Kanlı Sermaye..
Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki faili meçhuller davası…19 sanıktan biri Mehmet Ağar…
Başta Susurluk Olayı olmak üzere faili meçhul suikastlerle ilgili her davada karşımıza aynı isim çıkıyor; Mehmet Ağar!
Bu “derin yapının”; Azerbaycan’daki darbeden, İran kışkırtıcılığına kadar küresel boyutu/Gladio yönü de var.
Ve meselenin en önemli ayağı; yani parasal ilişkiler boyutu/ ekonomik yönü göz ardı ediliyor.
Aynı dönemde “Kumarhaneler Kralı” Ömer Lütfü Topal,
Kürt meselesinden dolayı öldürülmedi herhalde?
Özer Çiller’in İstanbul Bankası genel müdürü olduğu dönemde özel hizmetlisi olan ve Maliye Bakanlığı Yeminli Murakıplar Kurulu’na Çiller’le ilgili itiraflarda bulunan Mehmet Urhan’ın öldürülmesi (Matild Manukyan’ın yaralanması) ile Kürt sorunun ne ilgisi var?
Korkmaz Yiğit’in Türkbank ihalesinin etnik meseleyle ne ilgisi var?
Nesim Malki‘den Tevfik Ağansoy’un öldürülmesine kadar eklemeler yapabilir..
Derin yapı‘nın parasal işleri bilinmediği için; “Mehmet Ağar’ın dostları” ya da bugünkü adıyla -çünkü neredeyse aynı isimler- “Erdoğan’ın havuzcuları” yani “kriminal işadamları” tam anlamıyla kavranamıyor.
Türkiye’de “mafya” denince salt tetikçiler anlaşılıyor. Yanlış.
Karadeniz Mafyası
“Derin yapıların” ekonomik-politiği bilinmeden 1990’lar tam anlamıyla analiz edilemez. 1980’ler Erdoğan’ı “doğurdu”; 1990’lı yıllar ise “büyüttü.”
Aynı neden-sonuç ilişkisi, “Mehmet Ağar’ın dostları” ya da “Erdoğan’ın havuzcuları” için de geçerli; 1990’larda palazlandılar.
1990’lar ekonomik-finansal krizler yılıydı: 1991, 1994, 1998, 2001.
Bu kadar ağır ekonomik sürecin kaotik ortam yaratması kaçınılmazdı.
Türkiye, siyasal ve ekonomik bir yol ayırımına geldi; yeni paradigmalar savaşı başladı.
1990’lı yıllardaki finans krizlere rağmen, iki “sektör” çok para kazanıyordu; “sıcak/kara para”nın kaynağı; uyuşturucu ve kumarhaneler idi!
Yani mesele: Salt PKK’ya yardım eden “Kürt işadamlarının” öldürülmesi değildi; daha derindi. Ve amaç, kara para trafiğini ele geçirerek devletin mali kaynak sorununu gidermekti.
Bu nedenle devlet “mafyokrasi”ye dönüştürüldü.
Bu nedenle gayri meşru “piyasa” yeniden düzenlenmek istendi.
Bu nedenle “piyasa aktörlerinin” yer değiştirmesi için tetiğe basıldı.
Öldürülen “Kürt işadamlarından” boşalan yere, Abdullah Çatlı, Nurettin Güven gibi eski “ülkücü işadamları” getirilecekti! 1980’li yılların eski ülkücü “çek-senetçileri” uyuşturucu işine sokulacaktı. Perde arkasında ise yeni uyuşturucu baronları olacaktı!
İşte bu sebeple:
Kürt olmayan ve yeraltı dünyasında “dünyanın en büyük coptagon tüccarı” olarak tanınan Malatyalı Mehmet Ali Yaprak gibi uyuşturucu kaçakçıları kaçırılıp büyük fidyeler karşılığında serbest bırakıldı.
İşte bu sebeple:
1990’lı yıllarda “en fazla nakit paraya sahip” Ömer Lütfü Topal öldürüldü. Diğer “kumarhane imparatoru” Sudi Özkan yurtdışına kaçmak zorunda kaldı; “öldürülmemek” için MİT’çi Mehmet Eymür’ü koruma tuttu.
Yani o dönemde…
Devletin yasa dışılığı, salt Kürtlerin faili meçhul cinayetleriyle sınırlı değildi.
Türkiye’de iktidarın yapısı değiştiriliyordu. “Sermaye” el değiştiriyordu!
İşte tüm bu nedenle:
Mehmet Ağar Adalet Bakanı ve ardından İçişleri Bakanı yapıldı!
Bu örtülü “piyasa” operasyonunda yer almış bugünün çok zengini kimi işadamları var.
Susurluk yargılamalarından bugüne kadar sadece 14 kişi hüküm giydi. Fakat…
İçlerinde bu suç piyasasının “yasal oyuncu” görünümlü “işadamları” yok.
Kamuoyu, Mehmet Ağar’ın “suç ortağı” 1990’larda zenginleşmiş dostlarını ne zaman tanıyacak?
Bu sözde işadamlarına yönelik “Beyaz Eller Operasyonu” ne zaman yapılacak?
Evet, emniyet mensubu tetikçiler-katiller yargılandı/ yargılanıyor.
Evet, Tansu Çiller gibi siyasetçilerden hesap sorulması talep ediliyor.
Peki: Bu “katiller kapitalizminin ürünü” işadamları yargılanmayacak mı?
1990’lı yıllarda yaşa dışı yollardan sağlanmış kanlı sermaye, bugün kimler tarafından hangi “yasal iş alanlarında” kullanılıyor?
dünün baldırı çıplak Karadenizli müteahhitti, bugün nasıl bu kadar zengin oldu? Bodrum’daki çiftliğinde Mehmet Ağar ile tavla oynayarak bu servet kazanılmış olamaz herhalde?
Bugünün zenginliğini sadece AKP’nin verdiği kamu ihaleleriyle açıklayamayız. Geçmişi var; ve biliyoruz ki bunlara 1990’larda; siyasetin, bürokrasinin, emniyetin kapısı ardına kadar açıldı.
“Erdoğan’ın Havuzu”nun öncesi yani…
Bugünün büyük para ilişkisini “siyasal ortaklık” ile açıklayamayız; çünkü biliyoruz ki AKP ile hiçbir “ortak politik görüşleri” yoktur!
İlişkiler 1990’lar Türkiye’sinin kaotik ortamında kuruldu.
Cinayetlerde ortaklık ettiler…
O yıllarda yaptıklarını “ayrılıkçı Kürtlere karşı mücadele” olarak göstermek isteseler de, bunun yalan olduğunu Kuzey Irak’ta yaptıkları inşaatlar ispatlamaktadır.
Üç beş tetikçi değil; Susurluk’un eli kanlı işadamları ortaya çıkarılmadan, Türkiye’de hukuk devleti inşa edilemez.