8 Mart’ın Tarihsel Anlamı ve Görevler

“Bugüne kadarki tüm toplumların tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir. Özgür ile köle, patrisyen ile pleb, lonca ustası ile çırak, kısacası, ezen ile ezilen, birbiriyle sürekli bir karşıtlık içinde bulunmuş, birbirine karşı gizli ya da açık kesintisiz bir mücadele sürdürmüş, bu mücadele ya tüm toplum yapısının devrimci bir dönüşümüyle ya da mücadele eden sınıfların hep birlikte çöküşüyle sonuçlanmıştır”, diyor Marx ve Engels Komünist Parti Manifestosu’nda.
Gerçekten de hali ahvalinden memnun olmayan, dahası baskı altında yaşayan, ezilen her sınıf, her toplumsal grup, her kimlik toplumdaki en ufak bir değişim kıpırtısında bile heyecanlanır. Eski ve köhne olanı yıkma fikri toplumun tüm ezilen, horlanan, ötekileştirilen kesimlerini ateşler. Çok yakın bir zamanda, haziran ayının sıcaklığında yaşadığımız gibi… Ancak kavganın sıcağı ılıdığında “yeni olanın nasıl olması gerektiği” sorusu belirginleşir ve herkes kendi meşrebine göre yeni bir düzen tarif etmeye çalışır. Tıpkı bu kasım ayında yaşadıklarımız gibi…

Hele ki bu hareketlenme bir devrim ile taçlanmışsa bu “yeni düzen” sorusu çok daha can yakıcıdır. Bunca insan bir araya geldik ve eski olanı yıktık da yerine ne koyacağız, nasıl koyacağız, kısacası “Ne yapmalı? Nasıl yapmalı?” Bu sorular bir zaman gelir ve insanlık tarihine yön verecek haller alır. 1789 Fransız Devrimi’nde olduğu gibi…

Kendi devrimci döneminde feodalizmin kurumlarına, toplumsal ilişki ve alışkanlıklarına, gelenek ve göreneklerine karşı yer yer sert ve kararlı savaşlar açan burjuvazinin bundan özenle kaçındığı temel alanlardan biri kadının ezilmişliği ve köleliği olmuştur. “Eşitlik, özgürlük, kardeşlik” ilkeleriyle yola çıkan ve bunları Fransız Devrimi şahsında ülküleştiren burjuvazinin özgürlük ve eşitlik anlayışı, kesin ve net bir tutumla kadın cinsini kapsamıyordu. Yasa önünde bile! O yasa önünde biçimsel eşitliktir ki, gerçekte burjuva eşitlik anlayışının tüm içeriği, başı ve sonudur.

Amerikan bağımsızlık savaşının ürünü olan 1776 tarihli “İnsan Hakları Bildirgesi”, tüm insanların “doğuştan eşit derecede özgür ve bağımsız” olduklarını ilan eder.

Ama bundan yüzyıl sonra bile ABD’nin birçok eyaletinde kadınlar henüz seçme ve seçilme hakkından yoksundular. Tarihin gördüğü en görkemli burjuva devrimi olan büyük Fransız Devrimi’nin 1791 tarihli “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”, birinci maddesinde, “İnsanlar hukuk açısından özgür ve eşit doğarlar; özgür ve eşit yaşarlar” demektedir. Fakat burjuvazinin en devrimci döneminde en devrimci temsilcileri bile “insan” derken esas olarak erkeği anladıkları için, Fransız Devrimi de kadınlar için “hukuk açısından” bile hiçbir dolaysız kazanım sağlamamıştır. Fransa’da kadının seçme ve seçilme hakkı kazanması, devrimden neredeyse 150 yıl sonra, ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında olanaklı olabilmiştir.

Tarihçe

8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000’i aşkın kişi katıldı.

26 – 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın “Internationaler Frauentag” (International Women’s Day – Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.

8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını öneren Clara Zetkin

İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda (3. Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısı) gerçekleşti. Adı da “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak belirlendi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde de anmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etti. Birleşmiş Milletler’in sitesinde günün tarihine ilişkin bölümde, kutlamanın New York’ta ölen işçilerin anısına yapıldığı yazılmamıştır.

Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı. “Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı” programından Türkiye’nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında “Türkiye 1975 Kadın Yılı” kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984’ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından “Dünya Kadınlar Günü” kutlanmaya devam ediliyor.