Enternasyonalizm

Proleter enternasyonalizm, işçi sınıfına ait, dünyadaki bütün insanların milliyetine bakmaksızın, dünya devrimini gerçekleştirmek için birlik içerisinde hareket etmesi gerektiğini söyleyen Marksist sosyal sınıf teorisidir.
Komünist Manifesto`nun son cümlesi, “DÜNYANIN BÜTÜN İŞÇİLERİ BİRLEŞİN!”, proleter enternasyonalizmin sloganıdır.(1)
İşçilerin birlik olması (sendikaların kurulması ve güçlenmesi) patronlara karşı önemli bir pazarlık gücü yaratır; uluslararası düzeyde bütün işçilerin birlik olması ise, patronların artık istediği gibi hükmedemeyeceği anlamına gelmektedir.
Proletaryanın sınıfsal çıkarları, bütün insanlığın gelecek çıkarları ve özlemleriyle özdeş anlamda ele alındığından dolayı; proletarya, ulusal nitelikte değil enternasyonal niteliktedir. Marksist siyasal teori, insanlığın kurtuluşunun proletarya enternasyonalizminin bir eseri olacağını savunur.
Proleter enternasyonalizmin, aynı zamanda milliyete dayalı savaşlara karşı caydırıcı bir güç olacağı varsayılmaktadır. Çünkü milliyetleri farklı olan fakat ortak çıkara sahip insanların, aynı sınıfa ve ortak toplumsal çıkarlara sahip oldukları diğer insanlara karşı silahlanmak istemeyeceği düşünülmektedir.

Enternasyonalizm bazen yalnızca anti-milliyetçilik ve anti-şovenizme indirgenebiliyor, bazen sadece Ulusal Kurtuluşu Hareketlerini savunmanın enternasyonalist olmak için yeterli olduğu sanılıyor, enternasyonalizm için “halkların kardeşliğini savunmanın” yeterli olduğu düşünülüyor. Ama bu kadarını liberal-demokratlar da yapıyor. İşçi sınıfı enternasyonalizmi, öncelikle kapitalizmin evrensel/kozmopolit olduğunu görmekle başlar. Kapitalizm ulusal ya da yerel bir toplum biçimi değildir. Komünist Manifesto’da şöyle deniyor:

“Burjuvazi, dünya pazarını sömürmek yoluyla tüm ülkelerin üretim ve tüketimini kozmopolitleştirdi. Gericilerin çok üzülecekleri biçimde, ulusal zemini sanayinin ayağının altından çekiverdi. En eski ulusal sanayiler yok edildi ve halâ her gün yok ediliyor. Her uygar ulusun bir yaşamsal sorun olarak ithal etmesi gereken ve artık yerli hammaddeyi değil, en uzak bölgelerin hammaddelerini işleyip, mamulünün de yalnız kendi ülkesinde değil dünyanın her yerinde birden tüketildiği yeni sanayiler, o eski ulusal sanayileri bir kenara itiyor.

Yerli imalatla karşılanan eski ihtiyaçların yerini de, en uzak ülke ve iklimlerin ürünleriyle ancak giderilebilecek ihtiyaçlar alıyor. Eski yerel ve ulusal kapalılık ve kendine yeterlik yerine de, ulusların her yönde hareketliliği ve her yönde birbirine bağımlılığı geçmekte. Üstelik yalnız maddi üretimde değil, manevi üretimde de bu böyle. Ayrı ayrı ulusların manevi ürünleri ortak mülk oluyor. Ulusal tek yanlılık ve sınırlılık artık mümkün değil, pek çok ulusal ve yerel edebiyattan bir dünya edebiyatı oluşmakta.” (2)
Evrensel bir düzen olan kapitalizm, geliştiği ölçüde kendi düşmanlarını da yaratıyor; yine komünist Manifesto’da bununla ilgili şöyle deniyor: “Burjuvazinin feodalizmi yere sermede kullandığı silahlar, şimdi burjuvazinin kendisine yönelmiş durumda. Böylece burjuvazi, kendi ölümünü getirecek silahları yapmakla kalmayıp, o silahları kullanacak insanları da yaratmıştır-modern işçileri, proleterleri!” (3)
“Burjuvazi, yani sermaye ne oranda gelişirse, ancak iş buldukları sürece yaşayan ve ancak emekleriyle sermayeyi artırdıkları sürece iş bulan proletarya da, yani modern işçi sınıfı da o oranda gelişiyor.”
Kapitalizm uluslararası bir düzen olduğu için, onun düşmanı olan işçi sınıfının mücadelesi de enternasyonal olmak zorundadır. Bunun iki anlamı var:

guerilla

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1- Kapitalizm, üretimin ulusal yönünü yıkmış ve üretimin uluslar arası olmasını sağlamıştır. Dünya kapitalizmi, tek tek kapitalist ülkelerdeki düzenin aritmetik toplamı değildir. Tüm kapitalist ülkeler birbirleri ile organik olarak bağlıdır. Bu yüzden anti-kapitalist işçi hareketi sadece ulusal ölçekli bir kapitalizmle değil, bir bütün olan evrensel kapitalizme karşı bir savaş vermelidir.
2- Başlangıçta bir ülkede verilecek ve ilkin yerel olan bir anti-kapitalist mücadele ister istemez tüm dünyayı ilgilendirecek bir mesele olacaktır. Çünkü bütün kapitalist ülkeler, kapitalizmin doğası gereği birbirine sıkıca bağlıdır.
“İşçi sınıfı, bütün uygar ülkelerin işçilerinin ortak çabasının zorunlu sonucunun, halkların uluslararası kardeşliği olacağının bilincinde olarak, kurtuluşu için, ilkönce, bugünkü ulusal devlet çerçevesi içinde çalışır.” (4) (Gotha Programı)
Tıpkı bizim yurtseverlerimizin söylediği gibi. Proletarya önce kendi yurdunda örgütlenir, -tabii arada diğer yurtlardaki işçilerle de dayanışır- ama devrimi önce kendi yurdunda yapar. Her yurtta, işçiler böyle birbiri ardında devrim yapar, sonra birleşirler.
Marx, bu düşüncede enternasyonalizme nasıl cevap veriyor:
“Komünist Manifesto’nun ve daha önceki sosyalizmin tümünün tersine, Lassalle, işçi hareketini, en dar ulusal açıdan kavramıştır. Program tasarısında Lassalle’ın bu yolu izlenmektedir – ve bu, Enternasyonalin çalışmasından sonra yapılmaktadır!”
Besbelli ki, işçi sınıfı, savaşım verebilmek için, sınıf olarak kendi ülkesinde örgütlenmelidir ve her ülke, ayrı ayrı bu sınıf savaşımının doğrudan alanıdır. İşte işçi sınıfının savaşımı, bu anlamda ulusal nitelik taşır, içeriği bakımından değil, ama Komünist Manifesto’nun da dediği gibi, “biçimi bakımından” ulusal.

Ama “bugünkü ulusal devlet çerçevesinin”, örneğin Alman imparatorluğunun kendisi de, iktisadi bakımdan, dünya pazarının “çerçevesi içine” ve siyasal bakımdan da devletler sistemi “çerçevesi içine” girer. Her iş adamı bilir ki, Alman ticareti aynı zamanda dış ticarettir ve Herr Bismarck’ın büyüklüğü de, hiç kuskusuz, salt izlediği bir tür uluslararası politikadan gelmektedir.
Peki Alman İşçi Partisi, enternasyonalizmini neye indirgemektedir? Çabasının sonucunun “halkların uluslararası kardeşliği” olacağı bilincine -burjuva bir kuruluş olan Barış ve Özgürlük Ligasından aktarılmış, işçi sınıflarının egemen sınıflara ve onların hükümetlerine karşı ortak savaşımında, uluslararası kardeşliğin bir eşdeğeri gibi yutturulmak istenen parlak bir ifade.

Onun için Alman işçi sınıfının, uluslararası işlevleri hakkında tek sözcük yok! İşçi sınıfı -kendisine karşı bütün öteki ülkelerin burjuvazisiyle daha şimdiden kardeşlik bağı kurmuş olan- kendi burjuvazisine ve Bay Bismarck’ın uluslararası komplocu politikasına karşı, işte böyle meydan okuyacaktır! Gerçekte, programın enternasyonalizmi, Serbest Ticaret Partisi’ninkinden çok daha gerilerdedir. Bu parti de, hareketinin sonul sonucunun “halkların uluslararası kardeşliği” olduğunu iddia ediyor. Ama bu parti hiç değilse, her halkın kendi ülkesinde ticaret yapmasıyla yetinmeyerek, değişime uluslararası bir nitelik kazandırmak için bir şeyler yapıyor.” (5) (Gotha Programı)

Lenin’in Proleter Devrimi ve Dönek Kautsky kitabı, yeni bir edisyonla geçtiğimiz günlerde yayınlandı.[6] Proleter Devrimi ve Dönek Kautsky, Lenin’in en meşhur kitaplarından biri olmasına karşın, Türkiye’de hak ettiği ilgiyi görmemiştir. Bunda belki de Marksist-Leninist klasiklerin ana yayıncısı olan Sol Yayınları’nın kitabı yayınlamamayı tercih etmiş olması ciddi bir etkendir. Oysa kitap Kautsky ile polemik boyutunun kazandırdığı şöhretin çok ötesinde bir değere sahiptir, özellikle de ‘Enternasyonalizm Nedir?’ başlıklı yedinci bölümü.

Lenin, Proleter Devrimi ve Dönek Kautsky kitabını, kendisinin de öncesinde mensubu olduğu İkinci Enternasyonal’in ideolojik önderi Karl Kautsky’nin, proleter devrimine ve genel olarak mücadelesine dair Marksist anlayıştaki tahrifatlarına yanıt olarak yazar. Kitabın belki de en önemli kısmının ‘Enternasyonalizm Nedir?’ başlıklı bölüm olması bir tesadüf değildir, zira bu iki önder arasındaki tartışmanın ve kopuşun kökeninde; İkinci Enternasyonal’in 1914’te patlak veren Birinci Dünya Savaşı’nda sosyal-yurtsever, yani lafta sosyalist, eylemde yurtsever (şovenist) tutum alması yatmaktadır. Uluslararası sosyalist hareket içinde tümüyle ayrı bir akım olarak Bolşevizmin (komünizmin) kaynağında bu olay yatmaktadır. Lenin Dönek Kautsky kitabının “Enternasyonalizm Nedir?” başlıklı bölümünü de bu olay çerçevesinde, yani yurtseverlik (şovenizm) ile enternasyonalizm arasındaki farka odaklanarak kaleme alır.

tumblr_lds7477kKZ1qzatiso1_1280
Bugün enternasyonalizm konusunda, sosyalistler arasındaki ayrım bununla sınırlı olmasa bile, biz buradan ilerleyebiliriz. Lenin’in otoritesini kabul eden sosyalistler açısından, neyin enternasyonalizm neyin enternasyonalizm olmadığını bu şekilde kavrayabiliriz.
Lenin’e göre enternasyonalizm yolu, her şeyden önce, burjuvazinin iktidarda olduğu bir ülkede anavatan (yurt) savunmasını reddetmekten geçer:

Proletaryanın bakış açısına göre, “anavatan savunması”nın kabul edilmesi, mevcut savaşın meşrulaştırılması, haklı bir savaş olduğunun kabul edilmesi demektir. Savaş (hem monarşi yönetiminde hem de cumhuriyet yönetiminde) emperyalist niteliğini koruduğuna göre, verili bir anda düşman askerlerinin hangi ülkede konuşlanmış olduğundan bağımsız olarak (benimki ya da başka bir ülke) anavatan savunmasını kabul etmek gerçekte emperyalist yağmacı burjuvaziyi desteklemek ve sosyalizme her yönüyle ihanet etmektir. (a.g.e. s.73-74)
Lenin tam da bu nedenle, başka bir yazısında, “Birbiriyle çelişkili iki görevin, yani yurtseverlik ile sosyalizmin bir araya getirilmesi, Fransız sosyalistlerinin sonunu hazırlayan bir hataydı” der,[4] zira (savaş durumlarıyla sınırlı kalarak söylersek) proletaryanın yurtsever olması durumunda burjuva devletler arasındaki bir savaşta, kendi bağımsız sınıf çıkarlarını bırakarak “yurt savunması”na katılması gerekir.

Oysa Lenin, bu konuda çok nettir:
“Almanya’da Kautsky yandaşları, Fransa’da Longuet yandaşları ve İtalya’da Turati ve şürekâsı şu şekilde akıl yürütüyorlar: Sosyalizm ulusların eşitlik ve özgürlüğünü, kendi kaderlerini tayin etmelerini varsayar, bu nedenle ülkemize saldırı olduğunda ya da düşman askerleri topraklarımızı işgal ettiğinde, ülkelerini savunmak sosyalistlerin hakkı ve görevidir. Oysa teorik açıdan bu tür bir argüman ya sosyalizmle alay etmek ya da bahanelere sığınarak düzenbazlık yapmaktır; pratik siyaset açısından ise savaşın toplumsal-sınıfsal niteliği ve gerici bir savaşta devrimci partinin görevleri hakkında hiçbir fikri olmayan zırcahil bir köylünün görüşünden farksızdır. (Proleter Devrimi ve Dönek Kautsky, s.77)

Lenin’in bu görüşünün temelinde yurt, anavatan, ulus, ulus-devlet vb. gibi kavramların siyasi kavramlar olduğunu görmesi vardır. Kuşkusuz hemen herkes kendi yaşadığı yeri, diğer tüm siyasi olgulardan bağımsız bir şekilde sever, ona sahip çıkar, ama sorun şu ki diğer her şeyden bağımsız bir şekilde “yurt” diye bir kavram yoktur. Ya burjuvazinin egemen olduğu bir yurt (vatan) vardır ya da proletaryanın. Proletarya için; burjuvazinin egemen olduğu bir yurdu sevmek, sahiplenmek, onun politikalarına tabi olmak demektir.
Eğer Wilhelm yönetimindeki bir Alman ya da Clemenceau yönetimindeki bir Fransız [yani: ister monarşi yönetiminde ister cumhuriyet yönetiminde olsun – B.I.] “düşman işgali karşısında ülkemi savunmak bir sosyalist olarak benim hakkım ve görevimdir” derse, bir sosyalist gibi, bir enternasyonalist gibi, bir proleter devrimcisi gibi değil; bir küçük burjuva milliyetçisi gibi konuşuyor demektir.

Çünkü bu görüş, işçilerin sermayeye karşı devrimci sınıf mücadelesini göz ardı eder, savaşın bir bütün olarak dünya burjuvazisinin ve dünya proletaryasının bakış açısından değerlendirilmesi gerekliliğini göz ardı eder, yani enternasyonalizmi yok sayar. Geriye kalansa sefil ve dar kafalı milliyetçilikten başka bir şey değildir. “Ülkeme yanlış yapıldı, beni bir tek bu ilgilendirir!”

“Sosyalizm uluslara karşı şiddete karşıdır, bu nedenle ülkem işgal edildiğinde kendimi savunurum” diyen bir Fransız, Alman ya da İtalyan sosyalizme ve enternasyonalizme ihanet etmektedir çünkü böyle biri yalnızca kendi “ülke”sini görür, “kendi” (bilin bakalım ne?) burjuvazisini her şeyin üstünde tutar ve savaşı emperyalist bir savaş, kendi burjuvazisini de emperyalist yağma zincirinde bir zincir haline getiren uluslararası ilişkilere kafa yormaz. (a.g.e.s.78-79)

87

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bugün seksen küsur yıl sonra, Lenin’in bu görüşleri unutulmuş, daha doğrusu Lenin’in mirasına sahip çıktığını iddia edenlerce ihanete uğramıştır. Bugün sosyalistlerin önemli bir kesimi yurtseverliğin doğru bir ideoloji olduğu konusunda hemfikirdir, ama bunun “altının nasıl doldurulacağı” konusunda ayrı düşünmektedir! Oysa Lenin’e göre, kapitalizmin varlığı koşullarında, yurtseverliğin altı da üstü de birdir: Dar kafalılık!

Tüm dar kafalılar ve tüm aptal, cahil hödükler dönek Kautsky yandaşları, Longuet yandaşları, Turati ve şürekâsı gibi akıl yürütürler: “Düşman kuvvetleri ülkemi işgal etti, gerisi umurumda bile değil.”
Bir sosyalist, bir proleter devrimcisi, bir enternasyonalist ise; farklı şekilde düşünür.

Şöyle der: “Savaşın niteliği (gerici mi yoksa devrimci mi olduğu) saldıranın kim olduğuna ya da ‘düşman’ın kimin ülkesinde konuşlanmış olduğuna göre belirlenmez; savaşın niteliği savaşı hangi sınıfın yürüttüğüne ve bu savaşın hangi siyasetin devamı olduğuna bağlıdır. Eğer savaş gerici, emperyalist bir savaş ise, yani, eğer iki emperyalist, yıkıcı, yağmacı, gerici burjuva kamp tarafından yürütülüyorsa; o zaman bütün ülkelerdeki burjuvazi (isterse en küçük ülkenin burjuvazisi olsun) yağmaya ortaktır ve devrimci proletaryanın bir temsilcisi olarak bana düşen görev, bir dünya katliamının dehşetinden yegâne kurtuluş yolu olarak proleter dünya devrimi için hazırlık yapmaktır.

Ben meseleye ‘kendi’ ülkemin bakış açısından değil (zira bu, burjuvazinin elinde oyuncaktan başka bir şey olmadığını fark edemeyen sefil, aptal bir küçük burjuva milliyetçisinin argümanıdır) proleter dünya devriminin hazırlanması, propagandası ve hızlandırılmasındaki payım açısından yaklaşmalıyım.”
İşte enternasyonalizm bu demektir ve bir enternasyonalistin, bir devrimci işçinin, gerçek bir sosyalistin görevi budur. Dönek Kautsky’nin “unuttuğu” en temel ilke işte budur. (a.g.e.s.79-80)

Gerçekten de günümüz Dönek Kautsky’lerinin “unuttuğu”, en temel ilke işte budur!
Kuşkusuz enternasyonalizm konusundaki çarpıtma, yurtseverlikle sınırlı kalmamıştır. Örneğin “dönek Kautsky” en azından bir enternasyonal partinin üyesidir. Oysa, proletarya enternasyonalizminin en temel ayağı olan enternasyonal örgütlülük, yani bir devrimci Enternasyonalin gerekliliği önemlidir. Buna gerekçe olarak ise Lenin’in milliyetçi dar kafalılık diye nitelendirdiği bir görüş öne sürülmektedir: Her ülkenin şartları farklıdır. Bu bir yalandır.

Lenin, enternasyonalizmi hiçbir zaman bir Enternasyonal partiden bağımsız düşünmemişti. Bugün enternasyonalizmi bir enternasyonal dayanışma ve selamlaşmaya indirgeyen anlayışın aksine, enternasyonalizm proletaryanın ulusal değil, enternasyonal temelde (dünya çapında) örgütlenmesi demektir. Proletarya enternasyonal nitelikte bir devrim, yani dünya devrimi yapmak zorunda olduğundan; örgütlülüğü de enternasyonal nitelikte olmalıdır.

Lenin her ülkenin şartlarının farklı olduğu iddiasını ciddiye almadığından, bir enternasyonal parti gerekliliğini vurgulamaktan ve ömrü boyunca uygulamaktan geri durmamıştı.
Bugün de en önemli görev bu tür bir partinin yaratılmasıdır ve bu yolda Lenin’in eserleri her zaman başlıca kılavuz olacaktır. Özellikle de Türk burjuvazisi ile İsrail burjuvazisinin savaş kışkırtıcılığında birbiriyle yarıştığı bu dönemde, Lenin’in görüşleri burjuva milliyetçiliğinin çeşitli biçimlerine kapılmamak için vazgeçilmez bir panzehirdir.
Kasım 2013

Kaynak :
1. Komünist Manifesto Sol Yayınları
2. Komünist Manifesto age
[3] V. İ. Lenin, Proleter Devrimi ve Dönek Kautsky, çev.Ferit Burak Aydar, Agora Kitaplığı, Ağustos 2011, 148 sayfa.
[4] V. İ. Lenin, Yenilgicilik ve Enternasyonalizm, Agora Kitaplığı, 2009, s.174

PARTİ BAYRAĞI