Dünya İnsani Zirvesi mi, ikiyüzlüler toplantısı mı?

İngiltere’de yayınlanan Independent gazetesinin yazarlarından Ian Birrell, bugün İstanbul’da başlayan Birinci Dünya İnsani Zirvesi’nin geniş katılıma karşın sonuç alınamayan yeni bir toplantıdan öteye geçemeyeceğini yazıyor:  “Dört yıl önce Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Ban Ki-moon, insani krizlerin çözümünde nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini görüşmek üzere dev bir zirve düzenleneceğini söylemişti. “O günden bugüne kadar 153 ülkeden 23 binin üzerinde kişiye danışıldığı belirtiliyor. “Şimdiyse kokteyl kanepeleri hazırlandı, en nadide şaraplar seçildi ve podyumlar kuruldu. “6 binin üzerinde siyasi, yarım kuruluşu yöneticisi ve iş adamı Türkiye’de düzenlenen dev toplantıya katılıyor.

‘Sırtlar sıvazlanacak’

“Bugün İstanbul’da başlayacak olan Birinci Dünya İnsani Zirvesi’nden somut sonuç bekleyenlerin sayısı az. “Sonuçta sayısız konferanslar düzenleyen bir sektörden bahsediyoruz. “Cesur konuşmalar yapılacak, sırtlar sıvazlanacak ve artık bir klasik haline gelen daha fazla mali kaynak sözleri verilecek.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon, insani yardım konusunda ülkelerin daha fazla çaba göstermesi gerektiğini söylüyor. “Sınır Tanımayan Doktorlar örgütü zirveden çekildiğini açıkladı ve bu zirvenin dünyanın en savunmasız insanlarının korunması için hiçbir işe yaramayacağını düşündüklerini söylediler. “Katılanların da beklentileri düşük.

‘BM hâlâ özür bile dilemedi’

“Bir de zirveyi düzenleyen BM’nin ikiyüzlülüğünü düşünün. Hâlâ daha 2010’daki Haiti depremi için yapılan yardımların yolsuzluğa kurban gitmesi nedeniyle bir özür bile dilemediler. “Afrika’daysa BM barış gücü askerleri tecavüz ve çocuk istismarı olaylarına karıştı. “Ama bugün konuşacak olan Ban Ki-moon tutkulu bir biçimde daha iyi bir dünya çağrıları yapacak. “BM Genel Sekreteri’ne Yemen’i bombalayan Suudilere silah satan ABD ve İngiltere’nin üst düzey siyasileri eşlik edecek.” Avrupalılarsa bir yandan lideri soykırımla suçlanan Sudan gibi ülkelerle gizli anlaşmalar yaparken, zirvede mültecilere yardımdan bahsedecek. “Öte yandan AB’nin Türkiye’yle yaptığı göç anlaşması hâlâ birçok grup tarafından insan hakları ihlâli olarak görülüyor.

Almanya Başbakanı Angela Merkel Nisan ayında Gaziantep’teki bir mülteci kampını ziyaret etmişti. Merkel bugünkü zirveye de katılıyor.

‘Altı haneli maaşlar’

“Aldatmaca sarmalı büyüdükçe, mültecilerin acıları da artıyor. Ama öte yandan da insani yardım sektörü hızla büyümeye devam ediyor.”İnsani yardım ekonomisine her yıl 155 milyar dolar pmpalanıyor. Bu paranın büyük kısmınıysa sektörün büyük oyuncuları kapıyor. “Dünya Gıda Programı 14 bin kişiyi istihdam ederken, Oxfam dünya genelinde 10 bin kişiyi çalıştırıyor. “İhaleleri alan özel firmalar da sektörden faydalanırken, karlar artıyor altı haneli maaşlar banka hesaplarına yatıyor.

‘Kendi kendisine hizmet eden sektör’

“İngiltere tarafından finanse edilen Norveç Mülteci Konseyi adlı bir örgütün gelirleri sadece son dört yılda ikiye katlanmış durumda. “Save the Children (Çocukları Koruyun) vakfının yeni başkanının yıllık maaşı 341 bin dolar.

Suriye’de 5 yılı aşkın süredir devam eden savaşta yüz binlerce çocuk evini terk ederek mülteci haline geldi.

“Geçen yıl mültecilere yardım kuruluşlarının faaliyetleri sorulduğunda alınan cevaplar ise içler acısıydı. Karmaşadan, saygısızlıktan ve en savunmasız olan grupların bir türlü korunamamasından bahsediyorlardı. “İstanbul’da konuşulması gereken konu tam da bu: İnsani yardım sektörü kendi kendisine hizmet eden bir yapıya bürünmüş vaziyette ve koruduklarını iddia ettikleri insanlara zarar verir hale gelmiş durumdalar. “İnsani yardım alanında faaliyet gösterenler aşırı kibirli, kimseye hesap vermeyen, kendi kendisini yücelten bir ruh hali içerisinde. O yüzden bugün biraz daha tepeden bakan yalanlara hazırlıklı olun.”

Zengin Arap ülkeleri neden Suriyeli mülteci almıyor?

Sınırlarda, tren istasyonlarında sıkışıp kalan Suriyeli mültecilerin görüntüleri, dahası üç yaşındaki Aylan Kurdi’nin cansız bedeninin fotoğrafları savaştan kaçanlar için daha çok şey yapılması çağrılarını beraberinde getirdi. Öfkenin bir kısmı da kapılarını mültecilere sıkı sıkıya kapatan Körfez İşbirliği Konseyi’ne üye Arap ülkelerine, yani Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt, Katar, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne yönelikti.

Aslında Körfez ülkeleri de hiçbir şey yapmadan beklemiş değil — özellikle de bireylerin cömertliği kayda değerdi. Hayır kurumlarına yapılan bağışlar yüzbinlerce doları buldu; işçilere maaşlarının bir kısmını Suriyeli mültecileri vermek isteyip istemedikleri sorulduğunda (örn. Katar Petrol Şirketi) birçok işçi ‘evet’ dedi. Körfez ülkeleri bağışlar ve hayır kurumları aracılığıyla 900 milyon dolarlık kaynak yarattı. Ancak Suriye’de savaş uzayıp giderken, kamplarda yaşayan mültecilere yardım etmek artık yetersiz hale geldi. Savaştan ve sosyal/maddi açıdan hiçbir iyileşmenin olmayacağı kamp yaşamından bıkan Suriyeliler daha güvenli ve müreffeh bir gelecek için çatışma bölgesinden kaçarken, dünya bu kitlesel nüfus hareketiyle başa çıkabilmek için başka çözümler bulmak zorunda.

Kısacası kamplarda yaşayan insanlara yiyecek ve barınma sağlamak, artık eski bir soruna bulunan eski bir çözüm. Şimdi en büyük sorun yüzbinlerce kişiye yaşayacak bir yer bulmak ve Körfez ülkeleri işte bu noktada yanıtlar bulmakta zorlanıyor.

İstikrarsızlık korkuları

Bazı Körfez ülkeleri Suriyelilerin misafir işçi olarak girişine izin verdiğine (Suudi Arabistan 2011’den bu yana 500 bin Suriyeli aldığını söylüyor) dikkat çekerken, sponsor ya da çalışma izni olmadan gelen mülteciler için belirli bir politika hiç olmadı. Bunu açıklamak için Körfez ülkelerinin kendi sınırları içindeki siyasi istikrarsızlık korkularını, yurttaşlık kimliğini ve bir Körfez ülkesi vatandaşı olmanın ne anlama geldiğini derinlemesine ele almak gerekiyor. Körfez ülkeleri Esad karşıtlarına verdikleri destek nedeniyle sızmalar olabileceğinden korkuyor.

Beşar Esad’la savaş, 2012’den itibaren Sünni Arap Körfez ülkelerinin çıkarlarıyla, İran ve müttefikleri arasında bir rekabete dönüştü. Bu noktada Körfez ülkelerinde Esad’a sadık Suriyelilerin intikam saldırıları için topraklarına sızabileceğine dair derin bir korku başladı. Körfez’e girecek Suriye vatandaşlarının sicillerinin kontrol edilmesi işlemi süratle sıkılaştırıldı ve Suriyelilerin çalışma izni alması ya da mevcut izinlerini yenilemesi çok daha zorlaştı. Özellikle Katar, Suudi Arabistan ve BAE Esad yanlılarının misillemede bulunmasından büyük korku duyuyor. Son üç yıldır “terör hücrelerinin” sessizce gözaltına alındığı dedikoduları dolaşıyordu. Ancak Esad yanlılarının bir eylem hazırlığında olduğuna dair doğrudan bir kanıt kamuoyuna açıklanmadı.

Nüfus dengesi

Bütün bunlara ek olarak Körfez ülkelerinin dayandığı çok hassas nüfus dengelerini de göz önünde bulundurmak lazım. Binlerce Suriyeli’nin mülteci olarak gelmesi, bu dengeleri tehdit edebilir. Örneğin BAE ve Katar vatandaşları, ülkelerindeki nüfusun sadece yüzde 10’dan biraz fazlasını oluşturuyor. Buralarda yaşayanların çok büyük çoğunluğu geçici işçiler. Körfez ülkelerinde sadece siz ya da eşiniz tam zamanlı çalışıyorsa oturum izni veriliyor. İşiniz olmadan burada süresiz kalmanız mümkün değil. Sözleşmeleri bittiğinde göçmen işçilerin tamamına yakını ülkelerine dönüyor.

‘Baskı sonuç vermez’

Göçmen işçilerin ülkede uzun süre kalıp yerleşememeleri, Körfez’deki Arap nüfusun hakim konumunu sürdürmesine olanak tanıyor.Dolayısıyla binlerce yabancının, işleri ya da kesin bir dönüş tarihleri olmadan ülkelerine gelmesi fikri Körfez ülkeleri için çok rahatsız edici. Suriyeli mültecilerin Körfez kimliği ve sosyal yapısına yönelttiği demografik tehdidin Filistinlilerin 1948’deki göçü de dâhil olmak üzere tarihte eşi, benzeri yok. Körfez ülkeleri de Suriyeli mülteci krizine verecek bir yanıt bulamıyor.

Demografik değişiklik ve kimliklerine yönelik tehditlerin kamuoyu baskısı veya özellikle Batılı ülkelerden gelebilecek diplomatik baskılarla aşılabilmesi ise çok zor.Ayrıca Körfez’in yönetici kadroları eğer Batı, Esad ve rejimiyle ilgili daha önce birşeyler yapmış olsaydı, bu olayların hiç yaşanmayacağını düşünüyor. Bu yüzden de Batılı diplomatların talepleri, büyük ihtimalle duymazdan gelinecek.

%99’u Müslüman olan Suudi Arabistan, Katar,Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Kuveyt’te mülteci/sığınmacı alımı kocaman bir SIFIR..

10517561_1176354249060902_2941686632712928368_n