Nefret Edilen Kadınların Tarihi

8Temmuz2016_mizojini

Pandora, Hypatia, Julia, Jean D’Arc, Mukhtaran Bibi…
Jack Holland tarihin başlangıcından beri, insanlığın bir yarısının diğer yarısını baskı altında tutup insanlık onurunu elinden alması nasıl açıklanabilir sorusundan yola çıkıyor.

Antik Yunan’dan günümüze kadar gerçekleşen olaylar üzerinden kadınların karşı karşıya kaldığı baskıyı anlatıp sorunun kaynağını, nasıl beslendiğini ve çözümünü bulmaya çalışıyor.

Mizojini, kadınla erkek arasındaki ilişkilerin meydana getirdiği sosyal, siyasal ya da ideolojik çatışmaların ortaya çıkardığı yıkıcı bir ürün. Bunların hiçbirisi tek başına mizojinin sorumlusu değil. Bu bağlamda kadın düşmanlığı tüm diğer ayrımcılık çeşitlerinden ayrılmakta. Yazar ne zaman doğduğu sorusu için ise; “o kadar eski ki insanlar tekerleği bulmadan önce mizojiniyi buldular” diyor.

M.Ö 8. yüzyılda Doğu Akdeniz’de oluşmaya başlayan yapı, Batının düşünce sistemini, kadının toplumdaki konumunu doğrudan etkiledi. Yunanlıların Batı kültürüne sadece demokrasiyi değil, kadından nefreti de yerleştirdiler. Yunan söylencelerinde erkeklere ateşe hükmetme kibiri yüzünden ilk ceza verilir; “Pandora”. Burada Havva’nın rolünü Pandora üstlenir. Nefret edilen kadın, kültürden kültüre sadece isim değiştirir ve belki hikayesinde bazı farklıklar vardır.

Yahudi ve Hristiyan söylencelerinde olduğu gibi, Antik Yunanda da, kadınlar ortaya çıkmadan önce erkekler doğanın dışında kalan, yaratıcısıyla bütünleşmiş bir şekilde yaratılmıştı. Ama kadın bu özel ilişkiyi bozdu; erkeğin antitezi ve öteki olarak kendi sınırları içinde kalmaya zorlanmalı idi. Burada düalist bir yaşam felsefenin temelleri de atılmış, kadın değişken dünyanın önemsenmeyen temsilcisi olmaya mahkum edilmiştir. Daha sonra Platon ve Aristo Batı kültürüne cinsiyetler arası düalizmin yerleşmesine sebep olmuşlardır. Kadından nefret edenlerin en bilinenleri; Rousseau, Nietzsche, Hitler erkeğin Tanrıyla ilişkisinin tekliğini yeniden değerlendirmenin mümkün olduğunu kanıtlamaya çalıştı. Bu çaba her seferinde kadını bir gölge gibi takip edecek olan bir düalizmi ortaya çıkardı.228440490_640

Roma döneminde, Ortaçağ’daki cadı avlarından 1200 yıl önce, kadın düşmanlığı gelip iyiden iyiye yerleşmişti. Ancak kadınlar ilk kadın hakları eylemini de bu dönemde yaptılar. Tıpkı o gün olduğu gibi bugün de, erkekler kadınların hangi giysiyi giyeceklerine, hangi ekonomik haklara sahip olacaklarına, çocuk doğurup doğurmayacaklarına ve maalesef daha pek çoğuna karar verenin kendileri olmasını istiyor. Kadınların özgürleşmesi her çağda tutucu çevrelerde olumsuz bir etki yaratıyor; can havliyle ilk sarıldıkları yer de aile.

İlk Hristiyanlar ana günah, utanma ve düalizmi içeren bir sistem kurdular. Bedensellik karşısındaki çaresizlik erkeğin kendisinden korkmasının mizojiniye büyük ölçüde yön verdiğini gösterir. Kadın güzelliğine karşı girişilen tutum Yahudi-Hristiyan mirasının ve bunlardan kaynaklanan beden düşmanlığının bir sonucu. Zaman içinde bedensel arzu ve iradenin çatışması Katolikliğin merkezine yerleşti. Ortaçağ’da bu durum “İblis Kadın” imajı ile güçlendi. Kadınlar artık cadı olmakla suçlanarak yakılmaya başlandı. Ekonomi, felsefe, sanat alanındaki ilerlemeler kadınların şeytanın işbirlikçisi olmasına engel değildi. Bilim, mantık, demokrasi, bireyin ön plana çıkması.. Hiçbirisi mizojinin önünü kesemedi. Dünya değişirken sabit kalan yegane şey kadından nefretti.

Tüm dinler ve önemli filozofların neredeyse hepsi kadını hor gördüler. Bugün bile örtünme, cinsiyet ayrımı, genital sakatlama ve benzerleri toplumun sağ duyusundan kaynaklanan doğal bir sonuç gibi gözükebiliyor. Mizojini geniş bir alana yayılmış; şarkılarda, filozofların, siyasetçilerin dilinde… Ancak Aydınlanma döneminden itibaren gelişen felsefi ve siyasal ilkeler ile beslenen adalet, hak eşitliği ve insan onuruna saygı ile kadınlara eşit haklar tanıma fikri varlığını sürdürebilir. Mizojini, cinsiyetler arası tarihe başlı başına hükmetmiyor. Ortadan kaldırılması sadece kadın için değil, insanlığın ilerlemesi açısından da önemli. Mücadele ile mizojininin olmadığı bir dünyada yaşamak mümkün.

  • Dünyanın En Eski Önyargısı,Yazar: Jack Holland
  • Çevirmen: Erdoğan Okyay
  • Yayınevi: İmge Kitabevi