‘Merkezi Sınavlar Öğrenciler Üzerindeki Psikolojik Baskıyı Artırıyor’
Eğitim Sen, 8. sınıf öğrencileri için ilki 28-29 Kasım arasında yapılacak merkezi sınavlara yönelik bir açıklama yaptı.
Eğitim Sen, “Yeni Ortaöğretime Geçiş Sistemi” kapsamında 8. sınıf öğrencileri için 28-29 Kasım’da ilki yapılacak merkezi sınavlara yönelik bir açıklama yaptı. Eğitim Sen, sınava girmekten psikolojisi bozulan öğrencilerin yılda 12 merkezi sınava tabi tutulmasının öğrenciler üzerindeki baskıyı artıracağını vurguladı.
Türkçe, Fen ve Teknoloji, Matematik, İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük, Yabancı Dil, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi derslerinden yapılacak sınav hakkında şu ifadelere yer verildi:
Bu derslerin hangi “bilimsel kriterler” ve pedagojik ihtiyaçlar üzerinden belirlendiği belli değildir. Sosyal bilgiler gibi bir ders yerine “tek din, tek mezhep”in öğrencilere zorunlu olarak dayatıldığı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin tercih edilmiş olması dikkat çekicidir.
Eğitim-Sen, açıklamasında yeni yapılacak merkezi sınavların tartışmalı uygulamalarına da yer vererek sınav sonuçlarının kamuoyundan gizli tutulmasının yeni sistemin başarısının ölçülmesini imkansız kıldığını belirtti. Yeni sistemde öğrencilere sorulan soruların da açıklanmamasına dikkat çeken Eğitim Sen, bu uygulamanın soruların niteliğine ilişkin bilgilerin kamuoyundan gizlenmesi demek olduğunu ifade etti.
Eğitim Sen’in `Yeni Ortaöğretime Geçiş Sisteminin Dayandığı Merkezi Sınavlar, Öğrenciler Üzerindeki Psikolojik Baskıyı Arttırıyor!` açıklamasının tam metni: Eğitim Bakanlığı`nın üzerinde sürekli değişiklik yaparak, başta öğrenciler olmak üzere kamuoyunun kafasını tamamen karıştırdığı Yeni Ortaöğretime Geçiş Sistemi`nde 8. sınıf öğrencileri ilk sınavlarına 6 dersten 28-29 Kasım tarihleri arasında gireceklerdir.
Sürekli sınava girmekten psikolojileri bozulan öğrencilerin, üstelik sınav sayısı arttırılarak, 6`sı birinci dönem, 6`sı ikinci dönem olmak üzere toplamda 12 merkezi sınavla ölçülmek istenmesi, Bakan Avcı`nın “sınav sayısı artmıyor” ifadesinin gerçeği yansıtmadığını göstermektedir. Bu yıl 8. sınıf öğrencileri toplam 12 sınava girecektir. Geçmişte tek bir merkezi sınavın bile öğrenciler ve veliler üzerinde ciddi bir psikolojik baskı yarattığı düşünüldüğünde, artan merkezi sınavlar ile birlikte öğrencilerin üzerindeki psikolojik baskıyı tahmin etmek zor değildir.
Merkezi sınav yapılacak olan dersler; Türkçe, Fen ve Teknoloji, Matematik, İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük, Yabancı Dil, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersleridir. Bu derslerin hangi “bilimsel kriterler” ve pedagojik ihtiyaçlar üzerinden belirlendiği belli değildir. Sosyal bilgiler gibi bir ders yerine “tek din, tek mezhep”in öğrencilere zorunlu olarak dayatıldığı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin tercih edilmiş olması dikkat çekicidir.
MEB, tıpkı 4+4+4 dayatmasında olduğu gibi, ortaöğretime geçiş sisteminde zorunlu din dersini merkezi yazılılar arasına almıştır. Böylesine dayatmacı bir yaklaşımın öğrencilerin dini inancı, mezhebi ya da dünya görüşüne bakılmaksızın hayata geçirilmesi kabul edilemez.
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, yeni sistemi anlatırken, gayrimüslim öğrencilerin din kültürü dersinden muaf oldukları için onlara başka sorular sorulacağını belirtmiş olmasına karşın, bugüne kadar bu konuda herhangi bir açıklama yapılmamış olması dikkat çekicidir. Merkezi sınavların yapılmasına sayılı günler kala basına da yansıyan bu sorun, MEB`in duyarsızlığı sonucunda çok sayıda gayrimüslim öğrenciyi zor duruma sokacaktır. Gayrimüslim öğrenciler Din dersi sınavına girmeyeceklerinden, puanları eksik hesaplanacak ve bu yanlış uygulama nedeniyle çok sayıda öğrenci mağdur olacaktır. Bu mağduriyetin tek sorumlusu, bugüne kadar bu konuda somut bir adım atmayan Milli Eğitim Bakanlığı ve bu durumdaki aileleri kandıran Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı`dır. Bu ayrımcı uygulamanın kendisi bile, tek başına zorunlu din dersinin nasıl ayrıştırıcı bir işlev gördüğünün anlaşılması açısından önemlidir.
28-29 Kasım tarihlerinde yapılacak merkezi sınavlar, çok sayıda tartışmalı yeniliği beraberinde getirmektedir. Yeni sistemde en dikkat çekici değişiklik, sınavlardaki genel başarı oranlarının kamuoyuna açıklanmayarak, sonuçların en azından kamuoyu açısından “gizli” tutulmasıdır. Bu durumda yeni sistemin ne kadar “başarılı” olup olmadığını görmemiz mümkün olmamaktadır.
Yeni sistem ile ilgili bir diğer dikkat çekici değişiklik, sınav sonuçları gibi, öğrencilere sorulan soruların da açıklanmayacak olmasıdır. Bu uygulamanın en önemli sonucu soruların müfredatı ne kadar kapsadığının, hatalı olup olmadığının, sorulan soruların biçimi ve içeriğinin nasıl olduğuna ilişkin bilgilerin kamuoyundan gizlenmesidir.
MEB, sınava girilecek 6 ders ile ilgili sınavlarda, bu branşlardan öğretmenleri görevlendirmeyerek kendi bünyesindeki öğretmenlere hiç güvenmediğini de göstermiştir. Eğitim Sen`in randevularına yanıt vermeyen, taleplerimizi demokratik eylemler ile göstermemiz karşısında bizlere biber gazı ve tazyikli suyla saldıran bir zihniyetin, ülkeye ve eğitim sistemine ne kadar faydalı olacağı tartışmalı bir durumdur.
Siyasi iktidar eğitimin bütün kademelerinde benimsemiş olduğu dayatmacı tutum ile eğitimde yaşanan sorunları daha da derinleştirmektedir. Öğrencilerin tercihlerine saygılı olmak yerine, onların hangi okula gideceğinin, hangi dersleri alacağının, hangi derslerden sınava gireceğinin, sadece MEB tarafından belirlenmek istenmesi doğru değildir.
MEB`in hayata geçirmeye çalıştığı yeni orta öğretim modeli, özellikle yoksul emekçi çocukları için meslek lisesi, imam hatip lisesi ve açık lise arasında tercihte bulunma zorunluluğu getirmekte, öğrenciler arasında sınıfsal ayrımları derinleştiren bir yapı ortaya çıkarmaktadır.
Eğitim gibi tüm toplumu ilgilendiren bir konuda bir değişiklik yapılırken, hiçbir öğrenci ve veliyi mağdur etmeyecek bir sistem oluşturmak gerektiği açıktır. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ne eğitimde yaşanan ve giderek derinleşen eşitsizlikleri gözetmiş ne de öğrenci ve velilerin yaşadığı kaygıları giderici adımlar atmıştır. Türkiye`de eğitim sistemini sınav odaklı olmaktan kurtarmak yerine, sınav sayısını arttırarak çocuklarımıza uygulanan işkenceyi derinleştiren bir uygulamayı kabul etmek mümkün değildir.
Eğitimin hiçbir kademesinde öğrencilere ve dolayısıyla ailelerine dayatmada bulunulmamalı, eğitim sisteminin öncelikli sorunu olan “sınav merkezli eğitim” anlayışı derhal terk edilmelidir. Bu sorun çözüldüğünde hem kademeler arası geçiş sorunları kendiliğinden çözülecek, hem de bugünlerde yoğun bir tartışma konusu olan özel dershaneler sorunu kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Eğitim Sen olarak, her öğrencinin kendi ilgi ve becerisi doğrultusunda hangi alanda okuyacağını kendisinin belirleyeceği bir eğitim sistemi oluşturulması gerektiğini savunmayı sürdürecek, öğrencilerimizin sınav cenderesinden kurtulması için atılacak her adıma destek vereceğimizin bilinmesini istiyoruz. “