Seçim Mi Devrim Mi ?

TDKP’den Seçimleri Boykot Kararı

“Mülk sahibi sınıf, doğrudan doğruya, bütün yurttaşlara tanınan genel oy hakkı aracıyla hüküm sürer. Ezilen sınıf, yani gerçekte proletarya,kendi kendini kurtarmak için yeteri kadar olgunlaşmadıkça, çoğunlukla, var olan toplumsal rejimi, olanaklı tek rejim olarak düşünecek, ve siyasal bakımdan söylemek gerekirse, kapitalist sınıfın kuyruğunu, onun aşırı sol kanadını oluşturacaktır.Ama, kendi kendini kurtarmakta daha yetenekli bir duruma geldiği ölçüde, proletarya, ayrı bir parti oluşturur ve kapitalistlerin temsilcilerini değil, kendi öz temsilcilerini seçer.

Öyleyse, genel oy hakkı, işçi sınıfının olgunluğunuölçmeyi sağlayan göstergedir. Bugünkü devlet içinde bundan daha çok hiçbirşey olamaz ve hiçbir zaman da olamayacaktır;ama bu kadarı da yeter. Genel oy hakkı termometresinin, emekçiler için kaynama noktasını göstereceği gün, onlar da, kapitalistler gibi, ne yapmaları gerekiyorsa onu yapacaklardır. “  (Engels, Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni)

İçerikDevrime giden yol devrimci Komünistlerin, mücadelenin her alanında akıllıca ve başarıyla yararlanmaları ve süreci yönetecek birikim ve yetkiyle donanmaları ve bu gücü örgütlü olarak harekte geçirmelerinin yaşam bulmasından başka bir şey değildir. Kapitalist-emperyalist sistemde oluşan gedikler, güç dengelerindeki kırılmalar ve bunun ülkemizin erkini elinde bulunduran egemen sınıfların ve onların faşist diktatörlüğüne yansımalarıyla ortaya çıkan daralma ve krizlerin derinleşmesi ve proletarya ve emekçiler lehinde sonuçlar üretmesi her şeyden önce sınıf mücadelelerinin geliştirilmesi ve sınıf partisinin önderlikteki rolüne bağlıdır.

Egemen sınıfların gündelik siyasetlerinde yaşanan güncel gelişmeler vede yaklaşan yerel seçimler, faşist ve reformist koalisyonda baş gösteren iktidar kavgası, burjuvazi tarafından, proletarya ve tüm emekçilerin kandırılması ve düzene bağlanması için etkin bir şekildedeğerlendirilmekte ve bu sürekli olarak devam ettirilecek bilinçli bir tutum olarka burjuvazinin kendi erkini korumada dayanacağı en büyük silahı olmayada devamedecek.

Ancak bu zaman dilimlerinde yaşanan siyasal süreçler çeşitli düzen güçlerinin ve mevcut düzeninin teşhiri açısından önemli olanaklar sunmaktadır. Mevcut durumda faşist diktatörlüğe hükümet eden AKP ile Fethullah çetesi arasındaki kapışmasında olduğu gibi çatışmanın taraflarının hızla yıpranmasına, prolterlerin ve emekçiler gözünde güven ve itibar kaybetmelerine neden olmaktadır.

Ancak bu gerçeklik, “Sol” un büyük oranda tasfiyeci-reformizmin çöplüğüne dönüştüğü, sosyalist devrim çağrısını, söylem planında bile elinin kenarıyla iteklediği ve tam tersine artık Marksist söylemden özenle kaçınılarak bunda ısrarlı olan komünist ve devrimci dinamiklere karşı örgütlü planlı bir izolasyon mücadelesi sürdürelerek karşı devrim cephesine yedeklenilmeye çalışıldığı koşullarda, bir sınıf-kitle hareketinin olmamasında doğal hiçbir şey olmayacaktır. Zira tasfiyeci-reformistler, konumu gereği düzen siyasetinin çatlakları üzerinden politika yapmakta, bu yolla proleterleri ve emekçileri düzen içi çatışmanın tarafı haline getirmekte, dahası bir dizi açıdan tıkanan düzen siyasetine bulunduğu yerden nefes almaya zorunlu kılmak göreviyle memurluklarına devam ediyorlar.

Bu parlamentarist bataklık, tasfiyeci-reformizmin bu uğursuz rolü, seçim süreci yaklaştıkça daha da belirgin bir konuma sıçrıyor.Bugün itibari ile sorunun rant paylaşımı ve egemenlik alanlarının yeniden şekillenmesi ve genişletilmesi üzerinden cereyan eden seçim hazırlıkları artık tamamen açık bir olgu haline gelmiş bulunuyor.

SEÇİMLER VE YOKSULLAR

Bununla birlikte meclisteki faşist – reformist koalisyonun düzen içi hasımları da bu çatlağa oynamakta, buradan yaşanacak sarsıntılardan medet ummakta ve rant dalaşını kendi lehlerine çevirmek için türlü manevralar yapmaktalar. Bizansı bile dize getirecek en ahlakdışı ve en düzeysiz pazarlık ve hesapların yapıldığı, pusuların kurulduğu, halkın parasının peşkeş çekilerek tegahların düzenlendiği bu adi oyunun figüranları arasına giren ihanetçi, tasfiyeci-reformist “Sol”, bu tiyatro sahnesinde yerini alıyor. Bunun en yakın örneği ise CHP şefi Kılıçdaroğlu’nun ABD ziyareti ve burada cemaat güçleriyle kurduğu temaslar oldu. Açıktır ki tüm düzen güçleri ve bunalra yedeklenmekte yarışa girmiş parlemetarist tasfiyeci-reformist ihanetçiler, yaşanan AKP-cemaat kapışmasını ve yaklaşan yerel seçimleri kendi cephesinden olanağa dönüştürme çabasındalar.

Everensel Gazetesi ve Birgün Gazetesi çarşaf çarşaf bunu yazıyor bir yandan kamuoyuna şirin gözükmye çalışırken diğer yandan kendi geleceğini nemalandırmanın yolunu arıyor. BDP ve HDP ise işe yüksek kürsüden asılarak ağır abi pozlarında yürüyor. İşte bu nedenlerle kendi içlerindeki bölünme ve çatışmalardan proletelerin ve emekçiler çıkarınaen küçük bi rfayda yoktur olmasıd a olankalı değildir. Tasfiyeci-reformizmin döne döne gözümüzün bebeğine baka baka tekraarladığı demogoji tamda budur. Yani egemenler sınıfların çelişkilerinden proleterlerin ve emekçilerin lehine bir şey çıkartırız demogojisi tarihi bir yalan olarak durmaktadır.

Devimci Komünistlerin değişik vesilelerle daha önce yaptığı şu tespit, hala da günceldir:

Patronlar ve uzantıları cephesinde ki iç çelişkilerin iki sonucu vardır.

Birincisi, burjuvazinin iç bütünlüğünün zayıflaması ve böylece sendikal hareketin sendika ağalarının tüm çabalarına rağmen yeniden canlanacağı, sınıfın sokakaları ve meydanları zapteteceği ve emekçilerin toplumsal muhalefetinin gelişmesinin nispeten kolaylaşacağı..

İkincisi ise, işçi ve emekçilerin geliştireceği toplumsal muhalefetin bu iç çatışmada yeralan taraflarca yedeklenmeye çalışılacağı gerçeğidir.Teslimiyetçi Kürt tasfiyeci- reformist hareketi başta olmak üzere, AB hayranı liberal “Sol” ile ordu yalakası devletçi “Sol”, her biri kendi cephesinden olmak üzere, bu konuda şimdiden çatışan tarafların hizmetine çoktan girmiştir.Bu liberalizmin ve reformizmin tarihi misyonudur. ”

Ancak, faşist diktatörlüğe hükümet eden AKP ile Fethullah çetesi arasındaki kapışma ve seçimler üzerinden yaşanan diğer gerilimler, faşist diktatörlüğün teşhiri açısından önemli olanaklar sunuyor. Mevcut kapitalist sistemin, ne denli çürümüş ve kokuşmuş olduğunu gözler önüne seren bu türden gelişmeleri devrimci teşhir ve propaganda açısından önemli olanaklar olarak görmek gerekiyor. Ancak, Devrimci Komünist yaklaşım, daha doğru bir ifadeyle devrimi amaç edinmiş bir parti, karşı devrim güçlerinin siyasetinden yansıyan her türden gelişmeyi devrim davasını güçlendirmek için değerlendirmek zorundadır.

Tamda şimdi bugünlerde “Çözüm Sosyalist Devrimde, Kurtuluş Yok Mecliste” bakışını rehber edinmek, bu açıdan özel öneme sahiptir.Kapitalist düzenin faşist diktatörlüğünün her yanından akan pislikleri, bu yaklaşımın güçlendirilmesi için kullanmak, dahası proleterleri ve emekçileri mevcut düzene bağlmakla memur edilmiş düzen “Sol” unun ve parlamentarizmin batağına saplanmış olan tasfiyeci-reformist “Sol” un gerçek yüzünü ortaya koymak için değerlendirmek büyük önem taşıyor. Bunun için öncelikle karşı devrim cephesinin, çatışmaya ve gerilime konu olan her türden gelişmesini, Devrimci Komünist politikaların hizmetine sunmak olmazsa olmazımız olmak zorundadır.

Tüm yaşanan karşı devrim cephesine ait gelişmeleri, sadece kaba bir düzen teşhirine indirgemeden, bu çatışmanın konusu olan sorunlara karşı alternatif Devrimci Komünist politikalar üreterek proleter ve emekçi kamuoyuna, devrimin güncelliğini anlatmak ve bıkmadan, usanmadan anlatmak büyük önem taşımaktadır. Devrimci Komünistler tespitlerinden vaz geçmeyecek ve sosyalist devrimin yolunda devam eden yürüşlerinde kararlılıkla ilerleyecekler, başta tüm uluslardan Türkiye proletaryası olmak üzere, ezilen Kürt ulusunun sosyalist devrime bağlı kendi kaderini tayin etme hakkınıda sonuna kadar savunacaklardır.

Faşist diktatörlüğe hükümet eden AKP’nin son dönemine eş düşen süreç, egemen sınıflar içinde yaşanan bölünme ve çatışmalar süreci olarak ve halen bir rejim krizi halinde devam etmektedir. Bu çatışma burjuva gericiliğinin farklı kliklerinin kendi aralarındaki sefil çıkar ve iktidar mücadelelerinin bir ifadesidir vem her açıdan gerici niteliktedir.

Emperyalist bağımlılığında yarattığı bu krizin dış ayağı ise ABD-AB çelişkilerinde aranmalıdır.
Partimiz bu gerici çatışmanın askeri vesayet rejiminden kurtulma ve demokratikleşme, ya da cumhuriyetin savunulması ve laik düzenin korunması olarak sunulması gibi her türden ihanetçi “Sol” tandanslı çabaların içyüzünü açığa çıkarmayı sürdürecek, bu çatışmanın proleterler ve emekçilerin bilincini bulandırmasına, proleterler ve emekçilerin bu çatışmaya alet edilmesine izin vermeyecektir.

Sistem içi Mücadele mi  Yoksa Sınıf Savaşı mı?

“İnsanlık tarihi sınıflar mücadelesinden ibarettir ”Marks

Bu genel doğruyu gözden kaçırmadan, ülkemiz ve bölgemizde yaşananlara bakacak olursak; Ülkemizde EMEKÇİLER/ SÖMÜRÜLENLER dışında kalan kimsenin yani emperyalizm ve yerli işbirlikçilerinin yaşanan gelişmelerden hiç de şikâyetçi olmadıklarını görürüz. Daha açık bir deyişle, 2001 krizinden sonra, AKP’yi örgütleyip iktidara taşıyan ABD/AB koalisyonu ile ülkemizdeki hâkim sınıflar durumdan hiç de şikâyetçi görünmemektedirler.

12 Yıllık AKP iktidarında zarar görenler, sınıf çelişkileri esas alınarak bakıldığında, işçi sınıfı yani emeğinden başka satacak bir şeyi olmayan emekçilerdir. AKP emek örgütlerini, tasfiye ediyor ve yerlerine düzen yanlısı, yandaş örgütler kuruyor. DİSK etkisizleştirilirken, TTB ve TMMOBgibi meslek örgütlerinin yok edilme çabaları ortada. ABD ve BOP çerçevesinde; toplumsal ve bölgesel dönüşümden ve yaşam biçimlerine karışılmasından, oldukça rahatsız olan kesimler, “hakim sınıflar” değil emekçilerdir.

En sonunda bir patlama noktası olarak tepkilerini, Gezi Direnişi ile açıkça ortaya koymuşlardır. Oldukça etkili oldukları RTE’nin başkanlık sistemi gibi pek çok hevesinin kursağında kalması ile netleşmiştir. AKP Gezi Direnişi ile Türkiye’de BOP’a göre şekillenen; Ilımlı İslam, AKP’ye özgü şeriat devleti ya da başkanlık-yarı başkanlık modellerinden çark etmek zorunda kalmıştır. Evet, “İşçi Sınıfının Menfeatleri burjuva demokratik sistemin geriye götürülmesinde değildir” ve devrimciler bu tür geriye gidişlere daima karşı olmalı ve Gezi Direnişi gibi direnişlere önderlik etmelidir.

Ancak bu tespit gerçek Devrimci Komünistlerin yani sınıf mücadelesinden yana olanların, Sistem İçi Mücadele Yöntemlerini benimsedikleri anlamına asla gelmez. Bu durum AKP’yi taklit eden; Ankara’da MHP, Hatay ve Bursa’da AKP’li aday gösteren ve sağa açılırken yani (emperyalizm ve faşizmle kucaklaşırken) solamkapılarını kapatan, düzen partisi CHP’yi desteklemek anlamına gelmez.

Ya da ABD +AB emperyalizmi ve işbirlikçileri (AKP faşizmi) ile uzlaşı arayan oportünist partileri desteklemek anlamına hiç gelmez. Tek ve gerçekçi çözümün sınıf devrimci mücadelesinden geçtiğini bilmek ve ona göre tavır almaktan geçer. Düzen partilerine eklemlenmenin, yani burjuvazinin faşist yüzü ile reformist yüzünden birine yamanmanın, kurtuluşu geciktireceğini, mücadeleyi sekteye uğratacağını, ezilen ve sömürülen halklara açık bir şekilde anlatmak gerekir.

Sonuç itibariyle emperyalizm ve yerli işbirlikçilerine karşı; Faşizme Karşı Birleşik Cephe yaratmak zorunda olduğumuzu, Demokratik görevlerigerçekleştirecek bir sosyalist devrimin gerçek kurtuluş için şart olduğunu ve Marksist Leninist öğretinin bugün Önderlerimiz Denizleri tekrar tekrar doğruladığını, ezilen ve sömürülen halk kitlelerne anlatmalıyız.

TDKP-MK

(Elimize Posta Yoluyla Gelen Bu Yazıyı Haber Değeri Gördüğümüz İçin Yayınlıyoruz.)