Davutoğlu’na göre IŞİD masum
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, NTV’nin canlı yayınında Oğuz Haksever’in sorularını yanıtladı. Davutoğlu’na göre Türkmenleri Türkmenler öldürüyor ve IŞİD’e Türkler katılmıyor!
Biz çevre bölgemizde bir gelişme olduğunda bir kriz yönetimi gerektiğinde devreye sokacak bir mekanizmamız var. Birkaç şeyi aynı anda yapıyoruz. Bir insani yardımla ilgili bir güvenlikle ilgili koordinasyon yapıyoruz. Mesela dün AFAD, TİKA, Kızılay ve Sağlık Bakanlığımızın yetkilileri ile bakanlıkta bir koordinasyon yaptık. Hem Irak’taki insani duruma yapacağımız müdahaleler nedir; Türkmenler başta olmak üzere oradaki ihtiyaçların tespiti hem de Gazze’ye yardımın konusu.
Başbakanımızın talimatıyla ilgili kurumlarımızın Milli Savunma Bakanımız, Genelkurmay Başkanlığımız, MİT Müsteşarımız ve İçişleri Bakanlığımız birlikte bir değerlendirme toplantısına ihtiyaç duyuldu.
Birçok sürpriz durumda gerek insani yardım konusunda gerek güvenlikle ilgili alınacak tedbirlerde çok çabuk refleks verebiliyor birimlerimiz. Bu övünç duyulacak bir şey. Bunu Türkiye’nin olağanüstü bir gündemle bu toplantılar yapıldı gibi düşünmemek lazım. Maalesef muhalefet partilerimiz bunun hala idrakinde değiller ama Türkiye’nin çevresinde şu anda 8 ülke bir şekilde idare krizi yaşıyor. Bir kısmı yoğun yaşıyor artık merkezi hükümetler topraklarını kontrol edemez haldeler. Etrafımızda bir yangın çemberi var. Etrafta bu kadar kritik bütün devlet çözülürken Türk devleti kendi içinde bir güç biriktiriyor. Biz bunu riske edemeyiz.
Birçok çevreler Türkiye’yi de kaosa sokmak isteyebilirler ama iç refleksimiz çok kuvvetli. Böyle kritik bir aşamada kamuoyumuzun provokatif haberlerden mesela Türkiye ile IŞİD ilişkisi gibi son derece mantık dışı, hiçbir gerçek veriye dayanmayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni problemin parçası haline getirmeye çalışan yaklaşımlara karşı uyanık ve diri olmamız lazım. Bölgedeki bazı operasyonlardan Türkiye’nin de etkilenmesini isteyen bazı çevreler maalesef Türkiye’den de işbirlikçi bulabiliyor.
Bu bazen muhalefet partileri olabiliyor, bazen bazı çevreler oluyor bunlara karşı kamuoyumuzun çok dikkatli olması lazım. Bugün bir gazetede ‘Irak hava kuvvetleri Musul’u bombaladı, rehineler tehlikede’ diye yazıyor. Bunu dünyanın hiçbir uygar basının görmezsiniz. İnsani olarak görmezsiniz, çünkü o rehinelerin ailelerine bu haberin nasıl etki yapacağını düşünürsünüz. Basın etiği açısından da ortada hiçbir belgesi olmayan bir haberden bahsediyoruz. Bunu yapmak hangi ahlaka sığar. Bu toplantıları biz yine yapacağız.
Bir ayda 128 görüşme yaptım. Bu kadar geniş bir alanda biz yoğun bir kriz yönetimi ile uğraşıyoruz. Ama böyle bir dönemde Cumhuriyet Halk Partisi benim hakkımda gensoru veriyor. Gensoru bir haktır hiç tartışmam. Ama böyle bir gündem de biz böyle meselelerle uğraşırken muhalefet partilerinin sadece bizimle uğraşıyor olmaları bile dikkate şayandır. ‘Gazze’de dökülen kandan Erdoğan ve Davutoğlu sorumludur’ diyorsa bir muhalefet lideri, ‘Ortadoğu’da dökülen kandan Erdoğan ve Davutoğlu sorumludur, Suriye’de Irak’ta olanlardan onlar sorumlu’… Dışarıdan biri okusa bunu sanki Türkiye’de kriz üreten bir mekanizma var. Esad sorumlu değil, Netenyahu değil, Maliki sorumlu değil, IŞİD sorumlu değil, biz sorumluyuz, öyle mi?
Rehineler konusu insani bir konu onu önce bir çözelim sonra zaten hukuk devleti içindeyiz, hiçbir zaman hesaptan kaçmadık. Türkiye’de siyasiler muhalefet ve basın ne kadar spekülatif haberle yangına körükle giderse gitsin, bizim devlet aklını her zaman diri tutmamız gerekiyor. Bu sabah yapılan toplantıda temelde Irak ve Suriye’de değişen durum çerçevesinde Türkiye’nin sınır boylarındaki güvenlik sorunları da dahil olmak üzere alandaki değişimlerin ritmini tutmak onlarla ilgili gelişmeleri takip etmek ve alınabilecek tedbirleri etnik şekilde almak. Belki yarın başbakanımız uygun görürse bu toplantıda aldığımız temel konularda değerlendirmelerimizi ele alacağız.
Başbakanın talimat verdiğini söylediniz bugünkü toplantı için insani kriz mi öne çıkıyor?
Türkmenler başta olmak üzere Irak’ta en yoğun insani yardım yapan ülke Türkiye’dir. En kısa zamanda ilk aşamada 20 bin ikinci aşamada 40 bine kadar gidecek bir kamp kurulmaya çalışıldı. Olayın arka planını bildikleri halde Türkiye’ye dönük olarak bu eleştirileri yöneltenler kendileri hiçbir zaman Türkmen davasıyla ilgili bir şeyin içinde olmadılar.
Telafer’de yaşanan sadece bir IŞİD-Türkmen çatışması değildir. Maalesef Sünni Türkmenlerle Şii Türkmenler arasında fitne tohumları ki bunda Maliki hükümetinin Şii Türkmenler üzerinden Sünni Türkmenleri baskı altına alması çabası da var, Şii Türkmenlerin radikalleşmesi çabası da var. Araplar nasıl bölünüyorsa Türkmenler de maalesef bu şekilde bölündüler ve en büyük zararı kendilerine verdiler. Tam biz Türkmenlerle ilgili bunu yaparken bu sefer Yezidilerle ilgili çok büyük bir insani trajedi başladı. Dağlara doğru kaçtılar. Şırnak valimizle konuştum bazı Yezidilerin Türk sınırına doğru geldikleri ve alınmadıklarına dair bize bilgi geldi. Süratle harekete geçtik, hemen valimizi aradım. Tek bir Yezidi ve Hıristiyan kapıda bekliyor değil.
Şu anda Irak’ta insani operasyon yürüten tek ülke Türkiye. AFAD çok ciddi bir yardım paketini Kuzey Irak’a aktardı ve Irak helikopterleriyle Sincar dağlarına atıldı. Güvenlik tehditleri artında 10 bin kişilik kampı Duhok civarına almayı düşünüyoruz. Bununla uğraşırken Bağdat’ta herkesi kapsayan bir hükümet kurulması için diplomatik çabalar yürütüyoruz. Ayrıca bir şey yapmak gerekirse biz din, mezhep ayrımı yapmadan…
Dün iki milletvekilimiz arayınca Şırnak’tan öyle bir hava yayılmış ki Yezidileri Türkiye dışlıyor gibi. Halbuki tam tersi, normal yollarla girenler girmiş akrabalarının yanlarına gelenlere yardımcı oluyoruz. Orada kamplar kurarak insanları yaşadıkları yerden uzak bir alana çekmemek amacımız. Bunu Suriye’de yapamadık, öyle bir bölge yoktu orada. Şu ana kadar Türkmenlere yüzlerce TIR yardım gitti. Bizimle olan siyasi hesaplarını Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin itibarı ile bir hesaplaşmaya yöneltmemeliler. Bu hem muhalefet partileri için geçerli hem de paralel yapı bütün hesaplarını hükümetimize, Sayın Başbakanımızın cumhurbaşkanı adaylığına odaklayanlar bunun farkında olmaları lazım.
Olayın bir stratejik boyutu var. PYD, PKK, Peşmergeler ve biraz Bağdat yönetimi IŞİD’e karşı bir araya geldiler. Bunun ileriye dair denge değişiminin ipuçları var mı?
Öylesine kaotik bir ortam var ki, koalisyonlar çok çabuk değişebiliyor. Daha büyük tehlikeler söz konusu olduğunda konjonktürel koalisyonlar doğabiliyor. Irak ve Suriye devletinin devlet aklının belli bir mezhebe, etnisiteye dayalı olmaktan çıkması asıl olan. IŞİD’e katılan kitlelerin ki Türkmenler ciddi çoğunluktadır içinde, Kürtler vardır, Sünni Araplar vardır, bunu bilmek lazım. Onların temel şeyi ilerleyen bir güç var burada daha önceki öfkeler, dışlanmalar, hakaretler bir anda geniş bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu. Irak’ta bizim her zaman tavsiye ettiğimiz gibi Sünni Araplar dışlanmamış olsaydı süreçten böyle bir öfke birikmesi olmazdı. Burada devlet aklı eksikliği devlet kimliği eksikliği var. Bu tekrar inşa edilmesi gereken bir durum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bizde çözüm süreci nasıl işliyor? Çünkü bir devlet aklı var. İçerde kamu düzeni nasıl sağlanıyor bir devlet geleneği var.
Kim ağır basıyor IŞİD mi karşısındaki güçler mi?
Yakın zamana kadar IŞİD bu gücü nereden buluyor aklı hakimdi. Bir öfke birikmesi var. Yabancı savaşçılar var denildi, mutlaka vardır. Baktığımızda en büyük kitlesel taban öfkeyle merkezden devletten kopmuş kitlelerden geliyor, Sünni Arap aşiretlerden geliyor. Asıl silahlar da rejimden alınan silahlar. Ya Suriye rejiminden alıyor ya da bir ordu 60 bin kişilik bir ordu Musul’u terk ediyorsa o terk ettiği yere de 10 milyar dolarlık Amerikan en sofistike silahlar araçlar bırakıp gidiyorsa onlardan birinin eline geçiyorsa aslında dolaylı olarak o güce Irak merkezi hükümeti ve Amerika istemeyerek olsa da silah aktarmış gibi oluyor. Silah bırakılır mı? Bu sürecin içinde olayların gelişimini doğru okumak lazım. Bunu görmeyip ‘IŞİD Türkiye’den destek alıyor’ diyenler ya kördürler ya da vicdansızdırlar. Hele Türkiye’de biri söylüyorsa haindir.
Bu ülkeye cumhurbaşkanı adayı olan bir insan nasıl ülkesini uluslararası alanda itham edecek bir pozisyonda durabilir. Hiçbir dönemde bu kadar sorumsuz bir muhalefet anlayışı, bu kadar sorumsuz bir tartışma egemen olmadı. Amerika’nın diplomatları İran’da rehin alındı, iki yıla yakın kaldılar. Ama hiçbir Amerikalı siyasi rehinelerle ilgili spekülatif bir tartışma yapmadı. Hiçbir Amerikalı siyasi dönemin dışişleri bakanına veya başkanına dönüp o rehineleri riske edecek şekilde gensoru vermedi. Biz o rehinelerin her birinin tek bir saç telinin güvenliğini düşünürken onun için gece gündüz tedbir almaya çalışırken nasıl bir sorumsuzluktur ki sırf başbakanımızı ve bu kritik dönemde beni yıpratabilmek için rehinelerimizin can güvenliğini tehdit edecek bir tartışmayı başlatabilirler.