Bir Komunist Önder: KAYPAKKAYA – Yusuf Köse

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor; belki biz olmayacağız ama bu çelik aldığı suyu unutmayacak”

1948 Yılında Çorum’un Sungurlu ilçesinin Karakaya Köyü’nde doğan Kaypakkaya,ilkokulu bitirdikten sonra Hasanoğlan Öğretmen Okulu’na devam etti. Öğretmen Okulunun ardından, İstanbul’daki Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na başladı. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi-Fizik Bölümü öğrencisi olan Kaypakkaya, sol düşüncelerle burada tanıştı. Mart 1968’de Çapa Fikir Kulübü’nün kurucuları arasında yer aldı. Çapa Fikir Kulübü’nün Başkanı olan Kaypakkaya,6.Filo’yakarşı bildiri yayınladığı gerekçesiyle Kasım 1968’de okuldan atıldı.

FKF ve TİP içinde ortaya çıkan ayrışmada, Milli Demokratik Devrim(MDD)tezini savunan kesimde yer aldı. İşçi-Köylü Gazetesi’nin İstanbul’daki bürosunda çalışan Kaypakkaya, çok genç yaşlarda, Aydınlık ve Türk Solu dergilerine yazılar yazdı. Aydınlık içinde meydana gelen ayrışmada, Doğu Perinçek’in başını çektiği PDA kanadında yeraldı.1972 yılına kadar PDA(TİİKP) saflarında çalıştı ve DABK üyesi olarak görev yaptı. Bu tarihte,PDA ile yolları ayrıldı. Doğu Perinçek ve çevresinin saptırımcı (revizyonist) ve fırsatçı (oportunist) olduklarını iddia eden Kaypakkaya,ayrılık sonrasında TKP/ML TİKKO’yu kurdu. TKP/ML faaliyetlerinin yoğunlaştığı Dersim-Çemişgezek bölgesinde mücadele ederken, 24 Ocak 1973’de Dersim-Çemişgezek ilçesi  Vartinik köyü Mirik mezrasında kolluk güçleri tarafından bulunduğu köyün etrafı sarılmış, çatışma sırasında TİKKO’nun ilk komutanlarından Ali Haydar Yıldız yaşamını yitirirken, Kaypakkaya yaralı olarak çatışma alanından uzaklaşmıştır. Beş gün sonra, kendisinin saklandığı köydeki bir öğretmenin ihbarıyla yakalanmıştır. Çatışmada, botlarını kaybettiği ve yaralı olduğu halde, kasıtlı olarak saatlerce yürütülmesi nedeniyle ayaklarının hissizleştiği iddia edilmektedir.

Bunun sonucunda kaldırıldığı hastanede ayak parmakları kesilmiştir. Türk devletinin; “en tehlikeli komünist düşüncelere sahip terörist” olarak nitelendirdiği İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır’da süren dört aylık sorgulama ve işkence sürecinden sonra, mahkemeye çıkartılmasına az bir zamankala,18 Mayıs 1973 günü katledilmiştir.

68 Hareketi ve Marksizmin Gelişmesindeki Rolü

1968 kuşağı ve onun içinden çıkan 1971 Türkiye Devrimci Hareketi TDH üzerine çok şeyler söylendi. Deniz Gezmiş’ler, Mahir Çayan’lar ve İbrahim Kaypakkaya’ların önderlik ettikleri ve içinde yer aldıkları hareketler üzerinde konuşulması, tartışılması, bir döneme ve sonraki Türkiye devrimci sürecine damgasını vuran ve hatta belirleyici bir karakteristiğe sahip olmasındandır.

TDH tarihinin başlangıcı, 1900’lü yılları başına kadar götürülse de, esas olarak, ete-kemiğe büründüğü 1920 yılında Bakü’de, Mustafa Suphi önderliğinde kurulan Türkiye Komünist Partisi’yle başlatılması daha doğru olur. Suphi’lerin, Kemalistlerce katledilmesinden sonra ise, TKP gerçek fonksiyonunu oynayamayarak, reformist-revizyonist bir çizgiye kaymış ve önemli ölçüde sınıf uzlaşmacı bir çizgide hareket etmiştir. Ülke içinde 1950’lerin sonlarında başlayarak gelişen işçi ve gençlik hareketi, 1960 Askeri Cuntası’yla kısmen gerilese de, bu süreçte kısmı demokratik ortamın olması, devrimci düşüncelerin aydınlar ve gençlik içinde gelişmesinin koşullarını da olumlu yönde etkiledi. Özellikle dünyayı sarsan ve dinamik bir devrimci atılımın ana kaynağı ve yönlendiricisi olan, Çin’de gelişen Büyük Proleter Kültür Devrimi’ne (BPKD) özel bir yer vermek gerekir.

11146517_1107322785964049_4341136930796364123_nVe ayrıca, ABD’nin Vietnam işgali vb. olaylar ,uluslararası alanda”1968 Hareketi” diye bilinen işçi ve gençlik hareketinin ,daha güçlü bir şekilde ortaya çıkmasının ve genişlemesinin nedenleri arasında yer aldı. Bütün dünyayı sarsan bu devrimci dalga, ülkemizde de ciddi şekilde etkisini gösterdi. Bu, hem gençliğin daha fazla devrimcileşmesini ve örgütlenmesini getiriken,işçi hareketiyle gençlik hareketinin birleşmesini sağladı. Özellikle Marksist düşüncelerin tohumları, esas olarak bu dönemde ekildi. TKP’nin, modern revizyonist dünya görüşü, 1968 yılına kadar, ülkede bir pasifist suskunluk sürecini yaşatmıştı.

Modern revizyonist sınıf uzlaşmacı görüşler, Marksist görüşler olarak tanıtılmıştı. 1968 Harketi’yle bu anlayışlar, temelden aşıldı. Türkiye’de, uzun süre Marksist hareketlerin ortaya çıkamamasının esas önemli nedenlerinden birisi TKP’nin sınıf uzlaşmacı çizgisi olmakla beraber, bir nedeni de, Türk devletinin kurulduğu günden itibaren devrimci ve komünistlere karşı uyguladığı baskıdır.

Diğer bir neden ise, devrimcilik ile Kemalist düşüncelerin aynılaştırılması olmuştur. Kemalist Türk Devleti, hem baskıyla hem de ideolojik manipülasyonla ; aydınlar ve gençlik üzerinde, bunu iyi işlemiştir.

Türkiye’de aydınların ve gençliğin önemli bir kesimi; devrimciliği, Kemalizm olarak tanımlamıştır. Bu anlayışın, günümüzde, hala etkisi-eskiye oranla azalmış olmasına karşın-sürmektedir. Türkiye’de Marksizm, esas olarak 1960 sonlarına doğru yayılmış ve 1968 Hareketi’nin yarattığı devrimci ortamla beraber gelişmiştir. Bu süreçte Marksist yayınların gelişmesi, üniversiteli gençlik ve küçük burjuva aydınlar içinde etkisini göstermiş; Marksizm yavaş yavaş Kemalizm’den ayrılmaya başlamıştır.

“Mustafa Kemal Devrimciliği” her ne kadar ciddi bir şekilde etkisini sürdürse ve bunun sürdürülmesi için özel çabalar harcansa da; Marksizm’in gelişmesi, yaygınlaşması, burjuva düşüncenin sorgulanmasını da beraberinde getirmiştir. Ancak bu düşüncelerden radikal devrimci kopuşu, Kaypakkaya sağlayabilmiştir. Diğerleri, önemli ölçüde bu düşüncelerin etkisi altındaydı.

Ülkedeki İdeolojik Şekillenme

Ülkemizde ideolojik şekillenme,1968-1971 arasında yaşanmıştır. TKP’nin 50 yıllık pasifist sınıf uzlaşmacı görüşleri ve revizyonist ideolojilerin yıkılması ve tartışılması, esas olarak bu üç-dört yıllık süreç içinde olmuştur.

Marksist eksenli farklı düşüncelerin tartışılması, reformist düşünce akımlarının geriletilmesi, sınıf uzlaşmacı çizgilerin mahkum edilmesi, Marksist düşüncelerin kök salması ve yerli yerine oturmaya başlaması, bu sürecin tartışma ortamında gelişmiştir. Bu süreci, uluslararası alandaki ideolojik ve siyasal mücadele ile birlikte ve bağlantılı ele almak daha doğru bir yaklaşımdır. Tersi, tarihsel materyalizm anlayışıyla da ters düşer. Dünyadaki bu gelişmelerin radikal yanında,Mao Zedung’un önderliğinde gelişen BPKD etkisi dururken; pasifist ve sınıf uzlaşmacı yanında ise, Rus Modern revizyonizmi yer alıyordu. Ancak, devrimci ve ezilen ulus hareketlerinin gelişme motoru tartışmasız BPKD idi.

i.kaypakkaya

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÇKP ile SBKP arasındaki ideolojik savaşım, ülkemizde de kendini gösterdi ve üç akım bu şekilde ortaya çıktı. Bu, genelde böyledir.Birincisi, ÇKP’nin (yani Mao’nun) yanında yera lanlar ; ikincisi, Rus modern revizyonizmin yanında yer alanlar; üçüncüsü ise, ortada yer alanlar, ikisine de aynı mesafede duranlar. Türkiye’de ki ideolojik tartışma ve beraberindeki ayrışımlar ve ideolojik şekillenmeler de, bu sıralama şeklinde kendini ortaya koymuştur. Ülkemizde ki bu gelişmelerden, esas olarak üç radikal hareket ortaya çıkmıştır. Geçmişin pasifizmine haklı bir tepki olarak THKO ve THKP-C ortaya çıkarken, bu hareketlerden 2 yıl sonra’da TKP/ML ortaya çıkmıştır.

Elbette, Ülkedeki İdeolojik Şekillenme bu ideolojik ayrışımlar, salt bu üç örgütle sınırlı kalmayıp, sayısız devrimci hareket ve örgütlenmeler gelişmiştir. 1968 ve beraberinde gelen yıllar içinde, TDH’ye esas olarak THKO, THKP-C  ve TKP/ML damgasını vursa da; devrimci hareketi salt bunlarla sınırlamak eksik kalır. İşçi hareketi içindeki yığınca oportünist öğede, kendilerini Marksist olarak ortaya koymuşlar ve örgütlenmişlerdir. Günümüz TDH hareketinin kökleri burada aranmalıdır.

Kaypakkaya’nın İdeolojik Duruşu
Kaypakkaya ve Kemalizm

Kaypakkaya, BPKD’nin ve onun idelojik ve siyasal önderi Mao’nun yanında yer almıştır. Ülkemizde ki bazı devrimci kesimler, Kaypakkaya ile Mao’yu birbirinden ayırmaya çalışırken, bu gerçekliği gözardı ediyorlar. Kaypkakaya, Mao’nun yanında safını belirlemiş ve daha sonraki gelişen düşüncelerine de, bu damgasını vurmuştur. Kaypakkaya, devrimciliğe adım attığı ilk dönemlerde, diğer devrimci gençlik hareketleri gibi “ikinci milli kurtuluşçu” idi. Ancak, Marksist eserlerle tanıştıkça, Kaypakkaya kendini geliştirmiş ve değiştirmiştir.

Kaypakkaya’yı radikal bir şekilde değiştiren ve onu Marksist yapan, 1970’in 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi olmuştur. Bu tarihten sonra Kaypakkaya, içinde yer aldığı örgüte, Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi’nin (TİİKP) görüşlerine yönelik eleştiriler getirmeye başlamış; eleştirilerini ve sorgulamalarını, Marksist görüşler temelinde yapmıştır. Kendi düşüncelerini de, bu eleştiriler temelinde her geçen gün geliştirmiştir.15-16 Haziran Direnişi, Kaypakkaya’ya devlet ile temelden kopuşu sağlamıştır. Türk devletine yaklaşımı, özellikle Türk devletiyle bütünleşmiş olan Kemalizm’e yaklaşımı, bu hareketle beraber olmuştur. İşçi hareketinin zorla bastırılması, peşinden sıkıyönetim olayları; onu, devlet olgusunu, Marksist açıdan sorgulamaya itmiştir. Bu olaydan sonra, Kemalizme yaklaşımı, radikal bir şekilde değişmiştir.

Türkiye Marksist tarihine kazandırılan önemli bir siyasal ve ideolojik önermedir. Çünkü bu, Marksist öğretinin; burjuva devletine yaklaşımın bir gereğidir. İşçi hareketinin, burjuva sınıf uzlaşmacılığından kopuşu ancak ve ancak Kemalizm’den kopuşla gerçekleşebilmiştir. Sınıf uzlaşmacı TKP, 50 yıllık bir süreçte (bugünkü devamcıları da aynı durumdadır) Kemalizm’den kopmadığı ve onu “ilerici”, “devrimci” gördüğü için; işçi hareketinin gelişmesi önüne de set çekmiştir. Ülkemizde, devrimci hareketlere Kemalizm hayranlığını bulaştıran ve bunun ideolojik alt yapısını oluşturan da aynı TKP’dir. Kaypakkaya bu revizyonist anlayışı yıkmıştır.

13165906_1340192512677074_6899916796104538859_nKaypakkaya’dan, Kemalizm ile ilgili kısa bir pasaj aktaralım. Bu pasaj, onun bu konuda ki özlü düşüncelerini verir.————————– Kaypakkaya’nın TDH’ne en önemli katkısı ve onu Marksist yapan anlayışlardan biri de,Kürt ulusal sorunu na yaklaşımdır. Kaypakkaya’nın yaşadığı süreçte “Kürt” kelimesini ağıza almak kolay olmadığı gibi, Kürtlerin ulusal haklarından sözetmek ise mümkün değildi. Özellikle kendine devrimci diyen hareketlerin bu soruna yaklaşımı sosyal şovenist bir yaklaşım olduğu gibi; büyük çoğunluğu, Türk devletinin “bölünmez bütünlüğü” sınırları içinde, bu soruna yaklaşıyorlardı. “Kürt var” diyenler ise, sadece dillerinin kullanmasından ve salt Kürt oldukları için baskı uygulanmasına karşı çıkıyorlardı. Kürt’lerin ayrılma hakkı ise, hiç ağıza alınmıyordu. Kaypakkaya, bu Kemalizm demek, her türlü ilerici ve demokratik düşüncenin zincire vurulması demektir. Kemalizmi övmeyen her türlü yayın faaliyeti yasaktır. İleride, Kemalist iktidar aleyhine herhangi bir yazının çıkabileceği olasılığı dahi, yayın organlarının kapatılması için yeterli nedendir.

Sonu gelmez ‘örfi idareler’ ülkeyi kasıp kavurmaktadır ve her bir’ örfi idare’ yıllarca sürmektedir; meclis, CHP’nin tepesinde ki bir avuç yöneticinin ve onun değişmez başkanı M. Kemal’in elinde oyuncaktır. Anayasa da ve bütün yasalar da öyledir,ülkeyi gerçek te ordu yönetmektedir. Kemalizm demek, her alanda Türk şovenizminin kışkırtılması, azınlık milliyetlere amansız bir ulusal baskının uygulanması, zorla Türkleştirme ve kitle katliamı demektir.” “Kemalizm, komprador Türk büyük burjuvazisinin ve orta burjuvazinin sağ kanadının ideolojisidir.” Kaypakkaya ve Kürt Ulusal Sorunu: sosyal-şoven ortamda; Kürt ulusunun,kendi kaderini tayin hakkını kayıtsız şartsız savunulmasını ileri sürdü ve sosyal şoven politikalara ve düşüncelere karşı çıktı, onları eleştirdi: Kaypakkaya’nın, genel olarak ulusal ve özel olarak, Kürt Ulusu konusunda özlü düşünceleri budur.

Kaypakkaya’nın, Kürt ulusal sorunu konusundaki görüşleri; bugün ki gelişmelere de çözüm getirmektedir. Kaypakkaya’nın ulusal sorun konusundaki düşünceleri, Leninist temeldedir. Kaypakkaya, Lenin ve Stalin’in ulusal sorun konusundaki geliştirdikleri düşünceleri, ülkemiz gerçekliğinde ele almıştır.Kaypakkaya’nın Kürt ulusal sorunuyla ilgili olarak geliştirdiği düşüncelerini, çağdaşlarında bulamazsınız. Kaypakkaya’da Marksist düşüncelerin derinliği, onun 1972 Ocak ayında ele aldığı ve daha TİİKP içindeyken yazdığı, “TİİKP Program Taslağı Eleştirisi” adlı makalesinde görülür.

Kaypakkaya’nın bu makalesi, genelde görmezlikten gelinir. Oysa proletaryanın devrimde ki  önderliği, ideolojisi, proletarya partisinin öncülüğü, özü, düşünce yapısı ve adı burada tartışılır ve Marksist düşünceler temelinde, TİİKP’in görüşleri eleştirilir. Yine, sosyalizmle ilgili olarak da bu makalede düşünceleri yer bulur. Kaypakkaya’nın TİİKP’den ayrılmasına neden olan temel Marksist görüşler, burada geliştirilir ve onun önderliğindeki TKP/MLde, bu görüşler ışığında kurulur.Kaypakkaya “halkçı” değildir. İşçi sınıfı önderliğinde, devrimi savunur.

İşçi sınıfının Marksist-Leninist ve Mao Zedung düşüncesini savunur. Kaypakaya’nın Halk Savaşı’nı savunması, devrimin kırlardan şehirlere doğru gelişeceğini savunması; onun köylü oluşundan yada köylülüğü esas alındığından değil, kendi bakış açısıyla ülkeyi yarı-feodal değerlendirmesinden kaynaklı bir dü————————– “Türkiye’de Kürtlerin bir ulus oluşturduğu, gözü azgın Türk şovenizmiyle karartılmamış olan herkesin kabul edeceği, tartışılmayacak kadar açık bir gerçektir.”

“Ulusal baskı sadece Kürt Halkı’na değil, Türk egemen sınıflarıyla her bakımdan kaynaşmış bir avuçb üyük feodal bey ve üç-beş büyük burjuva dışında, bütün Kürt ulusuna uygulanmaktadır.” “Marksist-Leninist hareket, Türk burjuva ve toprak ağaları tarafından ezilen Kürt Ulusu’nun kendi kaderini tayin hakkını,yani ayrılma ve bağımsız bir devlet kurma hakkını, her dönemde ve kayıtsız koşulsuz tanır ve savunur.” “Ulusal sorundaki temel şiarımızı bir kere daha tekrarlayalım: Bütün uluslar için tam hak eşitliği; bütün ülkelerin işçilerinin ———————-düşünce sistematiğidir.

Kaypakkaya’yı,”köylü devrimcisi” olarak adlandırmaya çalışanlar, onu gerçek düşüncelerinden uzak bir değerlendirme yolunu seçmişlerdir. Oysa o, ülkemizde o güne değin savunulmayan, Marksizm’in temel ilkelerini savunmuştur. Marksizm adına ileri sürülen revizyonizmi ise açığa çıkarmış ve mahkum etmiştir. İşte, onun görüşlerinden bir alıntı: “İhtilalci İşçi-Köylü Partisi adlandırılması, niçin yanlıştır? Çünkü bizim gerçek niteliğimizi, nihai hedefimizi belirtmiyor. Biz işçi sınıfı hareketiyiz, onun öncü müfrezesiyiz. Köylü hareketi asla değil. Ülkemizin bugünkü somut koşulları, bize köylülük ile ilgili görevler yüklüyor ama bu geçicidir, bizim esas görevimize yaklaştıran geçici bir adımdır. Köylülük kitle olarak,bir bütün olarak, ‘üretim araçlarının özel mülkiyeti alanında’ bulunmaktadır. Ve kapitalist toplumun temelinin korunmasından yanadır. Köylülük, modern sanayi karşısında dağılan ve yok olmaya giden bir sınıftır.Oysa proletarya, mülkiyetle bütün bağlarını koparmıştır.

Modern sanayiin, özel ürünü ve esas ürünüdür. Modern sanayiin gelişmesiyle birlikte gelişir ve güçlenir. Geçmişi değil, geleceği temsil eder. Özel mülkiyetin korunmasını değil,kesinlikle ortadan kaldırılmasını ister. Bu nitelikleri dolayısıyla da, toplumun bütün emekçi kesimlerinin, bu düzenden acı çekenin insanlığın tümünün kurtuluşunu tarih, işçi sınıfının omuzlarına yüklemiştir. İşte biz, bu sınıfın öncü müfrezesiyiz ve bu yüzden di rki, partimizin önüne, bir de köylü sıfatının eklenmesi, bilimsel olarak yanlıştır.” Bu gerçekler orta yerde dururken, Kaypakkaya’yı “köylü devrimcisi” olarak tanıtmak, haksızlığın ötesinde, gerçeklerin çarpıtılması olarak değerlendirilmelidir. Kaypakkaya’nın bu Marksist görüşlerini, kendi çağdaşlarında bulamazsınız.

Ülkemizde de proletaryanın önderliği sorunu, Kaypakkaya’yla yerleşmiş ve geliştirilmiştir. Kaypakkaya, Marksizmin temel ilkelerinin TDH içine yerleşmesini sağlamıştır. En azından savunulmasına katkıda bulunmuştur. Ve Marksist düşüncelerin, ülkemizde daha doğru bir temelde gelişmesine katkı sunmuştur. Revizyonizm ve reformculuk, Marksizm olarak tanımlanmaktan kaçınılır olmuştur. Kaypakkaya bu alıntının devamındaşunlarısöylemeyedevameder: “Öte yandan bunlar(köylüler Y.K.),proletaryanın vazgeçilmez önder rolü olmadan, burjuva demokrasisinden bir adım bile öteye ilerleyemezler.

Bugün ülkemiz koşullarında ise, proletaryanın önderliği olmadan; değil proletarya demokrasisine geçmek, burjuva demokrasisini bile son sınırına kadar genişletemezler.” Kaypakkaya’nın görüşleri net ve Marksist-Leninist-Maoisttir. O, proletaryanın önderliğinden ve çizgisinden taviz vermediği gibi, köylülerin nereye kadar gidebileceğini de ortaya koymaktadır. Kaypakkaya’nın düşünceleri bu iken, onu, “köylü devrimcisi” olarak tanıtmak, bir komüniste haksızlığın ötesinde, gerçeklerin bilinçli olarak çarpıtılması olarak göze çarpmaktadır. Kaypakkaya’nın yukarıya aktardığımız görüşleri, Marx, Engels, Lenin,  Stalin ve Mao’da vardır. Ve bu görüşler, Marksizmin temel ilkeleridir. Kaypakkaya, sosyalizm  de sömürü olmadığını söylerken ; sosyalizmin, proletarya diktatörlüğü olduğunun altını çizer.

13095928_585098454993557_2945605203519460736_nVe o, sınıfsız topluma kadar mücadeleyi ve nihai hedefin komünizm olduğunu özellikle vurgular. Kaypakkaya,”köylü partisi” isminin yanlış olduğunu, proletaryanın esas amacını yansıtmadığını belirtir ve parti isminin TKP/ML olmasını önerir.

En doğrusunun, TKP olduğunu söyler, ancak “ülkemizde TKP adı altında revizyonist bir parti” var diyerek, yanına ML eklenmesini savunur. Bu düşünce yapısı ve önermesi, onun komünist düşünce yapısıyla uyum içindedir.

Onun düşünceleri eklektik değil, bütünlüklüdür: “Yine bizim partimiz, komünizme geçmek için bir devletin; Paris Komünü tipinde, Sovyet tipinde vb. bir devletin zorunluluğunu kabul etmekle birlikte, nihai olarak her türlü devleti kaldırmak amacındadır.” Bu görüşlerin savunulması, bugün için bazılarına çok kolay gelebilir.

Ancak o süreçte, reformizmin, halkçılığın ötesine geçememiş bir TDH içinde; 23-24 yaşlarında bir genç komünist tarafından, bu görüşlerin savunulması, tarihsel bir adımdı. Ayrıca, belirtmek gerekiyor ki; hala bu görüşler, kendine “Marksist” diyen bazı siyasal yapılarca net olarak anlaşılmadığı gibi, revize edilmeye devam edilmektedir. Kaypakkaya’da proletarya önderliği ve sosyalizmde,proletaryanındevrimcidiktatörlüğüuygulamasıanlayışıvardır: “Sosyalist toplumda sınıflar ve proletaryanın diktatörlük aracı olarak devlet var olmakla birlikte, ne sömürü vardır, ne de zulüm. Sömürü, sosyalizmin inşasıyla birlikte ortadan kalkar.” “Komünizm dünyasında, sınıflarla birlikte; uzlaşmaz sınıf çelişmelerinin ürünü olan egemen sınıfların, diğer sınıflar üzerindeki baskı aracı olan devlet de ortadan kalkacaktır.”

Kaypakkaya’da sosyalizm ve komünizm anlayışı, Marksist sosyalizm ve komünizm ilkeleriyle örtüşür. Onda, bu konuda ütopyacılık yoktur. O, gerçekçidir. ———————————— Kaypakkaya, ülkeyi yarı-feodal, yarı-sömürge olarak değerlendiriyordu. O süreçte, devrimci kesimlerin önemli bir bölümünün görüşü de bu yöndeydi. Sosyo-ekonomik yapı değerlendirmesinden hareketle; devrimin karakterini, proletarya önderliğinde, “özü toprak devrimi olan demokratik devrim” ve devrimin yolunu ise, halk savaşı olarak belirliyordu. Kaypakkaya’nın “Çorum İl Tahlili” ve “Kürecik Bölge Raporu” diye iki ayrı, kısa, sosyo ekonomik yapı araştırması vardır. Burada izlediği yöntem, Marksist bir yöntemdir. Özellikle “Kürecik Bölge Raporu’nda izlediği yöntem, Kaypakkaya’nın “sosyo-ekonomik yapı araştırmasının”, dahice bir kavrayışın önemli ip uçlarını verir.

Ele aldığı ara başlıklar, bunun bir ifadesidir. Nevar ki, Kaypakkaya bunu geliştiremiyor ve ilerletemiyor. Buna ne koşulları el veriyor ne de o günün yoğun sıkıyönetim koşullarında zaman bulabiliyor. Kaypakkaya, Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısını, genelin kabulüyle birleştirerek “yarı-feodal” olarak saptıyor. Geniş bir araştırma yapmadan, Kürecik’ten hareketle bir genelleme yapıyor, öznelci hareket etmek istemiyor.1970’lerin başında Türkiye’de, güçlü feodal kalıntılar olmasına karşın, ülkede kapitalist meta üretimi egemen hale gelmişti. Kaypakkaya, devrimin karakteri ve devrimin yolu konusunda da yanılmıştı.

O süreçte, ülke de köylü nüfusun %60-70 arası olması; Kaypakkaya’yı, kırdan şehirlere doğru devrimin gelişebileceği yargısına götürmüştür. Oysa Türkiye’de, Türk köylüsünün hiçbir zaman ciddi bir toprak talebi olmamıştır. Toprak talebini dile getiren, ciddi eylemlikleri olmamıştır. Kürt köylüsünün üzerinde ise, çok yönlü bir baskı vardı. Bir taraftan Türk devletin ağır ulusal (ve sınıfsal) baskısı, diğer yandan feodal ağaların ve eşrafın sınıfsal baskısı; Kürt köylüsünü toprak talebini eyleme dökmesini önlemiştir. Yoksul köylülüğün, “silahlı mücadeleye katılacağından” hareket eden Kaypakkaya; elbette sübjektif düşünmüştü.

1968-1970 arası yapılan eylemler, kapitalizmin geliştiği, meta ekonomisinin yol açtığı yoksullaşma ve tahribe karşı küçük köy üreticilerinin eylemleriydi. Bu eylemler, “toprak talebi” olarak görüldü ve bu eylemlerden hareketle de, “köylülerin silahlı mücadeleye katılacağı” yargısına varıldı.  Bu hiç bir zaman  (Türk köylüsü açısından) gerçekleşmedi. Kürt köylüsü ise, ulusal kimliği için mücadeleye katıldı. Bunlardan hareketle de, Kaypakkaya’nın “Halk Savaşı” teorisi hayat bulamadı. Çin’de gelişen devrim çizgisi de Kaypakkaya’yı etkilemişti. “Kızıl siyasi İktidarlar Öğretisi” adlı makalesi, onun şablonculuğunu da elev erir. O süreçte, THKO ve THKP-C’de şablonlardan etkilenmişlerdi. Bunlarda doğaldı. Türkiye Devrimci Hareketi’nin pasifist geçmişi, yeni kuşağın önüne ciddi deneyimler bırakmamıştı. Ancak, Kaypakkaya’nın devrim teorisi, bütünlüklüydü. O’nda eklektizm yoktu.

13263761_865095496930149_1255332827209144347_n13254270_865095563596809_7895332742621122818_nO fokocu değildi. Sübjektif değerlendirmeleri de olsa, onun teorik yapısı bütünlüklüydü. Ve Kaypakkaya’nın bu hataları, yazının başında ortaya koymaya çalıştığım Marksist niteliğine gölge düşürmüyordu. Bazıkesimler,Kaypakkaya’yıMao’danayırarak,onunMaoilebağınıkoparmaya çalışır. Oysa Kaypakkaya’nın görüşleri, Marksist-LeninistMaoistir. Kaypakkaya, daha TİİKP içindeyken, “hareketimiz BPKD ürünüdür” diye belirtilmesini ister. TİİKP’den ayrılıp TKP/ML’yi kurduğunda,”hareketimiz BPKD’nin ürünüdür” diye belirtir. Bunun belirtilmesini çok önemli görür. Çünkü Kaypakkaya’nın şekillenmesinde,onun, 68 kuşağının ileri unsurlarından farklı bir duruma gelmesinde ve Marksizm’in temel ilkelerini ülkede ayağa dikmesinde; ideolojik anlamda, BPKD’nin özel bir yeri vardır. Bunun inkarı, Kaypakkaya’nın bütünlüklü Marksist çizgisinin inkarına götürür. Kaypakkaya’nın MLM teorisi, kendiliğinden ortaya çıkmamış; tersine O’nun MLM teorisi, ÇKP-SBKP arasındaki ideolojik tartışma ve ayrışmada şekillenmiştir. Modern revizyonizmle, ML arasındaki ayrışmada Kaypakkaya, safının net belirleyerek; Mao’nun başını çektiği ML’lerin safında yerini almıştır.

Bu anlamda, Kaypakkaya’yı Mao’dan ayırmak, onu ML ilkelerinden soyutlamakla eşanlamlıdır. Sonuç olarak özetlersek, Kaypakkaya’nın ideolojik ve siyasal anlamda şekillenmesine temel olan öğelerin başında; 15-16 Haziran işçi eylemi  ve Çin’de gelişen BPKD olmuştur. Kaypakkaya’yı, ülkemiz ilerici aydınlarının büyük bir kısmı,uzun bir süre görmezden gelmişlerdir. O’nu salt, “ser verip sır vermeyen bir yiğit” olarak anmayı yeğlemişlerdir. Görüşlerine ise, kapalı kalmışlardır. Bunun birinci nedeni, Kaypakkaya’nın “Kemalizm” değerlendirmesi ve ikinci nedeni ise “Kürt ulusal sorununa yaklaşımı” olmuştur.

Oysa Kaypakkaya’nın görüşlerinin ortaya çıkışından bu yana geçen son 42 yıllık süreç, Kaypakkaya’yı doğrulamıştır. Bu nedenle de, son on yıldır Kaypakkaya, daha fazla sahiplenir olmuştur. Onun kahramanca direnişinin yanında;öngörüsü gerçekleşmiştir. Kaypakkaya, Mustafa Suphi’den sonra, ülkemiz komünist hareketin önemli simalarından biridir. O, bir devrimci ve komünistti. Devrimciydi; kapitalizmden, sosyalizme devrimci bir tarzda geçişi savunuyordu. Komünisti; sosyalizmden, sınıfsız toplum olan komünizme geçişi savunuyordu.

YusufKöse/Şubat2014-02-06  tarafindan- Parti Bayragi Dergisinin ” 71 Devrimci Kardesligi ” adli dosyasi icin kaleme alinmistir..