Gemicikler Cumhuriyeti…
Erdoğan en çok Binali Yıldırım’a güveniyor, bu güveni ne sağladı? Bu sorunun yanıtından önce bir soru daha sormalıyım:
Erdoğan ile Binali Yıldırım’ı kim tanıştırdı?
20 yıl önceye gidelim..Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olunca kadrosunu oluşturmak için kolları sıvadı. Zorlandı. Kamu bürokrasisinde pek Milli Görüşçü yoktu. Erdoğan, Korkut Özal’ın yardımıyla Kahraman Emmioğlu’nu genel sekreter yaptı. Finans işlerinden sorumlu genel sekreter yardımcısı olarak da mali müşavir Mustafa Açıkalın bulundu. Açıkalın, ANAP döneminde Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürü olarak görev yapmıştı. Bu sektörü tanıyordu. Erdoğan ile Binali Yıldırım’ı tanıştıran kişi Mustafa Açıkalın oldu. Binali Yıldırım, kamuda mühendis olarak çalışıyordu.
İstanbul’un deniz ulaşımı, büyük ölçüde Türkiye Deniz İşletmeleri Şehir Hatları İşletmesi tarafından sağlanmaktaydı. Bedrettin Dalan 1987’de İstanbul Deniz Otobüsleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. (İDO) işletmesini kurarak buna son verdi. Nurettin Sözen döneminde İDO’nun işletilmesinde sorunlar oldu; masraflı bulunarak kimi (Sarıyer-Beykoz gibi) seferler iptal edildi. 150’ye yakın işçi çıkarıldı. Vs. Mustafa Açıkalın, Binali Yıldırım’ı Erdoğan’la tanıştırarak İDO’nun başına geçmesine neden oldu. Binali Yıldırım muhafazakardı; ama Milli Görüş ile pek irtibatı yoktu.
İDO Genel Müdürü olunca Kadıköy Bostancı’daki “tenekeden yapılma makamına” gidip gelmeye başladı. Neredeyse tek kadrosu bir çaycıydı!..
İlk icraat: 14 gemi
Binali Yıldırım’ın İDO’da ilk yaptığı, büfelerin işletmesi oldu.
Önce iki Erzincanlı hemşehrisi işletti. Acı olaylar yaşandı. Battılar; biri karşılıksız çekten Bayrampaşa Cezaevi’ne girdi; ve bıçaklanarak öldürüldü. İddialara göre eşi, kocasının kanlı gömleğini Binali Yıldırım’ın üzerine attı! Binali Yıldırım, işin başına dayısı Yılmaz Erence’yi geçirdi. Dayı Erence İDO’nun maaşlı elemanı olarak büfeleri işletmeye başladı.
Sadece büfelerin işletilmesi değil, temizliği ve iç bakımı gibi hizmetler bir şirkete verildi: Çağrı Temizlik ve Gıda Hizmetleri.
Şirketin sahipleri arasında enişteler, oğullar vardı ama görünen yüz; dayı Yılmaz Erence’nin gelini Behice Erence idi! (Bu arada bu şirketin, gemilerde çalışanlarının maaşlarını, yemek masraflarını ve tüm temizlik malzemesi giderlerini İDO ödüyordu! Neyse, “evrak sahteciliği” ya da Kabataş İskelesi’ndeki büfeyi amcası Ali Rıza Yıldırım’a düşük fiyatla kiralanması gibi detaylara girmeyeyim, bunlar “küçük” işlerdi!)
Binali Yıldırım adını kamuoyu ilk kez ne zaman duydu..?
Dalan, İDO’ya Norveç’ten 10 gemi almıştı. Binali Yıldırım’ın Avustralya’dan -Türkiye’deki Norveç yapımı araçlara uymayan- değişik model 14 deniz otobüs alması büyük tepki yarattı. Tek tip deniz otobüsü, bakım-onarım ve yedek parça açısından İDO’yu büyük mali yükten kurtaracakken, değişik tip deniz otobüsleri giderlerin artmasına neden olacaktı. Ayrıca, İDO aldığı deniz otobüslerinin ancak faizini ödeyebiliyordu; yeni gemiye neden ihtiyaç duyulmuştu ki?
O günlerde bilinmeyen şuydu: Binali Yıldırım bu icraatıyla Erdoğan’ın gözüne girdi; ve “istenileni yapan adam” oldu!
30 gemilik başarı
Binali Yıldırım’ın üç çocuğu var: Bülent Yıldırım, Erkan Yıldırım ve kızı Bahar Büşra Köylübay. Bu çocuklar ile; gelin Seda Yıldırım ve veteriner damat Özkan Köylübay “gemicikler” ile gündemde. Binali Yıldırım, çocuklarının, gelinlerinin, damatlarının “gemiciklerini” yazanlara kızıyor; “ben yıllardır denizcilik sektöründeyim; siyasete girince bütün işlerimi çocuklarıma devrettim” diyor.
Kamuda yıllarca memurluk yaptığını unuttu mu?
Kimse; çocuklarının, gelinlerinin, damatlarının, dayısının, dayısının gelininin -yaz yaz bitmez- denizcilik sektöründe olduklarını sorgulamıyor. 6 Şubat 2002’de Derin Denizcilik’i kurarak ardı ardına gemi satın alma-kiralama başarılarını merak ediyor…
Her şey 2003’te İtalya’dan alınan feribot “Happy Dolphin” ile başladı. Devamı geldi: MV Zealand Alexia (DALO Z), MV Zealand Almere, MV Zealand Amalia, MV Zealand Amsterdam, MV Zealand Ariane (SYLYANI Z), MV Zealand Beatrix, MV Zealand Delilah, MV Zealand Juliana, MV Zealand Maxima, MV Zealand Rotterdam, MV Breadbox Falcon, MV Celtic Explorer, MV Francisca, MV Leah, MV Meridiaan, MV Nekton, MV Samskip Akrafell, MV Samskip Endeavour, MV Samskip Innovator, AK Abba, AK Ceren, AK Brother, AK Phoenicia, Pacific Ocean, John F, Golden Bay, Sis, Son 1…
“MY Lady Dee” ve “MY Latitude” adlı lüks yatları da bunlara dahildi.
Ailenin, sadece Türkiye’de değil; Hollanda, Panama, Güney Kore, Marshal Adaları gibi ülkelerde şirketleri vardı. Binali Yıldırım, genel başkan ve başbakan adayı yapılınca insanın aklına, Erdoğan’ın çocuklarının da “gemicik” başarıları geliyor!..
Son söz olarak şunu yazayım:
Erdoğan ile Binali Yıldırım’ı tanıştıran Mustafa Açıkalın’ı merak edenleriniz olabilir; İki dönem AKP milletvekilliği yaptıktan sonra, yeminli mali müşavirlik mesleğine geri dönmedi. Mehmet Emin Karamehmet’e ait yılda 90 milyon cirosu olan ve 18 ülkeye ihracat yapan Çukurova Kimya’yı TMSF’den 35 milyona alarak kimya işine girdi. Kimi AKP’lilerin; kendileri, çocukları, gelinleri, damatları “ticarette” çok başarılı değil mi?
Zaten, Davutoğlu da “ticarette başarısız olduğu için” gönderilmedi mi..?
Bilal-Burak Erdoğan ve İsviçre bankalarındaki hesaplar..
17-25 Aralık operasyonları sürecinde hakim kararıyla dinlenen yolsuzluk ve rüşvet konuşmalarını biz yapmadık.
Evdeki para dağının nasıl sıfırlanacağından biz söz etmedik. Üstelik o tapelerin hiçbirini satır satır yayınlamadık. Özel yaşamlara girmedik, kişilik haklarına saldırmadık, iftira atmadık.
Örneğin Burak Erdoğan’ın İsviçreli kadın arkadaşıyla yaptığı iddia edilen telefon konuşmasının tek saniyesine bile kulak kabartmadık! İçeriğine asla bakmadık!
“İçkici mi, alemci mi” tartışmalarına kafayı hiç takmadık!
Peki ne yaptık?
Sadece soru sorduk.
O da keyfimizden değil, işimiz olduğundan.
Sorarız arkadaş.
Bizim işimiz soru sormak.
Cevap vermek ya da vermemek size kalmış!
Ama biz sormaya devam ederiz.
Muhatabımız öz kardeşimiz bile olsa, toplum yararının bulunduğu konularda üstüne gideriz.Çünkü “güç”e değil, halkın haber alma hakkına hizmet ederiz. Doğru bildiğimiz bu yolda, yarım asırdır binbir tehdit ve tehlikeye rağmen yılmadan ilerleriz.
* * * *
Kimin dediğini unuttum ama, doğrusu çok güzel söylemiş:
“Benim hakkımda ne söylerlerse söylesinler önemli değil. Yeter ki verecek cevabım olsun” demiş.Modern gazeteciliğin babası sayılan İngiliz medya patronu Lord Northcliff de “Güç odaklarının bir yerlerde örtbas etmeye çalıştıkları şey haber, gerisi reklamdır” diyerek haberi tarif etmiş…
Şöyle çevrenize bir bakın: Gazetecilik görünümü altında sabah akşam “güç” yalakalığı yapan, kalemini yalana adamış mebzul miktarda “reklamcı” göreceksiniz! Lord Northcliff’e yerden göğe kadar hak vereceksiniz!
* * * *
Burak ve Bilal Erdoğan biraderlerden şu sorulara cevap bekliyorum:
1) 17 Aralık’taki büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan önce, birçok kez İsviçre’ye uçtunuz mu?
2) Bu uçuşları bazı işadamlarının özel uçaklarıyla yaptınız mı?
3) O işadamlarının devletle bir işleri var mıydı?
4) Herhangi bir ödeme yaptınız mı?
5) Zürih’e olan uçuşlarınızda sizi genellikle THY’nin İsviçre’deki yetkililerinden E.Y. adlı
kişi karşıladı mı?
6) Bu kişi aynı zamanda AKP’nin İsviçre örgütünde de görevli mi?
7) Seyahatlerinizin Zürih’teki bankalarla bir ilgisi bulunuyor muydu?