’90′lar Kuşağı Politik Olanı Hayatın İçinde Arıyor’
“Kıyaya Vuran Dalgalar” kitabının emekçileri Sibel Öz ve Sabriye Çiftçi, “’90 kuşağı yeni yazıyor ve cezaevi edebiyatı klişesinin dışında hayatla içiçe yazıyor. Politik olanı günlük hayatın içinde arıyor” diyor.
“Kıyıya Vuran Dalgalar” bir öykü kitabı. Ancak alışageldiklerden oldukça farklı. Kitabın 9 yazarından sadece biri dışarıda. Kitabı yayına hazırlayan da dışarıdaki. Sibel Öz, siyasi nedenlerle 10 yıl cezaevinde tutulmuş. Öyküler, hem uzun yıllar cezaevinde tutulan insanlar tarafından kaleme alınmış hem de kendilerine gönderilen fotoğrafın çağrışımları üzerine. Buna rağmen karakterlerinden konusuna kadar her şeyiyle boylu boyunca hayatın içinde olan öyküler çıkmış ortaya. “’90 kuşağı politik olanı günlük hayatın içinde arıyor.”
Dağıtımına başlanan kitabın İstanbul’daki imza günü 2 Haziran günü Kadıköy’deki Khalkedon Kitapevi’nde usta yazar Murathan Mungan’ın katılımıyla yapılacak. Kitabı yayına yazırlayan Sibel Öz, tutuklularla aktif dayanışma içinde olan Deli Dalgalar İnisiyatifi’nden. Aynı inisiyatif için de olan Sabriye Çiftçi de 7 yıl tutuklu kalmış. Öz ve Çiftçi, Notabene Yayınevi’nin okurla buluşturduğu Kıyaya Vuran Dalgalar kitabına ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.
Kitabı hazırlamaya nasıl karar verdiniz?
Sibel Öz: Deli Dalgalar’da ‘bu fikir nasıl ortaya çıktı?’ sorusunun pek yanıtı olmuyor. Bir arkadaş sohbetinde ortaya çıkıvermiş oluyor. Deli Dalgalar’ın ortaya çıkışı da öyle. Demek ki bir ihtiyaca karşılık geliyor, doğru bir şey oluyor. Deli Dalgalar’ın içinde profesyonel fotoğrafçılık yapan arkadaşlar var. Cezaevine gönderilen kitapların içine belirli günlerde fotoğraflar konuyoruz. Bize de mektuplaştığımız tutuklulardan öykü ve şiir dosyaları geliyordu. Altında eziliyorduk. Bu konuda az duyarlı yayınevi var. Ancak duyarlı yayınevlerinin de mali sorunları ortada. Bu nedenle bastırmak zordu. Derken ‘fotoğrafları göndersek nasıl öyküler gelir, neler yazılır?’ diye cin fikirli birisi attı ortaya fikri. Fotoğraflar ayarlandı.
Eli iyi kalem tuttuğunu bildiğimiz arkadaşlara üçer fotoğraf gönderdik. Değişik, tahmin edilebilir olmayan öyküler gelmeye başladı. O süreç zahmetli. Sonunda bir öykü dosyasına ulaştık. Ama yayınlatması sorun oldu. “Cezaevi edebiyatı” bir gerçeklik olmakla birlikte, bazı konularda da engel oldu. Klişeye dönüşmüş adeta. Dosyalar okunmadan hapishanelerden gelen her şey “Cezaevi edebiyatı” denilerek bir kenara da itilebiliyor. Şu anda 30′larını süren 1990 kuşağı yeni yazmaya başladı. Öyküler yeni yazılıyor, filmler çekiliyor. Başkaları bizim adımıza yazdı, hatta meta olarak bile kullandı. Ama ’90 kuşağı yeni yazıyor ve cezaevi edebiyatı klişesinin dışında hayatla içiçe, sokaktan insan figürleri ile örülmüş, hayatla hala didişen kanlı canlı öyküler. Okunduğunda kaba ajitasyona dayanan öyküler olmadığı görülecektir. Yayına hazırladığımız kitabın edebi olarak da kalitesinin yüksek olduğunu düşünüyoruz.
YA SİZ DIŞARIYA YA BİZ İÇERİYE!
Sabriye Çiftçi: Bizim bir şiarımız var; “Ya siz dışarıya, ya biz içeriye”. İşin özünü bu belirliyor. İçimizden birinin tutuklanmaması için hiçbir neden yok artık. İçeridekilerin de en az bir 10 yıllık cezaevi günleri var. 18 yıldır tutuklu olanlar var. Geçenlerde aldığım bir mektupta, “Sizin gönderdiğiniz kitaplar, içeride 20. yılımı kutlarken bana ulaştı” diyordu. 20. yıl kutlanırken, kitaplar geliyor ve hala eksiğimiz kitaplar deniliyor. Cezaevinde o zamanın doldurulması gerekiyor. “Ya siz dışarıya ya biz içeriye!” İçeridekileri nasıl dışarıya getirebiliriz? Maalesef o konuda siyasi bir zemin görünmüyor. Bu kitaptaki amaç, dışarıdan içeriye girebilmek. Dışarıyı fotoğraflarla içeriye götürebilmek, içeriyi yazılarla dışarıya çıkarabilmek. Birisinin bile hayatında bir değişiklik yapabilmek çok önemli. Gönül isterdi ki herkese yetişebilelim. Taşıdığımız vefa duygusu içeriye yetiyor mu, bilemiyorum. Ama unutmadık diyebiliyoruz bu şekilde.
3′er fotoğraf seçip tutuklulara gönderdiniz. Fotoğrafların belli konsepti var mıydı? Fotoğrafçının inisiyatifine mi bıraktınız?
Sibel Öz: Biraz fotoğrafçının inisiyatifine bıraktık, biraz da öykü yazmaya müsait ve ucu açık fotoğraflar seçtik. Hatta onlarla öykü yazılmadan önce mektup yoluyla tartışmalar yaptık, ‘Gördüğünüzü yazmayın’ dedik. Fotoğrafçı zaten gördüğü anı çekmiş ve dondurmuş. ‘Siz de gördüğünüzü yazmayın, onu bir an kabul edin ve bu anı öykünün içine yerleştirin’ diye yazdık. Sonunda gördük ki, bizim bile tahminlerimizin ötesinde güzel öyküler çıktı. Hem kent öyküleri hem de doğu imgesi olsun diye denge gözetmeye de çalıştık kitapta. Ancak daha çok kentsel öyküler oldu. Kürtçe bir öykü kitabı tasarlansaydı başka bir kitap olurdu muhakkak.
3 kadın öykücü var… Bana az geldi açıkçası…
Sibel Öz: O konuda eleştiri alacağımızı düşünüyoruz. Cezaevinde yazan kadınlar çok. Deli Dalgalar’ın daha önce resim sergisi oldu. Orada da erkek arkadaşların ağırlığı olmuştu. Kadınlarda resim çizme oranı biraz daha azdı. Fakat öyküde değil. Şiir ve roman daha erkeksi, ama öykü kadındır bence. Öykünün açık uçluluğu, yaramazlığı. Öykü bana hep kadın gibi gelir. O konudaki eksiklik tamamen bize ait. Duyurma konusunda yaşadığımız sınırlılıkla alakalı bir durum. Kadın arkadaşların öykülerinden oluşan bir seçki de yapılabilir. O konuda malzeme de var. Kitapta iki kadın arkadaşın yazdığı iki öykü, çok feminen ve ilginç öyküler oldu. İki-üç kadın arkadaşın daha öyküsü olsaydı, kitabın rengi farklı olurdu. O konuda eleştiri gelmeden özeleştirimizi verelim.
Bu kitabı hazırlarken okuduğunuz öyküler ya da kitapta yer alan öyküler… Toplamda bu öyküleri yazanların düş gücüne, yaratma yeteneğine ilişkin neler söyleyebilirsiniz?
Sibel Öz: Sami Özbil’in öyküsünün ismini “Eksik bir şey”, kitap ismi yapmayı çok düşündük. Ancak genel bir isim olsun diye, Kıyıya Vuran Dalgalar’ı seçtik. “Eksik Bir Şey” imgesi kitaptaki öykülerin çoğunun demek istediklerini özetliyordu. ’90 kuşağı olarak hayatta biz eksiğiz. 10 küsür yıldır buralardayız ama edebiyatta da eksiğiz. Sabriye’yle biz ’90 kuşağıyız. Kendimizden yola çıkarsak, edebiyata küşmüştük, özellikle de yerli edebiyata. Sadece Sovyet edebiyatı okuduk; “Ve Çeliğe Su Verildi”, “Seni Halk Adına Ölüme Mahkum Ediyorum”. Yerli edebiyata küstük. 1980 darbesinden sonra korku ve sindirilmiş ortamı kırmaya çalışan devrimcilerin üstüne ölümle, silahla geliyorlardı. Ev baskınları, infazlar, gözaltında kaybetmeler. Edebiyat bunları görmedi. Edebiyatın da son derece sindirilmiş olduğunu şimdi daha net tahlil edebiliyoruz. 20′li yaşlarda çok öfkeliydik. Edebiyat bizi görmediği gibi biz de yazan çizen insanlar değildik. Hatta yazmayı-çizmeyi 90′lı yıllarda 20′li yaşlarda oldukça küçümserdik.
YAZMAK SORGULAMANIN BİR ARACI HALİNE GELDİ
Kendi kişisel hayatınızda nasıl bir dönüşüm sağladınız. Başka bir ilişkilenme yaşadınız.
Sibel Öz: İçeride 2000′li yıllardan itibaren yazmaya başladı arkadaşlar, hem Türkçe, hem Kürtçe. Yazmak artık bir sığınak, bir çığlık bizim için. Yazmak zorunda kaldık. 2000 yılında F tipi cezaevi sistemine geçildi. F tipleri biraz daha içe dönmek demekti. Öyle olunca yazmak da kendini ifade etme biçimi oluyordu. Yazmak, sorgulamanın direkt bir aracı haline geldi. Yazmasaydık ne yapardık? “Yazmasaydım çıldırırdım” diye bir yazarın sözü var ya, bizimkisi de öyle olurdu. Bu kuşak, zamanı geldiğinde yazmak zorunda kaldı. Bir yandan da ’90 kuşağını anlatan filmleri yapıtları hatırlarsınız, puslu bir yenilgi ortamı, yılgınlık edebiyatının yapıldığı ortamlar. İnsanın izlerken, okurken boğazı düğüm düğüm oluyor. Hayır b
TAKSİM’DE OLANLARI DÜNYAYA DUYURMAK İCİN 7 DİLDE HAZIRLANAN BİLDİRİ –
FRANSIZCA – İNGİLİZCE – İSPANYOLCA – KATALAN – IBRANICE – YUNANCA – ALMANCA
What is happening in Turkey in 7 Languages (french, english, spanish, catalan, hebrew, greek, german) If you can translate any other language please do it and share it!
Atención! La democracia turca les necesita!
Tras de una serie de manifestaciones pacíficas para proteger una zona verde recreacional en el centro de la ciudad de Estambul que está prevista para ser demolida para la construcción de un centro comercial, la policía turca atacó a los manifestantes, violentamente con gases lacrimógenos y cañones de agua a presión, apuntándoles directamente a las caras y los cuerpos. Decenas de manifestantes están heridos y el acceso al parque está bloqueado sin ninguna base legal. Los medios de comunicación turcos, controlados directamente por el gobierno o que tienen relaciones comerciales y políticas con el gobierno, evitan hablar de los incidentes. Las agencias de prensa, también, han bloqueado la circulación de información. Por favor, comparte este mensaje para que el mundo este consciente del estado policial creado por AKP del Recep Tayyip Erdoğan, que a menudo está considerado como un modelo para los otros países de Oriente Medio. La democracia turca espera tu apoyo. Muchas gracias!
Atenció! La democràcia turca us necessita!
Després d’una sèrie de manifestacions pacífiques per a protegir una àrea d’esbarjo al centre d’Istambul que està prevista per a ser demolida per a la construcció d’un centre comercial, la policia turca ha atacat als manifestants, violentament amb gasos lacrimògens i canons d’aigua a pressió, apuntant-los directament a les cares i als cossos. Desenes de manifestants estan ferits i l’accés al parc està bloquejat sense cap base legal. Els mitjans de comunicació turcs, controlats directament pel govern o que tenen relacions comercials i polítiques amb el govern, refusen parlar dels incidents. Les agències de premsa, també, han bloquejat la circulació d’informació. Si us plau, compartiu aquest missatge per a que el món sigui conscient de l’estat policíac creat pel AKP del Recep Tayyip Erdoğan, que sovint està considerat com a un model per als altres països de l’Orient Mitjà. La democràcia turca espera el teu suport. Moltes gràcies!
À VOTRE ATTENTION! LA DÉMOCRATIE TURQUE, ELLE A BESOIN DE VOUS!
En suite d’une manifestation pour la conservation d’un parc au sein du quartier central d’Istanbul qui est envisagé d’être démoli pour la construction d’un centre commercial, la police turque a lancée une attaque violente contre les manifestants paisibles avec du gaz lacrymogène visé directement sur les corps des gens et de l’eau à haute pression. Dizaines des protestants sont hospitalisés et l’accès au parc est bloqué sans base légale. Les médias turcs, qui sont directement contrôlé ou ont des liaisons politiques et économiques avec le gouvernement, refusent de traiter les incidents. Les agences de presse turques également bloque la diffusion de l’information sur les évènements.
SVP, diffusez ce message pour que le monde prenne conscience de l’état policier turc crée par l’AKP de Recep Tayyip Erdoğan, qui est souvent considéré comme un modèle exemplaire pour des pays du Moyen-Orient. La démocratie turque s’attend à votre soutien. Merci!
Attention! Turkish democracy needs you!
After a series of peaceful demonstrations for preserving a recreational area in Istanbul city center which is planned to demolished for the construction of a shopping mall, Turkish police attacked the protesters violently with tear gas and water cannon, directly targeting their faces and bodies. Dozens of protesters are hospitalized and access to the park is blocked without any legal basis. Turkish media, directly controlled by the government or have business and political ties with it, refuse to cover the incidents. Press agencies also blocked the information flow.
Please share this message for the world to become aware of the police state created by AKP of Recep Tayyip Erdoğan, which is often considered to be a model for other Middle Eastern countries. Turkish democracy expects your help. Thank you!
לתשומת לבכם/ן !
הדמוקרטיה בטורקיה זקוקה לכם/ן !
לאחר סדרת הפגנות שלוות לשימור אזור לרווחת התושבים, במרכז איסטנבול, שיועד להריסה לטובת בנייה של קניון, החליטה משטרת טורקיה לתקוף מפגינים באלימות, לפזרם בגז מדמיע ותותחי מים, המכוונים ישירות לפניהם וגופם !
עשרות מפגינים מאושפזים עם פגיעות פיזיות, הגישה לפארק נחסמה באופן לא חוקי. התקשורת הטורקית, הנשלטת ישירות על ידי הממשלה, או בקשרים עסקיים עימה, מסרבת לתעד או להתייחס לכל ההנ”ל !
כל הגישות לסוכניות עיתונות זרה – גם חסומות.
אנא שתפו הודעה זו, בתקווה שהעולם יתוודע למדינת המשטרה שיצרה מפלגת ה AKP ברשות ארדואן, ממשלה שנלקחת רבות כדוגמא למדינות נוספות במזרח התיכון.
ΠΡΟΣΟΧΗ!! Η Δημοκρατία στην Τουρκία σας χρειάζεται!
Μετά από μία σειρά από ειρηνικές διαμαρτυρίες με σκοπό τη διάσωση μίας περιοχής πρασίνου στο κέντρο της Κωνσταντινούπολης, η οποία πρόκειται να μετατραπεί σε εμπορικό κέντρο, η Τουρκική αστυνομία επιτέθηκε βίαια στους διαδηλωτές με δακρυγόνα και μηχανήματα εκτόξευσης νερού, στοχεύοντας κατευθείαν στα πρόσωπα και σώματα τους. Δεκάδες διαδηλωτές νοσηλεύονται ενώ η πρόσβαση στο πάρκο έχει αποκλειστεί, χωρίς καμία νομική βάση. Τα τούρκικα ΜΜΕ, τα οποία είτε ελέγχονται κατευθείαν από την κυβέρνηση, είτε έχουν επαγγελματικές και πολιτικές σχέσεις με αυτήν, αρνούνται να καλύψουν τα γεγονότα. Τα ειδησεογραφικά πρακτορεία έχουν επίσης αποκλείσει τη ροή πληροφοριών. Παρακαλώ μοιραστείτε αυτό το μήνυμα για να λάβει γνώση ο κόσμος για το αστυνομοκρατούμενο κράτος που δημιουργήθηκε από το AKP του Ταγίπ Ερντογάν, σε μια χώρα η οποία συχνά θεωρείται μοντέλο για τις άλλες χώρες της Μέσης Ανατ0ολής.
Η Τουρκική δημοκρατία αναμένει τη βοήθειά σας. Σας ευχαριστούμε!
Achtung! Die Türkische Demokratie braucht dich!
Nach einer Reihe von friedlichen Demonstrationen gegen die Abholzung von hunderten Bäumen für den Bau eines neuen Einkaufzentrums in einem zentralen Park in Istanbul hat die Türkische Polizei den Protestern heftig attackiert und Tränengas und Wasserwerfer direkt auf ihre Gesichter und Körper eingesetzt. Dutzenden von Protestern wurden ins Krankenhaus eingeliefert und der Zugang für den Park wurde ohne gesetzliche Grundlage blockiert. Türkische Medien, die direkt von der Regierung kontrolliert werden oder mit der Regierung wirtschaftliche und politische Beziehungen haben, lehnen ab Nachrichten über die Vorfälle zu geben. Die Nachrichtenagenturen blockieren ebenfalls den Nachrichtenfluss. Bitte teilen Sie diese Nachricht, damit die Welt sich dem Polizeistaat, der von Recep Tayyip Erdoğans AKP erschafft und oft als Vorbild für andere nahöstliche Länder angesehen wurde, bewusst wird. Türkische Demokratie erwartet Ihre Hilfe. Danke!