İmran Aydın
İMRAN; yoldaşlarının, mücadelesinde yaşıyor, anısı yolumuzu aydınlatıyor…
TDKP’den İmran Aydın ile ilgili Açıklama..
TDKP ve Türkiye ezilenlerinin yılmaz savaşçısı İmran Aydın, faşist diktatörlügün en acımasız koşullarında TDKP’yi yaşatabilmek icin öldü. İMRAN AYDIN bugün bütün TDKP’lilerin elinde bayraklaşarak daha daha yükseklere taşınıyor.
1963 de emekçi bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelen İmran genç yaşta işçi sınıfının bir unsuru olmuştur. İlkokulu bitirdikten sonra sitelerde çalışmaya başlar. İmran Aydın, hayatı boyunca işçi olarak yaşamış, çocuk yaşında mobilyacılar sitesinde çalışmaya başlamış, ömrünü işçi sınıfının iktidar mücadelesine adamış gerçek bir Parti militanı ve işçi önderidir. Genç İşçiler Birliği (Gib-Der)’nde başladığı mücadele hayatı, işçi sınıfının devrimci partisiyle tanışmasıyla daha da büyümüştür. Devrimci çalışmayla çok genç yaşta tanışan İmran HÜSEYİN GAZİDE 1977 de kurulan Genç İşçiler Birliği (GİB-DER) kurulduğunda daha 14 yaşındadır. GİB-DER onun ve yaşıtları acısından tam bir yüksek okul olmuştur.
1980 faşist darbesinden sonra tüm devrimci faaliyetler kesintiye uğramış, Parti çalışmasının aksaması İmran’ı asla yılgınlığa düşürmemiştir. Partinin en üst düzey kadrolarının tutuklanmasıyla birlikte iletişim kuramamıştır Ancak kendisini ve çevresindeki yoldaşlarını güncel sorunlara karşı sürekli bir çalışma içerisine sokmuştur. Koşullar ne olursa olsun, sorunlar ve sıkıntılar ne denli büyük olursa olsun, elinden gelenin en iyisini yapmak için çaba göstermiştir. Parti çalışmasında inisiyatif ve disiplin noktasında en ileri unsur olarak örnek olmaya devam etmektedir.
12 Eylül dönemde İmran çalıştığı atölyede yaşanan grevden dolayı genç arkadaşları ile gözaltına alınır. 40 günlük bu ilk gözaltı deneyimi İmran’a çok şey katmıştır.
1987 yılında tekrar parti ile ilişki kurduğunda İmran o karanlık yıllarda kesintisiz sürdürdüğü faaliyet ve ilişkileri ile Ankara il teşkilatı’nın toparlanma sürecinin artık önde gelenlerindendir. 1987 yılında parti ile ilişkiye yeniden geçmesiyle atölyesini tereddütsüz satıp her şeyini partiye bağışlamıştır.
İMRAN AYDIN 2 mart 1991 de işkencede katledilmiştir.
İmran devrimci komünist olarak her zaman yolumuzu aydınlatan bir ışık olarak var olacaktır. İmran, yaşamı ve ölümüyle binlerce işçi ve genç komünistlere nasıl yaşanması gerektiğini, Leninist militan tipinin nasıl yaratılacağını gösteren canlı bir kişilik olarak yaşıyor. Yoldaş İMRAN’ ın sevdası sevdamızdır. Bu sevda hiçbir zaman tükenmeyecektir.
Şubat sonu ile mart başı…Ankara’da polis operasyonu var….Operasyon Türkiye Devrimci Komünist partisi’ne yönelik. Çatışmalar ve yakalanmalar oluyor. Şentepe’de silahlı bir çatışma…Ertesi günkü Türkiye gazetesi çeşitli isimler yayınlıyor. İmran Aydın’ın adı burada TDKP Silahşörü olarak geçiyor. Etlik’te bir silahlı çatışma. Bu çatışmaya katılanlardan ve kaçanlardan olduğu söyleniyor.
İmran ulus-İsmetpaşa da bir buluşmada yanında arkadaşıyla birlikte yakalanıyor. Polis kendisini “Kıvırcık” olarak biliyor büyük bir olasılıkla yakalandığında polis kendisini İmran olarak tanımıyor. Yakalanma tarihi 27 Şubat. Adının Hasan Taş olduğunu söylüyor: Başkaca herhangi bir bilgi vermiyor. Bir mart cuma günü, İmran’ın 5 ay öncesine kadar ailesiyle beraber oturduğu eve bir gurup polis geliyor. Akşam saati 21:00 de kardeşi İmdat’ı alıp birinci şubeye götürüyorlar. İmdat bundan 3,5 ay önce bir kez daha şubeye alınmış. 12 kasım 90 da. Bu, İmran’ın polis tarafından adının öğrenilip aranmaya başlandığı tarih. Kardeşine İmran’ı soruyorlar bu ilk seferde, bilmiyor, 1 hafta sonra bırakıyorlar. 1 mart ta da aynı polisler aralarında 1. şubeden polis turan da var- götürüyorlar İmdat’ı şubeye. İlk önce uzaktan sonra da yakından teşhis ettiriyorlar İmdat a: Kardeşim diyor. İmran reddedıyor ve hayır ben hasan taşım diye diretiyor.
Aynı operasyonla gözaltına, yani işkenceye alınanlar İmran’ın gözaltında işkencede olduğundan habersizler. Sürekli slogan sesi duyuyorlar yalnızca İmran durmaksızın slogan atıyor ve tek kelime konuşmuyor. Ben, Hasan Taş tan başka. Sonra sloganlar aniden kesiliyor ve gözaltındakiler bir olağan üstülük seziyorlar. Polisler telaşlı bir hareketlilik içindeler. Bir koşuşturmaca yaşanıyor. İmran öldürülmüştür.
İmdat’ı şubeye götüren aynı polis gurubu ertesi gün, 2 Mart saat 16:00 da tekrar eve gelip Onu’da alıyor bu sefer Karşıyaka mezarlığı morguna götürüyorlar. 19 saat içinde iki teşhis… İkincisinde kardeş İmran’ın çıplak ve cansız bedenini teşhis ediyorlar. İmdat, avukat Felekoğlunu buluyor. Adliyeye gidiyor ve davacı oluyorlar.
Henüz otopsi raporu hazırlanmadan savcıya gidiyor avukat Felekoğlu. Savcı yasaya aykırı bir yön varsa üzerine gideceğine söz veriyor. Rapor prof. Mustafa Tunalı ve iki uzmandan oluşan heyet tarafından düzenleniyor. Raporda ölüm nedeni pankreas kanaması olarak gösteriliyor. Bahane de bulunmuştur, pankreas çok yorulma sonucu olarak büyürmüş…şokla kanarmış, kanama düşme yada çarpma sonucu da olabilirmiş…
Avukat rapora itiraz ediyor… ek rapor istiyor: pankreasın vurma sonucunda kanayabileceğine dair. Heyetse işkencehanede vurma olmayacağından emin! İtiraz reddediliyor. Gerekçe, İmran’ın cansız bedeninde herhangi bir darp ve morluğa rastlanmaması. Fotoğraflarda da darp izi ve morluk gözükmüyor. Militarist bürokrat aygıtın kurumları ve yetkilileri dayanışma ve işbirliği halinde, birbirlerinin açığını kapatıyorlar. Çeşitli kurumların varlık nedeni de bu değil mi? Cezalandırmak, öldürmek, kılıflar hazırlamak, aldatmak yasallık kazandırmak….
Pek bol olan cellatlar öldürüyor, hukukçular bunu yasallaştırıyor, bilirkişiler gerekçe yaratıyor, imamlar yatıştırıyor. Sanki işkencehanelerde sadece falaka kullanıyorlar, sanki iz bırakmada elektrik vermek olanaklı değil, sanki kum torbasıyla dövülen insanlar hiç iz bırakılmadan öldürülemiyor… Rapora bir kez daha itiraz ediliyor. Yanıt yine red.
Polis rapora sığınıyor: yer göstermeye götürdük , kaçtı, çok koştu, yorulmuş olmalı, düştü ve öldü, diyor. Hep böyle oluyor! Pek ikna edici! İmran yer gösterme bir yana adını bile söylemiyor oysa.
DAL, Ankara 1.şubede Birtan Altun baştan sonra İmran’ı da böyle katlediyor.