Yeni Bir Soğuk Savaş Mı ?

Son dönemlerde birbirlerine sık sık ters düşen Rusya ve ABD’nin Soğuk Savaş günlerine yeniden dönmeye başladıkları yorumları yapılıyor. İşte Yeni Soğuk Savaş döneminin en keskin hatları ve en belirgin göstergeleri…
Mihail Gorbaçov 1991 yılında Soğuk Savaş dönemin sona erdiğini şu ifadelerle ilan ediyordu: “Artık Soğuk Savaş tehdidi bir daha dönmemek üzere ortadan kalkmıştır.” Ancak son dönemde ardı ardına ayyuka çıkan gelişmeler Gorbaçov’un bu öngörüsünün haksız çıkmaya başladığına dair ciddi kaygılar uyandırıyor. Barack Obama’nın hemen her fırsatta ABD’nin önüne engeller çıkaran Rusya’ya, Ağustos ayı başında yaptığı uyarı da bu ihtimali hatırlatan cinsten: “Soğuk Savaş düşüncesine, Soğuk Savaş mantığına geri kaydıkları zamanlar oluyor.

Ruslara hatırlatıyorum; bu artık geçmişte kaldı”. Rusların ise iki güç arasındaki gerginliği artıran “Snowden Olayı” sırasında ABD’ye verdikleri cevap Soğuk Savaş’ın yeniden hortlayabileceği ihtimalini getiriyor akıllara: “Washington’da oturanlar Rusya’nın artık siyasi sömürgeleri olmadığını anlamalı.

Rusya artık Yeltsin Rusya’sı değil.” Her ne kadar bir zamanlar dünyayı iki kutba ayıran Soğuk Savaş devrinin iki baş aktörü Rusya ve ABD arasında en son gerginlik konusu olan Suriye konusunda belli bir ölçüde uzlaşmaya varılmış gibi görünse de uluslararası çevrelerde Soğuk Savaş’ın yeniden devreye girdiğine yönelik tartışmalar sıcaklığını koruyor. İki tarafın diplomatik sözcüleri ortada bir Soğuk Savaş’ın olmadığını en azından henüz bu noktaya varılmadığını söylüyor ama son olarak özellikle Suriye sorununda yaşanan gelişmeler ve gövde gösterisi yeni bir Soğuk Savaş durumuna geçildiği görüşünü yabana attırmayacak türden.

Tek kutup devri bitti..
Rusya ile özelde ABD genelde ise Batı’nın yeniden Soğuk Savaş’a girdiği fikrini seslendiren yorumcular hiç de az sayıda olmadığı gibi The Economist’in Rusya büro şefi Edward Lucas’ın 2008’de yazdığı “Yeni Soğuk Savaş: Putin Rusya’sı ve Batı’ya Tehdit”, Marc McKinnon imzalı 2007 yılında yayımlanan “Yeni Soğuk Savaş” kitapları da bu süreci daha altı-yedi yıl öncesinden haber veriyorlar. Hatta Stop NATO Organizasyonu yöneticisi Rick Rozoff gibi Rusya ile ABD arasındaki bu rekabetin doğurduğu tehdidin diplomatik, ekonomik ve politik olmadığı belki askeri bir zıtlaşmaya kadar varabileceğini öngörenler bile var.

Bu tahminler aşırı görünse bile Obama’nın Suriye krizinde kararlılık konuşması yaptığı sırada Rusya’nın Suriye’deki bir reaktör üzerinden yaptığı “Suriye saldırısı nükleer felakete yol açar” uyarısı Soğuk Savaş dönemi retoriğinin ne kadar benimsendiğini göstermeye yeterli. Bu noktaya gelinene kadar Edward Snowden skandalı, casusluk skandalları Magnitski Yasası, füze programı ve eşcinsellik gibi pek çok meselede iki güç fena halde restleşmeye başladılar. Gelişmeler bu şekilde giderse gerçekten bir Yeni Soğuk Savaş durumundan söz etmek kaçınılmaz olabilir. İşte Yeni Soğuk Savaş dönemine girildiğinin de göstergesi sayılabilecek mihenk noktası olaylar…


Polonya’ya füze güvenlik kalkanı (2010)
ABD’nin Rusya ve Çin’den gelebilecek nükleer başlıklı füze tehdidine karşı Rusya’nın eski müttefiki Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ni bir üs haline getirecek Balistik Füze Savunma Sistemi’ni kurmak istemesi Rusya tarafından bir kuşatma hareketi olarak algılandı. Başta Rusya’nın itirazı ile rafa kaldırılsa da Obama döneminde adı değiştirildi ve NATO tarafından sahiplenildi.


Stratejik silahlarda indirimden füze alarmına (2010-2011)
Rusya ile ABD 2010’da Prag’da bir anlaşma imzalayarak stratejik silahlarda indirime gitmeyi kararlaştırdılar. Ancak bundan bir yıl sonra Rusya Kaliningrad’da Antimisil Alarm Sistemi’ni faaliyete geçirerek ABD’nin tek güç tavrına karşı bir hamlede bulundu.


Snowden ve NSA Skandalı (2013)
ABD Ulusal Savunma Teşkilatı NSA’in bütün dünyada yaptığı dinleme ve elektronik takipleri ele geçirerek dünyaya duyurmasının ardından ABD yönetiminin uluslararası hukuku ayaklar altına aldığı telekulak skandalı ortaya çıktı. NSA analisti Snowden belgeleriyle Rusya’ya kaçtı. Rusya’nın Snowden’a geçici sığınma hakkı vermesiyle ABD Rusya ilişkileri karşılıklı Soğuk Savaş suçlamalarının uçuştuğu çok gergin bir döneme girdi. Bu olayda Putin ABD’ye sert çıktı : “Washington’da oturanlar Rusya’nın artık siyasi sömürgeleri olmadığını anlamalı.”


Mısır darbesi (2013)
ABD, Mısır’da demokratik seçimle gelen yönetimi alaşağı eden ve protestoculara karşı silahlı güç uygulayan askeri darbe yönetimine göz yumsa da suret-i haktan görünmek için bu ülkeyle önceden planlanan askeri harekatları ve yardımları askıya alınca, Rusya’ya da gün doğmuş oldu. Putin, tıpkı Mısır Ordusu’na en fazla teknolojik ve finansal desteği veren eski Sovyetler Birliği döneminde olduğu gibi bu fırsattan yararlanarak ülkesinin Mısır’daki etkisini artırmanın yolunu gözlüyor.


Suriye sorunu (2011-2013)
Ortadoğu ve Arap ülkelerine pek çok askeri üs kuran ABD’ye karşı bölgede Rusya’nın tek üssünü Suriye oluşturuyor. Bu nedenle özellikle Suriye konusunu hem Rusya hem Çin çok sıkı tutuyor ve burada ABD’ye karşı tek Rus üssünü kaybetmemek için elden gelen azami gayreti gösteriyor. Rusya, Suriye’ye askeri bir müdahaleyi engelleme konusundaki kararlı duruşuyla Soğuk Savaş dönemindeki konumuna benzer bir performans sergiledi. Suriye konusunda ABD bu defa Rusya’yı by-pass edemedi ve karşılıklı masaya oturmak zorunda kaldı.


Diplomat krizi (2012)
Bir başka Yeni Soğuk Savaş mücadelesi ise karşılıklı diplomatlara getirilen yasaklamalarla yaşandı. ABD bir yasa ile Rusya’da 2009’da cezaevinde hayatını kaybeden Sergei Magnitski’nin ölümünden sorumlu tutulan içlerinde Rus diplomatların da bulunduğu 18 kişiye ABD tarafından ülkelerine girme yasağı getirdi. Rusya bunun altında kalmadı ve karşılık olarak içinde 18 Amerikalı diplomatın olduğu bir yasaklılar listesini yayınlayarak misillemede bulundu.


Amerikalılara Rus evlatlık yasağı (2012) Rusların ABD’ye karşı bir diğer hamlesi ise Amerikan vatandaşlarının Rus çocuklarını evlatlık almalarını yasaklayan bir yasa çıkarmaları oldu. Yasa aynı zamanda ABD tarafından fonlanan sivil toplum örgütlerinin Rusya’da siyasi faaliyetlerde bulunmalarını da yasaklıyor.

Casus skandalları (2010)
FBI, Rusya tarafından ABD toplumuna entegre edilmiş 11 casusu ortaya çıkardı. İçlerinde meşhur Anna Chapman’ın da bulunduğu 11 casus tıpkı Soğuk Savaş dönemindeki gibi senaryolarla ABD’nin toplumsal hayatına sıradan insanlar olarak sızdırılmışlardı. 2012 yılında da 12 Rus kökenli Yahudi, Rusya adına casusluk yapmakla suçlandı. 2013 yılında ise ABD’de yakalanan casuslardan 10’una karşılık Rusya’nın yakaladığı dört ABD casusu takas edilerek, Soğuk Savaş’tan beri en büyük casus takası gerçekleştirildi.

Obama-Putin görüşmesi iptal edildi
Suriye, Snowden, füze savunma sistemi ve insan hakları konularında gerilim tırmanınca Obama’dan Rusya’ya “Soğuk Savaş mantığına geri kaydıkları zamanlar oldu” eleştirisi bile geldi. Neticesinde Eylül ayında gerçekleşmesi açıklanan Obama–Putin görüşmesinin ABD tarafından iptal edilmesi oldukça manidar bir mesaj oldu.

Kuzey Kutbu’nda rekabet
Kuzey Kutup dairesi başta ABD ve Rusya olmak üzere civar ülkelerin ve Çin’in büyük ilgisini çekiyor. Zengin yeraltı ve fosil yakıt kaynaklarının bulunduğu bölgede Kanada ve Danimarka’nın yanı sıra Rusya ve ABD arasında sıkı bir rekabet yaşanıyor.


Oligarklarla savaş
Sovyetler’in çöküşüyle 90’lı yıllarda Rusya’da ortaya çıkan ve devletin gücüne alternatif olmaya başladıkları görülünce Putin tarafından saf dışı bırakılmaya başlanan Rus oligarkların tasfiyesi de Putin’in güçlü merkezi bir devlet isteğiyle bağlantılı.


Ahlak savaşı (2012)
ABD ve Batılı ülkelerde giderek mevzi kazanan homoseksüel harekete karşı Rusya net bir karşıt tavır takındı. ABD başta olmak üzere bu akımı destekleyen devletlere karşı Rusya küçüklere karşı homoseksüel propagandayı yasaklayan bir yasa yürürlüğe koyarak akıntıya karşı çıktı ve Batılı devletlerin karşısına ahlaki bir liderlik rolüyle çıktı.


Yeni dünya düzenine karşı ülkelerle ittifaklar
Putin’in 13 yıllık iktidar sürecinde eski etkinliğine kavuşmaya başlayan Rusya’nın bir başka hamlesi ise ABD’nin dikte etme çalıştığı Yeni Dünya Düzeni’ne karşı duran devletlere verdiği destekler oldu. 2011 yılında ABD’yi açıkça bütün ülkeleri kontrol altına almayı istemekle ve herkesi köle olarak görmekle itham eden Vladimir Putin yönetimi Çin, Hindistan, Brezilya ile yakınlaşmaların yanı sıra Venezüela, Suriye, İran, Küba, Bolivya gibi ülkelerle Sovyetlerin dağılmasından sonra atılan köprüleri yeniden kurmaya çalıştı, işbirliği anlaşmaları ve siyasi paslaşmalarla kısmen başarılı oldu.

Özel Askeri Şirketler
Soğuk savaşın ardından, “yeni dünya düzeni” olarak adlandırılan dönem, hegomonik bir güç olarak beliren ABD’nin “büyük vaadi” ile başladı: “Demokrasiyi dünyada yaygınlaştırmak”. Bu “büyük” vaad, yoksulluk, adaletsizlik ve şiddet dolu bir dünyayı kurmak biçiminde gerçekleşti, ve iki “siyasi / askeri” araca dayandı: İnsani müdahale ve yönetişim.


“İnsani müdahale”, 90’lardan itibaren ABD’nin ve diğer güçlü ülkelerin, NATO ve BM ile birlikte başka ülkelere gerçekleştirdikleri her müdahalenin “kılıfı”nı oluşturdu. Bu ad altında yapılan askeri harekatlar, işgaller, insani değerlere, adalete, özgürlüğe “evrensel” bir katkı olarak gösterildi. 90’lar boyunca gelişen başka bir sözcük daha oldu: Yönetişim.

Gittikçe eşitsizliklerin arttığı, ABD’nin hegomonyasını yaydığı, uluslararası sermayenin kuytuda kalmış her köşeye ve doku-nulmamış her alana sızmaya çalıştığı bir dönemde, uluslararası planda hükümetlerin, uluslararası kuruluşların ve sivil toplum temsilcilerin eşit düzeyde katıldığı bir müzakere ortamından söz edilmeye başlandı. Dünya Bankası’nın geliştirdiği “iyi yönetişim” ise, borçlu ülkelerin uygulaması gereken programın “acı” yüzünü sakladı; hesap verme, şeffaflık, katılımdan dem vurularak, bu ülkelerde özenilecek bir demokrasi programı uygulanıyor görüntüsü yaratıldı.


Bir yanda “insani müdahale” diğer yanda “yönetişim” ile kotarılan büyük “demokrasi” projesi, bir anda, 11 Eylül’de İkiz Kulelerin yıkıntıları arasına karıştı. 11 Eylül’de ABD’ye yönelik saldırı, bir dönemin kapandığının işaretlerini veriyordu. Aslında kapanan ne insani müdahale altında yapılan askeri müdahaleler ne de yönetişim adı altında bağımlı kılma teknikleriydi. Kapanan dönem, belki de artık bu tür “insancıl” ve “demokratik” bir retoriğe gerek duymadan ya da artık bunun inandırıcı olup olmadığını dahi dikkate almadan ABD’nin ve yedeğindeki ülkelerin fütürsuz bir biçimde hareket etme serbestini kendilerinde görebilmeleriydi. Bu yüzden, “insani müdahale” terimi, “haklı savaş” ile yer değiştirdi.