Ne Seçimi?

“Seçim aklı” bir kez çalışmaya başlayınca durmaz. Sürekli bir takım yüzde hesapları yapar. MHP’ye bile oy ister. Organize edenlerin bile güvenmediği bir seçime hangi yüzle, hangi sol adına çağırıyorlar bizi? AKP giderse cehennemin dibine gider, ama yerine gelecek de cehennemini birlikte getirecek. Bozuk düzende sağlam çark, faşist düzende demokratik çark olunmaz.

Tarih sahnesine nadiren çıkan büyüklükte halk kitlelerinin mevcut yönetme biçimi ile arasına bir Gezi boyu çizgiler çekildiğini gören bir solun hâlâ gaz bulutları altındaki sokaklardan oy toplamaya çalışması, olsa olsa kendi gücünün farkında olmayan Hopdediks’e benzetilebilir.

Asteriks’in can dostu Hopdediks, nazik ve iyi kalplidir, ama bazen kale duvarlarını yıkmak için koçbaşı değil onun başı kullanılır.

Ayaklanan halka seçim yolu göstermek..

Gezi’nin ilk günlerinde yapılan Bilgi Anketi’nin sorularından biri “Bundan sonrası için öneriler”di. Erken seçim, 17 önerinin 14’üncüsüydü ve askeri müdahalenin biraz üstünde yer alıyordu (s.24). Bu ilk anketlerin temsil ediciliği konusunda soru işaretleri olmasına rağmen, gözlemlerimize de dayanarak rahatlıkla diyebiliriz ki: Gezi’yi yaratan kitleler seçimleri pek ciddiye almıyordu.

Yine de, büyük çoğunluğu devrimci düşüncelere aşina olmayan geniş kitlelerin, enerjilerini yönlendirebilecekleri gerçek bir alternatif olmadığı takdirde, yaklaşan seçimlere bel bağlaması şaşırtıcı sayılmaz. Fakat bu kitlelere gerçek bir alternatif yerine kıytırık bir belediye seçimini adres gösteren “sol, sosyalist, komünist” odakların haline şaşmak hafif kalır.

Durumları Hopdediks’ten de vahimdir. O hiç olmazsa kendi yoldaşları tarafından koçbaşı olarak kullanılır, bunlarsa her tarafından pislik atan, seçimlerinden de pislik akacağı aşikar olan bir sistemin seçim oyununu meşrulaştırmak gibi hazin bir işlev görmektedirler.

Aylardır ayaklanmalar yaratan halklara, sokakların değil seçim sandıklarının yolunu göstermek dünya solunun tarihine gelmiş geçmiş en vahim taktiklerden biri olarak yazılacaktır.(*)

Seçim aklı..

Siz seçimleri bir şeylerin çözümü olarak gösterirseniz, elbette birileri çıkıp sol adına MHP’ye, CHP’ye oy isteyecektir. Siz siyasal gündemi seçime boğarsanız, elbette insanlar tape beklemeye, Sonar anket sonuçlarını gözlemeye, Fuat Avni’nin oligarşi içi psikolojik savaş manevralarına çanak tutmaya başlar.

Çünkü “seçim aklı” bir kez çalışmaya başlayınca durmaz. Sürekli bir takım yüzde hesapları yapar. Önce vicdan ya da alışkanlık gereği sol adaylara oy atmayı planlar; sonra bunların seçilemeyeceğini çocuklar bile bildiği için, seçilebilecek “daha az solcu” adayı düşünür; baktı onda da umut yok Sarıgül’e, Mansur’a, MHP’ye kadar gider.

Öyle ya, madem seçimlerde AKP’ye ders vermek önemli ve mümkün, sizin (Kürdistan dışında) hiçbir yerde potansiyeli %1’e bile yaklaşmayan adaylarınızla neden oyalansınlar?

Ya AKP giderse?

Bu soruyu artık ciddiyetle sormanın vakti geldi.

Emperyalistler –Genet’nin Hizmetçiler’indeki karakterler gibi– sultan kompleksine kapılan uşaklarından memnun değil. Gözden düşen gözdelerin nereye dek düştüğünü bilmek için Muhteşem Yüzyıl izlemeye gerek yok.

Oligarşi içi iktidar çatışması analistleri Çin’e verilecek silah ihalelerinden, Şanghay Beşlisi blöflerinden bahsededursunlar, emperyalistleri en çok ürkütenin devrime göz kırpan bir halkı sahneye çıkaran yönetme beceriksizliği olduğundan emin olabiliriz.

Bir ayda manşetle gelen bir ayda manşetle ya da tape mühendisliğiyle gidebilir. Berkin’in cenazesi bize Gezi’nin geri dönmeyeceğini, çünkü aslında hiç gitmemiş olduğunu gösterdi. Halkın öfkesi diktatörün ensesinde demoklesin kılıcı olarak zaten hep sallanıyor. AKP gidebilir ve öyle ya da böyle gidecek.

Bu olasılık karşısında, anti-AKP fetişizmine meyleden söylemimize dikkat etmeliyiz. Muhalefetin dilindeki hükümet karşıtı vurgunun, böylesine güçlü bir iktidar bloğunun varlığında artması bir yere kadar anlaşılır. Ama bu vurgu giderek tek vurgu olduğunda bize MHP’ye oy atmamızı öğütleyen solcu abilerin çıkmasında da şaşacak bir şey yok.
Faşist düzende demokratik çark olunmaz

Türkiye solunun çeşitli kanatlarının en temel sorunu hâlâ bu ülkede faşizmin daimi varlığını anlamakta güçlük çekmeleri gibi görünüyor.

Kimi zaman üstümüze boca edilen Poulantzas, Negri, Foucault kitaplarının sorgulanmamış dogmalarıyla akademik bir tonla; kimi zaman “şu olağanüstü dönem de geçsin, bu vesayet de kalksın” diye esnafça bir pragmatizmle asıl düşmanımızın faşizm olduğu ve faşizmin partilere aşkın, sisteme dibine kadar içkin bir nesne olduğu unutturulmak isteniyor.

AKP giderse cehennemin dibine gider, ama yerine gelecek de cehennemini birlikte getirecek. Bozuk düzende sağlam çark, faşist düzende demokratik çark olunmaz. Olunabileceğini söyleyen ya yanılıyor ya yanıltıyordur.
Halk seçimini çoktan yaptı

Bizi CHP/MHP oycusu, tape avcısı, Fuat Avni takipçisi, cemaat medetçisi yapan karanlığı sorgulamalıyız. Bu gecenin karasında, bize kapı kapı oy toplamayı marifetmiş gibi gösteren solun da fırçası var. Hepsine ısrarla aynı soruları sormalıyız:

Biz seçimimizi yaptık zaten, görmüyor musun? İsyan davullarımızın gümbürtüsü yerküreyi sarsıyor, duymuyor musun?

Görmen, duyman, anlaman için yüzde sıfır virgüllü seçim sonuçları mı görmen gerekiyor? Organize edenlerin bile güvenmediği bir seçime hangi yüzle, hangi sol adına çağırıyorsun bizi?

Ne seçimi kardeşim ne seçimi?

(*) Seçime giren hareketlerin günbegün sokaklara çıkan halkın da içinde olduğunu, zaman zaman sokakların da yolunu gösterdiğini biliyoruz. Ama enerjilerini asıl olarak seçime yoğunlaştırdıklarını, kapı kapı gezip bir takım umutsuz belediye başkanı adaylarına oy istediklerini de biliyoruz.

Barış Yıldırım