‘Herkes Ankara’nın bütün karanlık ve pis işlerini biliyor’
Suriye ve Irak’ın bugünkü durumundan AKP yönetimindeki Türkiye sorumlu.
Kanıtları Erdoğan, Davutoğlu, Özel ve Fidan’ı dinleyenlerin kasalarında duruyor.
Yani herkes Ankara’nın bütün karanlık ve pis işlerini biliyor.
Bu ve sonraki bölümlerde okuyacağınız her şey radikal dinci terör örgütlerinin ve teröristlerin sayısı on binleri bulan sosyal medya hesaplarında, gazete, radyo ve onlara destek veren emperyalist, Siyonist ve gerici televizyonlarında yayınlanmıştır. Örneğin Mayıs 2011 sonlarına doğru Antakya’da kurulan Özgür Suriye Ordusu. Libya ve Tunus’tan taşınan 200 kadar ruh hastası ile beslenen bu çete 9 Haziran günü Cisr Elşuğur kasabasına saldırdı ve 120 memuru
feci şekilde öldürdü. Ölenlerin görüntüleri herkes tarafından paylaşılıyor ve Suriye halkı üzerinde korku ve terör estiriliyordu. Elcezire, Elarabiye, BBC, CNN ve benzeri yüzlerce kanal TV olarak değil birer CIA-Mossad operasyon merkezi olarak çalışıyordu.
Esad 3 ay içinde gidecekti
Onlara ve Ankara’daki stratejistlere göre Esad en geç üç ay içinde devrilecekti. Bunun için Antakya, Kilis, Gaziantep ve İstanbul’da sürekli toplantı yapılıyordu. Baş koordinatör ise ABD’nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford idi. Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Mısır, Tunus, İngiltere, Fransa, Almanya’nın istihbarat örgütleri onun emrindeydi. Esad direndikçe işleri karışıyordu. Bu arada canı sıkılan bir çete kurup ‘İslam adına’ cihat ilan ediyordu.
Bir ara bu çetelerin sayısı 1600’ü geçmişti. Ford ve işbirlikçileri için bu hem iyi hem kötüydü. Esad’a ne kadar zarar verilirse iyiydi ama durumu kontrol etmek de zorlaşıyordu.
Rusya ve Çin işi bozuyordu
Hep birlikte ‘işi büyütelim’ dediler ‘Suriye Dostları Grubu’nu kurdular. 100 ülkenin yer aldığı grup her alanda Suriye’ye çullanmaya başladı. BM, İslam Konferansı, Arap Birliği, AB, NATO ve aklınıza gelen tüm karanlık örgütler. Geriye bir tek BM Güvenlik Konseyi vardı ve orada Rusya ve Çin oyunu bozuyordu. Emperyal savaş bir türlü bu engeli aşamadı. Aşsaydı bugün Suriye diye bir ülke olmayacak ve tüm coğrafya orta çağın zifiri karanlığında boğulacaktı. Emperyal güçler ve yerel işbirlikçileri çok sinirleniyordu. Esad engelini aşmak için her yola
başvurmaya karar verdiler.
Ortak hedef: Suriye’yi yok edin
‘Allahu Ekber’ diye bağıran herkese destek vermeye başladılar. Onlardan istedikleri tek bir şey vardı:
Esad, yandaşı Alevi ve Şiiler ve onlarla dayanışma içinde olan herkesi öldürün ve Suriye’yi yok edin.
Kin ve nefretin boyutu hiçbir yerde bu kadar yaşanmamıştır. Mezhepsel provokasyon ve kışkırtma hiçbir zaman bu kadar derinleştirilip yaygınlaştırılmamıştı. İslam adına Müslümanlar yok edilmeliydi. İhanet ve hıyanet aranır bir özellik olmuştu. Suudiler yeniden göreve çağrıldı. Suudi Arabistan, Katar ve Körfez ülkelerinin milyarları Suriye halkını ve ülkesini yok etmek için görev başındaydı. Milyarlarca dolar katillere ve onlara destek veren istihbarat örgütlerine ve o örgütlerin hükümetlerine ulaştırılıyordu. Ayrım yoktu. Önemli olan Alevi ve Şii düşmanı olmak, Alevi Esad, Hizbullah, İran ve Irak Şiilerine karşı savaşmaktı.
Batı ve İsrail ile kol kola
Hem de ‘Haçlı Batı’ ve ‘Yahudi İsrail’ ile birlikte. Hiç kimse onlara yani ‘Allah adına savaşanlara’: ‘İyi de 70 yıldır hep Müslüman öldürüyorsunuz ama din düşmanınız Yahudi İsrail’e dokunmuyorsunuz’ demiyordu, diyemiyordu. İsrail de bu jestleri karşılıksız bırakmıyordu. Teröristlere her alanda sınırsız destek veriyor ve yaralıları alıp hastanelerinde iyileştiriyordu. Aynı işi ‘Müslüman AKP’ yönetiminde Ankara da yapıyordu.
AKP yönetiminde Ankara’nın tüm teröristlere verdiği desteği anlatmak için kitaplar bile yetmez.
Bu destek ve yardımlar her alanda, her yerde ve her düzeyde vardı. O sıralar AKP yönetimindeki Ankara, çeteler arasında ayrım yapmıyordu. Herkes baş tacı ediliyor ve Esad karşıtı cephenin içine çekiliyordu.
AKP’nin pis işleri biliniyor
Özetle bugün Suriye ve Irak’ın içindeki durumdan tek başına AKP yönetiminde Türkiye sorumludur.
Bu sorumluluğun tüm belge ve kanıtları Gül, Erdoğan, Davutoğlu, Genel Kurmay Başkanı Özel ve MİT Müsteşarı Fidan’ı dinleyenlerin kasalarında bulunuyor.
Yani herkes AKP yönetiminde Ankara’nın kiminle neler yaptığını ve ne tür pis ve karanlık işlere bulaştığını biliyor.
Herkes Türkiye’yi sıkıştırmak için uygun zaman kolluyor.
AKP’nin ABD uçaklarına İncirlik ve öbür askeri havaalanlarını kullanma izni vermesi belki de böyle bir hesabın sonucudur. Türkiye olmasaydı hiçbir emperyalist ülke ya da kral, emir ve şeyh Suriye’ye bu ölçüde müdahale etme cesaretini bile göstermezdi.
Türkiye; emperyal ve işbirlikçi tüm güçlerin toplamı durumundaydı.
Ama bu da yetmedi. Emperyal ve gerici güçlerin ekstra bir güce gereksinimi vardı. Suudilerin karanlık ideolojisi. Kaide. Adamlar serseri mayın gibi ortalıkta dolaşıyordu. Öldürmeye programlandıkları için emir bekliyorlardı. Emir vermek işin en kolay tarafı idi. Emirle birlikte milyarlarca dolar, her türlü silah ve destek ve koruma.
Daha fazla Alevi ve Şii öldürdükleri zaman ikramiye bile alıyorlardı.
Türkiye’de toplanıp kutlama bile yapıyorlardı.
TRT ve AA onların sözcülüğünü yapıyordu. Çetelerin askeri komutan ve siyasi liderlerini uluslararası ve bölgesel istihbarat örgütleri paylaşmıştı. Hepsi de yalancı, sahtekar, hırsız, dolandırıcı, ruhunu şeytana satmış hainlerdi. Hainin kime hizmet ettiği ya da ne amaçla güdüldüğü hiç önemli değil. Önemli olan emirleri en iyi şekilde yerine getirmesi ve hedeflere maksimum zarar vermesidir. Onlar da bu görevi en iyi şekilde yerine getiriyorlardı. Ama ortada yine de bir sorun vardı: Her istihbarat örgütü kendi adamlarını kolluyor ve bu örgütler kendi aralarında ganimet kavgasına tutuşuyordu. Kavga başlıyor Esad ve Suriye halkı direndikçe düşmanlar daha da saldırganlaşıyordu. Daha çok kan onları provoke ediyordu.
AKP yönetiminde Ankara tüm olanaklarını seferber ederek en kısa zamanda sonuç almak istiyordu. Onun için kimin ne olduğu hiç önemli değildi. Her gün onlarca TIR Suriye’de savaşan terör gruplarına silah ve askeri malzeme taşıyordu. Terörist yaralıları taşımak için Suriye’ye sokulan ambulanslar bile bu iş için kullanılıyordu. Dünyanın dört bir yanından Türkiye’ye taşınan binlerce fanatik elini kolunu sallayarak Suriye’ye geçiyordu. Müthiş bir örgütlenme ve organizasyon içinde gelenler 2012’nin başında kurulan Nusra ve diğer gruplara katılıyordu.
Nusra’yı kuran Colani Bin Ladin’in ölümünden sonra Kaide lideri olan Mısır’lı Eymen Zavahiri’ye bağlı olduğunu söylüyordu. Zavahiri ise Bağdadi’ye ‘Sen de Irak işlerini yürüt’ diyordu. AKP yönetiminde Ankara için hiçbir şey fark etmiyordu. Onun için tek bir amaç vardı, o da: ‘hilafet ve saltanat’ hayallerini engelleyen Esad’ın ortadan kaldırılması. Irak ve Suriye kolu ile Kaide de Esad’tan nefret ettiğine göre birlikte savaşmanın sakıncası yoktu. Ankara öyle yaptı ve Kaide ya da Suudi ideolojine mensup olmasına bakmaksızın herkese yardım etti.
Bu yardım sayesinde ÖSO, Nusra ve daha sonra IŞİD adını alacak olan gruplar Türkiye’den yola çıkarak Suriye’nin sınırdaki köy, kasaba ve şehirlerini işgal ettiler. Tıpkı Rakka ya da Cerablus’ta olduğu gibi. Bu işgallerin planları Urfa, Kilis, Hatay ve Gaziantep’te yapıldı ve oradan yönetildi. Hep birlikte kardeşçe Suriye insanını öldürüyorlardı. İntihar saldırıları, kafa kesmeler, toplu infazlar, canlı canlı gömmeler, yürek sökmeler ve daha neler neler. En önemlisi bütün bunların görüntülerini tüm dünyaya göstermek. Hem de büyük haz alarak. Adamlar ruh hastası ve sapık. Görüntüleri gören sapıklar akın akın Suriye’ye gelmeye başladı.
Cinsel sapıklar
Bir de işin fantezisi vardı: Ağırlıklı olarak Tunus ve Faslı kızların heyecan verici Cihat Nikahı.
İmam nikahı ile yataktan yatağa dolaştırılıyorlardı.
İşin içine kızlar girince kavga başladı. Anlaşılan cennetteki huriler yetmiyordu. İlk kavga Ekim 2013’te başladı. Bağdadi’nin adamları Colani ve müttefiklerinin Reyhanlı karşısında bulunan silah depolarına saldırdı ve her şeyi alıp götürdüler. Kaide’nin iki adamı artık düşman olmuştu. Irak Şam İslam Devleti’ni ilan eden Bağdadi; Colani’ye ‘bana biat et’ dedi.
Araplara göre Şam yalnızca Suriye’nin başkenti olarak bilinmez aynı zamanda Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin demektir. Yani Bağdadi kendini buraların emiri ilan etmiş ve Mayıs 2014’te Kaide lideri Zavahiri’ye de ’emrimin altına gir’ demişti. Kavga giderek kızışıyor ve dışarıdan gelen radikaller cihatçıların büyük bölümü Bağdadi’yi tercih ediyordu. Bu kavgada on bin kişi birbirini boğazladı. Üstelik her iki taraf Sünni ve onlara destek veren ülke, istihbarat örgütü, din adamı ve medya da Sünni idi. Bağdadi giderek uluslararası bir üne kavuşuyordu.
Çünkü hem Suriyeli Alevilere hem de Iraklı Şii’lere karşı savaşıyordu. Adamları ise çok daha gaddardı. Bölgesel ve uluslararası medya da O’nu çok daha kolay pazarlıyordu. Özellikle diğer gruplar karşısında üstünlük sağlamaya başladığında. Bağdadi’nin adamları Suriye’nin birçok yerinde Nusra ve müttefiklerini temizleyip her şeye el koyuyordu. Karşılıklı ölüm fetvaları havada uçuşuyordu. Her iki taraf ‘En hakiki Müslüman benim’ diyor ve bunu ayet ve hadislerle kanıtlamaya çalışıyordu. Oysa her iki tarafın gerçek dinle hiçbir ilişkisi yoktu. Her iki tarafa inanarak Suriye ve Irak’a gelen on binlerce dincinin durumu çok daha ilginçti. Arapça bilmeyen bu tiplerin ezici çoğunluğu kendilerini Arapça devam eden derin bir kavganın içinde buldular ve sorgusuz sualsiz öldürmeye devam ettiler. Kavga eden ‘ruhani liderleri’ ise petrol ve talan edilen tarihi eserleri Türkiye üzerinden pazarlıyordu. Adamlar paraya para demiyordu. Şii’lere ve İran’a karşı savaştıkları için Suudiler onları çok seviyordu. Suudiler çok sevince bölgedeki Sünni ülkeler ve aşiretler de çok seviyordu.
Merkez İstanbul
Örneğin Irak Cumhurbaşkanı eski yardımcısı Tarık Haşimi. Adam Iraklı bazı Sünni Aşiretler adına İstanbul’dan IŞİD ile koordinasyonu yürütüyordu. Ankara’da herkes O’nun çok içten dostuydu. Sünni aşiretlerin ağaları, Musul’u IŞİD’e teslim eden Vali Esil Nuceyfi ve kardeşi parlamento başkanı Usame Nuceyfi’nin AKP’de dostu çoktu. Herkes IŞİD için çalışıyordu.
O da bunu fırsat bilerek saldırı başlattı. 9 Haziran günü Irak’ın ikinci büyük şehri Musul’u ele geçirdi. Hem de savaşmadan ve bir adam kaybetmeden. Çünkü Saddam’ın eski general ve askerleri ile iş tutan IŞİD bölgedeki Sünni aşiretleri de yanına çekebilmişti. Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve Türkiye ona yardım etmişti. ABD ve Batılı müttefikler Müslümanları birbirine kırdıracak ve bölgeyi daha da eğlenceli duruma getirecek bu ilginç gelişmelerden az da olsa mutlu olmuştu. Onlar her zaman karanlıktan hoşlanırlar.
Mit Tırları Yerine Plakasız Kamyonetler: Çetelere Lojistik Destek Sürüyor..
El Nusra ve Ahrur El Şam örgütünün lojistik üssü haline gelen Hatay’da beyaz plakasız kamyonetlerle İdlip’e bağlı Harim köyüne askeri mühimmat taşınıyor. A,B,C ve D şeklinde harflendirilen kamyonetlerle “roket mermisi, havan topu boruları, uçak ve tank savar, kaleşnikof kurşunları, dürbün, telsiz, mayın yapımında kullanılan kabloların taşındığı” görüntülendi.
Suriye’de başlayan iç savaş ile birlikte çeşitli cihadist örgütlerin lojistik ve geri cephe merkezi haline gelen Hatay’da askeri mühimmat sevkiyatın devam ettiği görüntülendi. Savaşın başladığı ilk günden bu yana AKP, El Nusra ve Ahrur El Şam örgütüne desteğini çeşitli vesilelerle deklare ederken, “MİT TIR’ları” olarak gündeme gelen askeri sevkiyatın Reyhanlı ilçesi üzerinden plaksız pikap tarzı kamyonetlerle devam ettiği ortaya çıktı. Yeşilova Mahallesi’nin karşısında bulunan Eski Halep yolu üzerinde fotoğrafları çekilen plakasız kamyon konvoyu yerel kaynakların söz konusu iddiasını doğrular nitelikte. Plakasız kamyonet konvoyu sınırdan geçerek El Nusra Karakolu’nun bulunduğu İdlip kentine bağlı Harim köyüne doğru yol aldığı görülmekte.
Daha önce EL Nusra’ya pikap ve prefabrik evler taşınması ile gündeme gelen Reyhanlı A.Ş’ye ait çiftlikte kamyonların bekletildiğini aktaran yerel kaynaklar, araçlarda “roket mermisi, havan topu boruları, uçak ve tank savar, kaleşnikof kurşunları, dürbün, telsiz, mayın yapımında kullanılan kabloların taşındığı” vurgulandı.
‘Geçişler asker denetiminde’
Mühimmat taşıyan kamyonetlerin Reyhanlı ilçesine bağlı Yeşilova mahallesinin arkasında bulunan ve kullanılmayan Çayırgah Caddesi üzerinden geçiş yaptığını ifade eten yerel kaynaklar, buradan da eski Halep yoluna doğru ilerleyerek sınırı geçtiği iddia edildi. Yolun askerler tarafından denetim altında tutulduğunu ve geçişlerin askerlerin denetiminde yapıldığı bilgisini paylaşan yerel kaynak, sevkiyatın akşam üzeri yapıldığını kaydetti. Aynı kaynak, sevkiyat yapıldığı günlerde Halep yolunda kurulan bariyerlerin açıldığını, sevkiyat bittikten sonra yolun tekrar kapatıldığını söyledi.
‘Son günlerde sevkiyat arttı’
Sınır hattında askerlik yapan ancak isminin açıklanmasını istemeyen bir asker de söz konusu iddiaları doğruladı. Aynı asker, son günlerde sevkiyatların arttığını ve iki günde bir yük taşındığını kaydetti. Cihatçı örgütlerin, Türkiye sınırına yakın yerlerde konuşlandırıldığını sözlerine ekleyen görgü tanığı asker, dönem, dönem Suriye ordusunun çetelerin mevzilerine saldırdığını ancak çetelerin Türkiye tarafına geçerek bu saldırılardan korunduğunu da savundu.