Yılmaz’ın Vedası

*1984’ün yaz aylarında hastalığı kontrol altındaydı ve acısını ilaçlarla dindirmeye çalışıyordu.
Yakınmıyordu Yılmaz.. İnanılmaz derecede insancıllaşmıştı.. Ziyaretine gelenlere özellikle hizmet etmek için çabalıyordu. Karşısındakini dinlemeye, film düşlerini anlatmaktan daha fazla zaman ayırıyordu. Tuhaftır ki, hastalığıyla dalga geçiyordu. İngiltere’deki arkadaşımız Yılmaz’a deri ceket yollamıştı. Yılmaz, ‘’Vay Ahmed’im!’’ diye sevinerek almış ve hemen giymişti ceketi. Ve kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Omuzları, kolları, her yanı sarkıyordu ceketin. İçinde kiraz sapı gibi kalmıştı. Yılmaz. ‘’Ahmet Abi, bizi düşündeki gibi sanıyor! Böyle dağ gibi..kocaman!’’gibi esprilerle sürdürüyordu gülmesini.Sonra çıkarmış,’’Onu biz dolaba koyalım, Ahmet’in görmek istediği gibi omzumuzu, göbeğimizi yine genişletip kışa giyelim!’’ diye eklemişti..
Yanıp yakınmadan, ezilip büzülmeden eriyordu Yılmaz..
9 Ağustos’ta uzun bir yolculuğa çıkacaktım Eylül’de dönecektim. Yolculuğa çıkmadan, ‘’Bir isteğin var mı oralardan?’’ diye ziyaretine gitmiştim. İnsan getir bize! Deniz getir, dağ getir!’’ diye espri yapmıştı.8 Eylül’de döndüğümde Yılmaz’ın komada olduğu söyleniyordu. Ertesi gün 9 Eylül’de sabaha karşı 5.15’te öldüğü açıklanmıştı.

yılmaz guneye veda

Ölümünden altı hafta önce, İngiliz televizyonu, Yılmaz’la bir röportaj yapmıştı. ‘’Savcıyı öldürme olayı’’na ilişkin bir soruya Yılmaz, ‘’Hakimi öldüren ben değilim! Fakat bunu mahkemelerde açıklayamadım! Diye yanıtlıyordu… Yılmaz’ı çok iyi tanıyan kişilerin ancak görebileceği, inceden bir gülümseme, dokunup geçiyordu dudağının kıyısına bunu söylerken…

Yaşamı boyunca, gülümseyerek el koymuş, gülümseyerek ödemişti bedelini… Yaşamı boyunca, gasplarla savurganlıklar; şiddetle şefkat arasındaki uçurumlarda dolaşmıştı..

Yılmaz’ı uğurladıktan sonraki günlerde, başsağlığı ziyaretine gittiğimde, Fatoş, “ Bu yılki Valladolid Film Festivali’ne gitmek Yılmaz’ın bir isteğiydi!” diyerek, Elif’le birlikte gidip O’nun bu duygusunu iletmemi rica etmişti. 22-27 Ekim 1984 tarihlerinde Elif’le birlikte İspanya’ya giderek, Yılmaz’ın duygusunu iletmiştik.

Valladolid, 1980 Ekim’inde, Yılmaz’ı temsilen yurtdışında katıldığım ilk festivaldi. ‘’ Bir gün görüşmek umuduyla!’’ diye biten ‘’zehir zemberek’’ mesajı vardı cebimde. Cezaevindeydi.. Türkiye, darbenin ‘’taze günleri’’ni yaşıyordu. Özgürlüğünün rüzgarı olma duygusuyla gitmiştim.. Cezaevinde, onu özgürlüğe götürecek yol’u bulmamı bekliyordu. 1984 yılında ise oynayan filmlerindeydi sadece.. Deliliğini alıp gitmiş, dehasından miraslar bırakmıştı.
Anısı rahat olsun .
1994/ Basel
*Nihat Behram Yılmaz Güney’le Yasaklı Yıllar, Belgesel anlatı 2001
KADIKÖY BELEDİYESİ CKM SANAT GALERİSİ
“YILMAZ’ IN YOLU” SERGİSİNDEN….