Deniz’in Mektupları
Deniz Gezmiş’in cezaevi mektupları 43 yıl sonra gün ışığına çıkıyor.
Deniz Gezmiş’in son mektubunda “Bilim adamı olsun” dediği kardeşi Hamdi Gezmiş “Abisi Deniz”i anlatıyor.
“Baba, Bugün radyodan ölümümüz hakkındaki kararı öğrendim. Aşağı yukarı bu kararı bekliyordum. Metanetini bozmayacağını umut ederim. Sen Mustafa Kemal döneminde yaşayıp bağımsızlığın ne olduğunu gördün. Dolayısıyla bağımsızlık uğruna ölmenin anlamını kavrayacağına inanıyorum. Anamı teselli etmeyi unutmayacağını biliyorum.”
Deniz Beşiktaşlı’ydı
Onlarla yazışarak dil geliştirilirdi. Buna aracılık eden kuruluşlar, dünya gençleri arasında adres değiş tokuş ederdi. Facebook’un öncüsüydü belki….
Deniz’in de 17 yaşındayken, dört ‘Penfriend’i vardı. Ravalpindi’den Baby Maudud… Berlin’den Gabriele Kadenbach… Belçika’dan Jeannine… Ve Buenos Aires’ten Teresita…
Deniz, Bilir Koleji’nden geliştirdiği İngilizcesiyle onlarla yazışıyor, fotoğraf istiyor, fotoğraf gönderiyor, gelen renkli kartpostalları, mektupları fotoğrafları saklıyordu.
Hamdi Gezmiş’in oğlu, Deniz Gezmiş’in yeğeni Can Gezmiş’le, hiç görmediği amcasından kalan kartpostallara, mektuplara bakarken merak perisi dürttü; o mektup arkadaşlarını bulma sevdasına düştük.
Acaba şimdi neredelerdi?
Deniz’in akıbetini biliyorlar mıydı?
Asıl önemlisi; onlar da İstanbul’daki bu yakışıklı gençten gelen mektupları, fotoğrafları saklamışlar mıydı?
Adresler zarfların arkasında yazılıydı.
Can, Almanya’daki mektup arkadaşının ismini Google’a yazınca Berlin’de aynı isimde bir kadına ulaştık.
Adresleri araştırdık. İnanılmaz ama gerçek; Gabriele, hâlâ aynı adresteydi.
Almanya’daki bir dostumuz aracılığıyla randevulaştık ve Deniz’in yarım asır önceki mektup arkadaşıyla buluşmak üzere Berlin yoluna düştük.
Görülmeye değer bir sahneydi:
Şimdi 60’lı yaşlarının ortalarında olan Gabriele, buluşacağımız kafeye gayet şık bir elbiseyle ve merakla geldi.
Şansımıza, evlendiği halde soyadını değiştirmemiş, anne babasını kaybettikten sonra da onlardan kalan eve yerleşmişti. Onu bu sayede bulabilmiştik.
50 yıl önce bir zafa koyup İstanbul’a yolladığı gençlik fotoğrafını gösterdik.
İnanamadı.
Sonra 14 yaşında yazdığı mektupları aldı; mavi mektup kağıdına yeşil renk mürekkepli kalemle yazdığı satırları inceledi.
O yıllara gitti; hüzünlendi, gülümsedi.
“Kiminle yazıştığınızın farkında mısınız?” diye sorduk.
Değildi. O mektup arkadaşının kim olduğunu da bilmiyordu; ona ne olduğunu da…
Anlatınca şoke oldu.
Bizim aklımız ise, asıl peşinde olduğumuz şeydeydi:
“Peki ondan size gelen mektuplar, fotoğraflar? Onları sakladınız mı?”
“Maalesef” diye boyun büktü Gabriele… Bütün mektupları atmıştı.
Hayal kırıklığımızı tahmin edebilirsiniz.
Gabriele, “Çok mu önemliydi” diye sorunca Can, cevabı yapıştırdı.
“Che Guevara ile mektuplaşıp sonra mektupları yaktığınızı düşünün; işte öyle bir şey…”
Deniz ve Mahir hocaları için gazete taşladı
Deniz Gezmiş…
Mahir Çayan…
1960’lardan günümüze taşan iki gençlik lideri…
68 kuşağının efsaneleri…
Kendileri dahil kimsenin bilmediği bir tesadüf, onları çok genç yaşta, aynı eylemde bir araya getirdi.
Yıl 1963 idi.
İkisi de Haydarpaşa Lisesi’nde öğrenciydi.
Deniz 1’de, Mahir 3’te…
Onları bir araya getiren eylem, Hürriyet gazetesinde çıkan bir haberle başladı.
Habere göre, “Haydarpaşa Lisesi’nin pansiyon müdürü, Fenerbahçeli ünlü futbolcu Ömer Boncuk, orta ve lisede okuyan yatılı öğrencilerden altısına, ‘Sizi sınıf geçirteceğim’ diyerek odasına götürmüş ve tecavüzde bulunmuştu.”
Bu, bir iftiraydı.
Okulda “Boncuk Ömer” diye tanınan beden öğretmeni Ömer Boncuk, öğrencilerin sevgilisiydi. Genç yaşta bir oğul yitirmiş, o yüzden bütün sevgisini öğrencilerine vermişti.
Cemil Gezmiş’in de arkadaşıydı.
Bir ihbar üzerine atılan bu iftira, onu seven öğrencilerini ayağa kaldırdı. Haberden sonra Boncuk Ömer’in görevden alınması ise bardağı taşırdı.
Hocalarına iftira edildiğini düşünen öğrenciler, büyük bir öfkeyle ayaklandı ve protesto kararı aldı.
500’ü aşkın öğrenci, okulda toplanıp vapurla Sirkeci’ye geçti, Cağaloğlu’na gidip Hürriyet gazetesinin önüne geldi.
Ellerindeki pankartta, “Boncuksuz Haydarpaşa olmaz, böyle palavra atılmaz” yazıyordu.
Sloganlar atarak gazetenin camlarını taşladılar. O günkü Hürriyet’in nüshalarını yaktılar. Binaya girip çıkanları tartakladılar.
Hürriyet çalışanları, -o dönemin âdetince- camlara Türk bayrağı asarak canlarını kurtarabildi. Gazete yönetimi, Başbakan İnönü’ye telgraf çekerek yardım istedi.
Kızgın öğrenciler bu eylemin ardından Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yürüdü. Boncuk Ömer’i görevden alanlara ateş püskürdü. Müdürle görüşerek, okullarına kara leke sürülmek istendiğini söylediler.
Müdür, Boncuk Ömer tahkikatta aklanırsa hemen göreve iade edileceğinin teminatını verdi.
Deniz Gezmiş sevgilisi Avniye Anadol ile..
Avniye, Deniz için söylenecek en güzel söz,
henüz söylenmemiş olandır.” demiştir.
Deniz’de Avniye için ben seni unutmak için sevmedim demiş.
Demirel Deniz’in babasına:
Deniz’i devlet parası ile İsviçre’ye gönderelim.
Deniz: Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa, Ya Vatan Ya Ölüm.