İstatistiklerle Uyanmak…
Öncelikle Serdar Kuzuloğlu’nun kendi blogunda verdiği rakamları güncelleyerek tekrar bakalım.
- 2013 nüfus sayımına göre 76 milyon 667 bin 864 kişilik bir ülkeyiz.
- Kişi başı gelirimiz 10 bin 782 dolar. (Türkiye İstatistik Enstitüsü)
- 20-24 yaş arası 6 milyon 214 bin genç var. (Wikipedia)
- 25-29 yaş arası 6 milyon 286 bin genç var.
- Okul çağında 18 milyon 857 bin genç var.
- Üniversiteye girebilmek için 2014 Ocak yılında YGS sınavına 2 milyon 7 bin 69 öğrencibaşvurdu. (Egitim Tercihi.com)
- Değişik puan türlerine göre, 518 bin ila 218 bin arasında aday barajı geçemedi bu sınavda. (ÖSYM)
- Her yıl liselerden 730 bin, 143 üniversiteden 430 bin genç mezun oluyor.
- Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 17,5 !!! (Yine TUİK)
- 15-64 yaş grubunda bulunan çalışma çağındaki nüfus, toplam nüfusun yüzde 67′sini oluşturuyor. (TUİK)
- Türkiye’deki işsizlik oranı yüzde 9! . (Resmi İstatistik Portalı)
Bitmedi. Yine Serdar Kuzuloğlu’nun Startup Turkey konuşmasında değindiği devlet istatistiklerinden;
- Türkiye’de aynı kaptan yemek yiyen kişilerin sayısı yüzde 63.9!
- Türkiye’deki toplam 19 milyon hane var, bunlarda ev başına ortalama 4 kişi yaşıyor.
- Türkiye’deki internet abonesi sayısı 32 milyon kişi.
- Yabancı dil bilenlerin oranı yüzde 9.
- Üniversite mezunlarının nüfus içindeki payı yüzde 12.
- Türkiye’nin yüzde 67’si ailesiyle birlikte yaşıyor.
- Tek başına yaşayan kişilerin nüfusa oranı yüzde 2!.
Bir de aşağıdakileri ekleyelim (TUİK) :
- Ortalama hane gelirinin yüzde 69’u, gıda, kira, ulaşım ve ev giderlerine harcanıyor.
- Eğitime harcanan hane bütçesi yüzde 2.
- Restoran ve hazır yemeğe harcanan hane bütçesi yüzde 6.
- Kültüre harcanan hane bütçesi yüzde 3, buna karşın alkol ve sigara yüzde 4!
- 2013’te toplam 8 milyon kişi yurtdışına çıkmış.
- Bunların 5 milyonu komşu ülkeler ve Türki cumhuriyetlere gitmiş.
- 2013’te en çok gidilen ülke, 1 milyon kişi ile Gürcistan (!).
Şimdi bu rakamları Türkçe’ye çevirelim mi?
- Çok ama çok kalabalık bir ülkeyiz.
- Zengin değiliz.
- İnanılmaz büyüklükte bir genç nüfusumuz var.
- Eğitim kalitemiz düşük ve eğitime neredeyse hiç para harcamıyoruz.
- Birçokları için umut kaynağı olan üniversite aslında hiçbir şeyin garantisi değil.
- Her sene yüzbinlerce mezun yaratan genç nüfusun neredeyse altıda biri işsiz.
- Bütün işsizlere iş bulabilme gibi bir seçenek matematik olarak yok.
- İnternet ve diğer teknolojileri sadece eğlence amaçlı kullanıyoruz.
- Dünyayı görmek güzel ama komşulardan öteye gitmiyoruz.
- Ailemizle yaşıyor, aynı kaptan yemek yiyor, yabancı dil öğrenmiyor, kendini geliştiren bir toplum olamıyoruz.
Son bir istatistik ile bitireyim. OECD tarafından yapılan, tüm üye ülkelerdeki eğitimin kalitesini ölçmeyi amaçlayan PISA eğitim yeterliliği testi sonuçlarına göre, Türkiye’de öğrenim gören öğrenciler 65 ülke arasında :
- Matematikte 44’ncü
- Okuduğunu anlama ve anlatmada 42’nci
- Fen Bilgisinde 43’ncü
oldular. Birinci Çin, beşinci Kore… Bunun anlamı şu : geleceğimizi şekillendirecek çocukları ve gençleri rekabette avantaj sağlayacak şekilde eğitemiyoruz.
O zaman soralım mı, bu toplumla, bu çocuklarla, bu üretkenlikle nasıl gerçekleşecek o 2023, 2053, 2071 hedefleri? Cevap basit, gerçekleşmeyecek.
İstatistiklerle Uyanmak…
Bu topraklarda aşk ve mutluluk kutsanmaz, ayrılık ve acı kutsanmıştır. Birlikteliklerdeki tutku kutsanmaz da, ayrılıktaki tutku kutsanır hep. Yaralarıyla mutlu olmaya daha yatkın bir kültüre aitiz biz. – Meral OKAY
Uyandıran İstatistikler yazısı, benim tümüyle kontrolüm dışında muazzam bir ilgiye mazhar oldu. Ben bu satırları yazdığım sırada, yayınlanmasının üzerinden yirmi, okunup paylaşılmaya başlanmasının üzerinden 7 gün geçmiş olması itibariyle yazıyı toplamda 160.000 kişi okumuş, onbinlerce insan sosyal medyada paylaşmıştı.
Bu nasıl oldu, inanın bilmiyorum.
Ama sosyal medyada, blogun altındaki yorumlarda yazıya gelen tepkilerden şunu sezinledim; Türkiye ile ilgili, son derece duygusal savunma refleksleri taşıyoruz hepimiz ve Türkiye hepimiz için farklı bir anlam ifade ediyor. Gerçek Türkiye ile kimsenin bir ilgisi yok, herkes çevresindekini (o çevre her neresiyse ve nasılsa) Türkiye olarak anlamlandırmaya daha eğilimli.
En çok aldığım tepki, yazıda siyasi iktidar ve yöneticiler aleyhine tek satır olmamasına rağmen böyle algılanması idi.. Kondanın tespiti çok doğru, “artık her sorunu önceden bilinen kalıp içinde cevaplayan, düşünceleri, söylemi ve davranışı ile birbirinin tamamen zıddı iki taraf var bu ülkede.” demişler bugünkü duyurularında. Ben yazının yorumlarında bu iki tarafı gördüm. Birbiriyle ne olursa olsun uzlaşabilen insanları yitirmişiz biz.
Bunca kin, bunca öfke… Bunca önyargı.. Nasıl iyileşecek bilmiyorum.
Öncelikle yanlış anlamaları gidermek gerektiğini düşünüyorum. Ben bir istatistik uzmanı değilim, kendi halinde bir mühendisim. Anlamlı bulduğum istatistikleri blogumda yayınlıyorum.
Zannedildiği gibi, bu rakamlar belirli bir zümreye ya da partiye muhalefet içermiyor. Çünkü 10 yıl gibi kısa sürelerde oluşabilen şeyler değiller. Uzun erimli, neden ve sonuçlarını daha eskilerde aradığımız ve bugün düzelmiş zannetmekle yaptığımız hatayı gözden geçirmemizi gerektiren şeyler.
Türkiye nereden nereye geldi diye soran arkadaşlara yanıtım şudur; evet bir sürü alanda oldukça ilerledik. İzolasyondan çıktık, hatta bir ara bölge siyasetinde etkin olur gibi olduk…ama; tüm bunlar olurken dünya nereye geldi? Biz o dünyanın neresindeyiz? Bu ve sonraki istatistik yazılarının o noktalara da ışık tutabilmesini umuyorum.
Konu bir hükümete, lidere, siyasete muhalefet etmenin çok dışında yapısal sorunlar barındırıyor. Biz 2071’i hedefleyen bir (saat 18:45, sandıkların yarısı açıldı, artık söyleyelim) Cumhurbaşkanı’na sahipsek, bunun anlamını iyi düşünmeliyiz. Yoksa, rahmetli Erbakan Hoca’nın ağır sanayi hamlesinden bir farkı kalmaz bu hedeflerin.
Ben, Türkiye’nin mevcut fotoğrafına baktığımda, dünyanın gidişatını gözlemlediğimde, dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında 2023 yılında girebilecek bir ülke görmüyorum değerli dostlar.
Veriler bu gidişatı göstermiyor.
Bir sorunu çözebilmenin ilk adımı, varlığını kabul etmektir. İstatistikler yazılarının 2.sini hazırlıyorum, dilerim o da bazı noktalara ışık tutabilir.
- 2002 – 2008 arasında gelişmekte olan ülkelerin büyüme ortalaması 7.6% idi. Bu rakam, Türkiye için 5.9%‘dır. (Kaynak : Dünya Bankası ve TUİK)
- 2008 – 2012 dönemini alırsanız, Çin hariç gelişmekte olan ülkeler 5.6%, Türkiye 3.9%büyümüştür. (CNN Türk / Ekonomi Bakanlığı)
- 2002 – 2013 arası büyüme rakamları ortalamasını alırsanız, gelişmekte olan ülkelerin ortalaması 7%, Türkiye’nin ortalama büyümesi ise 5.2%‘tir. (Kaynak : Dünya Bankası ve TUİK)
- Çin, aynı süre içinde ortalama 10% büyümüştür. (Dünya Bankası)
- 1923 – 2002 arasında Türkiye Cumhuriyeti ortalama büyümesi 5%‘tir. (CNN Türk).. Ekonomi bakanlığı öngörülerine göre, 2002 – 2014 dönemindeki büyüme 4.9% olacaktır.
- IMF Dünya Ekonomisinin Görünümü raporlarına göre, 1985 yılında Kore dünya ekonomisinin 0.9%‘unu oluştururken, Türkiye 1%‘ini oluşturuyor. Yani Kore Türkiye’den küçük. 2012 yılına geldiğinizde Kore 1.9%‘a gelmiş, Türkiye 1.35%‘te. (CNN Türk)
- PwC öngörülerine göre, 2030 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi sırasıyla Çin, ABD, Hindistan, Japonya, Brezilya, Rusya, Almanya, Meksika, Fransa ve İngiltere olacak. Dikkatinizi çekerim, ilk beş içinde hiç Avrupalı yok. (CNN Türk)
- Bununla birlikte, Dünya Bankası, IMF, Goldman Sachs gibi uluslararası finans kuruluşlarının hiçbiri, Türkiye’yi 2050 yılında bile ilk 10 ekonomi arasında göstermiyor.
- Örneğin, Goldman Sachs’ın 2010 tarihli raporuna göre (o tarihten bu yana büyüme hızı düşüyor) Türkiye 2050 yılında 3.9 trilyon dolar GSMH ve 45.000$ kişi başı gelir ile dünyanın 14. büyük ekonomisi olacak. (Goldman Sachs / CNN Türk)
Dünya Bankası Yüksek teknoloji ihracatı rakamlarına göre;
- 1990 yılında; Çin 4.3 milyar $, Kore 10.9 milyar $, Türkiye 0.1 milyar $ (100 milyon dolar) yüksek teknolojili ürün ihracı yapmakta idi.
- 2012 yılında; Çin 457 milyar $, Kore 122 milyar $, Türkiye 1.9 milyar $ yüksek teknoloji ihracatı yapmaktadır. (Dünya Bankası)
Ankara Sanayi Odası 2012 araştırmasına göre;
- Her yıl 432 ton demir satıp, 1 ton ilaç alıyoruz.
- 670 tır demir satıp, 1 tır cep telefonu alıyoruz.
- 582 tır un satıp, 1 tır ilaç alıyoruz.
- 2088 tır krom cevheri satıp, 1 tır aşı alıyoruz.
- 25 tır mermer satıp 1 adet tomografi cihazı alıyoruz.
- 2612 tır çimento satıp 1 tır bilgisayar alıyoruz.
- Çimentonun kilosu 6 cent, bilgisayarınki 380 dolar.
- 5,6 ton buğday satıp, 1 kg uçak yedek parçası alıyoruz.
- 3,4 ton domates satıp, 7 kg domates tohumu alıyoruz.
- 77 cent’e 1 kg patlıcan satıp, patlıcan tohumunun kilosuna 6300 dolar ödüyoruz.
- Dış ticaret açığımızın (enerji hariç) %98′i ileri teknoloji ürünlerinden kaynaklanıyor.
- Yaptığımız ihracatta ileri teknolojinin payı %3.
Bunun dışında, Bahçeşehir Üniversitesi eski rektörü Yılmaz Esmer’in başkanlık ettiği Türkiye Değerler Atlası‘nın 2012 sayısına göre;
- Türkiye’de yaşayan her 10 kişiden sadece biri genelde insanlara güvenebileceğini düşünüyor.
- Dinin esas anlamının, insanlara iyilik etmekten daha ziyade kurallara uymak olduğunudüşünenlerin oranı 64%.
- Türkiye’nin sağ sol skalasındaki yeri 6.4 puanla, 47 Avrupa Konseyi ülkesinin en sağında yer alıyor.
- Cinsiyet eşitliği skalasında, Türkiye 60 ülke arasında 48.sırada.
- Türkiye’de kadın kocasına her zaman için itaat etmeli diyen kadınların oranı 59%. Bu oran bazı bölgelerde 71%‘e kadar çıkıyor.
- Aynı araştırmanın muhafazakarlık ölçeğinde, 1990’dan 2011’e Türkiyenin muhafazakarlık ortalamalı 3 puan artarak 63%‘e çıktı.
Geçtiğimiz haftalarda yayınlanan, Prof.Ali Çarkoğlu ile Prof.Ersin Kalaycıoğlu’nun liderlik ettiği “Dünyada ve Türkiye’de Milliyetçilik” adlı araştırmaya göre, Türkiye vatandaşlarının 71%‘i ülkesinin bilimsel ve teknolojik başarılarından gurur duyuyor, ama bu başarıların neler olduğunu pek bilmiyorlar. (Hürriyet DN / Sabancı Üniversitesi)
Uluslararası Şeffaflık Örgütü Transparency International, her yıl tüm dünyada yolsuzluk ve rüşvet üzerine bir rapor yayınlar. 2013 raporuna göre, Türkiye’de hükümetin büyük çıkar lobileri tarafından yönlendirildiğini düşünenlerin oranı 49%. Bu oran Norveç’te 5%, ABD’de 64%. Bununla birlikte Türkiye’de yurttaşlar, hükümetin yolsuzluk ile mücadelede başarılı olduğunu düşünüyor (rapor 2013 tarihli, hatırlatalım).
Aynı raporda, Türkiye’deki en yozlaşmış kurumun hangisi olduğu sorusuna verilen yanıt; siyasi partiler. Yozlaşmışlık indeksinde siyasi partilerin Türk insanından aldığı on üzerinden sekiz.
Son bir rakam ile bitirelim; 2014 yılı itibariyle bireysel kredi ve kredi kartı borcunu ödememiş toplam kişi sayısı 3 milyon 183 bin kişi.
Şimdi bu rakamları Türkçe’ye çevirelim:
- Hükümet Kemal Derviş reformlarını çok iyi uyguladı, biz de dünyanın genel büyümesinden çok iyi faydalandık. İkisinin birleşmesi son 12 yılımızın özetidir.
- Bu büyümenin nefesi bitti, yeni bir başarı öyküsü lazım, ama ortada yok.
- Bu öyküyü yaratabilecek yüksek teknoloji ihracını, katma değerli hizmet / ürün üretimini gerçekleştiremiyoruz.
- Gerçekleştiremiyoruz, çünkü eğitim sistemimizden toplumsal yapılanmamıza dek kendi insanına güvensizlik, takım halinde çalışamamak, ezbercilik, tutuculuk gibi özellikler baskın çıkıyor.
- Bu esnada başarı öyküsü yaratan diğer ülkeler dünyanın ilk 10’una girmek üzere bizi geçti gidiyor.
- Türkiye sağcı, muhafazakar ve olaylara cinsiyetçi pencereden bakan vatandaşların çoğunlukta olduğu bir ülke.
- Karşılıklı iyilikten daha ziyade, kurallara uyma güdüsü daha baskın.
- Tüm bunların ortasında, vatandaşlar Türkiye’yi değiştirdiğini iddia eden siyaset kurumunu (parti belirtmeksizin) Türkiye’nin en yozlaşmış kurumu olarak tanımlıyor. (Ama yine de başarılı buluyorlar, bu da bir Türkiye çelişkisi)
- Tüketim toplumu kültürü ve ucuz mal / hizmet üretiminin bileşkesi sonucunda, bireysel ve kurumsal planda borçlanma rekor seviyelere çıkıyor, bu da orta vade için büyük tehlike arzediyor.
- Bu borcu uzun dönemde ödememizi sağlayacak, yükte hafif, pahada ağır ürün / hizmet ihracını gerçekleştirecek mekanizmalardan yoksunuz.
Yani, Cumhuriyet tarihinden gelen yapısal sorunlarımız var ve bunlar “çözülüyormuş gibi”yaparak çözülemiyor. Ancak 2010’larda yapılacak önemli, sonuç alıcı reformlar 2050’lerin Türkiye’sini rekabetçi hale getirebilir.
Çevrenize bakın, siz yukarıda sayılan alanlarda reformlar (veya reform niyetleri) görüyor musunuz? 2023, 2053, 2071 hedeflerinin bu kadar uzak olmasının nedeni de bu.
Okuduğunuz için teşekkürler.
Kaynakça
- Dünya Bankası Ekonomik Büyüme Verileri / GDP Bazlı
- Dünya Bankası Yüksek Teknoloji İhracatı Verileri
- CNN Türk / Emin Çapa Ekonomi Sunumu
- Ankara Sanayi Odası araştırması / Webrazzi
- Bahçeşehir Üniversitesi Türkiye Değerler Atlası
- Sabancı Üniversitesi IPC “Nationalism in Turkey and the World” araştırması
- “Turkish people are naively proud of themselves, survey shows“, Hürriyet Daily News
- Transparency International 2013 Dünya Küresel Yozlaşma Raporu
- “Kredi kartı borçları patladı“, Zaman Gazetesi