HAZİRAN DİRENİŞİ ve SOL
Geride kalan yaklaşık 35 yıllık dönem boyunca sol, eski mevzileri savunma pozisyonundaydı. ‘Yeni’ kavramı; dönekliğe-ihanete açılan yolun kapısı olmuştu ve bu kapıyı sıkı sıkıya kapatmak isteyenler eski ezberlere sarıldılar.
35 yıllık gericiliğin ardından elimizde bir sol varsa eskide direnenlerin sayesindedir.
Haziran 2013 -12 Eylül’le açılan ve içi Türkiye halkının sindirilmesiyle doldurulan bir parantezin kapanmasıdır bu tarih. Üstelik artık sadece bir tarih değil, dindirilemeyen bir halk hareketinin adıdır. Bu yüzden memlekette bir sürü başka şey olagelirken o ‘bir sürü başka şey’in nasıl gelişeceği de Haziran’ın geleceğinden bağımsız değil.
12 Eylül’le başlayan sinmişlik döneminin sona erdiğini saptıyorsak, bu aynı zamanda solun geri dönüşüne de işaret etmelidir. Ne var ki, an itibariyle durumun böyle olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyemiyoruz. Oysa Haziran halk hareketinin sola açık olduğu konusunda solun bütün kesimleri tam bir görüş birliği içinde… Demek ki, mesele Haziran’da değil solda düğümleniyor. Sorunun bu yazının kapsamını çok aşacak boyutları var hiç kuşkusuz. Öte yandan, Haziran’la sol arasındaki makasın bir türlü kapanamamasında etkili olan, çıplak gözle görülebilir ve hızla çözülebilir bazı arızalar mevcut.
1-sokak çatışmalarında, kitleselliğin değil kahramanlığın, doğru eylem çizgisinin değil, kullanılan araç gereçlerin önemsenmesi… Solun bir kesiminde görülen bu eğilim, koskoca bir halk hareketini polisle köşe kapmaca oynamaya hevesli kişilerin varlığına kadar daraltıyor. Sokağı havai fişekli kahramanlar kaplayınca, kitlelere de ancak pencereden tencere tava çalmak kalıyor. 31 Mayıs 2013’te parçalanan korku duvarının yeniden inşasında, AKP’nin polis şiddetini giderek tırmandırmasının yanı sıra bu eğilimin de bir payı var hiç kuşkusuz.
Zira kitlesel radikalizm, Haziran 2013’ün alameti farikalarından. Haziran kitlesi, AKP’nin polis şiddetine karşı direnme arzusunu halen koruyor ve pasifizmi önerenlere de yüz vermiyor. Aynı toplam, kitlesel, akıllı, sonuç alıcı bir militanlığı ise takdir ediyor ve tencere tavanın bir adım ötesine geçmek için hazır olduğunu gösteriyor.
1 Mayıs’ta yer yer örnekleri verilen böylesi direnişlerin Haziran kitlesine nasıl umut verdiğine sosyal medyadaki yansımalarından tanık olduk. En temel demokratik haklardan olan ‘toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı’nı savunmak için solun, maceracılığa da pasifizme de geçit vermeyen kitlesel militanlık örneklerini arttırması gerekiyor.
2- fraksiyonculuk şeklinde ortaya çıkıyor. Kastedilen Türkiye solunun parçalı yapısı değil. Türkiye solu uzunca bir süredir varlığını farklı örgütlere bölünmüş olarak sürdürüyor ve bunun nesnel ve geçerli nedenleri de var. Kastedilen, zaman zaman AKP’yle mücadelenin önüne geçecek ölçüde anlamsızlaşan fraksiyon çekişmeleri…
Haziran kitlesi, solun içindeki bu rekabetle hiç ilgilenmiyor.
Yenilerinin ortaya çıkmasını da asla istemiyor. Haziran 2013’te en çok öne çıkan sloganlardan birinin ‘#FaşizmeKarşıOmuzOmuza’ olması tesadüf değil.
Açık ki, Haziran kitlesi, ‘Hükümet istifa’ sloganı etrafında birleşebilecek sol kesimlerin olabildiğince birlikte, yan yana, omuz omuza mücadele etmesini arzu ediyor. Fraksiyonculuğun panzehiri de ‘ilkesiz birlik’ değil tabii ki. Her bir yapının, her bir örgütün kendisini var eden ve bugüne kadar taşıyan özgünlükleri var. Bu özgünlükleri ortadan kaldırmaya yönelik bir birlikçilikten ortaya çıkacak amorf toplamın da Haziran’ın örgütlenme ihtiyacına yanıt veremeyeceği ortada…
Farklı yapıların bir arada mücadele edebilme olanaklarının arttırılması ise hareketin acil ihtiyaçlarından biri olarak beliriyor.
3-yukarıdan bakmak-Sol, zaman zaman kendi rolünü Haziran’a ‘bilinç taşımak’ değil Haziran’a bilgiçlik yapmak şeklinde oynamaya kalkıyor. Kimi momentlerde hareketin içinde yer alarak oraya akıl taşımak yerine harekete yukarıdan kusur bulmaya kalkıyor. Bu arıza, kimi zaman ay yıldızlı bayrağın Haziran’da tuttuğu yeri bir bilinç eksikliği olarak görmekte kimi zaman yeryüzü sofrasına burun kıvırmakta ortaya çıkıyor. Oysa ay yıldızlı bayrağı taşıyan emekçi, sınıf bilincini bir tarafa bırakmıyor. AKP’nin Haziran’ı Ramazan’la boğma uyanıklığına karşı yeryüzü iftarına oturan mini etekli genç kadın, aydınlanma ve laiklik hassasiyetinden vazgeçmiyor.
Örnekleri çoğaltmak mümkün ama gereksiz. Elbette solcular pek çok açıdan hareketin ortalamasına göre daha bilinçli bunda hiçbir beis yok. Solun bir görevinin harekete dışarıdan bilinç taşımak olduğu da bir gerçek. Ne var ki, bu görev ancak ‘halkın öğretmeni olmadan önce öğrencisi olarak’ yerine getirilebilir. Halk hareketiyle doğrudan ve içeriden kurulmayan bir ilişki biçimi bilinç taşımaya da hizmet etmiyor.
Geride kalan yaklaşık 35 yıllık dönem boyunca sol, eski mevzileri savunma pozisyonundaydı. ‘Yeni’ dönekliğe, ihanete açılan yolun kapısı olmuştu ve bu kapıyı sıkı sıkıya kapatmak isteyenler eski ezberlere sarıldılar. Çok da iyi ettiler. 35 yıllık gericiliğin ardından elimizde bir sol varsa eskide direnenlerin sayesindedir. Öte yandan artık bu durum değişiyor. Yeni şeyler söylemenin zamanı geliyor.
Neyse ki solda Haziran’la gerçek bir ilişki kurma gereğinin farkında olanlar da var. ‘Birleşik Muhalefet’ ve ‘Sol Cephe’ bu yolda iki yeni oluşum olarak göze çarpıyor. Yolları açık olsun!
A. Meriç Şenyüz