ERMENİ SORUNU / V. Gurko-Kryajin
Ermeni sorununa iki açıdan bakılabilir. Dış açıdan bakıldığında, büyük devletlerin Türkiye’de merkezkaç kuvvetleri destekleyerek, Türkiye’nin zayıflatılması ve daha kolay sömürgeleştirilmek istenmesi görülür. Bu sorunun içsel doğası, Ermeni burjuvazisinin öncülüğünde Ermeni ulusunun, ulusların kendi kaderlerini tayin etmesi ve bunun sonucunda Ermeni burjuvazisinin gelişmesi için bu sorun hayata geçirildi.
Ermeni sorunu, Ermeni ulusunun başına Konstantinapolis’in (İstanbul) mali aristokrasisi geçtikten sonra, 18. yy.da başlamıştı. Tüm Anadolu’ya yayılmış olan Ermeni halkı kendi ticaret burjuvazisini çok erken yaratmıştı. Bu ticaret burjuvazisinin, Türkiye’nin ekonomik hayatında rolü büyüktü. Örneğin, hükümete, valilere vb. kredi verilirdi. Öte yandan, bu burjuvazi din adamlarının, kilisenin büyük rolüyle halkı yönetiyordu. (1453 yılında Osmanlıların İstanbul’u (Konstantinapolis) fethetmesinden sonra İstanbul Patrikliği kuruldu; bu patrikliğin aracılığıyla Ermeni burjuvazisi halkı yönetiyordu). Bu patrikliğin nezdinde mali aristokrasinin ileri gelenlerinden bir şura (kurultay) oluşturulmuştu. Esas olarak halkı yöneten bu şura idi.
Türkiye’de Ermeni burjuvazisinin gelişmesinde, Avrupa ve Amerika’da yaşayan Ermeni burjuvazisinin ilişkileri çok büyük rol oynuyordu. Şunu da kaydedelim ki, Türkiye’nin el sanatlarında, Ermeni esnafları Rumlarla birlikte büyük rol oynuyorlardı. Yalnız Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeni çiftçilerinin siyasi ve ekonomik durumları çok kötüydü. Bu açıdan, Batı kapitalizminin Ortadoğu’ya taarruza geçtiği anda, Batı ülkeleri kendi güvenlikleri için Türkiye’de köprü mahiyeti taşıyan Ermeni burjuvazisini kullanma yoluna gittiler, ancak bunda başarılı olamadılar. Çünkü Ermeni burjuvazisi Türkiye’nin iktidarına çok sıkı ekonomik ilişkilerle bağlıydı. Batı sermayesi kendisine dayanak olarak kiliseyi gördü. Ancak kiliseden de umulan destek alınamadı. Bundan sonra Batı sermayesi kendi ekonomik ilişkiler aracını Ermenilerin orta ticaret burjuvazisinden seçti. Batının desteğiyle bu burjuvazi güçlendi ve Ermeni milli hareketinin gelişmesine büyük katkıda bulundu. Bu milli hareket özellikle Moskova ve Tiflis’te yaşayan Ermeni aydınları tarafından destek aldı.
Bu kentler 1870 yıllarında (Rus liberal hareketinin etkisi altında) Ermeni liberalizminin merkezi olmuşlardı. Yazılı ve sözlü olarak ulusal bilinç gelişiyordu. Ulusal bilinç ve militan milliyetçilik uyanıyordu. Hem Rusya’da, hem de Türkiye’de yaşayan Ermeniler arasında militan milliyetçilik ortaya çıkmaya başlıyordu. Ermeni orta burjuvazisinin ilk adımları, kilisenin etkisinin azalmasına yönelmişti. Bu savaşta Ermeni orta burjuvazisi kent esnaflarına dayanıyordu. Bu hareket kilisenin laikleştirilmesine yönelmeye başlamıştı. (Esas olarak İstanbul patrikliğini hedef alıyordu ve bu savaş galibiyetle sonuçlandı. Orta burjuvazi, seçkinler kurultayında yer aldı ve bu seçkinler kurultayı maliye, adalet ve eğitim gibi geniş yetkilerle donatıldı).
Çiftçiler önceleri bu milli hareketin dışında kalmıştı. Ağırlaşan vergi sistemi ve Kürtlerle bozulan ilişkileri nedeniyle Türkiye’de Ermeni çiftçilerinin durumu iyice kötüleşmişti. Ermeniler beş Doğu vilayetinde (Van, Erzurum, Bitlis, Harput, Sivas) azınlık durumundaydılar. Burada nüfusun çoğunu Kürtler oluşturuyordu. O dönemde Kürtler aşiret halinde yaşıyor ve göçebe hayvancılık hayatı sürüyorlardı. 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde hızlı nüfus artışı nedeniyle Kürtler yerleşik hayata geçiyorlar ve Doğu Anadolu’nun dağlık kısımlarında topraksızlık nedeniyle Ermeni çiftçilerini oradan sürmeye zorluyor ve topraklarına el koyuyorlardı. Türk hükümeti, Kürt aşiretleri üzerindeki etkisini arttırmak için bu sürece göz yumdu ve bu toprakları aşiret reislerinin mülkiyetine verdiler. Yani Doğu Anadolu’da Kürt feodalitesinin gelişmesini sağladılar.
Bu süreçten sonra, Kürtlerle Ermeniler arasında kanlı kavgalar kan davasına, katliamlara dönüştü. Bu çelişkinin ikinci nedeni, Müslümanların, Ermeni kent burjuvazisini vahşi kapitalizmin temsilcisi (tefeciler) olarak görmeleridir. Ekonomik nedenlerle keskinleşen Ermeni sorunu, Rusya, İngiltere gibi büyük ülkelerin karışmasıyla iyice büyüdü. Rus ticaret-sanayi sermayesi “Hıristiyanların Müslüman Türkiye’nin egemenliğinden kurtarılması” sloganlarıyla Karadeniz’i ve Boğazları gasp etmek istiyordu. Ermeni burjuvazisi bu sloganı milli-siyasi gelişimi için kullanıyor ve Rusya’ya yönelerek, bu sloganlarla Türkiye’deki Ermeniler arasında propaganda yapıyordu. 1870 yılına kadar süren Türk hükümetinin olumlu yaklaşımını, Ermeni burjuvazisinin bu tür tutumu tam tersine çevirdi. Bu ilişkiler, Rusya Ermenilerinin Kafkas Büyük Valisi’nden ve Patrik Nerses’in de başta olmak üzere Türkiye Ermenilerinin Rusya’dan resmi destek başvurularından sonra kesinleşti.
Bu başvuruları kullanarak Rusya, Saint Stefan Anlaşması’na 16. maddeyi koydurdu. Bu maddeye göre Türkiye, Ermeni vilayetlerinde (Doğudaki beş il) reformlara başlamalıydı. Bu reformlar bitinceye kadar Rusya tarafından işgal olunmuş Türk arazileri Rusya ordusunda kalmalıydı. Fakat Rusya’nın bu girişimi, Ortadoğu’da onun esas rakibi olan İngiltere tarafından reddedilmişti. İngiltere, Berlin Kongresi’nde anlaşmanın 16. maddesini yeni bir maddeyle, 61. maddeyle değiştirdi. Bu maddeye göre, Türk hükümeti Ermeni illerinde talep olunan reformları yapıyor, ancak reformların kontrolü yalnız Rusya tarafından değil, Berlin Kongresi’ne katılan altı büyük devlet tarafından da yapılacaktı. Bu karar, Ermeni burjuvazisinin yüksek tabakalarında iyi karşılanmıştı. Yani Ermeni devletinin yaratılmasında sadece Rusya değil, diğer ülkeler de yardımcı olacaktır.
Bu yanılsama Ermenilere “Büyük Ermenistan” idealini, ‘denizden denize kadar’ (Karadeniz’den Akdeniz’e kadar) sloganlarıyla İngiliz diplomasisi tarafından pompalanıyordu. Ancak, yönelişin değişmesi, Ermenileri dünya kamuoyundan izole etti. Ermenilerin kendileri Rusya ile ilişkilerini zayıflatmıştı. İngilizler ise Rusya’nın Ermenileri Ortadoğu siyasetinde kullanmasını istemiyordu. Türkiye’de kendi siyasetlerini uygulamak için İndilizlere Ermeniler pek gerekli değildi. Asıl neden, Türkiye ve İngiltere arasında imzalanan gizli anlaşmalardı. Bu anlaşmalara göre, Türkiye’yi Rusya’dan korumak için İngiltere Türkiye’den Kıbrıs’ı almıştı. Bu nedenlerle, Çarlık Rusya’sının Ermenilere verdiği desteği ortadan kaldırdıktan sonra, İngiltere, Ermenileri desteklemekten vazgeçti ve onları büyük ülkelerin oyunlarında rolünü anlayan Türk hükümetinin ‘himayesine’ verdi.
Ve Türkiye Ermenileri için en zor günler başlar. Kürtler sürekli olarak Doğu Anadolu’da Ermenileri katletmeye başlar. Özellikle bu kırım 1890′lı yıllarda geniş çapta oldu. “Büyük Ermenistan” temelini oluşturan çiftçilerin soykırımından sonra, Ermeni burjuvazisi şansını büsbütün kaybetti ve silahlı terör eylemlerine başladı. Aynı zamanda Rusya’nın Transkafkasya (Güney Kafkasya) bölgesinde Hınçak ve Taşnaksütyun milliyetçi partileri kuruldu. Bu partiler Türkiye’ye propagandistler ve ajitatörler gönderiyorlardı. Gerilla grupları oluşturuyorlardı. Bunların esas amacı, başlamış olan hareket nedeniyle, Berlin Kongresi’nde kabul edilmiş olan 61. maddeye büyük ülkelerin dikkatini çekmekti. Fakat bunu hem büyük ülkeler, hem de Türkiye unutmuştu. Aynı yönde, Batı Avrupa’da bu partilerin yurt dışı komiteleri de çalışıyordu. 1890′lı yılların sonunda Hınçak Partisi sahneden çekiliyor ve Ermenilerin biricik partisi Taşnaksütyun oluyordu. Ermenilerin gerilla hareketine Türk hükümetinin yanıtı çok sert oldu.
Batı ülkeleri bu olaylara karşı soğuk ve mesafeli yaklaştılar. Rusya o sırada Güney Kafkasya’da (Transkafkasya) Ruslaştırma siyasetini uyguluyordu ve Ermenilere özel statü verilmemesini de açıkça ilan etmişti. Almanya ise o zamanlar bu sorunlarda açıkça Sultan Abdulhamit’in siyasetini destekliyordu.1890 yılından sonra Ermeni şoven burjuvazisi kendisini mahvolma noktasına getirdi ve onun siyasi kanadı olan Taşnaksütyun Partisi politikasını değiştirmek zorunda kaldı. Taşnaksütyun Partisi Osmanlılara karşı, muhalif olan partilerle işbirliği yapmaya, Osmanlının içindeki ihtilalci hareketlere katılmaya başladı. 1907′de Taşnakların girişimiyle Paris’te Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan tüm muhalif partiler kongrelerini yaptı ve bu kongrelerde devleti devirme planı kabul edildi. 1908′de devrim oldu fakat Ermenilerin durumu hiç değişmedi. Ermeni siyasi çevreleri yeniden yönlerini değiştirerek, ilk yöneldikleri Rusya’ya tekrar yöneldiler.
Rus Çarı Ermenilere yardım elini uzatır ve 1. Dünya Savaşı’nın kokuları gelmeye başlar. Rusya yöneticileri Ermenilerin bu yönden büyük siyasi önemi olacağı hesabını yapar. 1913′te Rus diplomatları, örgütleşmiş Ermeni burjuvazisi ile anlaşma yaparak, Türkiye’den Doğu illerinde reform yapmalarını talep ettiler. 1914′ün Ocak ayında Türkiye, Almanya’nın desteğinde, uzun tartışmalardan sonra reform anlaşmalarını imzalamak zorunda kaldı. Bu reformlara göre Ermeniler geniş bir özgürlüğe kavuşuyor, özellikle yönetimde, dilde, askere alınmada ve diğer alanlarda bu reformların büyük ülkelerin kontrolü altında yapılması gerekiyordu, özellikle Rusya’nın. Rusya’nın bu girişimi, 1. Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle Ermenilerin durumunu daha da zorlaştırdı.
Oysa ki Ermeniler “Büyük Ermenistan” sloganını unutmamışlardı ve bununla birlikte Türk ordusundan kaçan askerlerden gönüllü çeteler kurmaya başlamışlardı. Bu çeteler, açıkça Türk hükümetine karşı eylemlere geçtiler, ancak bir şey elde edemediler. Bu savaş nedeniyle Ermeni ulusu Doğu Anadolu’yu terk etmek zorunda kaldı. Bu savaşta 300 bin kişi öldürüldü. 300 bin kişi Mezopotamya yollarında öldü, 200 bin kişi Rusya’ya kaçtı, 400 bin kişi ise İslam’ı kabul etti.Rusya’da 1917 Şubat Devrimi, Ermeni sorununda yeni bir sayfa açtı. Yıl boyunca Güney Kafkasya (Transkafkasya) Rusya ile ilişki kuruyor ve Petrograd’dan yönetiliyordu. Oysa bununla birlikte Güney Kafkasya’da (Transkafkasya) milli burjuva partileri iyice geliştiriliyordu (Gürcü Menşevikleri, Musavatçılar ve Taşnaklar). 1917′nin yazında Tiflis’te yapılan çiftçi kurultayında Ermenilere karşı Gürcü-Müslüman bloku kurulmuştu. 1917′nin Ekiminde Taşnakların yönetimi altında Ermeni Milli Kongresi yapılmıştı.
Bu kongrede Ermenistan ile Rusya arasındaki ilişkiler ele alınmış, Doğu Anadolu’da 1. Dünya Savaşı’nda Rusya tarafından işgal olunmuş Türkiye topraklarının Rusya’nın elinde kalması talep edilmişti. Aynı kongrede Ermeni Milli Merkezi ve 15 kişiden ibaret Milli Şura kurulmuş ve bu şuranın merkezi Tiflis kentine taşınmıştı. 1917 Ekim Devrimi’nden sonra üç cumhuriyeti birleştiren Transkafkasya Birliği kurulmuştu. Yeniden Ermeni-Türk tartışmaları ortaya çıktı. Bu tartışmaların sonucunda, 1918′in Haziran ayında Transkafkasya Birliği dağıldıktan ve üç cunhuriyetin ortaya çıkmasından sonra Ermenistan, Konstantinapolis Anlaşması’ndan sonra Türkiye’nin tüm taleplerini kabul etmişti. Ermenistan arazisi Erivan ve Eçmiadzin olmak üzere iki kazayı kapsamıştı. Bu kazalarda toplam 400 bin kişi yaşıyordu. 1. Dünya Savaşı’nın sonuçları Ermeni burjuvazisi için yeni olanaklar yarattı. Ermeniler o sırada galip devletler için gerekliydi: Birincisi Türkiye’ye karşı (Kilikya), ikincisi, Sovyet Rusya’ya karşı (Transkafkasya). Ermeni sorunu yeni ve daha büyük önem taşımaya başladı.
Taşnakların Ermeni Cumhuriyeti bu ülkelerden Kars ilini, 18. yüzyılda Erivan kazasından gasp olunmuş toprakları vs. toprakları Ermenistan’a dahil etti. Ermenistan’ın nüfusu 1.590.000′e yükseldi. (795.000 Ermeni, 575.000 Müslüman), 140.000 diğerleri). Fakat Ermeniler bu arazileri yeterli görmediler ve Gürcüstan’dan Ahalkalak ve Borçalı’yı, Azerbaycan’dan Karabağ, Nahçıvan ve Gence kazasının güney bölgesini talep ettiler. Ermeniler, İngilizlerin Transkafkasya’yı işgali sırasında, bu toprakları zorla topraklarına katmak istediler. Bu olay Gürcüstan’la (5 Aralık 1918) ve özellikle Azerbaycan’la uzun ve kanlı savaşlara yol açtı. Sonuçta bu bölgenin nüfusu % 10-30 arası azaldı. Bazı yerleşim yerleri savaş nedeniyle ortadan kalktı. Asıl şiddetli savaş Karabağ’da sürüyordu. Bununla birlikte Ermenistan Cumhuriyeti Türkiye sınırında Kürtlerin saldırılarına da maruz kalıyordu (Oltu-Sarıkamış bölgesinde). İngilizler Ermenilere pek fazla destek vermiyorlardı. O zaman İngilizler bütün gücünü Sovyet Rusya’ya karşı kullanıyor ve Beyaz Rus ordusunu destekliyorlardı. Öte yandan, Taşnaklar da Sovyet Rusya’ya karşı Denikın’ın Beyaz Ordusunu destekliyorlardı. Bir Ermeni politikacı, Ermenistan Cumhuriyeti’ni Denikın’ım Beyaz Ordusunun 7. Piyade Kolordusu olduğunu söylemiştir.
1919′da İngiltere ile İran’ın anlaşmasından ve Konstantinapolis’in (İstanbul) işgalinden sonra (16 Mart 1920), Ortadoğu’da İngilizlerin durumu daha da sağlamlaştı. İngilizler Ermenilere karşı daha soğuk ve mesafeli oldular. Sn. Remo Konferansı’nda 1921 Nisan-Mayıs aylarında Ermeni sorunu Batı Avrupa emperyalistlerinden ABD emperyalistlerine verildi. Cemiyet-i Akvam (Birleşmiş Milletler)’ın Yüksek Konseyi, “Ermenistan yardımsız ayakta duramaz” kararı aldı. Başkan Wilson, Akvam’dan alınmış karara göre Yeni Ermenistan’ın sınırlarını belirledi. Wilson’un kararına göre, Erzurum ve Trabzon’un büyük bir bölümü, Bitlis ve Van’ın tümü Ermenistan’a verilmişti.
Ermenistan’ın toplam alanı 30.000 mil2, deniz kıyısının uzunluğu 150 mil idi. Ancak, ABD politikacıları kendi başkanlarından daha akıllı çıktılar ve ABD’nin onları yönetmekte hiçbir çıkarının olmadığını hesaplayarak, Senato’da Wilson’un teklifini reddettiler. Yeniden Ermenistan dayanaksız kaldı. Aynı işi Fransızlar 1919′da işgal ettikleri Kilikya’da yaşayan Ermenilere yaptılar. Fransızlar Ermenilere, işgal ettikleri topraklarda devlet kurdurmak vaadinde bulunmuşlardı. Bu vaadle Ermeniler, Kilikya’da yaşayan Müslüman nüfusa karşı harekete geçtiler. Ankara hükümeti 1920′de Kilikya’ya daimi ordu gönderdi ve bu ordular Fransızları deniz kıyısına kadar sıkıştırdı. Bunun sonucunda Fransızlar Türkiye ile barış görüşmelerine başladılar. 1921′de Fransa Türkiye ile barış anlaşması yaptı. Bu anlaşmaya göre, Fransızlar Kilikya’dan vazgeçtiler. Ermeniler tekrar yalnız kaldılar. Sonuçta Kilikya’yı terk ettiler (Suriye’ye, Kıbrıs’a, Mısır’a kaçtılar).
Bu olaylardan sonra Ermeni sorunu Güney Kafkasya’da (Transkafkasya) yoğunlaştı. Yine de Taşnaklar şovenist-ırkçı politikalarını sürdürüyorlardı. Ermenistan’da halkın durumu çok kötüydü. Ermeni halkının içinde bulunduğu kötü durum, Sovyet Rusya’ya karşı sempatiye yol açtı. Bu sırada, 1920′li yıllarda Sovyet Rusya ile Ankara arasında dostluk ilişkileri kuruluyordu. Taşnaksütyun’lu Ermenistan, bu ilişkiye engel olmaya çalıştı. Taşnaklar, Türkiye’nin Batıda çeşitli cephelerde açtığı savaş nedeniyle Ankara hükümetine karşı harekete geçtiler.
Eylül 1920′de Karabağ’da ve Nahçıvan’da gerilla hareketine başladılar. Bununla birlikte Ermeniler İngilizlerden silah alarak, Kars’ta ve Erivan’da Müslümanlara karşı soykırım yaptılar. Şörel, Daralagöz, Kağızman Surmanlı, Karakurt ve Sarıkamış yörelerinde yerleşim birimlerini yok edecek derecede yakıp yıktılar. Türkler de karşılık verdiler. Türkler, Karabekir Paşa ile Halil Paşanın Doğu Cephesi orduları ile sert yanıt verdiler. Erivan hükümetinin ordusu darmadağın oldu. 2 Kasımda Kars geri alındı. Aleksandropol’ü (Gümrü) ele geçirdiler. Ermeni hükümeti Türklerle çok ağır koşullarda barış anlaşması yaptı. Ermeniler bu anlaşmaya göre tüm işgal topraklarını terk ettiler.
Bununla birlikte, Ermeni ordusu 1500 kişiden çok olmamalıydı, bu ordunun 8 topu, 8 tane de makinalı tüfeği olmalıydı. Bu anlaşmayla Ermeni halkı Taşnaklara karşı kızgınlığını dile getirdi ve Ermenistan’da Ruslar tarafından Sovyet iktidarı kuruldu. 1921′de yapılan anlaşmayla Gümrü Anlaşması feshedildi ve Türkiye ile Ermenistan arasında şimdiki sınır belirlendi. Batı Avrupa emperyalistleri tarafından Lozan Konferansı’nda Ermeni sorunu yeniden gündeme getirildi, ancak başarılı olamadılar.
V. Gurko-Kryajin
Büyük Sovyet Ansiklopedisi, 1926, cilt 3, sayfa 434-440.
Çeviri: Mahmut Ayaz ve Prof. Dr. Aydın İbrahimov