ABD’nin Orta Doğu’nun Başına Bela Ettiği Cihatçılar..

11 Eylül 2001 saldırıları- Londra ve Madrid ve Almanya’dan sonra batılı emperyalistler el kaide sorununu yeterince ciddiye almış olacaklar ki bu sorunu doğduğu topraklarda boğma-bastırma-tüketme siyeseti izlemişlerdir.kaddafi için Nato operasyonu yapan NATO ,suriyede ki savaşa  ne ‘uçuşa yasak bölge’ ÖSO’nun her defasında ısrarla istediği ‘ağır silahlar-stingerler,karadan havaya füzeler’ hayır demiştir..EL-KAİDE’nin profesyonel savaşçılarını ortadoğu cehenneminde ”birbirlerine” kırdırtma taktiği izlemeyi seçmiştir.

IŞİD 29 Haziran 2013’te ”’İslam Devleti ve Halifelik” ilan etti..
Orta Doğu üzerine yazmak, söz söylemek, bilgi aktarmak giderek zorlaşıyor. Yüzlerce kaynaktan akan bilgiler, medyada gösterilenler, akademik çevrelerde yazılıp çizilenler, sadece daha büyük bir kafa karmaşasına yol açıyor.

Yaklaşık 50 yıl önce tanıştığım, insanlığın bu dünyadaki serüvenine, gerek geçmiş uygarlıklar, gerekse üç semavi dinin doğum yeri olarak damgasını vuran bu eşsiz çoğrafya, bugün dünyanın odak noktasında.

Mezopotamya’yı tanımak

Mezoptamya’yı tanımak, bilmek, anlamak çok ama çok zordur. Batı’nın çok gururla savunduğu, binlerce yıl öncesine giden “uygarlık” burada doğdu.

Amerika kıtasının henüz bilinmediği, Avrupa’nın Kuzey’den gelen saldırgan güçlerle savaştığı dönemlerde , Mezopotamya’da Hamurabi yasaları doğdu, şehirler kuruldu, yazı bulundu, tarım yapıldı, Babil’in Asma Bahçeleri yeşerdi. Fırat ve Dicle kıyısında birbirini izleyen uygarlıklar, üç semavi dinin temelini oluşturan yaşamları kurdular.

Anadolu, bugün de olduğu gibi, bu büyük uygarlıkların kavşak noktasıydı. Hepsinden etkilendi, yolların kesiştiği topraklara tüm bu medeniyetlerin uzantıları geldiler ve yerleştiler.

Savaşlar, acımasız hükümranlar, göçler, acı çeken insanlar hep oldu. Semavi dinler insanlığın acılarını sarmak, gücü sınırlamak, merhamet ve ve masumiyeti korumak gereğinden doğdu. İsa Peygamber ezilmiş, hör görülen insanın muktedirlere karşı isyanının simgesi oldu.

Neden böyle bir giriş?

IŞİD’i lanetlemek çok kolay. Uygar yaşamı, en başta kadın hakları olmak üzere tüm insan haklarını hiçe sayan, ilkel ve barbar bir yaşam biçimini ”İslam ve şeriat” adına savunan bu kara giysili, kara düşünceli insanlar nasıl doğdu ve nasıl gelişti sorusuna yanıt bulabilmek için kendimize ve geçmişimize bakmak gerektiğine inanıyorum.

IŞİD, gökten inmedi, kimseye “vahi” de gelmedi. Birinci Dünya Savaşı’nın, o zamanlar yapılamayan, göstermelik barış anlaşmalarıyla üstü örtülen hesaplaşmalarının sonucu olarak doğdu.

Bugün, IŞİD ile ilgili çıkan araştırmalar, kitaplar, makaleler çoğu Batı kaynaklı. Dünyaya hakim olmak, bilginin nerede ve nasıl üretildiği ile doğrudan bağlantılı.

Bu yazı dizisinde kullanılan kaynakların çoğu da Batı kaynaklı. Bazıları Amerika Birleşik Devletleri (ABD) kurumlarında çalışan, bazıları ise daha bağımsız olabilen kurum veya yayın organlarında yazan gazeteci ve araştırmacılara ait.

Son iki yılda IŞİD ile ilgili çıkan yayınların ve kitapların sayısı bir hayli kabarık. Yararlandığım kaynakların tümünü yazı dizisinin sonunda bulabilirsiniz.

* Irak Şam İslam Devleti diye Türkçeye çevrilen örgütün İngilizce adı: The Islamic State in Iraq and the Levant (ISIS). BBC’nin haberine göre, ISIS’teki “s”lerden biri Arapça (İngilizce) “al Sham”a tekabül ediyor. Bunun anlamı da Suriye, Şam ya da Levant (Doğu Akdeniz Ülkeleri) olabilir. BBC, örgütün küresel cihat kavramından hareketle, sözcüğün Doğu Akdeniz olabileceğini ifade ediyor. Cengiz Çandar da örgütün adının anlamını şöyle açıklıyor: “El Devle el-İslamiyye fi’l Irak ve eş-Şam” adlı örgütün baş harfleri okunduğunda Irak, Arapça ‘ayn’ ile yazıldığından, kısaca “Da’iş” diye telaffuz ediliyor. Şam, Osmanlı döneminin “Bilad eş-Şam”ını. Yani “Şam Ülkesi” anlamında. Yani, Suriye’yi ifade ediyor.