Yoldaş ALFONSO’nun Ardından..

Latin Amerika’nın önde gelen anti-emperyalist devrimci mücadele örgütü FARC-EP ‘nin (Fuerzas Armadas Revolucionarias de Colombia-Ejército del Pueblo/Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri-Halkın Ordusu) baş ideologu ve baş komutanı Alfonso Cano, 4 Kasım tarihinde Kolombiya’nın güneybatısındaki Cauca eyaletinde askeri bir operasyon (Operación Odiseo) sırasında öldürüldü.

Yaşamının son 33 yılını devrimci mücadeleye vermiş olan Cano (asıl adı: Guillermo León Sáenz Vargas), örgütün kurucularından olan efsanevi önder Manuel ‘Tirofijo’ Marulanda’nın (asıl adı: Pedro Antonio Marìn. ‘Tirofijo’, ‘attığını vuran’ anlamına gelir) 2008′de kalp krizi sonucu yaşamını yitirmesinin ardından FARC’ın 1964′teki kuruluşundan bu yana ikinci önderi oldu.
Cano’nun katledilişinin Güney Amerika’daki ve dünyadaki devrimci hareketler ve siyasi’konjonktür’ bakımından hangi olası anlamlara geldiğine ve nasıl okunması gerektiğine geçmeden önce, onun yaşamı ve devrimci kimliği ile FARC-EP örgütünün art alanı ve kısa ve tarihçesine değinmek faydalı olacak.

ALFONSO CANO: BİR ENTELEKTÜEL DEVRİMCİ SAVAŞÇI
Alfonso Cano, Guillermo León Sáenz Vargas adıyla, tarım bilimcisi bir babanın ve öğretmen bir annenin yedi çocuğundan beşincisi olarak, 22 Temmuz 1948′de Kolombiya’nın başkenti Bogotá’da kentli orta sınıf bir ailede dünyaya geldi. İyi bir dansçı ve futbol tutkunu olan Cano, yirminci yüzyıl dünya devrimci hareketlerinin doruk noktasına ulaştığı dönemlerden biri olan 1968′de Kolombiya Ulusal Üniversitesi’ne girerek antropoloji eğitimi almaya başladı.
Aile içerisinde egemen olan muhafazakar görüşlere karşın, Cano üniversite yıllarında radikal sol ile tanıştı ve kısa zaman içerisinde etkin bir öğrenci lideri olarak Kolombiya Komünist Partisi’nin (PCC) gençlik örgütüne katıldı. Daha sonra, üniversite eğitimini tamamlamadan Sovyetler Birliği’ne giden Cano, burada siyasi eğitimini tamamladıktan sonra, Kolombiya’ya döndü ve dolaylı olarak PCC ile bağlantılı olan FARC’a katılarak, kentli entelektüel kimliğini öne çıkarıp, gerillalara Marksizm üzerine dersler vermeye başladı.
1981′de evine yapılan bir polis baskını sonucu tutuklanarak Bogotá’daki La Modelo cezaevine konulan Cano, dönemin Kolombiya devlet başkanı Belisario Betancur’un ilan ettiği af sonucunda serbest bırakıldı. La Modelo’da geçen 18 ayın ardından, gerilla hareketi içerisinde daha etkin bir rol oynamaya karar veren Cano, FARC-EP örgütünün kurucularından, başlangıçtan itibaren baş ideologu ve aynı zamanda bir Marksist antropoloji uzmanı olan Jacobo Arenas (asıl adı: Luis Alberto Morantes) ile birlikte çalışmaya başladı. 1990′da Arenas’ın ölümünün ardından, Alfonso Cano örgütün baş ideologu oldu. 1990′lı yılların başında César Gaviria hükümetinin başlattığı müzakere sürecinde sekretarya üyesi olarak FARC’ı temsil etti.
Bu müzakere sürecinin başarısızlığının ardından, bir sonraki devlet başkanı Andrés Pastrana’nın başlattığı barış için diyalog sürecinde Cano daha çekimser ve uzlaşmaz bir tutum ortaya koydu. Bir düşünür olarak saygınlığının yanı sıra, oldukça yetenekli bir askeri stratejist de olan Alfonso Cano, 1990′dan itibaren FARC-EP’nin Kolombiya’nın güney batısındaki beş eyaletin önemli bir bölümünü elinde tutan ‘Batı Bloku’ gerilla cephesini yönetti.
Aralarında, 11 kişinin ölümüyle sonuçlanan Valle del Cauca eyalet parlamentosu üyelerinin esir alınması eyleminin de bulunduğu 200′ün üzerinde eylemden sorumlu tutulan Cano, röportajlarında ‘savaş esirleri’ alma olgusunu temellendirdi ve asimetrik savaşta daha zayıf, devlet-dışı olan tarafın devletle aynı kurallara tabi tutulamayacağını savundu.
Efsanevi önder Marulanda’nın ölümünün ardından örgütün önderliğine getirilmesi, hareketin askeri kanadınının karşısında, 2010′da yine hükümetin bir askeri operasyonu sırasında katledilen Mono Jojoy’un (asıl adı: Jorge Briceño) temsil ettiği siyasi kanadının öncelik kazanması olarak yorumlanan Cano, önderliği devralmasının ardından, dağınık cephelere ayrılmış olan gerilla hareketi üzerinde otoriteyi sağlayıp, aynı zamanda Kolombiya’daki bir diğer devrimci mücadele örgütü olan ELN (Ejército de Liberación Nacional/Ulusal Kurtuluş Hareketi) ile, iki örgüt arasındaki stratejik rekabeti ortadan kaldırmaya yardımcı olan bir pakt imzalanmasına öncü oldu.
FARC-EP’e önderlik yaptığı 3 yıllık dönemde FARC’ın güçlü, zengin ve zinde bir devrimci örgüt olarak ayakta durmasına ve anti-emperyalist mücadelesini kararlılıkla sürdürmesine katkıda bulunan Cano, 4 Kasım Cuma günü Birleşik Devletler destekli olduğu açık olan, yüzlerce askerin katıldığı bir askeri operasyon sırasında boynundan aldığı kurşunla yaşamını yitirdi. O sırada Cauca’nın ormanlık arazisinde saklanmakta olan commandante Cano, arazide cüzdanının ve bazı kişisel eşyalarının bulunması sonucu teşhis ve takip edilerek Amerikan yanlısı neo-Faşist Kolombiya hükümeti tarafından 63 yaşındayken katledildi. Cano, ardında kendisi de devrimci mücadeleye katılmayı seçmiş olan bir erkek çocuk bıraktı.

CANO’NUN ÖLÜMÜNÜN YANKILARI
Latin Amerika’daki devrimci mücadeleyi anlamak, belki de ‘conquista’ya kadar geri giden beş yüzyıllık bir mücadele tarihini ve kültürünü anlamayı gerektirir. Güney Amerika’nın İspanyol sömürgeciliği tarafından 15. yüzyıldan itibaren kolonileştirilmesi ile başlayan ve kapitalizmin tarihinde bir dönüm noktası olarak, uygar Batı’da bilimden sanata, siyasetten felsefeye, hatta gündelik yaşam kültürüne kadar toplumsal yaşamın birçok alanına kapsamlı ve geri dönülmez olarak etki etmiş olan kölecilik ve buna karşı gelişen, siyasi düzlemde Simón Bolìvar’dan Che Guevara’ya ve bugün FARC-EP’ye uzanan isyan ve devrim hareketleri, Latin Amerika’nın bugününe damgasını vuran mücadelelere karakter kazandıran temel unsurlardır.
Bugün özellikle Kolombiya’da tüm şiddeti ile sürmekte olan, Tupamaros’tan ELN’ye, Zapatistalar’dan FARC-EP’ye uzanan özgürlük hareketlerinin emperyalizme ve faşizme karşı sarsılmaz bir kararlılıkla sürdürdükleri savaş, Güney Amerika’da sömürgeciliğin başlangıç çağında 100 yıl içerisinde 70 milyon yerlinin öldürüldüğü, gümüş madenlerinin çevrelerinin köle cesetleri ile sarmalandığı topraklarda geçmesi bakımından, özelleşmiş bir tarihsel bakış açısı ile ele alınmak ve değerlendirilmek durumundadır. Başka bir deyişle, Latin Amerika’da köleciliğin ve sömürgeciliğin kanlı tarihi anlaşılmadan, kölelikten proleterliğe geçmiş halkların bugünkü anti-emperyalist mücadelesini anlamak mümkün olmayacaktır.
Bu bağlamda, bugün son derece önemli bir devrimci olan önderi katledilmiş olan FARC-EP, 47 yıldır yürüttüğü anti-kapitalist devrimci mücadele bakımından, neo-Faşizmin, yani modern emperyalizmin başat hedeflerinden biri durumundadır. Kolombiya’da FARC-EP hareketinin yenilgiye uğratılmasının Birleşik Devletler ve taşeronlarından birisi olan Kolombiya hükümeti tarafından ne derece önem arz ettiği, Cano’nun katledilmesinin ardından gelen resmi açıklamalardan da anlaşılabilir.
Operación Odiseo’nun ardından yaptığı ilk açıklamada, bir önceki Alvaro Uribe Vélez hükümetinde savunma bakanlığı görevinde bulunmuş olan Kolombiya devlet başkanı Juan Manuel Santos, bu harekatın örgütün kuruluşundan bugüne kadar almış olduğu en büyük darbe olduğunu söylemiş ve FARC-EP bünyesindeki devrimcilere teslim olma çağrısı yapıp, aksi takdirde “ya mezar, ya ölüm” tehdidini savurmuştur (Bununla birlikte, burada 2002 ile 2010 arasında Kolombiya devlet başkanlığını yapmış olan aşırı sağcı Alvaro Uribe’nin babasının 1983′de FARC gerillaları tarafından öldürülmüş olduğunu belirtmek gerekir).

Bunun kamuoyuna yön vermeye yönelik bir ajitasyon manevrası olduğu açık olmakla birlikte, Emperyalizm yörüngesindeki dünya basını da bu çerçevede zafer çığlıkları savuşturmaya başlamıştır. Bunlar arasında en çarpıcı örneklerden biri olarak, Cano’nun ölümünün ardından 12 Kasım 2011 tarihli The Economist dergisinin[1] attığı haber başlığına dikkat çekmek gerekir: Top Dog Down (“Baş Köpek Düştü”). Makalenin sonlarına doğru, Cano’nun öldürülmesinin FARC’a indirilen büyük bir darbe olduğundan söz ediliyor ve hükümetin operasyonlar konusundaki kararlı tutumunun, örgütü müzakere masasına gelmeye ‘zorlayacağı’ öngörüsünde bulunuluyor.alfanso

UTANGAÇ MUZAFFERLER
Aynı şekilde, siyaset analisti Silke Pfeiffer, Foreign Policy’nin web sitesinde yayımlanan 8 Kasım tarihli makalesinde[2] “Cano’nun öldürülmesi, FARC’ın sonu mu?” sorusunu sorar ve örgütün onun yerini doldurmakta zorlanacağını ve ‘daha az uzlaşmaz’ bir önderin örgütün başına geçerek, müzakere kapısının aralanacağını ileri sürer. Özellikle İngiliz ve Amerikan anaakım medyasının bu ‘utangaç muzaffer’ tutumu, FARC gibi bir örgütün önderinin ‘ortadan kaldırılmasına’ yönelik doğal bir reaksiyon olarak okunabilse de, örgütün kapitalist dünya basınının bakış açısından ne kadar ciddiye alındığının ve ‘endişe uyandırdığının’ bir göstergesi olarak anlaşılabilir.
Buna karşın, FARC-EP’nin Operación Odiseo’nun ardından yayınladığı 6 Kasım tarihli bildiride mücadeleden hiçbir surette taviz verilmeyeceği vurgulanmış ve devrimci kararlılığın altı bir kez daha çizilmişti: “Alfonso Cano yoldaşın kavgada can vermesinin temsil ettiği tek gerçeklik, dizlerinin üstünde yalvarmaktansa ölmeyi tercih edecek olan Kolombiya halkının ölümsüz gücüdür.” Görüldüğü gibi, her ne kadar anaakım dünya basını yaşananları yeni bir ‘dönemin’ habercisi olarak görse de ve Kolombiya hükümeti gürültülü ve mağrur, Birleşik Devletler yönetimi ise sessiz bir keyifle ellerini ovuştursa da, Cano’nun ölümünün devrimciler açısından büyük ve örnek bir yoldaşın kaybının acılı bir deneyimi temsil etmesiyle birlikte, mücadeledeki kararlılığın sürdürülmesi bakımından bir motivasyon kaynağı olacağı açıktır. Burjuvazinin heyecanını ve kafası karışık telaşını da bu şekilde yorumlamak mümkün.

CANO’NUN ARDINDAN FARC-EP
Cano’nun öldürülmesi ile boşalan önderlik için şu anda iki isim geçmektedir: 1980′li yıllarda FARC-EP’nin reel siyasetteki uzantısı Yurtsever Birlik (Union Patriotica) bünyesinde görev almış olan, FARC-EP sekretaryasının siyaset deneyime de sahip üyelerinden, 56 yaşındaki Ivan Maquez (asıl adı: Luciano Marin Arango) ve henüz 13 yaşında örgüte katılıp, yaşamının geri kalanında devrimci mücadele sürdürerek FARC içerisinde üst düzey askeri rütbelere yükselmiş olan 52 yaşındaki ‘Timochenko’ (asıl adı: Rodrigo Londoño-Echeverry).
Önderlik sorununun ne şekilde çözüleceği önümüzdeki süreçte açıklık kazanacak olmakla birlikte, kesin olan bir şey varsa, o da FARC’ın mücadeleden vazgeçmeyeceği. Devrimci mücadelede verilen kayıplar her zaman acıyı ve zorlukları beraberinde getirmiş olsa da dünya görüşünde tutarlılık ve devrimci kararlılık bu acıları deneyime dönüştürmede ve mücadeleyi ileri taşımada iş görecek yegane unsurlardır. Bu, öznel bir yorumlama biçimini temsil etmekten ziyade, tarihsel nitelikte nesnel bir gerçekliktir. Spartaküs hareketinden Paris Komünü’ne, RAF’ten Tamil Kaplanları’na ve FARC’a, bu mücadele tarihi bizzat şekillendirmiş ve Ulrike Meinhoff, Alfonso Cano gibi düşen birçok yoldaşın anısıyla yücelmiştir.
Cano’nun ölümünün ardından FARC’ın tüm dünyaya gönderdiği mesajla bitirmek gerekirse: “Bu, Kolombiya’da ezilenlerin ve sömürülenlerin en büyük önderlerinden birinin yasını tuttuğu ilk sefer değil. Onların yerini, cesaret ve zafere olan mutlak inanç ile doldurması da ilk değil. Kolombiya’da barış, bir gerilla teslim oluşuyla gerçekleşmeyecek, ancak ayaklanmayı doğuran nedenlerin ortaya çıkmasıyla gerçekleşecek. Bu, devam edecek olan politik bir hattır.
Yoldaş ve komutan Alfonso Cano öldü. Siyasi çözüm ve barışa en tutkulu biçimde ikna olmuşken düştü. Komutan Alfonso Cano’nun anısına!”[4]
Compañero Alfonso Cano, ¡Presente!*
NOT: Cano’nun katledilmesinin ardından FARC-EP yeni liderini seçti. “Timochenko” kod isimli 52 yaşındaki Timoleon Jimenez’in (gerçek adı Rodrigo Londoño Echeverri), Cano’nun yerine örgüt liderliğine seçildiği açıklandı.
[1] Bakınız http://www.economist.com/node/21538205?fsrc=scn/fb/wl/ar/topdogdown
[2] Bakınız http://www.foreignpolicy.com/articles/2011/11/08/alfonso_%20cano_killed_the_end_of_farc
[3] Bakınız http://gercegingunlugu.blogspot.com/2011/11/farc-epden-canonun-kaybna-dair-acklama.html
[4] Bakınız http://gercegingunlugu.blogspot.com/2011/11/farc-epden-canonun-kaybna-dair-acklama.html
* Yoldaş Alfonso Cano, yaşıyor!/lahy