahlı mücadelenin tasfiyesi konusunda anlaşma bitmiştir.Şimdi yıllardır milliyetçilikle, şovenizmle doldurulan halkın ikna süreci yaşanıyor!
3-Emperyalizm ve işbirlikçileriyle uzlaşarak Kürt sorunu asla çözülmez.”

Yazdıklarımızdan da anlaşılacağı gibi, “çözüm süreci” diye söylenen sürecin başından itibaren, halkı uzlaşmaya hazırlama sürecidir. Bugün de, değişen bir şey yok. Son BDP heyetinin Öcalan ile görüşmesinden de anlaşılıyor ki; AKP hiçbir vaatte bulunmadan, Kürt halkının hiçbir talebini kabul etmeden “süreci” Öcalan aracılığıyla ilerletmektedir.

AKP’nin “demokrasi” paketinden “çözüm” adına kırıntı denecek haklar bile çıkmadı. Ama Öcalan buna rağmen sürecin “yeni bir format” ile ilerlemesini istiyor. Yeni formatın müzakere konusu ise gerillanın dağdan indirilmesi…

12994462_580041925499210_6461336931189867149_n

Vedat İlbeyoğlu’nun yazısında devam edelim…
Şöyle diyor: “Sol’un müzakere sürecine yaklaşımının farklı olması anlaşılır elbette. Kürt meselesine ve Kürt hareketine mesafeler müzakere sürecindeki tutumları da belirledi. Ama bu farklılıklar bir yana, sürecin kendiliğinden sonuçlarını bile kayda değer bulmamak, değer biçmemek, değerlendirmemek doğrudan politik bönlükle ilgili olsa gerek. Evet, müzakereden hareketle Kürtlerin defterini dürmekle uğraşan, bu haliyle bile sürecin batıda mücadele zeminini güçlendirdiğini görmeyen, bunu önemsemeyen dogmatik solcuları karakterize eden de bu bönlük işte.
“AKP’nin bir şey vermeyeceği belli, o halde Kürtler neden savaşmıyorlar?..’ vb. sorularla meşgul olan, masayı bir an önce devirmelerini salık verenlerin, öncelikle müzakere sürecinin batıda açtığı siyasal çalışma zeminine yoğunlaşmaları gerekmiyor mu? Kaç aydır cenazelerin gelmiyor olması bile tek başına çok önemli bir avantajtır ama ‘solcu’ bunu görmüyor.”

Kör onlar, kör… Göremezler… “Dogmatik solcu” onlar… Nasıl görsünler… “Dogma”ların onların gözünü kör etmiş… Oysa “çözüm süreciyle oluşan ne güzel demokratik ortam var… Tutturmuşlar ayaklanma ayaklanma diye habire kaşınıyorlar… “Süreç”i bozmaya çalışıyorlar…

1,2,3,4,5,6… kişi ölmüşse, 12 kişinin gözü çıkmışsa, Berkin Elvan hala komdaysa, AKP biraz gaz atıyorsa ne olmuş yani. Biraz da “Batı’dakileri gaz yesin…”

Dogmatik solcular tutturdular Taksim de Taksim…

Eskiden 1 Mayıslar’da Taksim Taksim diye tutturuyorlardı, şimdi bir de başımıza “Her yer Taksim her yer direniş” sloganları çıktı. Sanki fabrikalar Taksim’de… Ne var Taksim’de ? Hazır barış ortama varken fabrikalara gitsenize…

Ne yaparsın İlbeyoğlu… “Dogmatik solculuk…”

Biz İlbeyoğlu’nu dinleyelim bakalım daha başka neler diyor…
Şöyle diyor: “Kürt ve Türk işçi arasında sızıp duran kan durmuş ve ‘solcu’ bunu görüp çoktan beri unuttuğu fabrikaların, sanayi sitelerinin yolunu tutmuyor da “AKP’yle görüşme olur mu” diye hesap soruyor! “Kürtler savaşa başlasın” mealli önermeler zûldur, ayıptır. Bu bir yana, kendi çalışma zeminini olgunlaştıran etkenlerden, dinamiklerden şikayetçi olma halidir.”

Bak sen hele… Bu EMEP’liler neler de görüyormuş öyle…

“Dogmatik solcular” böyledir işte… Gözüne mil çekilmiş onların. Hiçbir şey görmezler… Oysa bir körün bile rahatlıkla görebileceği gelişmeler var… Hazır cenazeler gelmezken bu ortamı değerlendirip fabrikaların yolunu tutacağı yerde “AKP’yle görüşme olur muymuş, olmaz mıymış…”

Eyyy İlbeyoğlu…
Siz şu an kadar hangi fabrikanın yolunu tuttunuz? Hazır cenazeler gelmiyorken kaç işçi örgütlediniz ? Kaç direnişe öncülük yaptınız? Bırakalım “cenazelerin gelmediği” son dönemleri… On yıllardır “işçi sınıfı işçi sınıfı” dersiniz, bugüne kadar tarihiniz boyunca işçi sınıfının hangi mücadelesini verdiniz ? Örgütlediğiniz, zafere taşıdığınız bir direniş var mı? Düzen sendikalarından bir kaç koltuk kapmayı, Türk-İş’in, Hak-İş’in kuyruğuna takılıp gitmeyi işçi sınıfı mücadelesi mi sanıyorsunuz.

Ey Allahın körü… Kraldan çok kralcı olmak böyle oluyor işte… Devam edin dalkavukluğa… Bir milletvekilliği kaptınız, birkaç Belediye Başkalını da kaparsınız belki…

Devrimci İşçi Hareketi’nin örgütledği son bir yıl içindeki zaferle sonuçlanan Cansel Malatyalı direnişi, Rose Tekstil direnişi, Darkmen direnişi, Akça fabrika işgali, Doluca Şarap fabrikası direnişi, Şeker Tekstil direnişi, Sarıgazi Bölge Hastanesi İşçilerinin direnişleri var… Bunların hepsi son bir yıl içinde zaferle sonuçlanan işçi direnişleridir…

EMEP’liler işçi sınıfı işçi sınıfı deyip de işçi sınıfıyla zerre kadar ilgisi olmayan reformist bir kuyrukçudur. Hadi bu direnişleri görmediniz;
BÜTÜN GAZETELERİN MANŞETİNTE YER ALDI. (Evrensel Hariç) TÜRKİYE’DE İŞÇİ SINIFI ADINA BİR İLK YARATILDI. DİH’İN ÖNCÜLÜĞÜNDE DİRENEN KAZOVA TEKSTİL İŞÇİLERİ İŞGAL ETTİKLERİ FABRİKADA ÜRETİME GEÇTİLER.

EMEP’liler bunu dahi görmeyecek kadar işçi sınıfına kördür. Dünyanın öbür ucundan haber alıp gelip Kazova işçileri ile röportaj yaptılar. Sizin gazeteniz televizyonunuz ne işe yarar? Burnunuzun dibindeki direnişi bir gün bile gelip ziyaret etmediniz. Gazetenizde haber yapmayacak kadar körsünüz. Bujuva basın dahi EMEP’in yayın organlarından daha fazla yer vermiştir… Bu konuda EMEP’e söylenecek çok şey var. Bu yazımızdaolmasa da söyleyeceğiz.

Evrensel Yazarı, bir yerden sonra artık hakarete başlıyor.
“Sol”u bönlükle suçluyor. Bönlük: Budalalık, aptallık, sersemlik, saflık anlamında kullanılan bir kelimedir. Tabii, onlara göre devrimciler “bön” oluyor. Onlar ise “akıllı solcu”dur. Fakat gelinen süreçte AKP “akıllı” “makıllı” demiyor. Ya bana hizmet edeceksin, ya da düşmanımsın diyor… Ama “akıllı solcu” her zaman “akıllıdır” kime dostluk kime düşmanlık yapacağını bilir… Biz dönelim, İlbeyoğlu’nun eleştirilerine; Süreç Batıda mücadele zeminin güçlendirmiş, sol da bunu görmeyerek, aptallık, budalalık yapmış… “dogmatik solcular Kürtlerin defterini dürmekle uğraşıyor” muş… Ne zaman, kim Kürtlerin defterini dürmekle uğraşmış. Açık yazsanız da bilsek. “Kürt hareketi bu haliyle bile batıda mücadele zeminin güçlendiriyor” “Müzakere sürecinin batıda açtığı siyasal çalışma zeminine yoğunlaşmaları gerekmiyor mu?” Hangi birine cevap vereceğimizi şaşırıyoruz. Tek kelime doğru değerlendirme yapmamış. “Müzakere süreci”nin nasıl bir avantaj sağladığını bir siz görmüşsünüz. Vedat İlbeyoğlu hangi ülkede yaşıyor anlamadık. Sokaktaki herhangi bir çocuğa sorun, “Son aylarda ülkemiz demokratikleşti mi?” Alacağınız cevaba biz de, razı olacağız…

AKP’yle “çözüm” süreci için, solcular PKK’ye “masayı devirmeyi salık veriyor”muş. Ortada devrilecek masa var mı İlbeyoğlu? Hangi masayı devrimeyi salık veriyormuşuz. Ortada ne masa var, ne müzakere… AKP teslim olun, silah bırakın, uzlaşın diyor… başka bir şey demiyor.

“Peki neden bu kendi ayağına sıkan şizofrenik durum? Açık değil mi; birincisi, Kürtlerle olan o bilindik geleneksel mesafe… Diğeri ise, Türkiye solcularının dogmatik bönlüğü, Batı’yı, işçiyi, emekçiyi örgütleme perspektifini yitirmiş durumdadır. Kendisi için vardır. Sınıf mücadelesini kendisinden ibaret görür hale gelmiştir. Böyle olmasa, olgunlaşan çalışma zeminine odaklanmayıp, ‘Kürtler neden savaşmıyor?’ diye sızlanıp durur mu?” (Aynı yazı)
Evrensel yazarına göre “Müzakere Süreci” öyle olgunlaşan bir çalışma zemini hazırlamış ki, sol bunu eleştirerek kendi ayağına sıkıyormuş. Şizofrenik bir durummuş bu… Hadi diyelim “Sol” aptallık yaptı… Şizofrenik vakayla, ne işçiye gitti, ne emekçiyi örgütledi… Peki siz ne
yaptınız? Madem o kadar akıllısınız, hangi fabrikada direnişi büyüttünüz. Hangi fabrikada çalışma yaptınız? Kaç işçiyi örgütlediniz?
“Evet, defter dürmeden önce Kürdün hakkı teslim edilmelidir önce; batıda mücadelenin zeminine katkıda bulundular müzakereyle. Örneğin, Gezi direnişinin bu zeminle bağını kimse inkâr edemez herhalde. Bir sosyalistin müzakere sürecinin kendiliğinden doğurduğu
bu avantajlara yoğunlaşması gerekmez mi?” (Aynı yazı)

“Gezi Direnişinin, müzakere süreciyle bağını kimse inkar edemez heralde” diyor… Ne diyelim? Başka türlü “kralcılık” yapılabilir mi?
Henüz daha ayaklanma başlamışken, BDP başkanı “Irkçılarla yanyana olmayız” diyerek BDP’lilerin Gezi eylemlerini desteklemeyeceklerini ifade etmişti.

Müzakere Sürecini sekteye uğratacak bir olay olarak değerlendirmişti. BDP uzun süre Gezi eylemlerine uzak durdu. Evet, ayaklanmaya Kürt halkı da katılmıştır. Ama bu katılım Kürt hareketinin öncülerine rağmen Kürt halkını Türkiye halklarıyla omuz omuza direnişi seçtikleri içindir.

AKP’nin faşist terörüne, reformizmin, Kürt milliyetçi hareketin direnişi tasfiye etme çabalarına rağmen Türkiye çapında 3.5 milyon insan halk ayaklanmasına katılmıştı. Halkımız, AKP’ye karşı taşla, sopayla, eline ne geçirdiyse savaştı. Korku duvarını yıktı halk. Kucağında bebeğiyle çatışmaların ortasına gelecek kadar cüretliydi. Halk ayaklanmasının gücü karşısında, günler sonra BDP Gezi eylemlerini destekleyeceğini açıkladı. Yani örgütün kendisi bile Gezi eylemlerinden uzak durduğunu açıklarken, siz neye dayanarak müzakere sürecinin gezi eylemleriyle bağını kuruyorsunuz? İşte “kralcılık” bu ya… Eğer “Batıda olgunlaşan zemin”den bahsedeceksek, bu da Gezi direnişi ile başlayan, bütün ülkeyi saran halk ayaklanması sonucudur, halk ayaklanmasının ardından halk hızla politikleşti. Örgütler de bu “avantajları” kendi güçleri oranında değerlendirmeye çalışıyorlar.

Gezi eylemlerinde kitleyi yüzüstü bırakıp dönen EMEP’lilere sorun siz avatajlara yoğunlaşma işini. Hiçbir karar alınmamışken, Taksim Dayanışması adına, Taksim meydanını boşaltma çağrısını nasıl yaptığınızı anlatın. Bütün halk Meydanı doldurmuşken “meydanı boşaltıyoruz” diyen EMEP temsilcisine, kitle su şişeleri fırlattı, yuhaladı. Herkes Taksim Meydanı’nda nasıl daha uzun süre kalırız diye çalışırken, EMEP temsilcisi “Meydanı Boşaltın” çağrısı yaptı. Siz bunlara “yoğunlaştığınız” için, anlaşılan kim nerede hangi direnişi örgütledi göremediniz. Türkiye tablosuna bakıldığında kimse “barış” olduğunu iddia edemez… Halka karşı açılan ve pervasızca süren bir savaş var… Son iki ayda, Gezi eylemleri sırasında 12 kişi gözünü kaybetti, binlerce gözaltı var, bütün ülkeyi gaza boğdular. Şehitler verildi, yüzlerce yaralı var. Neredeyse bütün şehir revire döndü.Gencecik çocukların beyinlerini yollara akıttılar. Berkin Elvan hala komada yatıyor. “Çözüm süreci”nin sağladığı hangi “ortam”dan bahsediyorsunuz?

AKP Suriye halkını bombalamak için savaş çığırtkanlığı yapıyor, bütün sınır boyunu islamcı çeteler sarmış durumda. Reyhanlı’da 52 insanımız katledildi, Suriye ile sınır diye bir şey kalmadı. Rojava’da Kürt halkını katleden islamcı çeteleri AKP’nin beslediğini bütün dünya biliyor. Hangi barıştan sözediyorsunuz? Hani kan durmuştu? Gözlerinizi kapatarak gerçekleri değiştiremezsiniz.

Kürt hareketinin yedeğinden kopamayan Evrenselcilerin sancısı farklı. Süreç oligarşi açısından Kürt hareketinin istediği biçimde uzlaşmaya da izin vermiyor. Bugün süreç denlen şey düzen içinde uzlaşmaya da kapanmıştır. Evrenselcilerin karın ağrısı da bundandır. Bu hezeyanla yaptıkları şey devrimcilerden gelebilecek eleştirilerin önünü kesmek. Barış” söylemleri kocaman bir yalan ve aldatmacadır. Sömürünün olduğu yerde barış yoktur. Halkın üzerine TOMA’ların gönderildiği, gaz bombalarının atıldığı, plastik mermilerle binlerce kişinin yaralandığı, katliamları, sürdüğü bir yerde “çözüm”den bahsetmek zordur.

Sonuç olarak, tarih boyunca “kralcılar”ın işi zor olmuştur. Kral ne derse desin, kralcılar onaylamak zorunda kalmışlardır. Ne yaparsa yapsın övgüyle savunmak zorunda kalmışlardır.

EMEP’liler başka ne yapabilir ki?
Yaşar Us.