Çıkışımızın Birinci Yılında..
Eylül 2012’de çıkarken, “THKO’nun devrimci, yılmaz ruh halini kuşanarak ve onun sadece adını sahiplenmek değil, bu devrimci ruh halinin gereklerini de yerine ge¬tirmek suretiyle sınıflar mücadelesi tarihindeki yerimizi alıyoruz” demiştik. Bu gerekleri yerine getirmenin; 12 Mart yenilgisinden sonra THKO yeniden örgütlendirilir¬ken 71 devrimci kalkışmasını “küçük burjuva hareket”, THKO’nu da “programı yazılı olarak belirlenmiş bir ör¬güt değil, daha çok aynı duyguları paylaşan aynı ama¬cı güden, birbirine alabildiğine güvenen, birbirlerini seven, sayan arkadaşların oluşturduğu bir yapı” olarak tanımlayan reformizme yelken açmış kadroların, örgütü getirdikleri noktaya ideolojik bir savaş açmak olduğunu biliyorduk.
THKO’nun yeniden inşası sürecini “siyasal pratikte reformculuğa karşı devrimciliğin savunuluşu” diye açıklayan bu kadrolar, “THKO, geçmişinden başlı¬ca pratik bir kopuştur, özellikle eylem biçimleri alanında kopuştur” diyerek sinsi bir biçimde, Hüseyin İnan halk savaşını açarken, “ezilen sınıf ve tabakaların iktidara yö¬nelen politik mücadelelerinin tümüdür” dememiş gibi, onu Mao’cu anlayış olarak tanımlayıp halk savaşı tezinin reddi üzerinde yürüyerek tırmanan faşizm teorisi ile re¬formizme kucak açtılar. Hüseyin İnan’ın “legaliteyi ku-ral haline getirmekte ve barışçı şartlar içinde bir politik mücadele önermektedir” diye eleştirdiği o günkü kaç¬kınların yolunu tutarak, zora dayalı devrim ve silahlı mü¬cadele yöntemlerine sırtlarını döndüler.
Bu sinsi süreç 12 Eylül yenilgisinden sonra, yenilginin ortaya çıkardığı sonuçlardan da faydalanarak, devrimci komünist kadro¬ların cılız direnişlerine rağmen, özellikle 1990 konferansından sonra parlamento koridorlarını düşleyen bir yola kesin ve engelsiz bir biçim¬de girdiler. Tarihe muhteşem devrimci mücadele örnekleri düşen, sınırsız bir direniş ve isyan ruhunu besleyen siyasal tarihimize karşın, önümüzde duran görev 1975’ten başlayan ve esasen 1990 konferansında hedefine kesin olarak ulaşan, inkârcı-reformist çizgi ve bu çizginin vardığı legalist bataklığa karşı mücadele etmekti. Arkamızda bırak¬tığımız bir yıl, parlamento koridorlarında “demokrasi mücadelesi ” adıyla PKK kuyruk¬çuluğu yapan ve geçmişimizden gelen inkarcı-reformist çizgiye karşı ciddi bir mücadele yılı oldu.
Değişik zamanlarda gazetemizin okurlarına yönelen çeteci saldırılar da, bu mücadelemizin görkeminden korkunun sonucuydu. Devrimci komünist partisini “sınıfın hareketinin kitleselleşmesine bağlı olarak kitle partisi olma yolunda adımlar atan bir örgüt ” olarak açıklayan inkarcı-reformist kadroların bütün çığlıklarına rağmen, TDKP ’ni yeniden inşa etmek ertelenemez bir görev olarak önümüzde duruyordu. Arkamızda bı¬raktığımız bu bir yıl, işte bu görevin de ciddi bir biçimde başarıyla sürdürüldüğü bir süreç oldu. Henüz aşmamız gereken sorunlarımız olmakla birlikte TDKP-İÖ ’nün geldiği yer, kat ettiğimiz yol, devrimci komünist kadroların yeniden diklenişi, dostlarımızın yüzünde tebessüm yaratırken; düşman karnına saplanan ağrılardan nasıl kurtulacağının hesabını yapmakta.
Ve biz her geçen gün mücadelenin günlüğünden yeni şeyler öğre¬nerek, TDKP ’nin yeniden inşasını gerçekleştiriyoruz. Elbette partinin yeniden inşasında yeni tecrübeler de ediniyoruz. Ve gezi eylemlerinde olduğu gibi, bu yeni tecrübeleri¬mizi de partinin inşası sürecinde kullanıyoruz. Gezi eylemleri, bugünlerde ülkenin her köşesindeki sokağın direnişi; parti örgütünü yeniden inşa ederken bize, sınıf partisi¬nin mücadele yöntemleri ve örgütlenme anlayışına dair geniş tecrübeler kazandırıyor. Artık işçi sınıfının “en” lerinden oluştuğunu söyleyen kadroların, genelkurmay olarak örgütlenmesinin ve ideolojik silahlarla donanmış olmasının, yeterli olmadığını görüyo¬ruz. Gezi eylemleri ve bu günlerdeki sokağın direnişi; sokakta kendiliğindenci ağırlıklı bir süreç işliyor olmakla birlikte, devletle halk arasındaki sorunun sokakta çözümüne yönelik bir hareket olması bakımından öğreticidir,Elbette bununla sınırlı değil.
İnkâr¬cı-reformist eylem ve çizgilerin aksine, sokağın zora dayalı başkaldırısından örnekler vermesi ve devrimin ancak zora dayalı olarak olanaklı olabileceğini hafızalara kazıması bakımından da önemli ve öğreticidir. Bununla da sınırlı değil. Devletle sorununu zora dayalı yöntemle çözmek için sokağa çıkmış kitlelerin, aynı zamanda devrimci komünist partisinin ve onun örgütlendirdiği mücadele örgütlerinin de bu kitlelerin önünde olma¬sı gerektiğini ve bu anlamıyla yaşamın dayattığı mücadele örgütlerinin önümüze koy¬ması bakımından da öğreticidir. Evet, bugün artık onlarca yıldır süren örgütsüz yaşam koşullarında, yasalcı, reformist, oportünist düşünce ve mücadele anlayışlarından üze¬rimize bulaşmış olabilecek bir kısım hastalıklardan arınarak, THKO ’nun politik hattı ve mücadele anlayışından başlayarak ve Marksizme-Leninizme sadık kalarak ilerlediğimiz bu süreçte zora dayalı devrim anlayışıyla; her türden reformist, revizyonist, oportünist, reformist pol itikalara k arşı ciddi bir sa vaş v ererek y ol al ıyoruz.
YAŞASIN SOSYALİZM MÜCADELEMİZ!
YAŞASIN PARTİMİZ TDKP ’MİZ!