Suruç ve Ankara Katliamları Münferit Olaylar Değil
20 Temmuz 2021 tarihinde 33 düş yolcusu, üstün güvenlik önlemleri içerisindeki Suruç’ta IŞİD’in canlı bomba saldırısı ile düşlerini bizlere bırakmıştı. Aradan geçen süreçte araştırılması gereken konular hala üstü kapalı bir şekilde bekletiliyor. Oysa dava avukatları, dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’ndan başlayarak yetkililer ve şüpheli sıfatında pek çok kişi hakkında etkin bir hukuki süreç yürütülmesini istiyor.
29 Eylül’deki duruşma akabinde merak ettiklerimizi Serdil İzol’a sorduk.
Urfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada tek tutuklu sanık olan Yakup Şahin hakkında 34 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. Görülen son duruşma ile birlikte dosyanın durumu hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz?
Dava hala bir tutuklu, iki firari sanık üzerinden ilerliyor. Ankara Gar Katliamı’nda verdiği ifadeler sebebiyle Suruç davasında tutuklu yargılanan sanık Yakup Şahin, duruşmalara SEGBİS üzerinden katılıyor. Bu konuda mahkeme heyetine talebimizi önceden belirtmiştik. Mahkemenin önce kabul etmesine rağmen sonradan hiçbir gerekçe göstermeden bu kararından vazgeçti. Etkin bir sorgulama gerçekleşmesi açısından mahkemede olması gereken tutuklu sanık SEGBİS üzerinden ya ailelere ve avukatlara hakaretler ediyor ya da kendisinin kullanıldığından bahsediyor. Fakat dosyayı aydınlatacak, beyanını açıklayacak bir söylemde bulunmuyor.
12 Ocak’ta İçişleri Bakanlığı tarafından duyurulan ‘Sultanahmet ve Suruç saldırılarının patlayıcılarını temin eden DEAŞ’lı terörist yakalandı’ açıklaması için, şahsın dosyaya dâhil olması ve araştırılması konusunda talebinin ardından aylar sonra, 29 Eylül’deki duruşmadan hemen önce davaya eklendi. Bize bu konu hakkında bilgi ve zaman verilmedi. Son duruşmada savcılık makamı, henüz araştırma bitmeden verdiği mütalaasını tekrarladı ve dava avukatları olarak, katliamın aydınlatılması adına sunduğumuz bütün talepler reddedildi.
Mahkeme tarafından reddedilen talepleriniz nelerdir?
Tutuklu sanığın mahkeme huzuruna çıkarılması talebi başta kabul görmüştü fakat sonra gerekçesiz bu karardan dönüldü. Katliamı gerçekleştiren kişiler ve bağlantıları açık olmasına rağmen HTS kayıtları bizde mevcut değil. Firari sanıklar Deniz Büyükçelebi ve İlhami Bali’nin eşlerine Suruç ve Ankara katliamları ile ilgili sorular sorulmadı.
Motorla geldiği tespit edilen ve IŞİD bayrağı ile yakalanan Ömer Aslan isimli, olay yerinde görüntü çeken şahıs çelişkili ifadelerde bulunmasına rağmen dosyaya eklenmemişti. Dosya içerisinde dinlenmesini istemiştik. Mahkemece ‘tanık’ olarak dinlendi ve çelişkili bütün yanıtlarına rağmen hakkında takipsizlik kararı verildi. Bu konu hakkındaki çabalarımız da sonuçsuz kaldı. Davaya ışık tutabilecek tevsii tahkikat talebimiz, mahkeme tarafından kabul edilmelidir. En sonunda adil ve bağımsız bir yargılamanın mümkün olamayacağını düşünerek reddi hâkim talebi sunduk ve mahkeme heyetinin davadan çekilmesini istedik. Fakat bu talebimiz de reddedildi. Reddi hâkim talebinin reddine ilişkin bir üst mahkemeye itiraz hakkı dolayısıyla, dava 22 Ekim Cuma gününe ertelendi.
Suruç ve Ankara Gar Katliamı kamuoyunda sıkça birlikte anılıyor. Suruç katliamını gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman Alagöz ve Ankara katliamını gerçekleştiren Yunus Emre Alagöz’ün kardeş olduğu biliniyor. Bu iki dava arasındaki ilişki ve yeni gelişmeler hakkında bizleri bilgilendirebilir misiniz?
Defalarca söylediğimizi tekrarlayalım. Suruç katliamında araştırılmasını istediğimiz şahıslar araştırılsa, Ankara Gar Katliamı gerçekleşmeyecekti. Suruç katliamı dosyasını gölgeleyenler diğer katliamın önünü açmışlardır. Fakat Suruç katliamı sadece canlı bomba üzerinden yürütülmeye çalışıldı. Katliamın önünü açanlar, bütün istihbarat bilgilerine, irtibatlara ulaşılabilecekken Yakup Şahin, İlhami Bali ve Deniz Büyükçelebi’nin Türkiye’de bu kadar eylemin gerçekleşmesine göz yumanlardır. Suruç katliamını gerçekleştiren ekip ve Ankara katliamını gerçekleştiren ekip aynı ekiptir. Adıyaman’daki yapılanmaları, hücre evleri, tape kayıtları bunların hepsini kanıtlıyor. Fakat Suruç katliamı sadece canlı bomba üzerinden yürütülmeye çalışılıyor. Sultan Ahmet ve Suruç katliamı planlayıcılarından Süleyman el Aggal ve Yakup Şahin’in yargılandığı dosyada gelen evrakların çoğu Ankara Gar Katliamı davasından geldi. El Aggal hakkında bir yargılama olduğunu yeni öğrendik. Dosyanın Suruç Katliamı’na eklenmesi ve mahkeme huzurunda dinlenmesini talep ettik. Ankara katliamının gerekli bağlantılarının açığa çıkarılması gerekirken savcı, bağımsız bir dava gibi görüp Suruç davasında mütalaayı çoktan hazırlamıştı.
Suruç Katliamı davası genel olarak Yakup Şahin üzerinden ilerliyor. Fakat avukatlar bağlantıların çok daha geniş olduğunu belirtiyor. Siz bu konuda neler söylersiniz?
Araştırılmasını istediğimiz deliller araştırılmadı ve dava bir tutuklu iki firari sanık üzerinden yürütülmeye çalışılıyor. Araştırılmasını istediğimiz deliller, davanın süresini uzatacağı düşüncesiyle reddedildi. Oysa taleplerimiz davayı en etkili ve hızlı şekilde bitirmek amacıyla mahkeme heyetine sunulmuştur. Katliamlar ve kişiler arasında ilişkiler açığa çıkıyor fakat taleplerimiz reddediliyor. Bir sanık üzerinden götürülmeye çalışıldıkça dosyada ilerleme kaydedilemiyor, bu da süreci uzatmaktan başka bir işe yaramıyor. Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün katliamdan önce nerede, kaç gün, kiminle kaldığı belli değil. Üstelik hakkında olaydan önce terör nitelikli şahıs kaydının olmasına, fiziki arama olmasına rağmen emniyetin önünden geçiyor. Sorumlu fail öldüğü için soruşturmanın üstü örtülmeye çalışılıyor. Tüm bunlar araştırılsa Ankara katliamı halkında pek çok bağlantı apaçık ortaya çıkacak. Mahkemenin ‘dava sürecini uzatıyor’ dediği için reddettiği taleplerimiz kabul edilse, bu kadar fiziki imkân, istihbarat ve delil ile birden fazla sanığı mahkeme huzurunda dinleyebilme imkânı bulabiliriz.
Kovuşturulmanın genişletilmesi taleplerinizin mahkemece umursanmaması, dosyalarda belgelerin eksik gelişi, mahkemenin tutuklu sanığa etkili soruları soramaması ve iki firari sanık… Tüm bunlar, davanın genel seyri açısından sizce ne anlam ifade ediyor
Soruşturma evresinde hukuka aykırı şekilde kısıtlama kararı getirilerek suçlulara korunma zırhı sağlanması ve 5 saatlik kamera kaydının silinmesi bize bu dosyanın çok da büyümemesi için çaba sarf edildiğini göstermektedir. Suruç ve Ankara katliamları, gerek istihbarat gerek emniyet gerek hukuk mecralarında bize bunların münferit olaylar olmadığını gösterdi. 3 emniyet mensubuna göstermelik cezalar verildi fakat bunlar da para cezasına çevrildi. Suruç ve Ankara katliamlarını planlayan ve azmettiren kişilerin birlikteliği bu kadar aşikârken, mahkeme heyetinin bu süreci düzgün ve etkili yürütmekten yoksun kalması, delillerin araştırılıp tartışılmaması bu sürecin açığa çıkmamasını isteyen güçlerin olduğunu bizlere gösteriyor.
Anayasa Mahkemesi, canlı bomba saldırısının kamu makamları tarafından önceden bilindiği fakat saldırıdan önce gerekli tedbirlerin alınmadığına yönelik başvuruyu ‘yaşam hakkı ihlali yoktur’ diyerek reddetti. Bu karar hakkında neler söylemek istersininiz?
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı ana dava ile ilgili değil, görevi ihmal kararı verilen dava ilgilidir. Bazı emniyet yetkililerine görevi ihmalden verilen göstermelik cezalar, katliamı sadece bir ihmal boyutuna indirgemeye yöneliktir. Terör nitelikli şahıs kaydının bulunduğu bir kişi, emniyetin önünden elini kolunu sallayarak geçiyor, üstün güvenlik önlemleri içindeki Suruç’ta, önleme araması kararı olmasına rağmen önleme araması yapılmıyor ve Amara Kültür Merkezi’ne gelene kadar pek çok defa aranan 33 insanın ölümüne sebep oluyor. Tüm bunlara rağmen AYM, başvurumuzu soyut bir iddia olarak yorumluyor. Ayrıca AYM tarafından verilen kararda ölen o çocuklar için ‘’Bir terör örgütünün gençlik yapılanması üyeleri olduğu iddia edilen bazı kişiler’’ denilerek, oklar 33 Düş Yolcusu’na çevrilmeye çalışılıyor.
Ülkenin her yerinde katliamda yaşamını yitirenleri anmak isteyenlere soruşturma açılıyor. Fakat hukuki ve toplumsal alandaki bütün engellemelere rağmen dava yakıcılığını koruyor. Bu öfkenin adaleti er ya da geç getireceğine inanıyor musunuz?
İnsanlar altı yıldır adaletin sağlanmasını istiyor yasal çerçevede. Çünkü çocukları, yakınları hayatını kaybetti orada. En doğal, en hukuki haklarıdır. Cezasızlık politikası beraberinde adaletsizliği getiriyor. Biz davanın sürüncemede kalmasını istemiyoruz. Fakat dava uzun da sürse hak arama mücadelesi aynı kararlılıkla devam edecek. Suruç katliamı davasında toplum vicdanı açısından herkesin duyarlı olması gerektiği kanaatindeyiz. Kamuoyunun bütün kesimlerinin bu dava konusunda duyarlı olması gerekiyor. Böylece hem 33 Düş Yolcusu’nun ardından adaleti tesis etmiş hem de yeni katliamların önünü kapatmış oluruz.
hukuk ve ötesi adlı sitenin Av. Serdil İzol İle Röportajı