İslam Devleti, “Hilafet Projesi” ve “Terörizmle Küresel Savaş”
Bilindiği ve belgelendiği üzere El Kaide’ye bağlı örgütler, Sovyet-Afgan savaşının en parlak döneminden bu yana, sayısız çatışmada ABD-NATO tarafından “istihbarat birimleri” olarak kullanılmaktadır. Suriye’deki El Nusra ve IŞİD isyancıları, paramiliter güçlerin asker toplama ve eğitimini bizzat gözetim ve kontrolü altında tutan Batı askeri ittifakının piyonlarıdır.
ABD Dışişleri Bakanlığı bazı ülkeleri “teröristlere yataklık etmekle” suçlarken, Bir Numaralı “Terörizmi Finanse Eden Devlet” Amerika’dır: ABD ile Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın da aralarında olduğu müttefikleri, hem Suriye’de hem de Irak’ta faaliyet gösteren Irak Şam İslam Devleti’ni (IŞİD) el altından destekleyip finanse etmektedir. Üstelik Irak Şam İslam Devleti’nin Sünni hilafet projesi, ABD’nin epeydir var olan hem Irak’ı hem de Suriye’yi ayrı ülkelere bölme gündemiyle örtüşüyor: Sünni İslamcı Hilafet, Arap Şii Cumhuriyeti, Kürdistan Cumhuriyeti ve diğerleri.
ABD’nin başını çektiği Terörizmle Küresel Savaş, ABD askeri doktrininin köşe taşını oluşturur. “İslamcı teröristlerin peşinden gitme”, gayrinizamî savaşın ayrılmaz parçasıdır. Temelinde yatan amaç, kontr-terörizm operasyonlarının dünya çapında yürütülmesini mazur göstererek ABD ve müttefiklerinin bağımsız ülkelerin işlerine müdahale etmesini sağlamaktır.
Alternatif medya da dâhil olmak üzere çoğu ilerici yazar Irak’taki son gelişmelere odaklanırken, “Terörizmle Küresel Savaşın” arkasındaki mantığı anlamakta yetersiz kalmaktadır. Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), çoğu kez, Batı askeri ittifakının bir enstrümanından ziyade “bağımsız bir örgüt” gibi görülür. Üstelik ABD-NATO askeri gündeminin ilkelerine karşı çıkan birçok samimi savaş karşıtı aktivist, buna rağmen Washington’un El Kaide’ye yönelik kontr-terörizm gündemini onaylar. Dünya çapında terör tehdidini “gerçek” sanarlar: “Savaşa karşıyız fakat Terörizmle Küresel Savaşı destekliyoruz”.
Hilafet Projesi ve ABD Milli İstihbarat Konseyi Raporu
Yeni bir propaganda kampanyası harekete geçirildi. Artık mazide kalmış olan Irak Şam İslam Devleti’nin lideri Ebu Bekir El-Bağdadi, 29 Haziran 2014 tarihinde İslam Devletinin kurulduğunu ilan etti:
Sunday’in 1 Temmuz tarihli ilanıyla grubu tarafından “Halife İbrahim İbn Awad” ilan edilen Ebu Bekir El-Bağdadi’ye sadık savaşçılar, yedinci yüzyılda Muhammed Peygamberin halefi olan ve Müslümanların çoğunun saygıyla taptığı Raşidi halifeliğinden ilham alıyorlar.” (Daily Telegraph, 30 Haziran 2014)
Acı bir ironi içinde hilafet projesi, bir propaganda enstrümanı olarak on yılı aşkın bir süredir ABD istihbaratının gündemindedir. Aralık 2004’te Bush yönetimi döneminde Milli İstihbarat Konseyi (NIC), Batı Akdeniz’den Orta Asya’ya ve Güney Doğu Asya’ya kadar uzanan yeni bir Hilafet’in 2020 yılında ortaya çıkacağı ve bunun Batı demokrasisi ve değerlerini tehdit edeceği kehanetinde bulundu.
Milli İstihbarat Konseyi’nin “bulguları”, “Küresel Gelecek Haritası” (http://www.futurebrief.com/project2020.pdf) adlı sınıflandırılmamış 123 sayfalık bir raporda yayımlandı.
“Yeni Hilafet, radikal dinci kimlik politikasının körüklediği küresel bir hareketin nasıl küresel sistemin temelindeki Batı normlarına ve değerlerine bir meydan okuma oluşturabileceğine bir örnek sunar.” (vurgular eklendi)
NIC 2004 Raporu hiciv sınırlarını zorlar; tarihsel ve jeopolitik analiz şöyle dursun istihbarattan bile yoksundur. Bu sahte Hilafet öyküsü yine de IŞİD lideri Ebu Bekir El-Bağdadi’nin 29 Haziran 2014’deki PR ilanıyla çok iyi reklam yaparak Hilafeti kurmasıyla hoş bir benzerlik taşır.
NIC raporu, sözde “Bin Ladin’in hayali torununun 2020 yılında bir akrabasına gönderdiği mektubun hayali bir senaryosunu” sunar. Bu temelde 2020 yılı için öngörülerde bulunur. ABD istihbarat camiası, istihbarat ya da ampirik analizlerden ziyade uydurma Bin Ladin’in torununun mektubu öyküsüne dayanarak hilafetin Batı Dünyası ve Batı medeniyeti için gerçek bir tehdit oluşturduğu sonucuna ulaşır.
Propaganda açısından -NIC tarafından tarif edildiği gibi- Hilafet projesinin altında yatan amaç, askeri bir haçlı seferini meşrulaştırma niyetiyle Müslümanları öcü göstermektir:
“Aşağıda tarifi yapılan hayali senaryo, radikal dinci kimliğin körüklediği küresel bir hareketin nasıl ortaya çıkacağına örnek oluşturur.
Bu senaryoya göre, yeni Hilafet ilan edilir ve geniş alanı etkisi altında alan güçlü bir kontr-ideolojiyi ilerletmeyi becerir.
Bu, 2020 yılında Bin Ladin’in hayali torunundan bir aile yakınına farazi bir mektup biçiminde tasvir edilir.
Hayali torun, Halife’nin kontrolü geleneksel rejimlerden zorla almaya çalışırken verdiği mücadeleleri ve bunun sonucunda hem Müslüman dünyası içinde hem de dışında Müslümanlar ile ABD, Avrupa, Rusya ve Çin arasında yaşanan çatışma ve kargaşayı anlatır. Halife’nin desteği harekete geçirmedeki başarısı çeşitlilik gösterirken, onun çağrıları sonucunda Ortadoğu’daki -Afrika ve Asya’daki- Müslüman çekirdeğin çok uzağındaki yerler şiddetle sarsılırlar.
Senaryo Halife -tarihsel bakımdan önceki Halifelerde olduğu gibi- bir bölge üzerinde hem manevi hem de dünyevi otoritesini kuramadan sona eriyor. Senaryonun sonunda çıkarılacak dersleri tespit ediyoruz.”(“Küresel Gelecek Haritası” sf. 83)
NIC’in bu “yetkili” “Küresel Gelecek Haritası” raporu sadece Beyaz Saray, Kongre ve Pentagon’a sunulmakla kalmayıp Amerika’nın müttefiklerine de yollandı. NIC raporunda (hilafet projesi bölümü de dâhil) atıfta bulunulan “Müslüman Dünyasından yayılan tehdit”, ABD-NATO askeri doktrininde sımsıkı kemikleşmiştir.
NIC belgesi üst düzey görevlilerin okunması için hazırlandı. Kabaca akademisyen, araştırmacı ve NGO “aktivistlerinin” yanı sıra kıdemli dış politikacıları ve askeri yetkilileri hedefleyen “üst düzey” propaganda kampanyasının parçasıydı. Amaç, “üst düzey görevlileri” İslamcı teröristlerin Batı Dünyası’nın güvenliğini tehdit ettiğine inandırmaya devam etmekti.
Hilafet senaryosunun sacayağı olan “Medeniyetler Çatışması”, küresel kontr-terörizm gündeminin parçası olarak dünya çapında müdahaleyi Amerikan kamuoyuna mazur gösterir.
Hilafet jeopolitik ve coğrafi açıdan, ABD’nin içerisinde ekonomik ve stratejik nüfuzunu genişletmeye çalıştığı geniş bir alan oluşturur. Dick Cheney 2004 NIC raporu hakkında şöyle diyor:
“Sizin Yedinci Yüzyıl Hilafeti olarak bildiğiniz şeyi yeniden kurmaktan bahsediyorlar. İslam ya da İslam halkının, Batı’da Portekiz ve İspanya’dan, bütünAkdeniz boyunca Kuzey Afrika’ya kadar; Kuzey Afrika’nın hepsi; Ortadoğu; yukarıda Balkanların içlerine; Orta Asya cumhuriyetlerine, Rusya’nın güney ucuna; cömert Hint şeridine ve günümüz Endonezya’sına kadar her şeyi kontrol ettiği 1200, 1300 yıl boyunca dünya böyle organize edilmişti. Yani bir uçta Bali ve Jakarta’dan öbür uçta Madrid’e kadar.” Dick Cheney (vurgular eklendi)
Cheney’in günümüz bağlamında tarif ettiği şey, Akdeniz’den Orta Asya ve Güney Doğu Asya’ya kadar yayılan geniş bir bölgedir ve ABD ve müttefiklerinin çeşitli askeri ve istihbarat operasyonlarına doğrudan giriştiği yerlerdir.
NIC raporunda ifade edilen amaç, “ABD çıkarlarına tehdit oluşturabilecek mevcut trendleri öngörmek suretiyle sonraki Bush yönetimini kendisini bekleyen zorluklara hazırlamaktı”.
NIC istihbarat belgesi, biz unutmayalım diye, “2020 yılında Bin Ladin’in hayali torunundan [hayali] akrabasına farazi bir mektuba” dayanıyordu. Bu “yetkili’ NIC istihbarat belgesinde çerçevesi çizilen “Öğrenilen Dersler” şöyledir:
hilafet projesi “uluslararası düzene ciddi bir gözdağı teşkil eder”.
“Bilişim teknolojisi devriminin Batı ve Müslüman dünyaları arasındaki çatışmayı büyütmesi muhtemeldir…”
Belge Hilafetin Müslümanlara çağrısına atıfta bulunur ve şöyle bağlar:
“Hilafetin ilanı terörizm ihtimalini azaltmayacağı gibi daha fazla çatışma yaratacaktır”. [metinden aynen]
NIC analizi, hilafet ilanının, Müslüman ülkelerden yayılan yeni bir terörizm dalgası açığa çıkartacağını ileri sürer. Böylece Amerika’nın Terörizmle Küresel Savaşı tırmandırmasını mazur gösterir:
“hilafetin ilanı … Müslüman Dünyasının içinde veya dışında hilafete karşı çıkanlara saldırmaya kararlı yeni bir terörist kuşağı kamçılayabilir.” (vurgular eklendi)
NIC raporunun bahsetmekten kaçındığı şey, ABD istihbaratının Britanya’nın MI6’sı ve İsrail’in MOSSAD’ı ile işbirliği içinde hem teröristleri hem de hilafet projesini el altından desteklediği gerçeğidir.
Bu arada medya, sadece Müslüman Dünyasından değil aynı zamanda Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da “İslamcı teröristlerin yetiştiği evlerden” yayılan “yeni terörist tehdide” odaklanmakla yeni bir yalan ve manipülasyon dalgasını başlattı.
Global Research, 2 Temmuz 2014
[Global Research’teki İngilizce orijinalinden Yıldız Temürtürkan tarafından çevrilmiştir.)
– Michel Chossudovsky