Savaş kışkırtıcılarının satranç hamleleri – Pepe Escobar

Rusya’nın, Ortadoğu’da yeni bir ABD savaşını engelleyecek (en azından erteleyecek) şekilde, Beşar Esad’a Suriye’nin kimyasal silahlarını BM denetimine teslim etmesi için yaptığı öneriye Beyaz Saray’ın ne cevap vereceği büyük bir heyecanla beklendi.

Jeopolitik satranç tahtasının cilvesine bakın ki Rusya ABD Başkanı Barack Obama’yı kendi “kırmızıçizgisinden” kurtarmak için can yeleği atıyordu.

Gerçek diplomatların savaşları önlemesi beklenir, savaş kışkırtıcılığı yapması değil. Elbette Amerikalılar bundan muaf! Bu yüzden Dışişleri Bakanı John Kerry Londra’da bir başka savaş için pedala basarken, mevkidaşı Lavrov diplomatik bir Maserati’ye binip ona yetişti.

Tutuşma sırası Kerry’deydi: [Esad] önümüzdeki hafta elinde olan kimyasal silahların tümünü uluslararası topluma teslim edebilir. Teslim etsin. Tümünü. Gecikme olmaksızın. Ve tam ve eksiksiz bir sayıma izin versin. Ancak bunu yapmak niyetinde değil, bunun olmayacağı kesin.”

Belli ki bu kesinlikle olabilir bir şeydi ki Lavrov Kerry’nin sözlerini pek güzel şekilde ona karşı çevirdi. Şam’a iki aşamalı bir teklif götürdü: Suriye kimyasal silahlarını BM’ye teslim edecek ve daha sonra imha edilmelerine rıza gösterecekti. Bunun yanında Kimyasal Silahların Engellenmesi Örgütü’ne de katılacaktı. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, vakit kaybetmeden teklifi kabul etti. Ne de olsa eski kurttu.

Biri bana söyleyebilir mi, mesaj nedir?

Tahmin edileceği üzere, Dışişleri Bakanlığı’nda kıyamet koptu. Kahretsin! Pis Rus barışçılar! Kerry’nin sözcüsü, bunun bir “retorik argüman” olduğunu söyledi. Sadece “konuşuluyordu.” Şam ve Moskova’nın korkunç bir şeceresi vardı. Bu sadece bir “oyalama taktiği” idi. Washington Esad’a güvenemezdi. Ve hatta ortada “ciddi” bir teklif varsa bile, bu, Beyaz Saray’ın savaş kararını ABD Kongresi’nden geçirmesini erteletemezdi.

Yine de iki saat sonra, ABD başkan aday Hillary Clinton, bunu “Dışişleri Bakanı Kerry ve Ruslar tarafından önerilen” ciddi bir teklif olarak değerlendirdi. Ve Obama’nın kendisi ile görüştükten sonra olumlu düşüncesini açıkladı.

Bu arada, dışişleri bastırmaya devam ediyordu, Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan “Wolfowitz” Rice, Suriye’deki kimyasal saldırıların, “anavatandaki yurttaşlar dahil ABD’nin ulusal güvenliğine ciddi bir tehdit oluşturduğu” uyarısında bulundu.

Rice bunları söylerken, ulusal güvenlik danışman yardımcısı Tony Blinken, Dışişleri Bakanı sözcüsü Marie Harf ve Hillary Clinton ağız birliği içinde konuşmaya başladı (biri Rice’ı bilgilendirmeyi unutmuştu herhalde). Ve Beyaz Saray bu teklife “bir bakmaya” karar verdi. “Bir bakacaktı” sadece, çünkü beklentiler pek yüksek değildi. Ve ABD Kongresi’ni savaşa zorlamaya devam edilmesi gerekiyordu.

Obama yönetiminin sürekli değişen politikasını takip edebilmek mümkün değildi. Teorik olarak tutum şuydu: “Gaz saldırısının sorumlusu Esad.” Tercümesi: Doğrudan emri veren Esad değil (Yaşayan Ölü neocon’lar hariç birazcık aklı olan kimse, Beyaz Saray’ın “elimizde kanıt var” iddiasına inanmaz). Ancak yine de “sorumluydu.” Hatta Nusra Cephesi bile yapmış olsa (Irak’tan ithal edilen sarin gazı ile), yine de Esad sorumluydu. Ne de olsa Suriyeli sivilleri korumak onun vazifesiydi.

Bu Pazartesi TV’de, Obama, Lavrov’un teklif ile üzerine topladığı ilgiyi çalmak için, hemen Rusya’nın geçtiğimiz haftaki G20 Zirvesi’nde doğrudan duyurduğu teklifini Putin’le kapsamlı şekilde ele aldığını açıkladı. Rusya’dan teyit gelmedi.

Obama CNN’e bunun “muhtemelen olumlu bir fikir” olduğunu söyledi. Ve bu noktaya gelinmiş olmasını, savaşı pazarlamak için atanmış olan adamının dilinin sürçmesine değil, “ciddi bir askeri tehdide” bağladı. NBC’ye, Kerry’nin “inanılmaz küçük” bir saldırı olarak tanımladığı şeyi pazarlamaya devam etti; ABD “karşı saldırı provoke etmeksizin saldırabilir”di. Öte yandan CNN’e itiraf ediyordu: “Esad’ın ABD’yi tehdit edebilmesi gibi bir durum söz konusu değil”di. Madem tehdit yoktu, o zaman “inanılmaz küçük” kinetik bilmem neye neden ihtiyaç duyuluyordu? Bu Amerikan gazeteciliğinin sorması için fazla metafizik bir soru herhalde.
“Sürekli denetlenme hakkına sahipsin!”

Şimdi biraz ek bilgi. Herkes caydırıcılıklarını kaybettiklerinde Saddam Hüseyin ve Albay Kaddafi’ye ne olduğunu biliyor. Hem Washington hem de Şam’ın Lavrov’un teklifini kabul ettiğini varsayarak, bu kolaylıkla Irak tarzı ultra sert bir denetleme rejimine dönüşebilir. En azından teoride, hiçbir ABD Hava Kuvvetleri unsuru, Suriye kimyasal silah depolarındaki BM denetçilerine saldırmayacaktır. Sahte saldırılar içinse, Suudi Arabistan Prensi Bender bin Sultan’ın (Bender Bush da denilir) neler çevirebileceğini küçümsemeyin.

Yine de, Washington’un gerçek gündemini, yani rejim değişikliğini terk etmeyeceğini varsayarsak, Obama eninde sonunda kimyasal silah teslimini denetleme görevini tekrar gözden geçirerek, denetçi mekanizmalarına sızdırılmış olağan şüpheliler tarafından Şam tarafından yapıldığı iddia edilecek herhangi bir ihlali, gerçek olsun ya da olmasın, “cezalandırma” yoluna gidebilir. Bu sanki, “Şikayet edersen bombalarız” demek gibi bir şey.

Tüm bunların kilit noktası, Şam için kimyasal silahların sadece bir ayrıntı olması, cephede hiçbir değerleri yok. Önemli olan 250 bin kişilik güçlü Suriye Arap Ordusu. Bunun yanında da İran ile özellikle Rusya’nın askeri desteği. Göz korkutan Yakut füzelerinde veya S-300 (hatta 400) sistemlerinde olduğu gibi. Silahların imhası, Şam’ın kabul ettiğini varsaysak bile uzun vadeli bir öneri. Yıllar sürebilir. Rusya ve ABD bile kendilerininkini imha etmiş değiller. O zamana dek, Özgür-Olmayan Suriye Ordusunun çeteleri, tamamen yenilgiye uğratılabilir.

Obama kanlı duvardaki yazıyı okumuş olabilir: “ABD Kongresi’ni Şam’ı bombalama fikrine ikna etmeyi unut sen, hele ki ortada gerçek bir diplomatik yol varken.” Yine de uzun vadede değişen hiçbir şey olmayacak. Bu operasyon için para teklif eden veya tribünde amigoluk yapanlar, Bender Bush’tan Tel Aviv’e kadar, her şekilde Şam’ı ezmek istiyorlar. Stratejik denge açısından İsrail’in çıkarları için ve Suudiler açısından İran’ı Ortadoğu’da izole etmek için.

Dolayısıyla Lavrov’un satranç hamlesi şah mat değil, bir ilk hamle. ABD’nin El Kaide’nin Hava Kuvvetleri haline gelmesini önlemek anlamına geliyor. En azından şimdilik. Bu çıkmaz daha sonra müzakere masasında devam edecek. İşte o masada görüşülen şey kimyasal silahların denetlenmesi olacak.

Suriye’ye doluşmuş ve Batı tarafından silahlandırılmış muhtelif psikopatların ve cihatçıların bundan hoşlanmayacağı kesin. Tüm bunların kimyasal silah saldırısının bir sahte saldırı olduğuna ilişkin kanıtlar gün yüzüne çıkarken olması da cabası.

Rus kaynaklar, “isyancıların”, İsrail’e yönelik olarak Esad kontrolündeki topraklardan ateşlenmiş gibi gösterilecek bir saldırı planladıkları bilgisine ulaştı.

Ve “isyancılar” tarafından beş ay rehin tutulduktan sonra serbest bırakılan iki kişinin anlatımları var. Biri Domenico Quirico, La Stampa muhabiri, diğeri ise Belçikalı tarihçi Pierre Piccinin.

La Stampa’daki yakın bir dostumla konuştum. Quirico ile görüşmüş. Dostum, Quirico ve Piccinin’in, kendisini bir FSA generali olarak tanıtan ve çok kötü İngilizce konuşan bir “isyancı” ile, hattın diğer ucundaki çok iyi İngilizce konuşan birinin Skype görüşmesine kulak misafiri olduklarını doğruladı. Görüşmeden, Esad yönetiminin Guta’daki gaz saldırısından sorumlu OLMADIĞI açıkça ortaya çıkıyor. Yani Quirico, Piccinin’in Belçika televizyonuna söylediklerini tam olarak onaylıyor. Kanıtlar henüz tam değil, ancak kesinlikle İsrail’in Beyaz Saray’ı beslediği istihbaratları yeniyor.

Piccinin’in tersine Quirico hikayenin tamamını anlatamıyor; büyük ölçüde La Stampa yüzünden. Agnelli ailesinin sahibi olduğu bir gazete. “İsyancı” taraftarı Henry Kissinger’a çok yakın bir aile. Piccinin’in sözleri ise şöyle:

“Ahlaki bir sorumluluğumuz var. Özgür Suriye Ordusu’nun ve onun demokrasi mücadelesinin ateşli bir savunucusuyum. Ancak bunu söylemek bana acı verse de, Domenico ve ben, Şam’ın Guta mahallesinde sarin gazını veya başka bir sinir gazını kullananın Beşar el Esad yönetimi olmadığını söylemek zorundayız. Bundan eminiz. Bir görüşmeye şahit olduk.”

Söyleme bile gerek yok ki, bu kritik gelişmelerin hiçbiri ABD ana akım medyası tarafından haber yapılmıyor.