‘Sinan’ı Taylan’ı gördünüz mü?’

“1968 sonbaharında Vietnam’da savaşın Vietnamlılaştırılması ile görevlendirilmiş olan CIA uzmanı Robert Commer’in Türkiye’ye büyükelçi olarak atanması büyük tepki topladı. Protestolar sürerken ABD Ankara büyükelçisi Robert Commer, rektör Kemal Kurdaş tarafından 6 Ocak 1969’da ODTÜ’ye çağrıldı. Elçinin makam arabasının forsunu açarak rektörlük önünde park ettiğini duyan binlerce ODTÜ öğrencisi rektörlüğe koştu. Büyükelçinin arabası ters çevrildi. Halil Çelimli, Sinan Cemgil, Taylan Özgür, Ulaş Bardakçı ve İbrahim Seven, deposundan aldıkları benzinle, arabayı ateşe verdiler. Bu olayın ardından Commer Türkiye’den ayrılırken ODTÜ anti-emperyalist ve demokratik mücadelenin merkezi haline geldi.”

Tarihi anlamak için o zamanlarda yaşananları tam anlamıyla bilmek yetmez. Yaşanılan olayların bugüne çıkarımını kavramak ve öğrendiğin şeyi yaşadığın zamanın pratiği haline getirmek gerekir. Ve bugün ODTÜ öğrencisi kendi tarihini ne kadar iyi bildiğini bir kez daha cümle aleme haykırdı.

“Kuvvetler ayrılığı” prensibini önlerinde engel olarak gören ve aynı “ataları gibi” at sırında rahatça koşmak isteyen padişah bir ODTÜ çıkarması yapmak istedi. Ordusunda neler yoktu ki. 105 koruma aracı, 20 zırhlı araç, 3600 polis, toplumsal olayları bastırmada son teknolojinin kullanıldığı teçhizat. Bu görüntü aslında herkese caka satan, herkesle çatışan, kürdü, Alevi’yi, öğrenciyi, gazeteciyi hapishanelere tıkan, son derece sahte de olsa İsrail’e demediğini bırakmayan, zamanı geldiğinde Avrupa’yı fırçalayan padişahın üniversitelileri duyunca hele bu üniversite bir de ODTÜ olunca tir tir titrediğinin çok önemli bir resmidir.

Bu korkunun temelde iki sebebi var. Birincisi bundan iki yıl önce ODTÜ’ye gittiğinde binlerce öğrencinin barikatları dinlemeden yaptığı mücadele, ikincisi ise ODTÜ’nün ideolojisinden korkmasıdır. Çünkü 68’den beri halktan, eşitlikten, paylaşmaktan, insandan, sosyalizmden yana olan ODTÜ, kendi basit fikirlerinden çok daha üstündür ve etkisi çok daha yıkıcı/yapıcıdır. İşte ODTÜ’ye giderken ordusunu bu denli kuvvetli hazırlamasının arkasında bu vardır.

Yaşadığımız dönem gerçek anlamıyla ülkemizin en karanlık, en otoriter dönemlerinden biridir. Yeni rejim inşa edilirken, egemen ideologlar bu rejimin ayakta kalabilmesi için sürekli çatışan ve giderek otoriterleşen bir iktidar istiyorlar. Öyle ki bu sadece bir döneme özgü bir strateji değil, neoliberal-islamcı iktidarın bugününden sonra izleyeceği yolun tamamını çevreleyen politik taktiktir. Sömürge tipi faşizmin bütün aygıtlarını ele geçiren ve yeni rejimin doğrultusunda revize eden, dönüştüren AKP şimdi çok önemli bir gücünü üniversitelerin dönüşümüne ayırmıştır.

11227404_1113669818662679_4137852921968569471_n

Uzunca bir süredir kurguladıkları ancak hem oligarşi içerisindeki çatışma hem de öğrenci muhalefetinin etkisiyle geciken dönüşüm operasyonu yazın başlatıldı. Bu doğrultuda yazın yapılan disiplin yönetmeliği değişimi, birinci öğretim harçlarının kaldırılması bu sürecin zeminin hazırlamak için devreye sokuldu. Hemen ardından üniversitelerin topyekun değişimini hedefleyen Yüksek Öğretim Yasa’sı tartışılmaya başlandı.

Ancak burada belirtmekte fayda var ki bu tartışma AKP istediği için olmadı. 9 Kasım’da Ankara’da son yılların en kitlesel öğrenci mitingi ve YÖK başkanı da dahil bir çok AKP’linin yediği yumurta sayesinde kamuoyunda tartışılır bir hal aldı. Bütün bu yaşananlar sırasında ise iktidarın şiddet aygıtları bütün gücüyle öğrencilere her yerde saldırmaya devam etti.

Yüzlerce öğrenci, afiş asmak, eylem yapmak, stant açmak, savaş istememek, parasız eğitim istemek gerekçeleriyle gözaltına alındı, yüzlerce öğrenci yine aynı gerekçelerle soruşturmalara maruz kaldı, bir çoğu mahkemelerde yargılandı. Öğrenci tutuklamaları bu süreç içerisinde hız kesmeden devam etti. Ancak sadece devlet şiddeti yetmedi. AKP daha ince taktiklere de başvurarak sivil faşistleri üniversitelere saldı.

Ardı ardına Ankara, Kocaeli, Erzurum gibi üniversitelere faşist saldırılar yaşandı. Gericileri özel olarak konumlandırdı ve hareketlenmelerini sağladı. Dönem açıldığından beri muazzam bir baskı ve şiddet üniversitelilere uygulanmaya başlandı.

Muhteşem padişah ODTÜ’de
Bu baskının ve kurulmak istenen hegemonyanın en güçlü parçalarından biri ise Tayyip Erdoğan’ın ODTÜ’ye gidişiyle tasarlandı. Oluşturulan dev ordu daha padişah gelmeden üniversiteyi işgal etti.

ODTÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Ferdan Ergut şöyle anlatıyor olayın başlangıcını:
“Olaylar şöyle başladı: 15.30’da öğrenciler Fizik’te toplandılar. Tayyip’in geleceği binaya yürümeye başladılar. Polis barikatına geldiğimizde barikatla aramızda yüz metreden fazla mesafe vardı. Daha arka sıradakiler henüz toplanmamıştı bile. Öğrenciler ne yumurta ne taş; hiçbir şey atmıyorlardı. Sadece slogan atıyorlardı. Ve demokratik haklarını kullanırlarken gaz bombaları üzerimize atılmaya başlandı. Ben ayrıldım ve ofise geldim. Ondan sonra elbette herşey bambaşka bir hal aldı. Kayıtlara geçsin: ODTÜ’de saldırı polisten geldi. Çocuklarımız evlerinde otururken gaz bombası yedi. Bu bir rezalet!”Sinan Cemgil yaşıyor...

Aslında ilk kez denemedikleri bu yöntemle sanıldı ki bu işgal üniversiteye diz çöktürecek! Elbette bu olmadı. ODTÜ, sermayenin, gericiliğin, faşizmin iktidarına karşı AYAĞA KALKTI. Kampüsün her yanını direnerek doldurdu. Sakın ODTÜ bugün sadece Tayyip’e üniversiteyi dar etti sanmayın! ODTÜ bugün; en baskıcı, en karanlık en ağır günlerini geçiren Türkiye’de milyonlarca insana onuru, direnmeyi ve güçler arasındaki uçuruma bakmadan mücadele etmeyi hatırlattı. O anlarda, tam da bugün Tayyip Erdoğan’ın üniversite işgali sırasında Sinan Cemgil öne çıktı.

Binlerce polise onlarca zırhlı araca aldırış etmeden başı dimdik yürüdü, Taylan Özgür savunmak için üniversitesini asla yıkılmayacak barikatı ördü. Ulaş Bardakçı bütün üniversitelerden duyulacak kadar gür sloganı patlattı polisin suratına ve hemen ardından Ertuğrul Karakaya öfkeyi, devrimi içerisinde saklayan taşları fırlattı zulmün en çirkin haline doğru. Hepsi aynı anda yumruklarını kaldırdılar en yükseğe ve iktidarın tir tir titrediği ve ne yaptıysa asla alt edemediği ideolojinin en simgesel sloganları hep birlikte atıldı:

Faşizme ölüm tek yol devrim!
AKP’nin sürekliliğini sağlayacak işgal politikasının ODTÜ ayağını kim kazandı? Binlerce polisiyle, zırhlı araçlarıyla üniversiteye gelen, korkusu yüzünden okunan padişah mı? Yoksa bugün bütün Türkiye’ye kendi tarihini çok iyi kavradığını gösteren ve direnişi bütün hayatın merkezine taşıyan ve önümüzdeki dönemlerde AKP’nin üniversite politikalarına, geleceği değiştirecek olan YÖK yasasına karşı nasıl mücadele edileceğini öğreten ODTÜ’lüler mi?fft22_mf58409

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

– Ali Emre Mazlumoğlu