Demirtaş: Türkiye PKK’ye silah yardımı yapsın
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş çözüm süreciyle ilgili olarak “Erdoğan’ın muhataplığı bırakmayacağı kanaatindeyim, bizim için ismin kim olduğu önemli değil.
Barajın kalkması için basıncı Cumhurbaşkanı üzerine yönelteceğiz” dedi.
IŞİD’e karşı PKK’nin savaştığını vurgulayan Demirtaş, “Türkiye, PKK’ye silah yardımı yapmalı mı” sorusuna, “Madem barış olacak.
Neden olmasın?” karşılığını verdi. Demirtaş Türkiye’nin dinlenmesi ve Paris cinayetleri konusunda da “Hiçbir devlet temiz değil. Türkiye MİT’i içerisinden bir ekiple bunların yapıldığı artık bir sır değil. Bu katliama bu ülkelerin istihbaratları bulaştı, şimdi birbirlerine karşı şantaj unsuru olarak kullanıyorlar” görüşünü dile getirdi.
Selahattin Demirtaş, bir grup gazeteciyle sohbet etti. Demirtaş’a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
Seçimlere parti olarak girebilir misiniz: Seçimlere partiyle girip girmeyeceğimize seçime yakın bir dönemde karar vereceğiz. Heyetlerimiz AKP’ye barajın kalkması talebini hep iletiyor. Baraj kalkarsa milletvekili sayılarının bir hayli düşeceğini görüyorlar. “Biz koymadık, niye biz kaldıralım” diyorlar. Barajı koyan Kenan Evren, adam da gelip kaldırmıyor ne yapalım? AKP ipe un seriyor. Bu, Davutoğlu’nun vereceği bir karar değil, Cumhurbaşkanı barajın kalkıp kalkmayacağına karar verecek. Yeni dönemde basıncı Cumhurbaşkanı üzerine yönelteceğiz.
‘Hiç kimseye sorumluluk vermemiş’
Çözüm süreciyle ilgili görevlendirmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz: Sorumluluk Başbakan’da olacak, Cumhurbaşkanı da bu işleri takip edecek öyle görünüyor. Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak kontrol kendisinde olsun istiyor. Hiç kimseye tam sorumluluk vermemiş, Başbakan birinci derece sorumlu, diyorlar, e tabii öyle olacak. Bir boşluk var, bir heyet olarak yürütecekler anladığımız kadarıyla. Erdoğan’ın muhataplığı bırakmayacağı kanaatindeyim. Çözüm sürecinde 1. derece sorumlu kendisini görecektir. Fakat isim bizim için fark etmez, bizim için çok önemli değil.
1 Eylül için bazı beklentiler vardı, olmadı. Ortada netleşmiş bir takvim var mı: Valla basından okudum. Arkadaşlarıma sordum, görüntülü mesaj yok, dediler. Fakat gündeme gelince olsun istedik, görüntülü, sesli mesaj. Fakat olmadı. Sözlü olarak tartışılıyor fakat yazılı bir takvim yok. Önümüzdeki ekim, kasımda Meclis’ten çıkarılacak yasalar var. Terörle mücadele kanundan tutun ifade özgürlüğüne, TCK’ye kadar bazı düzenlemeler olabilir. Bir af düzenlemesi değil, ama geri dönüşü de kapsayan bir çalışma olabilir.
İmralı’ya giden heyetin yatılı kalması gündemde mi: İmralı’ya gidiş gelişler zahmetlidir, uzayacaksa mesai saatine bağlı kalmaksızın tartışmalar sürdürülebilir. Bizim heyetimiz buna kapalı değil, “İmralı’da bütün bu tartışmalar birkaç gün içinde bitirilebilir” dedik. Buna cevap verilmedi.
Heyetlerin genişletilmesi konusunda adımlar atılabilir mi: Onun olabileceği söyleniyor, fakat isim konuşulmadı. Muhtemelen gazeteciler, akil insanlar… Hükümet uzun süredir olabileceğini söylüyor ama bir türlü izin vermediler buna.
‘AKP cesur değil’
Aydınlık gazetesinde yayımlanan tutanaklar gerçek mi: Bizim tutanağımız değil, devletin tutanakları olduğunu da düşünmüyorum. Başka yerlerde düzenlenmiş sanki. Kaynakları bilmiyorum ama ben süreci yakından takip eden biri olarak, hiç tutanakları görmesem onları yazabilirim. Biz kendi tuttuğumuzu yayınlamaya hazırız. Devlette tabii sağlıklısı var ama henüz şefaflaşma konusunda bizim kadar cesur değiller. Öcalan’ın “Tutanaklar kitaplaştırılsın, yayınlansın” önerisi var. “Devlet de kabul ediyorsa ben kabul ediyorum” demişti. Ama hükümet bunu kabul etmiş değil.
Çözüm sürecinde başkanlık sistemi dayatılırsa tavrınız ne olur: Biz başkanlık sistemini kabul edemeyeceğimizi, desteklemediğimiz bir model olduğunu belirttik. Erdoğan’ı başkan ilan ettik diyerek başkanlık sistemi olmaz. Müzakere süreci pazarlık unsuru olamaz.
‘Hayata geçsin istiyoruz’
Müzakerelere ne zaman geçilecek: Müzakere diyalogdan farklıdır. Diyalog için bir masa iki sandalye yetiyor, müzakere için yetmiyor. O masada gözlemcilerin olması gerekiyor, sekreterya, dışarıyla bilgi akışı sağlayacak ekip gerekiyor. Devletin nasıl kendi mekanizmalarıyla temasa geçme imkânı varsa Öcalan’ın kendi örgütüyle temasa geçmesi imkânı gerekiyor. Bugünlerde bunun hayata geçmesini istiyoruz artık.
‘Paris cinayetlerine istihbarat örgütleri bulaştı’
Türkiye’ye yönelik dinlemelerde Paris cinayetleri arasında bağlantı kuruluyor. Bu dinlemeleri nasıl değerlendiriyorsunuz: Ülkeler birbirini dinliyor. Biz de siyasetçi olarak dinleniyoruz. Türkiye Cumhuriyeti hükümetin görevi dinlemeyi önlemektir. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin milletvekilleriyiz, bürokratlarıyız, siyasetçileriyiz… Bu kadar rahat şekilde hem kendi ülkemiz bizi dinliyor yasadışı şekilde, hem de başka ülkeler dinliyorsa işin cılkı çıkmış demektir. Sadece telefonlar değil, toplantılarımız, aile ortamlarımız dinleniyor. Benim evimde arkadaşlarımla misafirlik toplantıları bile dinleniyor. Dışarıya araç geliyor, bazen korumaları gönderip uyarıyoruz, gidiyorlar. Hiçbir devlet temiz değil. Özellikle Paris cinayetleri konusunda Almanya’nın, Fransa’nın henüz verilmemiş bir hesabı var. Türkiye MİT’i içerisinden bir ekiple bunların yapıldığı artık bir sır değil. Fakat birbirine karşı şantaj olarak kullanıyorlar zannedersem bu mevzuyu. Bu katliama bu ülkelerin istihbaratları bulaştı ama bir araya gelip çözmek yerine birbirlerine karşı şantaj unsuru olarak kullanıyorlar. Bu dinlemeleri de bunun için yapıyorlar daha çok.
Cemil Bayık’ın ‘HDP bazı marjinal yaklaşımlardan kendisini kurtarmalı’ sözlerini nasıl karşıladınız: Cemil Bayık ciddi bir isimdir, 40 yıllık devrimcidir bir öneri yapıyorsa eksik de yanlış da olsa değerlendiririz. HDP yönetimi şunu düşünür: Bizim için marjinal diye nitelendirilen kesimler kimliği, cinsel yönelimi ne olursa olsun hak ve özgürlükleri savunulması gereken kesimlerdir. Ezilenden yana “ama”sız “ancak”sız bir tavrımız, duruşumuz vardır. Yanındayız ezilenin marjinal da olsa. Bayık tehlikeli bir marjinal anlayıştan, dar sokaklara, barlara hapsolmuş siyaset anlayışından söz ediyor tahmin ettiğim kadarıyla. Beyoğlu solculuğu diye bir şey vardır, bu bar, kafe solculuğudur. Buradan çıkması lazım, Türkiye devrim hareketinin, solculuğun. HDP de buradan çıkıp sokaklarda, meydanlarda büyümelidir gibi, ben böyle anladım.
IŞİD saldırılarından sonra peşmergeye silah yardımı gündeme geldi. Sizin bu yönde talebiniz oldu mu: Olmadı. Talep ederlerse, Türkiye’nin destek olması gerektiğini düşünürüz. Orada insanlar kendilerini savunabilecek imkânlara sahip değilken, sadece dualarımızla yardımcı olabilecek durumda değilsek Türkiye olarak sunabileceğimiz destek neyse sunabilmeliyiz. Silah yardımı olmalıdır. Türkiye asıl şu soruyu sormalıdır: Orada daha çok PKK savaşıyor. PKK, Türkiye’den silah yardımı isterse ne diyecek?
Türkiye’nin PKK’ye silah yardımı olabilir mi: Madem barış olacak neden olmasın? IŞİD gibi bir barbarlığa karşı onlar PKK’liler savaşıyor. Türkiye’de de barış olacak, PKK Türkiye’ye karşı silahları bırakacak. Orada da halkı savunan tek güç olarak da neredeyse onlar kaldı. Niye olmasın, marjinal gibi geliyor olabilir ama…