Nabukadnezar’ın Ülkesini Anlamak

‘Silah Son Çaremizdi’

Irak’ta Maliki yönetimine karşı savaşan sadece IŞİD değil.

Sünni gruplar, Irak Devrimcileri Askeri Konseyi altında savaşıyor.

Son çare olarak silaha sarıldıklarını söyleyen Konsey’in Resmi Sözcüsü

Tümgeneral Mazhar Kaysi, Al Jazeera’ye, IŞİD ile aralarındaki farkı anlattı.

Al Jazeera’de yayınlanan ve Celal Şehda’nın sunduğu “Günün Röportajı” adlı programa konuk olan Mazhar Kaysi, aşiretlere bağlı devrimcilerin ‘bir daha sönmeyecek bir devrim ateşi tutuşturduklarını’ söyledi.

Kaysi, genel durumu, “Bu devrim, halkımız anayasal haklarını ve anayasaya bağlı kalmayı istemelerine karşın ateş ve demirle karşılık bulduğunda başladı. Silah, irademizi ortaya koymamızı sağlayacak son çaremizdi” ifadeleriyle anlattı:

“Her gün yaptığımız operasyonlarımızla Allah’ın yardımı ve devrimcilerimizin gücüyle Musul, Selahaddin, Felluce, Garma, Beyci ve kuzey bölgelerinin büyük kısmını kontrolümüz altına almayı başardık. Ve işte bugün de Bağdat’ın sınırlarına dayandık. Aynı şekilde devletin askerini Diyala eyaletinden kovmayı başardık. Kerkük’ün büyük kısmını da askerden temizledik. Hâlihazırda meydanda gelişen olaylar bunlar. Bugün Musul’un çarşı ve sokaklarında bir gezintiye çıksanız ya da herhangi bir Musulluya sorsanız kendilerine yöneltilen zulüm ve baskının kaldırılmasından dolayı mutluluklarını ve memnuniyetlerini göreceksiniz ve duyacaksınız”

Sizi bu aşamaya, savunma aşamasından otoriteyi ele geçirme aşamasına geçmeye iten ana faktör neydi?

Aslında bunu başlatan Nuri Maliki’dir. Bizi buna zorlayan Nuri Maliki’dir. Bölgelerimizde kurulan askeri noktalar, gönderilen askeri birliklerin genelde yapmış oldukları şey, halka hakaret etmek ve baskı yapmak oluyordu. İşte bu durum kabul etmeyeceğimiz bir durumdur. Ve yayınladığımız bildirilerde de Irak halkının onuruna zarar veren kim olursa düşman olarak kabul edileceğini belirtmiştik.

Birkaç hafta önce Musul sakinlerinin rahat bir şekilde kentin doğu ve batı yakasını birbirine bağlayan köprülerden rahat geçmelerine izin verilmiyordu. Çünkü bu köprülerde kurulan kontrol noktalarından geçmek isteyenler, düşmanca bir muameleye, sözlü saldırıya maruz kalıyor, dövülüyor ve küfür yiyor, kadınlar ahlaksızca bir aramaya tabi tutuluyordu.

Bir otoriteden söz edecek olursak, bu otorite sadece aşiret üyesi silahlı kişilerde değil aksine Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı örgütün de elinde. Dolayısıyla aşiretlere bağlı silahlı kişilerin kontrolündeki bölgelerde IŞİD’in nüfuz alanı nedir?

İşin doğrusu kimse IŞİD’in bu bölgelerdeki varlığını inkâr edemez.

Siz IŞİD ile savaştınız mı daha önce?

Hayır, devrimciler onlarla savaşmadı, IŞİD ile savaşanlar hükümet yanlısı Sünnilerden oluşan Sahva milisleriydi. Sahva meselesi başlı başına bir meseledir. ABD’nin Irak politikasının bir parçasıdır.

Bu milisler El Kaide ile mi savaştı?

Evet. Ama bizim bunlarla bir alakamız yok. Ancak şu bir gerçek ki; IŞİD burada, Irak’ta varlığını ortaya koyuyor. Suriye’ye uzanan bir devamı var. Hatta dünyanın her tarafında uzantıları var. Bu örgütün gizli yapılanmaları mevcut, imkânları var. Ancak bu devrim bir IŞİD devrimi değil, aşiretler devrimidir, zulme karşı bir başkaldırıdır. Askeri konsey de bu başkaldırının bir kısmıdır. Genel Askeri Konsey’in sembolü ise beyaz bayrak üzerinde yeşil Irak haritası ile Irak’ı İranlıların müdahalesinden koruyan zırhtır. İşte bizim sembolümüz, sloganımız budur.

Aşiretlerin IŞİD ile olan bağlantısı ne derecededir? Doğrudan bir bağlantı veya ortak koordinasyon var mı?

Hayır, hiçbir bağlantı ve koordinasyon yok. Daha önce de dediğim gibi, bu örgüt burada mevcut, savaşçıları var ve kendi kontrolünde olan bölgeler var. Ancak bu devrim, aşiretler devrimidir. İşte dünyaya duyurmaya çalıştığımız şey budur. Irak’taki olan olaylar, Irak’ın yeni baharıdır. Bu zulmün sona erdirilmesi için silahlı bir devrimdir. Bunun başka bir bağlantısı yok, terörle veya farklı yönlerle alakası yok. Bu aşiret mensuplarının devrimidir, Iraklılardır ve zalim hükümete başkaldırısıdır.

Siz bu örgütün gücünü ve hacmini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kimisine göre, bu örgüte bağlı olanların sayısını 5 bin, 7 bin veya 10 bin kişi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Aşiret mensubu silahlı kişilere oranla tabi.

Bizim kendileriyle bir bağlantımız olmadığı için hacimlerini bilemiyoruz. Ortaya atılan bu rakamların hiçbir dayanağı yok. Ancak silahlı bir örgütün gücü ne olursa olsun aşiret üyelerinin gücüyle karşılaştırılır mı? Ben Iraklılarla örgüt arasında bir karşılaştırılmanın yapılabileceğini sanmıyorum. Aşiret üyeleri, bu vatanın evlatlarıdır, özgürleştirilen bu kentlerin evlatlarıdır. Bunlar kendi yurtlarını ve kendi kazanımlarını savunuyorlar. Ancak devrimcilerle olduklarını iddia eden örgütlerin hacmi ne olursa olsun, halkla karşılaştırılamaz. Özgürlüğüne kavuşturulan bölgelerde Askeri Konsey’e destek verenler var, bunların yoklaması yapılabilir. Yediden yetmişe herkes bu konseye kucak açmış, çünkü bu halk bu konseyin kendilerinden zulmü defettiğine inanıyorlar ve bizim toplumsal planımızı da doğru buluyorlar.

Peki, siz IŞİD ile düşmanımın düşmanı dostumdur kaidesi üzerinden mi hareket ediyorsunuz?

Asla. Biz halkın hedeflerine odaklı hareket ediyoruz. Silahlarımız halkın emrindedir. Hedeflenen noktaya açılan ateş sayısı çoğaldıkça bir birliktelik ve bir koordinasyon anlamına gelmez.

O halde IŞİD sizin hedeflerinizi mi etkiliyor?

Hayır, şart değil. Biz planlarız, uygularız ve bu bunun başarılı olup olmayacağını göz önünde bulundururuz ve planlamadaki zaman doğrultusunda devreye sokarız. Kimsenin bu başarıyla bir alakası olmaz. Farklı taraflar da aynı hedefe yönelebilirler, hatta birbirine yakın zamanlarda da aynı hedefe yönelebilirler. Ancak asıl olan, bizim planlamış olmamızdır, bizim uygulamış olmamızdır. Ancak bu diğer tarafların da aynı hedefle ilgili planlarının olmadığı anlamına gelmez. Ancak en meşru taraf ve halkça kabul gören taraf Askeri Konsey’dir.

Ancak, Batı toplumu, Ban Ki-moon, Maliki hükümeti şu anda olan olayları IŞİD’e bağlıyor. Dolayısıyla bu durum sizin duruşunuzu etkilemiyor mu?

Kesinlikle etkiliyor. Açıkçası bu veya şu taraftan, bizim davranışlarımıza aykırı, bizim ilkelerimizle çelişen hareketler olabilir. Hatta insan haklarına aykırı hareketler de olabilir. Ancak kim bunu piyasaya çıkarıp da bizimle ilişkilendiriyor, bizim taleplerimizi karartıyor? İşte asıl sorulması gereken de budur. Bugün bu örgütün arkasında güçlü bir enformasyon gücü var. Size bir örnek vereyim, mesela Youtube sitesi. Youtube’da Irak’ta belirli taraflarca yüklenen ve insan hak ve hukukuna aykırı birçok video göreceksiniz. Ancak bizim tarafımızdan beyanatlarımızı içeren bir video yüklendiğinde ya kabul edilmiyor ya da 48 saat içerisinde siteden kaldırılıyor. Bizim videolarımız engelleniyor, kaldırılıyor. Peki, neden bizim videolarımız kaldırılıyor da diğer tarafların videoları tutulmaya devam ediyor. Birileri özellikle bu videoların tutulmasını istiyor sanki.

O zaman aşiretlere bağlı devrimcilerin Youtube’a yüklenen bu videolardaki hak ihlalleri konusundaki tavır ve duruşları nedir?

Biz insan haklarını ihlal eden hiçbir eylemin yanında olmayız. Biz bu eylemleri şiddetle reddediyor ve kınıyoruz. Kesinlikle onaylamıyor ve hak ihlalinin olmasına kesinlikle karşı çıkıyoruz. Herkesin kendince bir görüşü olabilir. Ancak biz bunu desteklemiyoruz. Biz bu hak ihlallerini düşmanımız üzerinde bile uygulamayız.

Gün gelir de Suriye’de devrimcilerle IŞİD arasındaki çatışmaların aynısı Irak’ta da olabilir mi sizce?

Dilerim ki bunu yapmak zorunda kalmayız.

Gönüllü çağrısı yapılıyor. Ayetullah Ali Sistani ‘Irak’ın kurtarılması’ çağrısı yaptı. Irak, Şiilerle Sünniler arasında fiili bir mezhep çatışmasına mı girdi?  

Doğrusu Ayetullah Ali Sistani bu garip fetvayı verdi. Çünkü bu savaşı saptırmak istiyorlar ve bunu bin yıldan fazladır birlikte yaşamış olan toplumlar arasında bir mezhep savaşına dönüştürmek istiyorlar. Buradan bir mezhep savaşı çıkarmak istediler. Sizin sorunuza dönecek olursak, evet, gönüllüler var. Ancak ülke bütçesinin üçte ikisinin kendisine ayrıldığı bir ordu bile devrimciler karşısında duramadı. Bu gönüllüler nasıl olur da doğru dürüst bir eğitim almadan nasıl olur da savaş meydanlarına taşınırlar.

Siz bu orduyu eleştiriyorsunuz ama bu ordunun zayıf düşmesini siz sağladınız.

Benim kastettiğim şey, bu gönüllülerin acele ile eğitilip savaş meydanlarına gönderilmesidir. Biz Maliki’yi uyardık ve daha yaşı gelmemiş çocukların sıcak savaş meydanlarına itilmesinin kendi sorumluluğunda olduğunu söyledik. Biliyorsunuz bu durum duyguları kabartıyor, duygusallığı arttırıyor.

Peki, planınız nedir, ne istiyorsunuz, Maliki’yi silahla düşürmek mi istiyorsunuz?

Biz bütün yolları denedik. Ve stratejimiz silahlı bir çatışmada değişim için kendini gösterdi. O zaman hedef değişimdir, silah veya başka bir şeyle. Silah kullanmak zorunda bırakılırsak, kullanırız. Ancak başka çözüm yolları varsa ona da varız.

Sizce olası çözümler nelerdir?

Şu bir gerçek silahlı birçok olayın çoğu zaman siyasal olarak çözülmesi zordur. Silahlı hareketlerin siyasal hedefleri gerçekleşmediği sürece silahlarını bırakması imkânsızdır. Biz bunu en az zararla gerçekleştirmeye çalıştık ve bu silahlı mücadeleye zorlandık. Biz yalnız değiliz. Arkamızda bir halk var ve bizi silahlanmayla görevlendiren de yine bu halktı. Biz de Irak ordusunun eski komutan ve subayları olarak devrimcileri eğitmek üzere geldik. Ne zaman ki bu devrimciler silahları bırakalım derlerse ve hedeflerini gerçekleştirmeye yakınlaşmışlarsa biz de onların taleplerine icabet ederiz. Biz çok defa savaş istemediğimizi, sorunların kanla çözülmesini istemediğimizi belirttik. Bilakis Irak’ta topraklarında dökülen her kan değerli ve azizdir.

ABD aşiretlere bağlı bu devrimcilerin karargâhlarını vurmaya karar verirse nasıl karşılık vereceksiniz?

ABD karargâhlarımızı nasıl vurabilir ki? Devrimciler her yerdeler, bu kentlerdeki her evde her sokaktalar. ABD bütün Irak halkını öldürecek mi? Musul’un tamamını ya da Felluce’nin tamamını imha mı edecek? ABD de Maliki’nin birçok mahalleyi yeniden tasarlamak üzere imha etmeye kalkışmasını mı tekrarlayacak? Eğer ABD ve onunla birlikte Irak’ı vurmaya hazırlananlar Irak halkının yarısını imha etmek istiyorlarsa, buyursunlar gelsinler. İkincisi ise hepimizi ABD işgaline karşı direnmiş olan insanlarız. Askeri Konsey gerilla savaşının en iyi taktiklerini biliyor. Dolayısıyla bu konseyin komutanlarının çoğu ABD ile savaşmış olan insanlardır. ABD ile nasıl savaşılması gerektiğini iyi biliyorlar. Dediğim gibi bu imkânsızdır. Bu bir halk devrimidir, ABD kesinlikle buna saldıramaz.

Bir rejimin düşürülmesi başkentin ele geçirilmesi ile olur. Mesela Suriye rejimi ve Şam hala ayakta. Aslında Bağdat’ı kastediyorum. Sizin hedefinizde Bağdat var mı?

Daha önce de belirttiğim gibi biz rejimi değiştirmek ve düşürmek üzere planlarımızı yaptık. Bu bağlam da Bağdat da bizim hedeflerimiz arasında. Bugün Irak halkı üzerindeki zulmü kaldırmaya çalışıyoruz. Biz savaş istemiyoruz, biz savaşın olmasına da çalışmıyoruz. Biz ne ordunun ne de sivillerin daha fazla zarar görmesini istiyoruz. Onun için biz bütün planlarımızı yaptık. Biz saldırı zamanını belirleyen tarafız.

Siz Bağdat’a saldıracak askeri güce sahip misiniz?

Evet, bunu yapacak askeri gücümüz var. Ancak şu unutulmamalı, başkentler kuşatıldıkları zaman kendi kendine düşerler zaten. Bu bağlamda çok fazla örneğimiz var. Bağdat bunu daha önce de yaşamıştı.

Suudi Arabistan Irak’ta yaşanan gelişmelere ilişkin bir bildiri yayınladı. Siz Körfez ülkelerinin tavrını nasıl okuyorsunuz?

Her ne kadar geç gelmiş olsa da biz bunu memnuniyetle karşıladık. Biz bir kitle olarak kabul edilmiyoruz, hep göz ardı ediliyoruz. Burada da belirli bir mezhebi fraksiyonu temsil etmiyor, aksine tüm Irak halkını temsil ediyorum. Bütün Irak halkı bu zulümden yakınıyor. Ancak bir fraksiyonun diğer fraksiyondan daha fazla dert yanması daha fazla olabiliyor. Çünkü daha büyük planlarla hedef alınabiliyor. Bu mezhebi fraksiyon İran tarafından hedef alındı. Bundan amaç da bölgenin demografik yapısını bozmak, haritasını değiştirmektir. Bu hedefin boyutları da ta Akdeniz’e ulaşmıştır. Biz, bize verilen destekleri memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak kimseden herhangi bir yardım beklemiyoruz, sadece manevi destek istiyoruz.

Körfez’den ne isteniyor?

Bizim Körfez’den isteğimiz bizim devrimimizin meşruiyetini onaylamasıdır. Daha fazlasını istemiyoruz. Bizim devrimizim meşruiyetini tanımalarını istiyoruz Maliki, insanlarımızı öldürdü, halkımızın haklarını ihlal etti. Kadınları tutukladı, bütün ahlaksızca suçları işledi. Soykırım yapmaya çalıştı, toplu katliamlar yaptı. Biz Allah dışında kimseden de yardım beklemiyoruz ve biliyoruz ki bize yardım edecek de O’dur.

Siz geleceği nasıl görüyorsunuz?

Biz yeni bir Irak istiyoruz. Halkının zenginliklerinden faydalandığı demokratik bir Irak istiyoruz. Kendilerini kendilerinin seçtikleri bir hükümetin yöneteceği bir hükümet istiyoruz. Birlikte adil bir yaşam istiyoruz. Irak’ın parçalanmasını asla istemiyoruz. Ne sosyal parçalanma ne de coğrafik parçalanma istiyoruz.  Biz Basralı’nın Musul’a, Musullu’nun Zikar’a tayin edilmesini istiyoruz, birlikte ve sevgiyle yaşamayı istiyoruz. İşgalin getirdiği bu karanlık günlerin bitmesini istiyoruz. Başkalarının getirdiği demokrasiyi değil, kendi demokrasimizi istiyoruz.