68 Mayıs’ı Yaşanmadı
[Gezi Olayı’nın yıldönümünde “olayın bitimsizliği” üzerine düşünmek isteyen herkese ve hiç kimseye. –]
1789 devrimi, Paris Komünü, 1917 devrimi gibi tarihsel fenomenlerde, nedensel serilere, toplumsal belirlenimlere indirgenemeyecek bir olay yanı hep olmuştur. Tarihçiler bu bakışı pek sevmezler, onlar nedensellikleri sonradanlık-yoluyla canlandırırlar. Fakat olayın kendisi nedenselliklerle bir yerinden çıkma veya bir kopuş halindedir. Bu yasaya göre bir yolundan çıkma, bir çatallanma, yeni bir olabilirlikler sahasına açan sağlam olmayan bir durumdur. Prigogine bu durumlardan, fizikte dahi, küçük farklılıkların birbirlerini ortadan kaldıracağına yayıldıkları ve birbirlerinden tamamen bağımsız fenomenlerin rezonansa, birleşmeye girdikleri durumlar olarak söz eder. Bu anlamda bir olay bastırılmış, ihanet edilmiş, kapılmış, engellenmiş olabilir, ama bu, yine de, aşılamaz bir şeyler taşımasını engellemez. Vazgeçmiş olanların söyledikleri bir şey bu: bu aşıldı. Fakat olay ne kadar eski olursa olsun, kendisini aşılmaya bırakmaz: olabilirliğin açıklığıdır bu. Bireylerin içinden olduğu kadar bir toplumun yoğunluğundan da geçer.
Hatırlattığımız tarihsel fenomenlere, farklı doğalara sahip olsalar da, belirlenimler veya nedensellikler eşlik ederdi. 68 Mayıs’ı ise daha çok, normal ve normatif her türlü nedensellikten bağımsız, saf bir olay tarzındadır. Onun tarihi “sağlam olmayan durumların silsilesi ve genişlemiş bir dalgalanma”dan ibarettir. Çok fazla ajitasyon, jestüel, konuşma, aptallık, illüzyon vardı 68’de fakat önemli olan bu değil. Önemli olan, bir görüş fenomeni olmasaydı, sanki bir toplum birdenbire kendindeki hoşgörülemez olanı ve başka bir şeyin olabilirliğini görecekti. “Mümkün yoksa boğuluyorum…” biçimindeki kolektif bir fenomendi. Mümkün ön-varolmuyor, olay tarafından yaratılıyor. Bu bir yaşam meselesi. Olay yeni bir varoluş yaratıyor, yeni bir öznellik üretiyor (beden ile, zaman ile, cinsellik ile, ortam ile, kültür ile, çalışma ile yeni ilişkiler…).
Bir toplumsal dönüşüm ortaya çıktığında, ekonomik ve politik nedensellik çizgilerini izleyerek etkileri ya da sonuçları değerlendirmek yeterli değildir. Toplumun yeni öznelliğe tekabül eden kolektif düzenlemeler oluşturmaya muktedir olması gerekir, öyle ki dönüşümü isteyebilsin. İşte gerçek bir “yeniden değişme” budur. Amerikalıların New Deal‘i, Japonların hamlesi, her türlü bulanıklık ve hatta gerici yapılarla, fakat aynı zamanda olayın taleplerine yanıt olabilecek yeni bir toplumsal durumu oluşturan yaratım ve inisiyatif yönüyle çok farklı öznel yeniden değişme örnekleri olmuştur. Fransa’da ise, tam tersine, iktidarlar 68’den sonra hiç durmadan “sakinleşecek” fikriyle yaşadılar.
Ve gerçekten de sakinleşti, fakat felaket koşullarda. 68 Mayısı bir krizin sonucu olmadığı gibi bir krize reaksiyon da değildir. Daha çok tam tersi geçerli. Bugünkü güncel kriz, Fransa’daki güncel krizin çıkmazları, Fransız toplumunun 68 Mayısını doğrudan özümseyebilme kapasitesine sahip olamamasından kaynaklanmaktadır. Fransız toplumu, 68’in istediği şekliyle öznel yeniden değişmeyi kolektif boyutta hayata geçirmede radikal bir güçsüzlük göstermiştir. O andan itibaren “sol” koşullar altında ekonomik bir yeniden değişim nasıl hayata geçebilir? İnsanlara hiçbir şey önermeyi bilemedi: ne okul alanında ne de çalışma alanında. Yeni olan her şey karikatürize edildi, marjinal bir hale getirildi. Bugün görüyoruz ki Longwy’nin insanları çeliklerine, süt üreticileri ineklerine vs. sarılıyor: yeni bir varoluşun düzenlemesi, kolektif bir yeni öznellik 68’e karşı reaksiyonlar tarafından, sağdan olduğu kadar soldan da, öncesinden ezildiğine göre başka ne yapabilirlerdi? Hatta özgür radyolar bile buna dahil oldu. Her defasında mümkün yeniden kapatıldı.
68 Mayısının çocuklarını her yerde görüyoruz, kendileri de bilmiyor ve her ülke kendine göre bunlardan üretti. Durumları hiç de parlak değil. Genç kadrolar değil bunlar. Garip bir şekilde kayıtsızlar, fakat her şeyden de haberleri var. Talepkâr ya da narsist olmaktan vazgeçtiler fakat iyi biliyorlar ki enerji kapasitelerine, öznelliklerine bugün hiçbir şey yanıt vermiyor. Hatta güncel reformların daha çok onlara karşı olduğunu da biliyorlar. Yapabildikleri oranda kendi işlerine bakmaya karar verdiler. Bir açıklığı, olabilirliği muhafaza ediyorlar. Şiirleşmiş portrelerini Coppola Rusty James‘te yapıyor. Aktör Mickey Rourke açıklıyor: “Biraz kenarda bir kahraman. Hell’s Angel tipinde değil. Hücreleri gri ve üstelik zevkli biri. Sokaktan ve üniversiteden gelen bir kültür karışımına sahip. Onu deli eden de bu karışım. Hiçbir şey görmüyor. Onu işe alacak herhangi birinden daha çılgın olduğu için kendisi için hiçbir iş olmadığını biliyor…” (Libération, 15 Şubat 1984).
Dünyanın tamamında böyle. İşsizlikte, emeklilikte ya da okulda kurumsallaştırdığımız, engelleri örnek alan kontrol altındaki “terk etme durumları”. Kolektif boyuttaki aktüel öznel yeniden değişimlere örnek olarak elimizde Amerikan tipi vahşi kapitalizm, ya da İran’daki gibi bir radikal islam, Brezilya’daki afro-amerikan dinler var, bunlar yeni bir entegrizmin karşıt figürleri (buraya bir de Avrupa’nın yeni-papacılığını eklemek gerekecek). Avrupa’nın önerecek hiçbir şeyi yok ve Fransa ise, zorunlu ekonomik yeniden değişimleri yukarıdan gerçekleştirecek, son derece silahlanmış ve Amerikanlaşmış bir Avrupa’dan başka bir arzuya sahip değilmiş gibi gözüküyor.
Buna rağmen olabilirlikler alanı başka bir yerde: barışçılık, doğu-batı aksını izleyerek, çatışma, silahlanma ve aynı zamanda ABD ve SSCB arasındaki paylaşım ve ortaklık ilişkilerini dağıtacak bir özne olarak kendisini önerebilir. Yeni bir enternasyonalizm, kuzey-güney aksını izleyerek, artık sadece üçüncü dünya ile işbirliği üzerine kurulmayacak, fakat zengin ülkelerin kendilerindeki üçüncü-dünyalılaşma üzerine kurulacak yeni bir durumdan söz edilebilir (örneğin, Paul Virilio’nun analiz ettiği gibi, metropollerin gelişimi, şehir merkezlerindeki bozulma, Avrupalı bir üçüncü dünyanın yükselişi). Sadece yaratıcı olduğunda bir çözümden söz edilebilir. Bu yaratıcı yeniden değişimler bugünkü krizi çözmekte yardımcı olabilir ve genelleşmiş bir 68 Mayısının, çatallaşmanın, genişlemiş bir dalgalanmanın nöbetini devralabilirler.
Gilles Deleuze & Félix Guattari
Deleuze, Gilles, İki Delilik Rejimi, Bağlam Yay., Çev: Mahir Ender Keskin, sf: 239-243