Papa: Devletler Laik Olmalı

Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan şehir devleti başkanı Papa Francesco, “Devletler laik olmalı. Dini devletlerin sonu kötü oluyor” dedi.

Fransız La Croix gazetesinin sorularını yanıtlayan Papa, İslam, göç, laiklik, adaletsiz ekonomik sistem gibi konularda görüşlerini paylaştı.

Vatikan ve İtalya medyasına yansıyan haberlere göre Papa, dinin kamusal alandaki yeri ve laiklikle ilgili bir soruya, “Devletler laik olmalı. Dini devletlerin sonu kötü oluyor. Tarihe aykırı bu” diye cevap verdi.

Papa öte yandan, “İnanç özgürlüğünü garanti altına alan bir yasayla desteklenen laiklik şeklini” desteklediğini de söyledi. Fransa’yı da “laikliği abarttığı için” eleştiren Papa, “Müslüman bir kadın baş örtüsü takmak istiyorsa bunu yapabilmeli. Aynı şekilde haç takmak isteyen bir Katolik de” diye konuştu.

Batı’ya ‘İslami terör’ eleştirisi

Papa Francesco, Avrupa toplumlarındaki İslam korkusuyla ilgili bir soruya ise şöyle yanıt verdi:

“Bugün İslam’ın kendisinden değil, DAEŞ’ten ve onun kısmen İslam’dan gelen fetih savaşından korkulduğunu düşünüyorum. Fetih fikrinin İslam’ın ruhunda olduğu doğru. Ancak Matta İncili’nin son kısmında da bu fetih fikrini okumak mümkün. Mevcut İslami terör karşısında, Irak gibi güçlü bir iktidarın olduğu ülkelere aşırı derecede Batılı bir demokrasi modelinin ihraç edilip edilmediğini sorgulamak lazım. Ya da Libya gibi aşiret yapısının olduğu ülkelere… Bu kültürleri göz önünde bulundurmadan hareket edilemez. Bir Libyalının da dediği gibi: Eskiden bir Kaddafi vardı, şimdi 50 tane var.”

Papa Francesco ayrıca, kendi memleketi Arjantin de dahil olmak üzere birçok ülkede Müslüman ve Hıristiyanların halen barış içinde bir arada yaşadığını söyleyerek “Hıristiyanlarla Müslümanların bir arada yaşaması mümkün. Lübnan da bunun mümkün olduğunu gösteriyor” dedi.

‘Esas soru neden bu kadar göçmenin olduğudur’

Göçmenlere kapıların kapatılmaması çağrısı yapan ve geçen ay Midilli adasından 12 Suriyeli göçmeni İtalya’ya getiren Papa, bu jestinin hatırlatılması ve Avrupa’nın çok sayıda göçmeni kabul edecek kapasiteye sahip olup olmadığının sorulması üzerine de şunları söyledi:

“Burada esas sorulması gereken, neden bu kadar çok göçmenin olduğudur. Temel sorunlar Ortadoğu ve Afrika’daki savaşlar ve Afrika kıtasınındaki az gelişmişliğin yol açtığı açlık. Savaşlar varsa silah üreticileri ve özellikle de silah tüccarları olduğu için var.

Daha genel olarak sorun, parayı idolleştiren küresel ekonomik sistemdir. Zenginliğin yüzde 80’i, nüfusun yüzde 16’sının ellerinde. Tamamen serbest bir piyasa işe yaramıyor. Başka bir deyişle gerekli olan sosyal piyasa ekonomisidir.”

Papa göçmenlerin kabulü konusunda ise yapılacak en kötü şeyin “entegrasyon yerine gettolaştırmak” olduğunu da söyleyerek şöyle devam etti:

“Brüksel’deki teröristler Belçikalıydı, göçmen çocuklarıydı, ama bir gettodan geliyorlardı. Londra’da ise yeni belediye başkanı (Sadiq Khan) bir katedralde yemin etti ve Kraliçe tarafından kabul edilecek. Bu da Avrupa için entegrasyonun önemini gösteriyor.”

Papa: İşçileri sömürenler kan emicilerdir

Kapitalizme yönelik eleştirileri nedeniyle zaman zaman “komünist” yakıştırması yapılan Papa Francesco, bu kez de işçileri sömürenleri “kan emiciler” olarak tanımladı.

Seleflerinin aksine Papalık Sarayı’nda değil, Vatikan’daki mütevazi Santa Marta Konukevi’nde ikamet eden Papa Francesco, burada yaptığı sabah ayininde işçilerin adaletsiz şartlarda çalıştırılarak sömürülmesinin “ölümcül bir günah” teşkil ettiğini söyledi.

Papa, sigortasız, emeklilik katkısı olmaksızın, geçici sözleşmelerle ya da kayıtsız işçi çalıştıranları, işçilerin emeğini sömürerek zengin olanları “kan emicilikle” suçladı.

Vatikan Radyosu’nun aktardığı ayinde Papa, İtalya’da da yaygın olarak uygulanan süreli sözleşmelere atıfla şu ifadeleri kullandı:

“Tüm dünyada aynı şey yaşanıyor ama bugün, buradaki durumu düşünelim. ‘Çalışmak istiyorum’. ‘Tamam’. Sana bir sözleşme yapıyorlar. Eylül’den Haziran’a kadar. Emeklilik şansı yok, sağlık sigortası yok… Haziran’da sözleşme askıya alınıyor, Temmuz ve Ağustos’ta havayla besleneceksin. Eylül’de yeniden işe alıyorlar. Bunu yapanlar gerçek kan emicilerdir, çalıştırarak köle haline getirdikleri insanların çekilen kanıyla yaşıyorlar.”

‘Kölelik şehirlerimizde’

Papa Francesco, genç bir kadının kendisine anlattığı tecrübesini de örnek vererek şöyle devam etti:

“Günde 11 saat çalışarak, kayıtsız şekilde 650 euro kazanacağı bir iş bulmuş. Kıza demişler ki: ‘İster kabul et, ister etme. Kabul edecek başkaları var, arkanda sırada bekleyenler var’.

“Bu zenginler, zenginlik içinde yağ bağlıyor. İnsanların sömürülmesi bugün gerçek bir kölelik sistemi teşkil ediyor. Biz artık köleliğin kalmadığını düşünüyorduk, ama hala var. Fakat artık Afrika’dan aldıkları köleleri Amerika’da satmıyorlar. Kölelik bizim şehirlerimizde.”

Papa, insan kaçakçılarının yalnızca seks işçileri ve çocuk ticareti yapmadığını, işçilerin ve fakirlerin sömürülmesinin de “medeni insan ticareti” olduğunu söyledi.

‘Komünist değilim’

Papalık ismi olarak, zenginliğe sırt çevirerek fakir bir yaşam seçen ve muhtaçlara yardım etmesiyle bilinen İtalyan Aziz Francesco’nun ismini seçen Papa Francesco, bu seçimini şu sözlerle açıklamıştı:

“Neden mi Francesco adını aldım? Çünkü o, fakirliğin ete kemiğe bürünmüş haliydi. Ben fakirler için fakir bir kilise istiyorum”.

Papa, lüks içinde yaşayan Katolik Kilisesi’ne bağlı din adamlarını da “yükselme heveslileri, para düşkünleri” diye eleştirmiş ve “İnançlı biri, fakirlikten ve evsizlerden bahsedip de firavun gibi bir hayat yaşayamaz” demişti.

Papa Francesco geçen yıl yayımladığı “Laudato Si'” isimli genelgesinde de ekonomik ve toplumsal adaletsizlik eleştirisinde bulunmuştu.

Papa geçen Temmuz ayında ziyaret ettiği Bolivya’da da “Bu sistem artık işlemiyor. Ekonomi insanların hizmetinde olmalı. Gelirlerin eşit dağılımı ahlaki bir görevdir” diyerek “değişim” çağrısı yapmıştı.

Bu yöndeki açıklamaları Papa’nın bazı çevrelerce “komünist” olarak anılmasına da neden oluyor. Papa Francesco ise “Komünist değilim, fakirleri sevmek İncil’in öğretisidir” diyor.

ILO: Avrupa’da yoksulluk arttı

Papa Francesco’nun bugünkü sözleri, Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından dün yayımlanan ve Avrupa’da fakirliğin arttığını gösteren raporun ardından geldi.

ILO’nun ‘Dünyada İstihdam ve Sosyal Görünüm 2016’ raporuna göre gelişmekte olan ülkelerde yaklaşık 2 milyar, gelişmiş ülkelerde ise 300 milyon kişi fakirlik sınırının altında yaşıyor.

Çin ve bazı Latin Amerika ülkelerinde fakirlikle mücadelede önemli ilerlemeler kaydedilse de Afrika’da ve Asya’nın bazı bölgelerinde fakirlik oranı çok yüksek. Başta Avrupa olmak üzere, gelişmiş ülkelerde de göreli yoksulluk oranında artış görülüyor.

Raporda, gelişmekte olan ülkelerde orta ve aşırı derecede yoksulların neredeyse üçte birinin çalışmakta olduğu belirtilirken, ancak kimi zaman ücretsiz çalıştıkları ve sosyal güvencelerinin olmadığı da vurgulanıyor.

ILO raporunda, “Doğal kaynak zenginliğinin adaletsiz transferi, düşük verimlilik artışı ve dünya fakirlerinin yaklaşık 3’te 2’sinin çalıştığı tarım sektörüne ilgi yetersizliğini içeren büyüme modelleri, zenginle fakir arasındaki gelir uçurumunun genişlemesine ve yoksulluğun görülme sıklığının yayılmasına neden oluyor” ifadelerine yer veriliyor.

ILO, 2030’a kadar orta ve aşırı derecede yoksulluğun ortadan kaldırılması için 10 trilyon doara ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor. Bunun için de öncelikle “hak temelli” bir yaklaşım geliştirilmesi ve uluslararası çalışma standartlarının uygulanması gerektiği vurgulanıyor.

Raporda, “Bu raporun başlıca bulgusu, insana yakışır iş koşullarının yoksulluğu yok etmek için gerekli bir önkoşul olduğudur” deniliyor.

TARIHSEL BIR ANEKTOD.. İran, 1979 yılı…
Başörtü zorunluluğuna karşı ayaklanan İran’lı kadınlar…
Bu büyük miting tarihsel süreçte hiç bir işe yaramadı… Geç kalmışlardı…