RSDİP’in Oluşturulması ve Parti İçinde Bolşevik ve Menşevik Grupların Ortaya Çıkışı !
1. Bolşevik ve Menşevik Grupların Ortaya Çıkışı 1901-1904 Yıllarında Devrimci Hareketin Yükselişi.. On dokuzuncu yüzyılın sonunda Avrupa’da bir sanayi krizi patlak verdi. Bu kriz kısa zamanda Rusya’yı da sardı. Kriz yıllarında (1900 – 1903) neredeyse 3000 büyük ve küçük işletme kapatıldı, 100 000’den fazla işçi sokağa atıldı. Fabrikalarda kalan işçilerin ücretleri büyük ölçüde indirildi. İşçilerin inatçı iktisadi grev mücadelelerinde kapitalistlerden koparmış oldukları önemsiz tavizler kapitalistler tarafından geri alındı. Sanayi krizi ve işsizlik, işçi sınıfı hareketini ne durdurabildi ne de zayıflatabildi. Tam tersine, işçilerin mücadelesi gittikçe artan devrimci bir karakter aldı. işçiler iktisadi grevlerden siyasi grevlere, en sonunda da gösteri yürüyüşlerine geçtiler, demokratik özgürlükler için siyasi talepler ileri sürdüler ve “Kahrolsun Çarlık Otokrasisi!” şiarını attılar. 1901’de Peterstburg’da Obuhov savaş malzemeleri işletmesinde yapılan 1 Mayıs grevi, işçilerle askeri birlikler arasında kanlı bir çatışmayla sonuçlandı.
Çarlığın askeri güçlerine karşı işçiler sadece taş ve demir parçalarıyla mukabelede bulunabildiler. İşçilerin inatlı direnişi kırıldı. Ve arkasından vahşi hesaplaşma geldi: 800 civarında işçi tutuklandı, birçoğu hapse atıldı, kürek cezasına (katorga) çarptırıldı. Ama kahraman “Obuhov Savunması” Rusya’da işçiler üzerinde derin bir etki bıraktı ve onlar arasında bir dayanışma mitingleri dalgası yarattı. Mart 1902’de Batum’lu işçilerin, Batum Sosyal-Demokrat Komitesi tarafından örgütlenen büyük grevleri ve gösterileri oldu. Batum’daki gösteri, Trans-Kafkasya işçilerini ve köylü kitlelerini harekete geçirdi. 1902 yılında Don üzerindeki Rostov’da da büyük bir grev patlak verdi. İlk greve gidenler demiryolu işçileri oldu; çok geçmeden birçok fabrikanın işçileri de onlara katıldı. Grev bütün işçileri ajite etti, şehir dışında düzenlenen mitinglerde üst üste birkaç gün 30000’e kadar varan işçi toplandı. Bu mitinglerde sosyal-demokrat bildiriler yüksek sesle okunuyor, konuşmacılar işçilere hitabediyordu. Polis ve Kazaklar, binlerce işçinin katıldığı bu mitingleri dağıtacak güçte değildi. Birkaç işçi polis tarafından öldürüldüğünde, ertesi gün düzenlenen cenaze törenine büyük bir işçi kitlesi katıldı. Çarlık hükümeti bu grevi ancak civar kentlerden askeri birlikler getirterek bastırılabildi. Rostov işçilerinin mücadelesi, RSDİP Don Komitesi tarafından yönetildi. 1903 yılında patlak veren grevlerin boyutları daha da büyüktü.
O yıl güneyde, Trans-Kafkasya’yı (Baku, Tiflis, Batum) ve Ukrayna’nın büyük kentlerini (Odessa, Kiev, Yekaterinoslav) kapsayan siyasi kitle grevleri meydana geldi. Grevler gittikçe daha inatçı ve daha örgütlü hale geldi. İşçi sınıfının daha önceki eylemlerinden farklı olarak, işçilerin siyasi mücadelesi artık hemen her yerde sosyal-demokrat komiteler tarafından yönetiliyordu. Rusya işçi sınıfı, çarlık rejimine karşı devrimci mücadele vermek üzere ayağa kalkıyordu. İşçi sınıfı hareketi köylülüğü de etkiledi. 1902 yılı ilkbahar ve yazında, Ukrayna’da (Poltava ve Harkov illerinde) ve Volga bölgesinde bir köylü hareketi başladı. Köylüler çiftlik binalarını ateşe verdiler, çiftlik sahiplerinin topraklarını işgal ettiler ve kin duydukları, kırlık bölgelerdeki yüksek çarlık memurlarını (zemsky naçalnikler) ve çiftlik sahiplerini öldürdüler. Ayaklanan köylüleri bastırmak üzere birlikler gönderildi, köylülerin üzerine ateş açıldı, yüzlercesi tutuklandı, önderler ve örgütleyiciler hapse atıldı, ama köylülerin devrimci hareketi gelişmeye devam etti. İşçi ve köylülerin devrimci eylemleri Rusya’da devrimin olgunlaşmakta ve yakınlaşmakta olduğunu gösteriyordu.
İşçilerin devrimci mücadelesinin etkisi altında, muhalif öğrenci hareketi de yoğunlaştı. Hükümet, öğrenci gösterileri ve grevlerine, üniversiteleri kapatarak, yüzlerce öğrenciyi hapse atarak reaksiyon gösterdi ve en sonunda, dik kafalı öğrencileri askere alma planını kumpasladı. Buna yanıt olarak, bütün üniversitelerin öğrencileri 1901-1902 kışında bir öğrenci genel grevi düzenlediler. Bu greve 30 000 civarında öğrenci katıldı. işçilerin ve köylülerin devrimci hareketi ve özellikle öğrencilere karşı girişilen misillemeler, “Zemstvo” denilen kırsal temsilcilik makamlarını işgal eden liberal burjuvaları ve liberal çiftlik sahiplerini de harekete geçirdi ve kendi evladan olan öğrencilere karşı çarlık hükümetinin giriştiği “aşırdıklar”ı “protesto” için seslerini yükseltmeye şevketti. Zemstvo idareleri Zemstvo liberallerine üs olarak hizmet ediyordu.
Kır nüfusunu ilgilendiren salt yerel işleri (yol, hastane ve okul yapımı gibi) idare eden yerel idari organlara Zemstvo idareleri deniyordu. Liberal çiftlik sahipleri, Zemstvo idarelerinde oldukça saygın bir rol oynuyorlardı. Liberal burjuvalarla yakın bağlara sahiplerdi ve onlarla neredeyse kaynaşmışlardı, çünkü çiftliklerinde bizzat kendileri, yarı-feodal işletme yöntemleri yerine, daha kârlı olan kapitalist işletme yöntemlerine geçmeye başlamışlardı. Bu iki liberal grup elbette Çarlık hükümetini destekliyordu; ama çarlığın “aşırılıkları”na karşıydılar, çünkü bu “aşırılıklar”ın devrimci hareketi sadece güçlendirilebileceğinden korkuyorlardı. Çarlığın “aşırılıkları”ndan korkuyorlardı, ama devrimden daha da fazla korkuyorlardı. “Aşırılıklar”a karşı protestoda bulunurken, liberaller iki amaç güdüyorlardı: birincisi, çarın “aklını başına getirmek”; ikincisi, çarlıktan “büyük memnuniyetsizlik” duyma maskesi takınarak halkın güvenini kazanmak, halkı ya da onun bir kesimini devrimden koparmak ve böylece devrimin gücünü zayıflatmak. Zemstvo liberallerinin hareketi Çarlığın varlığı için elbette hiçbir tehlike ifade etmiyordu, ama o yine de, Çarlığın “ebedi” dayanaklarının pek sağlam olmadığına dair bir işaretti.
Zemstvo liberallerinin hareketi, 1902 yılında Rusya’da burjuvazinin ilerideki esas partisinin, Kadet Partisinin çekirdeğini oluşturacak olan burjuva “Ozvobojdeniye”(“Kurtuluş”) grubunun kurulmasına yol açtı. İşçilerin ve köylülerin hareketinin bütün ülkede müthiş bir kasırga gibi estiğini gören Çarlık hükümeti, devrimci harekete dur demek için bütün tedbirlere başvurdu, işçilerin grev ve gösterilerine karşı gittikçe daha sık askeri güç kullanıldı; kurşun ve kamçı, hükümetin işçi ve köylü eylemlerine verdiği her zamanki karşılık haline geldi; hapishaneler ve sürgün yerleri doldu taştı. Çarlık hükümeti baskı tedbirlerini artırmanın yanı sıra, aynı zamanda işçileri devrimci hareketten saptırmak için zorbaca olmayan, daha “esnek” tedbirlere de başvurmayı denedi. Jandarma ve polis himayesinde sahte işçi örgütleri kurma yolunda çabalara girişildi. Bu örgütlere “polis sosyalizmi” örgütleri ya da Zubatov örgütleri adı takıldı (polis kontrolündeki bu işçi örgütlerini kuran jandarma albayı Zubatov’a atfen). Çarlık Okhrana’sı, ajanları vasıtasıyla, işçileri, iktisadi taleplerinin yerine getirilmesinde Çarlık hükümetinin kendilerine yardımcı olacağına inandırmaya çalıştı. Zubatov’un ajanları “Çarın kendisi işçilerden yanayken, siyasetle uğraşmaya, devrim yapmaya ne gerek var?” diye işçilerin aklını çelmeye çalışıyordu. Çeşitli şehirlerde Zubatov örgütleri kuruldu. Capon adlı bir papaz tarafından da, 1904 yılında, bu örgütler örnek alınarak ve aynı amaçla “Petersburg Rus Fabrika işçileri Meclisi” adında bir örgüt kuruldu. Ama Çarlık Okhrana’sının işçi sınıfı hareketini kontrol altına alma çabası başarısızlığa uğradı. Çarlık hükümetinin, gittikçe büyüyen işçi sınıfı hareketini böyle tedbirlerle önlemesi imkansızdı, İşçi sınıfının gelişen devrimci hareketi bütün bu polis kontrolündeki örgütleri yolu üzerinden temizledi.
2. LENİN’İN MARKSİST PARTİ İNŞASI PLANI. “EKONOMİSTLERİN OPORTÜNİZMİ. “ISKRA”NIN LENİN’İN PLANI UĞRUNA MÜCADELESİ. LENİN’İN “NE YAPMALI?” ESERİ. MARKSİST PARTİNİN İDEOLOJİK TEMELLERİ.
Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi I. Kongresi 1898’de toplanmış olmasına ve Parti’nin kurulduğunu ilan etmesine rağmen, parti henüz yaratılmış değildi. Partinin Programı ve Tüzüğü yoktu. I. Kongre’de seçilen Parti Merkez Komitesi tutuklanmış ve onu yenileyecek kimse olmadığı için artık yenilenmemişti. Dahası, ideolojik kafa karışıklığı ve Partinin örgütsel dağınıklığı I. Kongre’den sonra daha da artmıştı. 1884-1894 yılları arasındaki dönem, Narodizm üzerinde zafer ve sosyal-demokrasi için ideolojik hazırlık dönemi olduysa, ve 1894-1898 yılları, başarısız da olsa, dağınık Marksist örgütlerden bir sosyal demokrat parti yaratma denemesi dönemi olduysa, 1898 sonrası dönem, Parti içindeki ideolojik ve örgütsel karışıklığın daha da arttığı bir dönem oldu. Marksizmin Narodizm üzerindeki zaferi ve işçi sınıfının devrimci eylemleri, Marksistlerin haklı olduğunu kanıtladığından, devrimci gençliğin Marksizme sempatisini artırdı. Marksizm moda haline geldi. Bunun sonucu, teoride zayıf, örgütsel ve siyasi bakımdan tecrübesiz olan, aydın çevrelerden yığınla genç devrimcinin Marksist örgütlere akın etmesi oldu; bunlar, Marksizm hakkında, “legal Marksistler”in bütün basım kaplayan oportünist cızıktırmalarından edinilmiş, bulanık ve çok büyük bölümü itibariyle doğru olmayan bir düşünceye sahiplerdi. Bu, Marksist örgütlerin teorik ve siyasi seviyesinin düşmesine yol açtı, onların içine “legal Marksist” oportünist eğilimler taşıdı, ideolojik kafa karışıklığını, siyasi yalpalamaları ve örgütsel dağınıklığı daha da artırdı.
Gittikçe gelişen işçi sınıfı hareketi ve devrimin böylesine yakın olması, devrimci harekete önderlik edebilecek birleşik ve merkezileşmiş bir işçi sınıfı partisinin yaratılmasını gerektiriyordu. Ama yerel Parti örgütleri, yerel komiteler, gruplar ve çevreler öyle acıklı bir haldeydiler, örgütsel dağınıklıkları ve ideolojik anlaşmazlıkları öyle büyüktü ki, böyle bir partinin yaratılması inanılmaz güçlüklerle karşılaştı. Güçlük sadece, Partiyi, örgütlerin saflarından en iyi güçleri tekrar tekrar koparıp alan ve onları sürgüne gönderen, hapse atan ve kürek cezasına çarptıran Çarlık hükümetinin ardı-arkası kesilmeyen hunharca takibatları alanda inşa etmek zorunda olmakta değildi. Güçlük aynı zamanda yerel komitelerin ve onların fonksiyonerlerinin önemli bir bölümünün, kendi yerel günlük faaliyetleri dışında başka bir ufka sahip olmak istememeleri, Partide örgütsel ve ideolojik birlik olmamasının ne kadar zararlı olduğunu kavramamaları, Parti içinde hüküm süren dağınıklığa ve ideolojik karışıklığa alışmaları ve birleşik merkezi parti olmadan da yapabileceklerini sanmalarında yatıyordu. Merkezi bir parti yaratmak için, yerel organların bu geriliği, ataleti ve dar-pratikçiliği aşılmak zorundaydı. Ama hepsi bu değil. Parti içinde, kendi yayın organlarına. Rusya’da “Raboçaya Mysl”(İşçilerin Düşüncesi), yurtdışında ise “Raboçeye Dyelo” (İşçilerin Davası). sahip olan, Partideki örgütsel dağınıklığı ve ideolojik karışıklığı teorik olarak haklı göstermeye çalışan, hatta bu durumu sık sık öven hayli geniş bir grup vardı.
Bu grup, işçi sınıfının birleşik ve merkezileşmiş bir sayısı partisinin yaratılması görevinin gereksiz ve zorlama olduğu görüşünü savunuyordu. Bunlar “Ekonomistler” ve yandaşlarıydı. Proletaryanın bir birleşik siyasi partisini yaratmak için, her şeyden önce, “Ekonomistler’’i mutlaka yenilgiye uğratmak gerekiyordu. Lenin kendini bu göreve ve işçi sınıfı partisinin inşasına verdi. İşçi sınıfının birleşik partisinin inşasına neyle başlanacağı sorununda düşünceler bir hayli farklıydı. Bazıları, Parti’nin inşasına II. Parti Kongresi’ni toplantıya çağırmakla başlamak gerektiğini, II. Parti Kongresi’nin yerel örgütleri birleştireceğini ve Parti’yi yaratacağını düşünüyordu. Lenin bu görüşe karşıydı. Parti Kongresini toplamadan önce, Parti’nin amaçlan ve görevlerini açıklığa kavuşturmak, nasıl bir Parti inşa etmek istendiğini bilmek, “Ekonomistler’le araya ideolojik sınır çizgisi koymak, Parti’nin amaçlan ve görevleri konusunda iki farklı görüşün -“Ekonomistler”in görüşü ile devrimci sosyal-demokratların görüşü- varolduğunu Parti’ye açıkça ve dürüstçe anlatmak, tıpkı “Ekonomistler”in kendi basınlarında kendi görüşlerini açıklayan bir kampanyaya girişmesi gibi, devrimci sosyal-Demokrasinin görüşleri lehinde geniş bir basın kampanyasına girişmek ve yerel örgütlere bu iki eğilim arasında bilinçli bir seçim yapma imkanı vermek gerektiği görüşündeydi.
Parti Kongresi ancak bu vazgeçilmez hazırlık çalışmasından sonra toplantıya çağrılabilirdi. Lenin dobra dobra şöyle diyordu: “Birleşmeden önce ve birleşebilmek için, ilkönce aramıza kesin ve belirgin ayrım çizgileri koymamız gerekir.” (Lenin, “Ne Yapmalı?”, Moskova 1941, s. 40.) Buna uygun olarak Lenin, işçi sınıfının siyasi partisinin inşasına, devrimci sosyal-demokrasinin görüşlerinin propaganda ve ajitasyonunu yapacak, tüm-Rusya çapında militan bir siyasi gazetenin yayınlanmasıyla başlanması gerektiğini, böyle bir gazetenin Parti inşasında atılacak ilk adım olması gerektiğini düşünüyordu. Lenin, ünlü makalesi “Nereden Başlamalı?” da, daha sonra ünlü “Ne Yapmalı?” eserinde geliştirdiği, Parti inşasının somut bir planını çizdi. “Kanımızca”, diyordu Lenin bu makalede, “faaliyetlerimizin çıkış noktası, istenilen Örgütün yaratılması yolunda atılacak ilk pratik adım, son olarak, onun sayesinde bu örgütü hiç sapmadan geliştirebileceğimiz, derinleştirebileceğimiz ve genişletebileceğimiz esas çizgi, tüm-Rusya çapında siyasi bir gazetenin yayınlanması olmalıdır… O olmadan, genelde sosyal-demokratların sürekli ve en önemli görevi, ve nüfusun en geniş kesimlerinde siyasete, sosyalizmin meselelerine karşı ilgi uyandığı şu anın özellikle acil bir görevi olan, ilkelere bağlı ve çok yönlü propaganda ve ajitasyonu sistemli bir şekilde sürdüremeyiz.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 20.)
Lenin, böyle bir gazetenin, sadece Parti’yi ideolojik planda kaynaştırmanın bir aracı-olmayacağını, aynı zamanda yerel örgütleri bir Parti halinde örgütsel bakımdan birleştirmenin de aracı olacağını düşünüyordu. Böyle bir gazetenin, yerel örgütleri temsil eden mutemet ve muhabirlerinin meydana getirdiği ağ, çevresinde Parti’nin örgütsel olarak inşa edileceği iskelet olacaktı. “Çünkü”, diyor Lenin, “bir gazete yalnızca kollektif bir propagandist ve kollektif bir ajitatör değil, aynı zamanda kollektif bir örgütleyicidir.” “Bu temsilciler ağı”, diyordu Lenin aynı makalede, “tam da bizim ihtiyacını duyduğumuz örgütün iskeletini oluşturacaktır: bütün ülkeyi kucaklayacak kadar büyük; sıkı ve ayrıntılı bir işbölümünü gerçekleştirecek kadar geniş ve çok yanlı; her türlü şart altında, her türlü “dönemeç”te ve beklenmedik durumda kendi çalışmasını şaşmaksızın sürdürecek kadar metanetli; bir yandan, bütün güçlerini bir noktaya toplamış olan, kendisinden çok güçlü bir düşman karşısında açık savaştan kaçınmayı, ama öte yandan, bu düşmanın gafletinden yararlanarak ona en umulmadık zamanda ve en umulmadık yerde saldırmayı bilecek kadar esnek bir örgüt” (Aynı yerde, s. 22/23.) “Iskra“ böyle bir gazete olmalıydı.
Ve gerçekten de “Iskra”, Parti’nin ideolojik ve örgütsel olarak sağlamlaşmasının yolunu hazırlayan bu tür, tüm-Rusya çapında bir siyasi gazete oldu. Bizzat Parti’nin yapısına ve bileşimine gelince, Lenin Parti’nin iki kısımdan meydana gelmesi gerektiğini düşünüyordu:
a) esas olarak profesyonel devrimcilerin, yani Parti çalışması dışında hiçbir işle uğraşmayan, gerekli asgari teorik bilgiye, siyasi tecrübeye, örgütsel pratiğe ve Çarlık polisine karşı mücadele etme, kendini polisten gizleme sanatında asgari seviyeye sahip olan Parti işçilerinin mensup olduğu,sürekliliği sağlayan dar bir yönetici Parti işçileri kadrosu çevresi, ve b) geniş bir yerel Parti örgütleri ağı ve yüz binlerce emekçinin sempati ve desteğine sahip çok sayıda Parti üyesi. “İddia ediyorum ki”, diye yazıyordu Lenin,
“1) istikrarlı ve sürekliliği sağlayan bir önderler örgütü olmaksızın hiçbir devrimci hareket yaşayamaz;
2) mücadeleye kendiliğinden katılan kitle ne kadar genişse… böyle bir örgütün gerekliliği o kadar acildir ve bu örgüt o kadar sıkı olmalıdır…
3) böyle bir örgüt, esas olarak, devrimci faaliyetle profesyonelce uğraşan kimselerden oluşmalıdır;
4) böyle bir örgüte üyeliği, örgüte ancak profesyonel devrimci faaliyette bulunan, siyasi polise karşı mücadele sanatında profesyonelce eğitilmiş kimselerin katılabileceği derecede ne kadar kısıtlarsak, otokratik bir devlette, böyle bir örgütü ortadan kaldırmak da o kadar zor olur, ve
5) harekete katılma ve onun içinde aktif olarak çalışma imkanına sahip olan, işçi sınıfından ve toplumun diğer sınıflarından kimselerin sayısı o kadar fazla olur.” (Lenin, “Ne Yapmalı?”, s.137.)
Yaratılacak Parti’nin karakteri, Parti’nin işçi sınıfı karşısındaki rolü, amaçlan ve görevlerine gelince, Lenin, Parti’nin işçi sınıfının öncü müfrezesi olması, proletaryanın sınıf mücadelesini birleştiren ve sevk ve idare eden işçi sınıfı hareketinin yönetici gücü olması gerektiğini düşünüyordu. Partinin nihai hedefi kapitalizmi devirmek ve sosyalizmi kurmaktı. En yakın hedefi ise çarlığın devrilmesi ve demokratik bir düzenin kurulmasıydı. Ve kapitalizmin devrilmesi, önce Çarlık devrilmeden imkansız olduğuna göre, Parti’nin andaki baş görevi işçi sınıfını, tüm halkı çarlığa karşı mücadeleye sokmak, Çarlığa karşı devrimci bir halk hareketi geliştirmek ve sosyalizme giden yolda ilk ve ciddi bir engel olarak Çarlığı alaşağı etmekti. “Tarih”, diye yazıyordu Lenin, “bizi şimdi, herhangi bir başka ülkenin proletaryasının önündeki bütün acil görevlerin en devrimcisi olan bir görevle karşı karşıya bırakmıştır.
Bu görevin gerçekleştirilmesi, yalnızca Avrupa gericiliğinin değil, bilakis (şimdi diyebiliriz ki) Asya gericili~inin de en güçlü kalesinin yıkılması, Rus proletaryasını uluslararası devrimci proletaryanın öncüsü yapacaktır.” (Aynı yerde,s. 45.) Ve şöyle; devam ediyordu: “Unutmamalıyız ki, hükümete karşı tek tek talepler uğruna mücadele, tek tek tavizlerin koparılması mücadelesi,düşmanla küçük çatışmalardır, küçük ileri karakol çarpışmalarıdır ve tayin edici çarpışma daha gelecektir. Önümüzde, bütün gücüyle, üstümüze kurşun ve şarapnel yağdıran, en iyi savaşçılarımızı aramızdan koparıp alan düşmanın kalesi durmaktadır. Bu kaleyi ele geçirmeliyiz, ve eğer uyanan proletaryanın bütün güçleri ile Rus devrimcilerinin bütün güçlerini, Rusya’da canlı ve dürüst olan her şeyi cezbedecek bir partide birleştirirsek, bu kaleyi ele geçiririz.
Ve Rus işçi devrimcisi Pyotr Alekseyev’in şu büyük kehaneti ancak o zaman gerçekleşecektir: İşçi halkın milyonluk kütlesi adaleli kollarını havaya kaldıracak, ve asker süngüsüyle payandalanmış otokrasinin boyunduruğu paramparça olacaktır!” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 15.) Mutlakiyetçi Çarlık Rusya’sı koşulları altında işçi sınıfının partisini yaratmak için Lenin’in planı buydu. “Ekonomistler” Lenin’in planına saldırmakta gecikmediler. “Ekonomistler”, çarlığa karşı genel siyasi mücadelenin bütün sınıftan ilgilendiren bir mesele, her şeyden önce burjuvazinin bir meselesi olduğunu, bundan dolayı işçi sınıfı için ciddi bir mesele olmadığını, çünkü işçilerin esas meselesinin işverenlere karşı daha yüksek ücret, daha iyi çalışma koşulları vb. elde etmek için iktisadi mücadele olduğunu iddia ettiler. Bu yüzden, sosyal demokratlar, önlerine ivedi görev olarak çarlığa karşı siyasi mücadeleyi, Çarlığı devirmeyi değil, “işçilerin işverenlere ve hükümete karşı iktisadi mücadelesi”ni örgütlemeyi koymalıydılar, hükümete karşı iktisadi mücadeleden kastedilen ise fabrika yasalarının iyileştirilmesi için mücadele idi.
“Ekonomistler” böylelikle “iktisadi mücadelenin kendisine siyasi nitelik kazandırılabileceğini” iddia ediyorlardı. “Ekonomistler” artık işçi sınıfı için siyasi bir partinin zorunluluğuna açıktan karşı çıkmaya cesaret edemiyorlardı. Ama partinin işçi sınıfı hareketinin önder gücü olmaması gerektiği, işçi sınıfının kendiliğinden hareketini yönetmek şöyle dursun, ona hiç karışmaması gerektiği, bilakis bu hareketin dümen suyunda gitmesi, onu incelenmesi ve ondan dersler çıkarması gerektiği görüşündeydiler. “Ekonomistler” devamla, işçi sınıfı hareketi içinde bilinçli unsurun rolünün, sosyalist bilincin, sosyalist teorinin örgütleyici ve yönetici rolünün önemsiz ya da hemen hemen önemsiz olduğunu; sosyal-demokrasinin isçilerin bilincini sosyalist bilinç seviyesine yükseltmemesi, bilakis tam tersine, kendisini işçi sınıfının orta katmanlarının, hatta daha da geri kesimlerinin seviyesine uydurması ve bu seviyeye indirmesi gerektiğini; Sosyal-Demokrasinin görevinin, işçi sınıfı içine sosyalist bilinç takmak değil, bilakis işçi sınıfının kendiliğinden hareketi bizzat kendi güçleriyle sosyalist bilince varıncaya kadar beklemek olduğunu öne sürüyorlardı.
Lenin’in Partinin yapılanışına ilişkin örgütsel planına gelince, “Ekonomistler” bu planı neredeyse kendiliğinden harekele karşı girişilen bir şiddet eylemi olarak görüyorlardı, Lenin, “Iskra” sütunlarında ve özellikle “Ne Yapmalı?” adlı ünlü eserinde, “Ekonomistler’in bu oportünist felsefesine karşı şiddetli bir saldırıya girişti ve bu felsefeyi yıktı. 1) Lenin, işçi sınıfını çarlığa karşı genel siyasi mücadeleden saptırmanın ve işçi sınıfının görevlerini, iş verenlere ve hükümete dokunmaksızın işverenlere ve hükümete karşı iktisadi mücadeleyle sınırlamanın, işçileri ebedi köleliğe mahkûm etmek anlamına geldiğini gösterdi. İşçilerin işverenlere ve hükümete karsı iktisadi mücadelesi, işgücünü kapitalistlere daha iyi şartlarla satmak için yapılan tradeunionist bir mücadeleydi, oysa işçiler, sadece işgüçlerini kapitalistlere daha iyi şartlarla satmak için değil, kendilerini işgüçlerini satmak ve sömürülmek zorunda bırakan kapitalist sistemi yıkmak için de mücadele etmek istiyorlardı. Ama kapitalizmin bekçi köpeği olan Çarlık, işçi sınıfı hareketinin ününe dikildiği sürece, isçiler kapitalizme karşı mücadeleyi, sosyalizm için mücadeleyi geliştiremiyorlardı.
Bu yüzden, partinin ve işçi sınıfının en acil görevi Çarlığı ortadan kaldırmak ve sosyalizme giden yolu açmaktı. 2) Lenin, işçi sınıfı hareketinde kendiliğindenci süreci göklere çıkarmanın ve Parti’nin Önder rolünü yadsımanın, onun rolünü olayların bir kaydedicisi durumuna indirgemenin. “Khvositzm”i(kuyrukçuluk) öğütlemek, Parti’nin kendiliğinden sürecin bir kuyruğuna dönüşmesini; sadece kendiliğindenci süreci izlemek ve kendini olayların akışına bırakmaktan başka bir yeteneği olmayan, hareketin pasif bir gücüne dönüşmesini propaganda etmek olduğunu gösterdi.
Bütün bunların savunuculuğunu yapmak, Parti’nin yıkılması için çalışmak, yani işçi sınıfını partisiz bırakmak, işçi sınıfını silahsız bırakmak demekti. Ama işçi sınıfını, tepeden tırnağa silahlanmış Çarlık ve modern anlamda örgütlenmiş ve işçi sınıfına karşı kendi mücadelesini yürütecek bir partiye sahip burjuvazi gibi düşmanlar karşısında silahsız bırakmak, işçi sınıfına ihanet etmek demekti. 3) Lenin, işçi sınıfı hareketinin kendiliğindenliğine tapmanın ve bilincin önemini küçümsemenin, sosyalist bilincin, sosyalist teorinin önemini küçümsemenin, birincisi, bilince ışığa gelir gibi gelen işçilere hakaret etmek olduğunu; ikincisi, Parti’nin gözünde teorinin değerini düşürmek, yani bugünü anlamada ve geleceği görmede Parti’ye yardımcı olan aracın değerini düşürmek olduğunu; ve üçüncüsü, tamamen ve kesin olarak oportünizmin batağına saplanmak olduğunu gösterdi. “Devrimci teori olmadan”, diyordu Lenin, “devrimci hareket olamaz…
Önderlik rolünü ancak en ileri teorinin kılavuzluk ettiği bir parti yerine getirebilir.”(Lenin, “Ne Yapmalı?”, s. 41 ve 42.) 4) Lenin, “Ekonomistler”in, sosyalist ideolojinin kendiliğinden işçi sınıfı hareketinden doğabileceğini iddia etmekle işçi sınıfını aldattığını, çünkü aslında sosyalist ideolojinin kendiliğinden hareketten değil, bilimden doğduğunu gösterdi. “Ekonomistler” işçi sınıfı içine sosyalist bilinç taşımanın gerekliliğini yadsımakla, burjuva ideolojisine yolu açıyor, bu ideolojinin işçi sınıfı içine taşınmasını ve onun içinde kök salmasını kolaylaştırıyor -dolayısıyla işçi sınıfı hareketi ile sosyalizmin birleştirilmesi düşüncesini mezara gömüyor, böylelikle burjuvaziye yardım ediyorlardı. “İşçi hareketinin kendiliğindenliğine her türlü tapma”, diyordu Lenin, “bilinçli unsur’un ve sosyal-demokrasinin rolünü her türlü küçümseme, aynı zamanda -bu rolü küçümseyenler istese de istemese de- burjuva ideolojisinin işçiler üzerindeki etkisini güçlendirme anlamına gelir” (Aynı yerde, s.55.)
Ve devamla: “Soru yalnızca şu şekilde durabilir: burjuva ideolojisi mi, Sosyalist ideoloji mi. İkisinin ortası yoktur… Bu nedenle, Sosyalist ideolojiyi her türlü küçümseme, ona her sırt çeviriş, aynı zamanda burjuva ideolojisini güçlendirmektir.” (Aynı yerde. s. 56/57.)
5) “Ekonomistler”in tüm bu yanlışlarını toparlayan Lenin, onların işçi sınıfını kapitalizmden kurtaracak bir sosyal devrim partisi değil, kapitalist egemenliğin muhafaza edilmesini öngören bir “sosyal reform” partisi istedikleri, dolayısıyla proletaryanın temel çıkarlarına ihanet eden reformistler oldukları sonucuna vardı.
6) Lenin, son olarak. Rusya’da “Ekonomizm”in tesadüfi bir olay olmadığını gösterdi. “Ekonomistler” işçi sınıfı üzerindeki burjuva etkisinin bir vasıtasıydılar; Batı Avrupa sosyal-demokrat partilerindeki revizyonistlerin -oportünist Bernstein’ın takipçilerinin- şahsında müttefiklere sahiptiler. Batı Avrupa Sosyal-Demokrat partilerinde oportünist bir akım gittikçe güç kazanıyordu; bu akım, Marx’ı “eleştirme özgürlüğü bayrağı altında, Marksist öğretinin bir “revizyonundan geçirilmesini -yani Marx’ın öğretisinin gözden geçirilmesini- (“revizyonizm” terimi buradan gelir) ve devrimden, sosyalizmden ve proletarya diktatörlüğünden vazgeçilmesini talep ediyordu. Lenin, Rus “Ekonomistleri”nin de aynı devrimci mücadeleden, sosyalizmden ve proletarya diktatörlüğünden vazgeçme çizgisini izlediklerini ortaya koydu. Lenin’in “Ne Yapmalı?” eserinde geliştirdiği temel teorik önermeler bunlardır.
Bu kitabın geniş ölçüde okunması sonucunda, kitabın yayınlanmasından (kitap Mart 1902’de çıktı) bir yıl sonra. Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nin II. Kongresi sıralarında. “Ekonomizm”in ideolojik pozisyonlarından geriye sadece tatsız bir hatıra kalmış. “Ekonomist” tanımlaması Parti üyelerinin büyük bir çoğunluğunca hakaret sayılmaya başlamıştı.
Bu, “Ekonomizm“in ideolojisinin tam olarak çöküşü, oportünizm ideolojisinin kuyrukçuluk ve kendiliğindencilik ideolojisinin yıkılışıydı. Ama Lenin’in “Ne Yapmalı’!” eserinin önemi bu kadarla kalmaz. “Ne Yapmalı’!” eserinin tarihi önemi şurada yatar ki, Lenin bu ünlü kitapta:
1) Marksist düşünce tarihinde ilk olarak, oportünizmin her şeyden önce işçi sınıfı hareketinin kendiliğindenliğine tapmaya ve sosyalist bilincin işçi sınıfı hareketi içindeki önemini küçümsemeye dayandığını göstererek, oportünizmin ideolojik kaynaklarını temellerine kadar açığa çıkardı;
2) Teorinin, bilincin önemini, ve işçi sınıfının kendiliğinden hareketini devrimcileştirici ve önder güç olarak Partinin önemini tüm büyüklüğüyle ortaya koydu;
3) Marksist partinin işçi sınıfı hareketi ile sosyalizmin birleşmesi olduğunu söyleyen temel Marksist tezi parlak bir şekilde gerekçelendirdi;
4) Marksist partinin ideolojik temellerini parlak bir şekilde ortaya koydu.
“Ne Yapmalı?”da geliştirilen, teorik tezler, daha sonra, Bolşevik Parti’nin ideolojisinin temelini oluşturdu. Böyle bir teori zenginliği ile donanmış olan “Iskra”, Lenin’in Partiyi inşa planı için, Parti’nin güçlerini toparlamak için, II. Parti Kongresi’ni toplamak için, devrimci sosyal-demokrasi için, “Ekonomistler”e, her türden oportünistlere karşı, revizyonistlere karşı geniş bir kampanya geliştirebilirdi ve geliştirdi de. “Iskra“nın yaptığı en önemli işlerden biri, Parti programı için bir taslak hazırlamak oldu. Bilindiği gibi, işçi partisinin programı, işçi sınıfının mücadelesinin hedef ve görevlerinin kısa ve bilimsel bir şekilde formüle edilmiş olarak ortaya konulmasıdır.
Program hem proletaryanın devrimci hareketinin azami hedefini, hem de azami hedefe giden yolda Partinin uğrunda mücadele ettiği talepleri saptar. Bu yüzden, program taslağının hazırlanması birinci derecede öneme sahipti. Program taslağının hazırlanması sırasında “Iskra” yazı kurulu içinde Lenin ile, Plehanov ve diğer yazı kurulu üyeleri arasında ciddi görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Bu görüş ayrılıkları ve tartışmalar Lenin ile Plehanov arasında neredeyse tam bir kopmaya varacaktı. Ama o sırada henüz bir kopma olmadı. Lenin, proletarya diktatörlüğü üzerine son derece önemli maddenin program taslağına alınmasını ve işçi sınıfının devrim de önder rolüne taslakta açıkça işaret edilmesini kabul ettirdi.
Parti programının tüm tarım bölümünü de Lenin hazırladı. Lenin daha o zamandan, toprağın millileştirilmesinden yanaydı, ama mücadelenin ilk aşamasında otrezki’lerin, yani “köylülerin kurtuluşu” sırasında çiftlik sahiplerinin köylülerin topraklarından koparıp aldığı toprak “kesinti”lerinin köylülere geri verilmesi talebini ileri sürmeyi gerekli buluyordu. Plehanov, toprağın millileştirilmesi talebine karşı çıktı. Lenin’in Plehanov’la Parti Programı üzerine tartışmaları, bir ölçüde, Bolşeviklerle Menşevikler arasındaki daha sonraki görüş ayrılıkları için tayin edici oldu.
3- RUSYA SOSYAL-DEMOKRAT İŞÇİ PARTİSİ İKİNCİ KONGRESİ. PROGRAM VE TÜZÜĞÜN KABULÜ VE YEKPARE BİR PARTİNİN’ YARATILMASI. KONGREDEKİ AYRILIKLAR VE PARTİ İÇİNDE İKİ EĞİLİMİN ORTAYA ÇIKIŞI: BOLŞEVİK VE MENŞEVİK.
Böylece, Lenin’in ilkelerinin zaferi ve “Iskra”nın Lenin’in örgütsel planı lehindeki başarılı mücadelesi, bir Parti yaratmak ya da -o günlerin deyişiyle- gerçek bir parti yaratmak için gerekli bütün temel şartları gerçekleştirdi. “Iskra” eğilimi, Rusya’daki sosyal-demokrat örgütler içinde zafer kazandı. II. Parti Kongresi artık toplantıya çağrılabilirdi. RSDİP II. Parti Kongresi 17 Temmuz 1903’te (yeni takvimle 30 Temmuz) açıldı. Parti Kongresi yurtdışında gizli olarak toplandı. Oturumlar ilkönce Brüksel’de yapıldı, ama Belçika polisi, delegelerden ülkeyi terk etmelerini istedi. Bunun üzerine, Parti Kongresi Londra’ya aktarıldı. Parti Kongresine 26 örgütü temsilen 43 delege geldi. Her komitenin Kongreye iki delege gönderme hakkı vardı, ama bazıları sadece bir delege göndermişti. Böylece 43 delege 51 oya sahip oluyordu. Parti Kongresinin esas amacı, “Iskra” tarafından ileri sürülen ve işlenen ilkesel ve örgütsel temeller üzerinde gerçek bir partinin yaratılması” idi. (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 413.)
Parti Kongresi’nin bileşimi homojen değildi. Yeminli “Ekonomistler”, aldıkları yenilgiden dolayı, Kongrede temsil edilmiyorlardı. Ama görüşlerini o zamandan bu yana öyle ustaca gizlemişlerdi ki, Parti Kongresine bazı delegeler sokmayı başardılar. Ayrıca, “Bund” delegeleri, “Ekonomistler”den sadece lafta ayrılıyor, gerçekte ise “Ekonomistler”i destekliyorlardı. Parti Kongresinde böylece yalnızca “Iskra” yandaşları değil, “Iskra”“ karşıtları da hazır bulunuyordu. “Iskra” yandaşlarının sayısı 33’tü, yani çoğunluk onlardaydı. Ama kendini “Iskra”cı sayanların hepsi gerçek “Iskra”cı, Leninist değildi. Delegeler çeşitli gruplara bölündüler. Lenin yandaşlarının ya da kararlı “Iskra”cıların 24 oyu vardı, 9 “Iskra”cı Martov’u destekliyordu. Bunlar kararsız “Iskra”cılardı. Delegelerin bir kısmı ise “Iskra” ile hasımları arasında yalpalıyordu; bu delegelerin Kongrede 10 oyu vardı. Bunlar Merkez’i oluşturuyordu. “Iskra”nın açık hasımlarının ise 8 oyu vardı (3 “Ekonomist”, 5 Bund’cu). “Iskra”cıların saflarındaki bir bölünme, üstünlüğün “Iskra” düşmanlarına geçmesine yetecekti. Kongredeki durumun ne kadar karmaşık olduğu buradan görülebilir. Lenin, “Iskra”nın zaferini sağlama almak için çok büyük çaba harcadı.
Gündemde bulunan en önemli madde Parti Programının kabul edilmesi meselesiydi. Programın tartışılması sırasında, Parti Kongresinin oportünist kesiminin itiraz ettiği başlıca nokta, proletarya diktatörlüğü sorunuydu. Oportünistler, daha bir dizi başka Program sorununda da Parti Kongresinin devrimci kesimiyle hemfikir değillerdi. Ama onlar esas mücadeleyi proletarya diktatörlüğü meselesi üzerinde yoğunlaştırmaya karar verdiler; bu mücadelede, yabancı sosyal-demokrat partilerin programında proletarya diktatörlüğüyle ilgili hiçbir madde bulunmadığına ve bu yüzden Rusya Sosyal-Demokrasisinin programına da bu maddenin alınmasına gerek olmadığına dayandılar. Oportünistler, aynı zamanda, Parti Programına köylü sorununa ilişkin taleplerin alınmasına da karşı çıktılar. Bu kişiler devrim istemiyorlardı, bu nedenle, işçi sınıfının müttefiki karşısında, köylülük karşısında yabanıl ve düşmanca bir tavır aldılar. Bund’cular ve Polonyalı Sosyal-Demokratlar, ulusların kendi kaderini tayin hakkına karşı çıktılar. Lenin daima, işçi sınıfının ulusal baskıya karşı mücadele etmekle yükümlü olduğunu öğretmişti.
Bu talebin Programa konulmasına karşı çıkmak, proleter enternasyonalizminden vazgeçmeyi önermek ve ulusal baskıya suç ortağı olmakla birdi. Lenin bütün bu itirazlara ezici bir darbe indirdi. Parti Kongresi, “Iskra“nın önerdiği programı kabul etti. Bu program iki kısımdan meydana geliyordu: azami program ve asgari program. Azami programda, işçi sınıfı partisinin esas görevinden söz ediliyordu: sosyalist devrimden, kapitalistlerin iktidarının devrilmesinden, proletarya diktatörlüğünün kurulmasından söz ediliyordu. Asgari programda ise, Parti’nin en yakın; kapitalist sistemin yıkılmasından, proletarya diktatörlüğünün kurulmasından önce yerine getirilmesi gereken görevlerinden söz ediliyordu: Çarlık otokrasisinin devrilmesi, demokratik cumhuriyetin kurulması, işçiler için sekiz saatlik işgününün getirilmesi, kırda bütün serflik kalıntılarının tasfiye edilmesi, çiftlik sahiplerinin el koyduğu toprak kesintilerinin (otrezki) köylülere geri verilmesinden söz ediliyordu. Sonradan Bolşevikler, otrezki’lerin geri verilmesi talebinin yerine, çiftlik sahiplerinin tüm topraklarına el konulması talebini geçirdiler. II. Parti Kongresi tarafından kabul edilen program, işçi sınıfıpartisinin devrimci bir programıydı. Bu program, proleter devrimin zaferinden sonra Partimizin yeni bir program kabul ettiği VIII. Parti Kongresine kadar yürürlükte kaldı.
II. Parti Kongresi, programı kabul ettikten sonra, Parti Tüzük taslağını tartışmaya geçti. Parti Kongresi, programı kabul ettikten ve Partinin ideolojik birliğinin temelini attıktan sonra, amatörlüğe ve çevreciliğe, örgütsel dağınıklığa ve Parti içinde sıkı bir disiplinin olmamasına bir son vermek için bir Parti Tüzüğü de kabul etmek zorundaydı. Programın kabul edilmesi nispeten pürüzsüz olmuştu, ama Parti Tüzüğü sorununda Parti Kongresinde şiddetli tartışmalar çıktı.
En şiddetli görüş ayrıldığı, Tüzüğün birinci paragrafının, Parti üyeliğine ilişkin paragrafın formülasyonu üzerine çıktı. Partiye kim üye olabilirdi, Partinin bileşimi nasıl olmalıydı, Parti örgütsel bakımdan ne olmalıydı .örgütlü bir bütün mü, yoksa şekilsiz bir şey mi., işte tüzüğün birinci paragrafına ilişkin olarak ortaya çıkan sorunlar bunlardı. İki formülasyon birbiriyle mücadele ediyordu: Plehanov ve kararlı “Iskra”cılar tarafından desteklenen Lenin’in formülasyonu; ve Akselrod, Zasuliç, kararsız “Iskra”cılar, Troçki ve Parti Kongresinin açık oportünist kesiminin tümü tarafından desteklenen Martov’un formülasyonu. Lenin’in formülasyonu, Parti Programını kabul eden, Partiyi maddi yönden destekleyen ve onun örgütlerinden birine mensup olan herkesin Parti üyesi olabileceğini söylüyordu.
Martov’un formülasyonu ise, Parti Programının kabul edilmesinin ve maddi desteğin Parti üyeliği için mutlaka gerekli olduğunu kabul ederken, Parti örgütlerinden birine katılmayı şart olarak görmüyor, bir Parti üyesinin mutlaka Parti örgütlerinden birine üye olması gerekmediği görüşünü savunuyordu. Lenin, Parti’yi, üyeleri kendi kendini Partili sayamayacak olan, bilakis ancak Parti örgütlerinden biri tarafından Partiye alınabilecek ve dolayısıyla Parti disiplinine boyun eğecek olan örgütlü bir müfreze olarak görüyordu.
Martov ise Parti’yi, üyeleri kendi kendini Partili sayabilecek, ve bir Parti örgütüne üye olmadıkları için Parti disiplinine boyun eğmek zorunda olmayan örgütsel bakımdan şekilsel birşey olarak görüyordu. Böylece Martov’un formülü, Lenin’in formülünden farklı olarak, Parti’nin kapılarını kararsız, proleter olmayan unsurlara ardına kadar açacaktı. Burjuva-demokratik devrimin arifesinde, burjuva aydınları arasında devrime geçici bir süre sempati duyan kimseler vardı. Bunlar zaman zaman Parti’ye küçük hizmetlerde bile bulunabilirdi.
Ama bu kimseler bir örgüte katılmaz, Parti disiplinine uymaz, Parti’nin vereceği görevleri yerine getirmez ve bu görevlerin beraberinde getirdiği tehlikeleri göze almazdı. Ve Martov ve diğer Menşeviklerin önerisine göre, bunlar parti üyesi olarak görülmeli, bunlara Parti meselelerini etkileme hak ve imkanı verilmeliydi. Hatta onlar, grevlere sosyalist olmayanlar, Anarşistler, Sosyal-Devrimciler de katılmasına rağmen, her grevciye kendini parti üyesi “sayma” hakkının tanınmasını bile önerdiler. Böylece, Lenin ve Leninistlerin Parti Kongresinde uğruna mücadele ettikleri homojen ve militan bir parti yerine, örgütünün sınırları berrakça tanımlanmış bir Parti yerine, Martovcuların heterojen, gevşek, şekilsiz ve sırf bu heterojen niteliği yüzünden hiçbir zaman sıkı disiplinli, militan olamayacak bir parti istedikleri ortaya çıktı. Kararsız “Iskra”cıların sağlam “Iskra”cılardan ayrılarak merkezcilerle ittifak yapmaları, açık oportünistlerin de bunlara katılmaları, bu noktada üstünlüğü Martov’a verdi.
Parti Kongresi 22’ye karşı 28 oy çokluğuyla (ve 1 çekimser) Tüzüğün birinci paragrafını Martov’cu formülasyonunu kabul etti. Tüzüğün birinci paragrafı konusunda “Iskra”cıların bölünmesinden sonra. Parti Kongresindeki mücadele daha da keskinleşti. Parti Kongresi, gündemin son maddesine geliyordu, Partinin yönetici kurullarının seçimi: Parti Merkez Organı (“Iskra“) yazı kurulunun ve Merkez Komitesi’nin seçimi. Ama kongre seçimlere geçmeden önce parti Kongresindeki güçler dengesini değiştiren bazı olaylar meydana geldi. Parti Tüzüğü ile bağlantılı olarak Parti Kongresi, Bund sorununu ele almak zorunda kaldı. Bund, Parti içinde özel bir yere sahip olmak istedi. Rusya’daki Yahudi işçilerin biricik temsilcisi olarak tanınmayı talep etti. Bund’un bu talebini kabul etmek, Parti örgütlerindeki işçileri milliyetlerine göre bölmek ve işçilerin ortak bölgesel sınıf örgütlerini reddetmek anlamına gelirdi.
Parti Kongresi, Bund’un önerdiği, ulusal çizgiler üzerinde örgütlenme sistemini kabul etmedi. Bunun üzerine Bund’cular Parti Kongresi’ni terkettiler. Ayrıca iki “Ekonomist” de, Parti Kongresi onların Yurtdışı Ligası’nı Parti’nin yurtdışındaki temsilcisi olarak tanımayı reddedince, Kongre’yi terk etti. Yedi oportünistin Parti Kongresi’ni terk etmesiyle, güçler dengesi Leninistler lehine döndü. Lenin, daha başından itibaren, bütün dikkatini Parti’nin merkezi kurullarının bileşimi üzerinde yoğunlaştırmıştı. Merkez Komitesi’ne kararlı ve tutarlı devrimcilerin seçilmesini gerekli görüyordu. Martov’cular ise, istikrarsız, oportünist unsurların Merkez Komitesi’ne hakim olmasını sağlamaya çalışıyordu. Parti Kongresi’nin çoğunluğu bu meselede Lenin’i destekledi. Seçilen Merkez Komitesi Lenin’in yandaşlarından oluşuyordu. Lenin’in önerisi üzerine, “Iskra” yazı kuruluna Lenin, Plehanov ve Martov seçildi. Martov, Parti Kongresi’nde, “Iskra” yazı kuruluna, çoğunluğu kendi yandaşı olan “Iskra”nın eski altı üyesinin seçilmesini talep etti.
Parti Kongresi bu talebi oy çoğunluğuyla reddetti. Lenin’in kuruluna katılmayacağını açıkladı. Böylece Parti Kongresi, Parti’nin merkezi kurulları konusunda verdiği oylarla, Martov yandaşlarının yenilgisini ve Lenin yandaşlarının zaferini pekiştirdi. Bu andan itibaren, Parti Kongresindeki seçimlerde oyların çoğunluğunu (Rusça: Bolşinstvo) alan Lenin’in yandaşlarına Bolşevikler, ve oyların azınlığını (Rusça: Menşinstvo) alan Lenin’in hasımlarına da Menşevikler adı verildi.
II. Parti Kongresi çalışmalarının sonuçlarını toparlayarak, şu sonuçlar çıkarılabilir:
1) Parti Kongresi, Marksizmin “Ekonomizm” üzerindeki, açık oportünizm üzerindeki zaferini pekiştirdi.
2) Parti Kongresi, Program ve Tüzüğü kabul etti, Sosyal-Demokrat Parti’yi yarattı ve böylece yekpare bir Parti’nin iskeletini kurmuş oldu.
3) Parti Kongresi, örgütsel sorunlarda Parti’yi Bolşevikler ve Menşevikler diye iki kesime bölen ciddi görüş ayrılıklarının varlığını ortaya çıkardı; bunlardan Bolşevikler devrimci sosyal-demokrasinin örgütsel ilkelerini savunuyorlar, Menşevikler ise, örgütsel gevşekliğin ve oportünizmin batağına saplanıyordu.
4) Parti Kongresi, daha önce Parti tarafından yenilgiye uğratılan eski oportünistlerin, “Ekonomistler”in yerini, yeni oportünistlerin, Menşeviklerin almakta olduğunu gösterdi. 5) Parti Kongresi, örgütlenme sorunlarında görevini layıkıyla yerine getiremedi, yalpaladı ve hatta zaman zaman üstünlüğü Menşeviklere kaptırdı; sonuna doğru durumu düzelttiyse de, Menşeviklerin örgüt meselelerindeki oportünizmini teşhir etmeyi, onları Parti içinde tecrit etmeyi, evet hatta Parti’nin önüne böyle bir görev koymayı bile başaramadı. Bu son husus, Parti Kongresi’nden sonra Bolşeviklerle Menşevikler arasındaki mücadelenin, yatışmak bir yana, bilakis tam tersine daha da keskinleşmesinin baş nedenlerinden biri oldu.
4- MENŞEVİK LİDERLERİN BÖLÜCÜ FAALİYETLERİ VE II. PARTİ KONGRESİNDEN SONRA PARTİ İÇİNDE MÜCADELENİN KESKİNLEŞMEŞİ. MENŞEVİKLERİN OPORTÜNİZMİ. LENİN’İN “BİR ADIM İLERİ, İKİ ADIM GERİ” ADLI KİTABI. MARKSİST PARTİNİN ÖRGÜTSEL TEMELLERİ.
II. Parti Kongresi’nden sonra, Parti içi mücadele daha şiddetlendi. Menşevikler II. Parti Kongresi’nin kararlarını boşa çıkarmak ve ,Partinin merkezi kurullarım ele geçirmek için büyük çaba harcadılar. Kendi temsilcilerinin, yazı kurulundan çoğunluğa sahip olacak ve Merkez Komitesi’nde Bolşeviklerle eşit olacak şekilde, “Iskra” yazı kuruluna ve Merkez Komitesi’ne alınmasını talep ettiler. Bu, II. Parti Kongresi’nin dolaysız kararlarına aykırı olduğundan, Bolşevikler Menşeviklerin talebini geri çevirdiler. Bunun üzerine Menşevikler, Partiden gizli tutarak, Martov, Troçki ve Akselrod önderliğinde kendi Parti aleyhtarı fraksiyoncu örgütlerini kurdular ve Martov’un yazdığı gibi, “Leninizme karşı ayaklanmaya giriştiler”. Partiye karşı seçtikleri mücadele yöntemleri, “tüm Parti çalışmasını dezorganize etmek, davaya zarar vermek, adım başı sabotaj” idi (Lenin’in sözleri).
Menşevikler, Rus Sosyal-Demokratları “yurtdışı Ligası”nda mevzilendiler ve onda dokuzu Rusya’daki çalışmadan kopuk göçmen aydınlardan meydana gelen bu “Liga”dan, Parti’ye, Lenin ve Leninistlere ateş açtılar. Menşevikler, Plehanov’dan büyük yardım gördüler. Plehanov, II. Parti Kongresi’nde Lenin’den yana çıktı. Ama II. Parti Kongresi’nden sonra, Menşevikler’in kendisini bölünme tehdidiyle yıldırmalarına imkan verdi. Her ne pahasına olursa olsun, Menşeviklerle “barışmaya” karar verdi. Plehanov’u Menşeviklere iten şey, daha önceki oportünist hatalarının ezici yüküydü. Menşevik oportünistlerle uzlaşma savunucusu, kendisi de bir Menşevik oldu çıktı. Plehanov, “Iskra”nın Parti Kongresi tarafından geri çevrilen bütün eski Menşevik yazı kurulu üyelerinin, “Iskra” yazı kuruluna alınmasını talep etti.
Lenin elbette bununla hemfikir olamazdı, ve Parti’nin Merkez Komitesi’nde mevzilenmek ve oportünistlerle oradan mücadele etmek için “Iskra” yazı kurulundan istifa etti. Plehanov, Parti Kongresi’nin iradesini çiğneyerek, kendi başına eski Menşevik yazı kurulu üyelerini “Iskra” yazı kuruluna koopte etti. O andan itibaren, 52. sayıdan başlayarak, Menşevikler “Iskra“yı kendi organlarına dönüştürdüler ve “Iskra” üzerinden kendi oportünist görüşlerini propaganda etmeye başladılar. O zamandan beri Parti’de Lenin’ci. Bolşevik “Iskra”dan eski “Iskra”, Menşevik. oportünist “Iskra”dan ise yeni “Iskra” olarak söz edilir. “Iskra”, Menşeviklerin eline geçmesiyle birlikte. Lenin’e karşı, Bolşeviklere karşı mücadele organı, Menşevik oportünizmin, her şeyden önce örgüt sorunları alanında, propaganda organı haline geldi. Menşevikler, “Ekonomistler” ve Bund’cularla birleşerek, “Iskra” sütunlarında –kendi deyişleriyle- Leninizme karşı bir kampanya açtılar. Plehanov uzlaşmacılık pozisyonunda daha fazla diretemeyecekti, bir süre sonra o da kampanyaya katıldı. Eşyanın tabiatı gereği, bu böyle olmak zorundaydı: Oportünistlere karşı uzlaşmacılıkta ısrar eden herkes, oportünizmin batağına saplanmaya mahkumdur.
Yeni “Iskra“nın sütunlarından, şeker külahından dökülürcesine, Partinin örgütlü bir bütün olmaması gerektiği; bağımsız grup ve bireylerin, parti organlarının kararlarına itaat etme yükümlülüğü olmaksızın, Parti saflarına kabul edilmesi gerektiği; her aydının, her parti sempatizanının, “her grevcinin ve “her göstericinin kendisini parti üyesi ilan etmesine izin verilmesi gerektiği; tüm Parti kararlarına uyma talebinin “biçimsel-bürokratik” bir tavır olduğu; azınlığın çoğunluğa tabi olması talebinin, parti üyelerinin iradesinin “mekanik olarak bastırılması” olduğu; tüm Parti üyelerinin – hem önderlerin hem de sıradan üyelerin- aynı şekilde parti disiplinine tabi olması talebinin, Parti içinde “sertlik” kurmak anlamına geldiği; “bizim” Partide merkeziyetçiliğe değil, bireylere ve Parti örgütlerine Parti kararlarına uymama hakkı veren anarşist “özerkliğe” ihtiyacımız olduğu iddia ediliyordu. Bu, örgütsel başıboşluk, Parti ilkesinin ve Parti disiplininin altının oyulması, aydın bireyciliğinin yüceltilmesi ve anarşist disiplin düşmanlığının mazur gösterilmesi için arsızca bir propagandaydı.
Menşevikler Partiyi açıkça II. Parti Kongresi’nin vardığı yerden, eski örgütsel dağınıklığa çevreciliğe ve amatörlüğe geri çekiyorlardı. Menşeviklere kesin bir red cevabı vermek gerekiyordu. Onlara bu cevabı, Mayıs 1904’te yayınlanan ünlü “Bir Adım İleri, İki Adım Geri” kitabında, Lenin verdi. Lenin’in bu kitapta açımladığı ve daha sonra Bolşevik Parti’nin örgütsel remelleri haline gelen temel örgütsel tezler şunlardır:
1) Marksist Parti, işçi sınıfının bir parçası, bir müfrezesidir. Ama işçi sınıfının birçok müfrezesi vardır, dolayısıyla işçi sınıfının her müfrezesine işçi sınıfının partisi denemez. Parti, işçi sınıfının diğer müfrezelerinden, herşeyden önce, sıradan bir müfreze değil, işçi sınıfının öncü müfrezesi, bilinçli müfrezesi, Marksist müfrezesi olmasıyla, toplumsal yaşamın bilgisiyle, toplumsal yaşamın gelişme yasa1annm bilgisiyle, sınıf mücadelesi yasalarının bilgisiyle donatılmış olması ve bundan dolayı işçi sınıfına önderlik etme, onun mücadelesini yönetme yerene~nde olmasıyla ayrılır. Dolayısıyla, nasıl parçayı bütünle karıştırmamak gerekirse, Parti’yi de işçi sınıfı ile karıştırmamak gerekir, her grevcinin kendini parti üyesi ilan edebilmesi talebinde bulunmamak gerekir, çünkü parti ile sınıfı birbirine karıştıran, Partinin bilinç seviyesini “her grevci”nin bilinç seviyesine indirmiş olur, işçi sınıfının bilinçli öncü müfrezesi olarak Partiyi tasfiye eder.
Partinin görevi, kendi seviyesini “her grevci”nin seviyesine indirmek değil, bilakis işçi kitlelerini, “her grevci”yi, Parti’nin seviyesine yükseltmektir. “Biz sınıfın partisiyiz”, diye yazıyordu Lenin, “ve bu yüzden, hemen hemen tüm sınıf (savaş sırasında, iç savaş döneminde, kesinlikle tüm sınıf) Partimizin yönetimi altında hareket etmelidir, Partimizin çevresinde saflarını mümkün olduğu kadar sıklaştırmalıdır; ama kapitalizmin egemenliği altında, tüm sınıfın ya da hemen hemen tüm sınıfın, öncü müfrezesinin, yani kendi sosyal demokrat partisinin bilinçlilik ve eylem düzeyine çıkabileceğini düşünmek Manilovizm ve ’kuyrukçuluk’ olur. Kapitalizm altında (daha ilkel olan, ve gelişmemiş katmanların bilincine daha kolay ulaşabildikleri) sendika örgütünün bile, işçi sınıfının tümünü ya da hemen hemen tümünü kucaklayamayacağından, aklı başında hiçbir sosyal-demokrat kuşku duymamıştır, öncü müfreze ile, ona doğru çekilen kitleler arasındaki farkı unutmak, öncünün gittikçe daha geniş kitleleri bu ileri düzeye yükseltme görevini unutmak, yalnızca kendini aldatmak, gözlerini görevlerimizin muazzam büyüklüğüne kapamak ve bu görevlerin kapsamını daraltmak olur.” (Lenin, Tüm Eserler, cilt VI, s. 205/206, Rusça.)
2) Parti, işçi sınıfının sadece öncü müfrezesi, bilinçli müfrezesi değil, tüm üyeleri için bağlayıcı olan disipliniyle işçi sınıfının aynı zamanda da örgütlü müfrezesidir. Bu yüzden Parti üyeleri Parti’nin örgütlerinden birinin mutlaka üyesi olmak zorundadır. Eğer Parti, sınıfın örgütlü bir müfrezesi, bir örgütlenme sistemi değil de, kendi kendilerini Parti üyesi ilan eden, ama Partinin örgütlerinden hiçbirine üye olmayan, bu yüzden de örgütlü olmayan, dolayısıyla Parti kararlarına uyma yükümlülüğü olmayan insanların basit bir toplamı olsaydı, Parti’nin hiçbir zaman yekpare bir iradesi olmaz, hiçbir zaman üyelerinin eylem birliğini gerçekleştiremez ve bundan dolayı da, işçi sınıfının mücadelesini yönetmek imkanına sahip olmazdı.
Parti ancak, tüm üyeleri, irade birliği, eylem birliği ve disiplin birliği ile birbirine kaynaklanmış olan yekpare bir ortak müfrezede örgütlenmişse, işçi sınıfının pratik mücadelesine önderlik edebilir ve onu bir hedefe yöneltebilir. Menşevikler tarafından getirilen, bu durumda birçok aydının – mesela profesörlerin, üniversite ve lise öğrencilerinin vb.-, bunlar ya Parti disiplini kendilerine ağır geldiği için, ya da ama, Plehanov’un II. Parti Kongresi’nde söylediği gibi, “herhangi bir örgüte katılmayı alçaltıcı bir şey” olarak gördükleri için, hiçbir Parti örgütüne katılmak istemeyecekleri itirazı- Menşeviklerin bu itirazı geri tepti, çünkü Parti’nin, Parti disiplini kendilerine ağır gelen, Parti örgütüne katılmaktan korkan üyelere ihtiyacı yoktur. İşçiler disiplin ve örgütten korkmazlar ve Parti üyesi olmaya karar vermişlerse, örgüte seve seve katılırlar.
Disiplin ve Örgütten korkanlar, bireyci zihniyetli aydınlardır, ve bunlar gerçekten de Parti dışında kalacaklardır. Ama böyle olması çok iyidir, çünkü parti böylece, özellikle şimdi, burjuva-demokratik devrimin yükselmeye başladığı bir dönemde bir hayli artan istikrarsız unsurların akınından korunmuş olur. “Parti, örgütlerin toplamı (ama yalnızca aritmetik bir toplamı değil, bileşik bir toplamı) olmalıdır dediğim zaman”, diye yazıyordu Lenin, “… sınıfın öncüsü olarak Parti’nin mümkün olduğunca örgütlü birşeyolması, saflarına sadece en azından asgari bir örgütlülüğü mümkün kılan unsurları alması gerektiği yolundaki dileğimi, talebimi açık ve kesin bir şekilde dile getiriyorum…” (Lenin, Tüm Eserler ci It VI, s. 203, Rusça.)
Ve devamla: “Lafta, Martov’un formülü, geniş proleter kitlelerin çıkarlarını savunmaktadır,gerçekte ise bu formül, proleter disiplinden ve örgütten korkan burjuva aydınlarının çıkarlarına hizmet edecektir. Modern kapitalist toplumun ayrı bir tabakası olarak aydınların ayırt edici özelliğininbireycilikleri ve disiplin ve örgüt yeteneksizlikleri olduğunu hiç kimse inkar etmeye kalkışmayacaktır.” (Aynı yerde, s. 212.) Ve son olarak: “Proletarya, örgüt ve disiplinden korkmaz… Proletarya, bir örgüte katılmak istemeyen profesör ve öğrenci beyleri, sırf bir örgütün denetimi altında çalışıyorlar diye parti üyesi olarak tanımak için kılını bile kıpırdatmayacaktır… Partimizde, örgüt ve disiplin ruhuyla kendi kendini eğitme eksiği olanlar, proletarya değil, birtakım aydınlardır.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 442.)
3) Parti sadece örgütlü bir müfreze değil, aynı zamanda işçi sınıfının bütün örgüt biçimleri içinde, diğerlerini yönetmek misyonuna sahip “en üst örgüt biçimi”dir. En üst örgüt biçimi olan, sınıfın en iyi insanlarından oluşan, ileri bir teori, sınıf mücadelesi yasalarının bilgisi ve devrimci hareketin tecrübesiyle silahlanmış olan Parti, işçi sınıfının tüm diğer örgütlerini yönetmek için her türlü imkana sahiptir ve yönetmekle yükümlüdür. Menşeviklerin, Partinin yönetici rolünü küçümseme ve aşağılama çabaları, Parti tarafından yönetilen tüm diğer proleter örgütlerin de zayıflamasına, dolayısıyla proletaryayı zayıflatmaya ve silahsızlandırmaya götürür, çünkü “iktidar uğruna mücadelede, proletaryanın örgütlen başka hiçbir silahı yoktur”. (Aynı yerde, s. 469.)
4) Parti, işçi sınıfının öncüsünün işçi sınıfının milyonluk kitleleriyle bağının cisimleşmesidir. Parti ne kadar iyi bir öncü olursa olsun, ne kadar iyi örgütlenirse örgütlensin, Partisiz kitlelerle bağ kurmaksızın, bu bağları artırmaksızın, pekiştirmeksizin yaşayamaz ve gelişemez. Kendini kendi kabuğu içine hapseden, kendini kitlelerden tecrit eden ve kendi sınıfıyla bağlarını yitiren ya da hatta gevşeten bir parti, kitlelerin güven ve desteğini kaybetmeye ve dolayısıyla kaçınılmaz olarak çökmeye mahkumdur. Parti, gücü-kuvveti yerinde bir yaşam sürdürmek ve gelişmek için, kitlelerle bağları artırmalı ve kendi sınıfının milyonluk kitlelerinin güvenini kazanmalıdır. “Sosyal-demokrat bir parti olmak için”, diyordu Lenin, “tam da sınıfın destelini kazanmak zorundayız.” (Lenin” Tüm Eserler, cilt VI, s. 208, Rusça.)
5) Parti, doğru işlemesi ve kitlelere sistemli bir şekilde önderlik etmesi için, merkeziyetçiliktemelinde örgütlenmeli, bir tek tüzüğe, herkese –aynı parti disiplinine ve bir tek yönetici organa sahip olmalıdır. Bu organ, Parti Kongresi, kongreler arasındaki zamanlarda da Parti Merkez Komitesi’dir. Partide azınlık çoğunluğa, tek tek örgütler merkeze, alt örgütler üst örgütlere tabi olmak zorundadır. Bu önkoşullar olmadan, işçi sınıfının partisi gerçek bir parti olamaz, işçi sınıfını yönetme görevlerini yerine getiremez.
Elbette ki bu dönemde parti örgütleri Çarlık otokrasisi rejimi altında Partinin illegal olmasından dolayı, tabandan seçim ilkesi üzerinde inşa edilmiş olamazdı; Parti, sıkı bir gizlilik karakterine bürünmek zorundaydı. Ama Lenin, Partimizin yaşantısındaki bu geçici özelliğin, çarlığın yıkılmasının daha ilk günlerinde ortadan kalkacağını, Parti’nin açıktan ortaya çıkan ve legal bir Parti haline geleceğini ve parti örgütlerinin demokratik seçim temeli üzerinde, demokratik merkeziyetçilik temeli üzerinde inşa edileceğini düşünüyordu. “Eskiden,” diye yazıyordu Lenin, “Partimiz şeklen örgütlenmiş bir bütün değildi, sadece ayrı ayrı grupların bir toplamı idi; ve bundan dolayı da bu gruplar arasında ideolojik etkileme ilişkilerinden başka bir ilişki bulunamazdı. Şimdi ise örgütlü bir Parti haline geldik; ve bu da bir gücün yaratılması, fikirlerin otoritesinin gücün otoritesine dönüşmesi, alt Parti kademelerinin üst parti kademelerine tabi olması demektir.” (Lenin, Tüm Eserler, cit VI, s. 291, Rusça.)
Lenin, Menşevikleri, Parti’nin otoritesine ve disiplinine itaat etmeyen örgütsel nihilizm ve aristokratik anarşizm ile suçluyor ve şöyle yazıyordu: “Bu aristokratik anarşizm, özellikle Rus nihilistine özgüdür. Parti örgütü ona korkunç bir ‘fabrika’ gibi görünür; parçanın bütüne, azınlığın çoğunluğa boyun eğmesi bir ‘kölelik’tir… merkezin yönetimi altında işbölümü onda, insanların ‘çarka ve dişliye’ dönüşmesine karşı traji-komik bir çığlık atmaya neden olur (bu dönüşmenin en zalim örneği olarak, redaktörlerin birer yazara dönüştürülmesi görülür); Partinin örgüt tüzüğünden söz edilmesi, yüzünü aşağılayıcı bir şekilde buruşturmasına ve küçümseyici bir tavırla. işlerin tüzük olmadan da pekala yürüyebileceğini belirtmesine… neden olur.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 445.)
6) Parti, saflarının birliğini korumak istiyorsa, o zaman pratiğinde, tüm Parti üyeleri için, gerek önderler gerek sıradan üyeler için aynı şekilde bağlayıcı olan yekpare bir proleter disiplin kurmalıdır. Bu nedenle Parti içinde, disiplin kendileri için bağlayıcı olmayan “seçkinler” ve disipline uymak zorunda olan “seçkin olmayanlar” diye bir bölünme olmamalıdır. Bu önkoşul olmadan, Parti’nin bütünlüğü ve parti saflarının birliği sağlanamaz. “Martov ve şurekasında Parti Kongresi tarafından atanan yazı kuruluna karşı akla yatkın savların hiç olmayışını, en iyi şekilde, bizzat kendileri tarafından yaratılan şu şair aydınlatmaktadır: ‘Biz serf değiliz!’…
Kendini kitle örgütünün ve kitle disiplininin üstünde duran ‘seçkin azınlığa’ sayan burjuva aydınının zihniyeti bu sözlerde olağanüstü bir çarpıcılıkla öne çıkmaktadır… Aydın bireyciliğine … her proleter örgüt ve disiplin, serflik gibi geliyor.” (Lenin, Tüm Eserler, cilt VI, s. 282, Rusça.) Ve devamla: “Bizde gerçek bir parti oluştuğu ölçüde, sınıf bilinçli işçi, proleter ordunun bir neferinin zihniyeti ile, anarşist laflarla gösteriş yapan burjuva aydınının zihniyetini ayırt etmeyi öğrenmelidir, bir Parti üyesinin yükümlülüklerinin sadece sıradan üyeler tarafından değil, ‘tepedekiler’ tarafından da yerine getirilmesini talep etmeyi öğrenmelidir.”(Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 448.)
Görüş ayrılıklarının tahlilinin sonuçlarını toparlayan ve Menşeviklerin tavrını “örgüt sorunlarında oportünizm” olarak karakterize eden Lenin, proletaryanın kurtuluş mücadelesinde silah olarak Partiörgütünün önemini küçümsemenin, Menşevizmin baş günahlarından biri olduğunu düşünüyordu. Menşevikler, proletaryanın Parti örgütünün, devrimin zaferi için ciddi bir önem taşımadığı görüşündeydiler. Menşeviklerin tersine Lenin, proletaryanın ideolojik birliğinin zafer için tek başına yeterli olmadığını düşünüyordu -zafer kazanmak için, ideolojik birliği proletaryanın “örgütünün maddi birliği” ile “pekiştirmek” gerekti. Lenin, proletaryanın ancak bu koşulda yenilmez bir güç haline gelebileceğini düşünüyordu. “İktidar uğruna mücadelede”, diye yazıyordu Lenin, “Proletaryanın örgütten başka hiçbir silahı yoktur.
Burjuva dünyasındaki anarşik rekabetin egemenliği altında bölünen, sermaye için zorla çalıştırılarak ezilen, durmadan yoksullaşmanın, vahşileşmenin ve yozlaşmanın ‘derinliklerine’ itilen proletarya, ancak, Marksizmin ilkeleri temeli üzerinde onun ideolojik birliği, ezilen milyonları işçi sınıfının ordusuna dönüştürecek olan bir örgütün maddi birliğiyle sağlamlaştırıldığı zaman, yenilmez bir güç olabilir ve mutlaka olacaktır da. Bu ordunun karşısında, ne Rus çarlığının çürük iktidarı, ne de uluslararası sermayenin gittikçe çürüyen iktidarı durabilecektir.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 469/470.) Lenin kitabını, bu kahince sözlerle bitirir.
Lenin’in, ünlü eseri “Bir Adım İleri, iki Adım Geri”de geliştirdiği temel örgütsel tezler bunlardı. Bu kitabın önemi, her şeyden önce, Parti ilkesini çevreciliğe karşı, Partiyi bozguncu unsurlara karşı başarıyla savunmasında; örgüt sorunlarında Menşevik oportünizmi ezmesinde ve Bolşevik Parti’nin örgüt temellerini yaratmasında yatmaktadır. Ama bu kitabın önemi bu kadarla kalmaz. Bu kitabın tarihi önemi, Lenin’in bu kitapta, Marksizm tarihinde ilk olarak, proletaryanın yönetici örgütü, ve proletarya diktatörlüğü uğruna mücadelenin o olmaksızın zafer kazanamayacağı, proletaryanın elindeki baş silah olarak parti öğretisini ortaya koymasında yatar. Lenin’in “Bir Adım İleri, İki Adım Geri”eserinin Parti işçileri arasında yayılması, yerel örgütlerin çoğunluğunun Lenin’in etrafından toparlanmasına yol açtı. Ama örgütlerin Bolşevikler etrafından toplanması arttıkça, Menşevik önderlerin davranışı da gittikçe kötüleşti. 1904 yazında Menşevikler- Plehanov’un yardımıyla ve maneviyatı bozulmuş iki Bolşeviğin, Krassin ve Noskov’un ihanetiyle, Merkez Komitesi’nde çoğunluğu ele geçirdiler.
Menşeviklerin bir bölünme için çalıştıkları besbelliydi. “lskra”nın ve Merkez Komitesi’nin kaybedilmesi, Bolşevikleri zor durumda bıraktı. Kendi Bolşevik gazetelerini örgütlemeleri bir zorunluluk haline geldi. Yeni bir Merkez Komitesi kurmak ve Menşeviklerle hesaplaşmak için yeni bir parti Kongresi, III. Parti Kongresini örgütlemek gerekti. Ve Bolşevikler, Lenin’in önderliğinde, bunları yapmaya koyuldular. Bolşevikler III. Parti Kongresi’nin toplanması için bir kampanya açtılar. Ağustos 1904’te İsviçre’de Lenin’in önderliği altında, 22 Bolşeviğin katıldığı bir konferans yapıldı. Konferans, “Partiye” başlıklı, III. Parti Kongresi’nin toplanması uğruna mücadelelerinde Bolşeviklerin programı haline gelen bir çağrı kabul etti. Bolşevik komitelerin üç Bölge Konferansında (Güney, Kafkas ve Kuzey), III. Parti Kongresinin toplanması için pratik hazırlık çalışmalarına başlayan bir Çoğunluk Komiteleri Bürosu seçildi. 4 Ocak 1905’te Bolşevik gazetesi “Vperyod”un (İleri) ilk sayısı çıktı. Böylece Parti içinde, her biri kendi merkezlerine, kendi basın organlarına sahip olan iki ayrı fraksiyon, Bolşevik fraksiyonu ve Menşevik fraksiyonu ortaya çıktı.
KISA ÖZET
1901-1904 döneminde devrimci işçi hareketinin gelişmesi temeli üzerinde, Rusya’daki Marksist sosyal-demokrat örgütler büyüdü ve güçlendi. “Ekonomistler”e karşı verilen ilkeler uğruna inatçı mücadelede, Lenin’in “Iskra”sının devrimci çizgisi zafer kazandı, ideolojik karışıklık ve “amatörlük” aşıldı. “Iskra”dağınık sosyal-demokrat çevre ve gruplar arasında bağ kurdu ve II. Parti Kongresi’nin toplanması için yolu hazırladı. 1903’te toplanan II. Parti Kongresi’nde, Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi oluşturuldu, Parti Programı ve tüzüğü kabul edildi ve partinin yönetici merkezi organları kuruldu. II. Parti Kongresi’nde, RSDİP içinde “lskra” yönetiminin kesin zaferi için verilen mücadele içinde iki grup ortaya çıktı: Bolşevik grubu ve Menşevik grubu. ll. Parti Kongresi’nden sonra Bolşevikler ve Menşevikler arasındaki en önemli görüş ayrılıkları, örgüt sorunları etrafında toplanıyordu. Menşevikler “Ekonomistler”e yakınlaştılar ve parti içinde onların yerini aldılar.
Menşeviklerin oportünizmi kendini ilkönce örgüt sorunları alanında gösterdi. Menşevikler, Lenin’ci tipte militan devrimci bir Parti’ye karşıydılar. Gevşek, örgütsüz, kuyrukçu bir parti istiyorlardı. Parti içinde bir bölünme çizgisi izliyorlardı. Plehanov’un yardımıyla “lskra”yı ve Merkez Komitesi’ni ele geçirdiler ve bu merkezlerden kendi bölücü amaçları için yararlandılar. Menşeviklerden gelen bölünme tehlikesini gören Bolşevikler, bölücüleri dizginlemek üzere tedbir aldılar, III. Parti Kongresi’nin toplanması doğrultusunda yerel örgütleri seferber ettiler ve kendi gazeteleri Vperyod’u (İeri) çıkardılar. Böylece, ilk Rus devriminin arifesinde, halihazırda patlak vermiş bulunan Rus-Japon savaşı döneminde, Bolşevikler ve Menşevikler iki ayrı siyasi grup olarak ortaya çıktılar.
Kaynak: J. V. Stalin, Eserler – Cilt 15, 1938, SBKP(B) MK Marx-Engels-Lenin Enstitüsü, Çeviren: İsmail Yarkın, İnter Yayınları, Web Düzenleme: Özgürlük Press Agency